topraktoprak
Well-known member
Hizmet ve aile ilişkileri
Süleyman Kösmene .
soru “Hizmette bulunan evli kadın veya erkeğin, eşlerine veya ailelerine karşı tutumları nasıl olmalıdır? Birbirlerine nasıl yardımcı olmalılar? Erkeğin hizmet sebebi ile evine az uğraması veya kadının hizmet amacıyla beyinin isteği dışında hareket etmesi doğru mudur?” Aile barışı hem dünyevî, hem uhrevî iş ve hizmetlerde başarının anahtarıdır. Ailedeki huzursuzluk da başarısızlık olarak sosyal hayatımıza ve faaliyetlerimize yansıyabilir.
İman hizmetinde aile barışını sağlamak hem önemlidir, hem faziletlidir, hem de kolaydır. Bunun için kime hizmet ettiğimizi, kime hesap vereceğimizi, kimden mükâfat beklediğimizi bilmemiz yeterlidir. Zaten teklif-i mala yutak, yani güç yetirilmeyen bir teklif yoktur. Allah ne vermişse, imkânlarımız ne kadarsa, gücümüz neye yetiyorsa, onu yapmakla mükellefiz. Gücümüz ve imkânlarımız nispetinde verilen vazifeyi ve hizmeti, hesabını Allah’a vereceğimizi bilerek, mükâfatımızı da Allah’tan bekleyerek yapmamız, hizmette samimiyeti ve başarıyı yakalamamız ve gerekli yardımlaşmayı sağlamamız için önemlidir.
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri insanın “eşini”, sevgisini, aşkını ve şevkini paylaşacağı ve işlerine muavin ve yardımcı olacağı “kalbine mukabil bir kalp” olarak vasıflandırır ve bu karşılıklı kalplerin lezzetlerde ortaklığa gittikleri gibi, gam ve kederde de, sıkıntı ve çilede de yekdiğerine destek olmalarının önemi üzerinde durur. 1
Anlaşılıyor ki, mü’min; eviyle, barkıyla, çoluğuyla, çocuğuyla, işiyle, hizmetiyle, sevdikleriyle, yakınlarıyla, eşiyle, dostuyla “çekirdek bir hayat” yaşamaktadır. Bu hayat, ebediyette filiz, Cennette çiçek açmaya namzet; dünyayı cennete çevirmeye ehil; sorumluluk ve hizmet üstlenmekte fedakâr; fedakârlıkta rahmetin ve lütfun zevkine ermiş; rahmet ve lütufta ebediyet ve beka müjdesine ulaşmış bir çekirdekten ibarettir.
Dünya dârü’l-hikmettir. Âhiret dârü’l-kudrettir. Biz hizmet yurdundayız. Hizmet yurdunda ücret peşinde olamayız. Sorumluluk mevsimindeyiz. Rehavet içinde bulunamayız. Allah için yaşamak mevkiindeyiz. Başkası adına adım atamayız. İman dâvâsındayız. Başka bir gaye için nefes alamayız. Yolumuzun ötesinde ebediyet var. Fenaya gönül veremeyiz. Kur’ân’ınımızın, “iyilik ve takvada yardımlaşın. Günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” 2 emri var. Başımızın tacı. İyilik ve takvada birbirimizi itemeyiz, birbirimizi yok sayamayız. Birbirimize engel olamayız, köstek olamayız. İmkân varsa ve elimizden geliyorsa, en azından duâ ile birbirimize yardımcı olmak zorundayız.
İman hizmeti farzdır. Fakat bu farizayı evimiz ile, aile efradımız ile bağlarımızı kopararak değil, barış içinde, onları ihmal etmeden ve mümkünse yardımlaşarak eda etmeliyiz. Ne erkek için, ne kadın için, aile bağlarını koparmak tavsiye edilen bir yol değildir. Bilâkis, yardımlaşmak emredilmiştir. Yardımlaşmak dururken, neden kopmak, itmek, terk etmek, feda etmek!
Çünkü hem erkeğin, hem de kadının, gerek kendi evine karşı, gerek eşine ve çocuklarına karşı, gerekse annesine ve babasına karşı hangi sebeple olursa olsun, sorumluluklarını ve görevlerini göz ardı etmesi, aile bireyleri üzerinde sosyal, psikolojik, ahlâkî onarılmaz yaralar açabilir. Evin ne kadınının, ne erkeğinin, gerek birbirlerini, gerekse çocuklarını ihmal ederek makbul bir hizmet yapabileceklerini düşünmemelidir. Çünkü gerek baba, evi üzerindeki himmetiyle; gerek anne, çocuklarına karşı şefkatiyle çocukların ve bir bütün olarak aile bireylerinin manevî hayatlarında, yerleri doldurulamayacak birer öneme sahiptirler.
Nitekim Kur’ân’ın ve Peygamber Efendimizin (asm) zihinlere nakşettiği müstesna vecibelerden birisi de, “sıla-i rahimdir”. Yani kişinin aile bireylerinden, sair akrabalarına kadar geniş bir yelpazenin hakkını gözetmesi. Bir hadis-i kutsîde Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Allah Ben’im! Rahman da Ben’im! Rahmi (yakınlığı ve yakınlık sebeplerini) Ben yarattım! Ve bunun için ona Rahman ismimden türeyen bir isim verdim. Kim yakınlığın gereklerini yapar ve yakınlarını gözetirse, Ben de onu gözetirim. Kim yakınlarıyla ilişkisini keserse, Ben de onunla ilişkimi keserim.” 3
Binaenaleyh, evine ve aile bireylerine karşı sorumluluğu olanların, hizmet ile bu sorumlulukları arasında denge kurmaları lâzımdır. Sorumluluğu olmayanların veya bu sorumluluklarını bilâhare bir şekilde telâfi etme imkânına sahip olanların, aile bireylerinin bilgisi ve rızası dâhilinde daha fazla hizmete yoğunlaşmaları mümkündür. Buna bir diyeceğimiz yok. Erkek hizmetinden dolayı evine az uğrayacaksa, bunu eşiyle paylaşmalı, eşinin duâ ve desteğini almalı, evinin maddî-manevî sevk ve idaresinde bir aksamanın olmayacağından emin olmalıdır. Kadın da, hangi amaçla olursa olsun, beyinin isteği dışında hareket etmemelidir.İman hizmetini “aile barışı” içinde yürütmenin, başarıya başarı katacağı; hizmette şevk ve heyecanı, evde feyiz ve bereketi arttıracağı unutulmamalıdır.
Dipnotlar:
1. İşârâtü’l-İ’câz, s. 196.
2. Mâide Sûresi: 2.
3. Tirmizî, Birr, 9; Buhârî, Edep, 13.
Süleyman Kösmene .
soru “Hizmette bulunan evli kadın veya erkeğin, eşlerine veya ailelerine karşı tutumları nasıl olmalıdır? Birbirlerine nasıl yardımcı olmalılar? Erkeğin hizmet sebebi ile evine az uğraması veya kadının hizmet amacıyla beyinin isteği dışında hareket etmesi doğru mudur?” Aile barışı hem dünyevî, hem uhrevî iş ve hizmetlerde başarının anahtarıdır. Ailedeki huzursuzluk da başarısızlık olarak sosyal hayatımıza ve faaliyetlerimize yansıyabilir.
İman hizmetinde aile barışını sağlamak hem önemlidir, hem faziletlidir, hem de kolaydır. Bunun için kime hizmet ettiğimizi, kime hesap vereceğimizi, kimden mükâfat beklediğimizi bilmemiz yeterlidir. Zaten teklif-i mala yutak, yani güç yetirilmeyen bir teklif yoktur. Allah ne vermişse, imkânlarımız ne kadarsa, gücümüz neye yetiyorsa, onu yapmakla mükellefiz. Gücümüz ve imkânlarımız nispetinde verilen vazifeyi ve hizmeti, hesabını Allah’a vereceğimizi bilerek, mükâfatımızı da Allah’tan bekleyerek yapmamız, hizmette samimiyeti ve başarıyı yakalamamız ve gerekli yardımlaşmayı sağlamamız için önemlidir.
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri insanın “eşini”, sevgisini, aşkını ve şevkini paylaşacağı ve işlerine muavin ve yardımcı olacağı “kalbine mukabil bir kalp” olarak vasıflandırır ve bu karşılıklı kalplerin lezzetlerde ortaklığa gittikleri gibi, gam ve kederde de, sıkıntı ve çilede de yekdiğerine destek olmalarının önemi üzerinde durur. 1
Anlaşılıyor ki, mü’min; eviyle, barkıyla, çoluğuyla, çocuğuyla, işiyle, hizmetiyle, sevdikleriyle, yakınlarıyla, eşiyle, dostuyla “çekirdek bir hayat” yaşamaktadır. Bu hayat, ebediyette filiz, Cennette çiçek açmaya namzet; dünyayı cennete çevirmeye ehil; sorumluluk ve hizmet üstlenmekte fedakâr; fedakârlıkta rahmetin ve lütfun zevkine ermiş; rahmet ve lütufta ebediyet ve beka müjdesine ulaşmış bir çekirdekten ibarettir.
Dünya dârü’l-hikmettir. Âhiret dârü’l-kudrettir. Biz hizmet yurdundayız. Hizmet yurdunda ücret peşinde olamayız. Sorumluluk mevsimindeyiz. Rehavet içinde bulunamayız. Allah için yaşamak mevkiindeyiz. Başkası adına adım atamayız. İman dâvâsındayız. Başka bir gaye için nefes alamayız. Yolumuzun ötesinde ebediyet var. Fenaya gönül veremeyiz. Kur’ân’ınımızın, “iyilik ve takvada yardımlaşın. Günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” 2 emri var. Başımızın tacı. İyilik ve takvada birbirimizi itemeyiz, birbirimizi yok sayamayız. Birbirimize engel olamayız, köstek olamayız. İmkân varsa ve elimizden geliyorsa, en azından duâ ile birbirimize yardımcı olmak zorundayız.
İman hizmeti farzdır. Fakat bu farizayı evimiz ile, aile efradımız ile bağlarımızı kopararak değil, barış içinde, onları ihmal etmeden ve mümkünse yardımlaşarak eda etmeliyiz. Ne erkek için, ne kadın için, aile bağlarını koparmak tavsiye edilen bir yol değildir. Bilâkis, yardımlaşmak emredilmiştir. Yardımlaşmak dururken, neden kopmak, itmek, terk etmek, feda etmek!
Çünkü hem erkeğin, hem de kadının, gerek kendi evine karşı, gerek eşine ve çocuklarına karşı, gerekse annesine ve babasına karşı hangi sebeple olursa olsun, sorumluluklarını ve görevlerini göz ardı etmesi, aile bireyleri üzerinde sosyal, psikolojik, ahlâkî onarılmaz yaralar açabilir. Evin ne kadınının, ne erkeğinin, gerek birbirlerini, gerekse çocuklarını ihmal ederek makbul bir hizmet yapabileceklerini düşünmemelidir. Çünkü gerek baba, evi üzerindeki himmetiyle; gerek anne, çocuklarına karşı şefkatiyle çocukların ve bir bütün olarak aile bireylerinin manevî hayatlarında, yerleri doldurulamayacak birer öneme sahiptirler.
Nitekim Kur’ân’ın ve Peygamber Efendimizin (asm) zihinlere nakşettiği müstesna vecibelerden birisi de, “sıla-i rahimdir”. Yani kişinin aile bireylerinden, sair akrabalarına kadar geniş bir yelpazenin hakkını gözetmesi. Bir hadis-i kutsîde Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Allah Ben’im! Rahman da Ben’im! Rahmi (yakınlığı ve yakınlık sebeplerini) Ben yarattım! Ve bunun için ona Rahman ismimden türeyen bir isim verdim. Kim yakınlığın gereklerini yapar ve yakınlarını gözetirse, Ben de onu gözetirim. Kim yakınlarıyla ilişkisini keserse, Ben de onunla ilişkimi keserim.” 3
Binaenaleyh, evine ve aile bireylerine karşı sorumluluğu olanların, hizmet ile bu sorumlulukları arasında denge kurmaları lâzımdır. Sorumluluğu olmayanların veya bu sorumluluklarını bilâhare bir şekilde telâfi etme imkânına sahip olanların, aile bireylerinin bilgisi ve rızası dâhilinde daha fazla hizmete yoğunlaşmaları mümkündür. Buna bir diyeceğimiz yok. Erkek hizmetinden dolayı evine az uğrayacaksa, bunu eşiyle paylaşmalı, eşinin duâ ve desteğini almalı, evinin maddî-manevî sevk ve idaresinde bir aksamanın olmayacağından emin olmalıdır. Kadın da, hangi amaçla olursa olsun, beyinin isteği dışında hareket etmemelidir.İman hizmetini “aile barışı” içinde yürütmenin, başarıya başarı katacağı; hizmette şevk ve heyecanı, evde feyiz ve bereketi arttıracağı unutulmamalıdır.
Dipnotlar:
1. İşârâtü’l-İ’câz, s. 196.
2. Mâide Sûresi: 2.
3. Tirmizî, Birr, 9; Buhârî, Edep, 13.