Hüsn-ü zandan ayrılmayın

zeyhak_

Well-known member
12 Eylül 1980 darbesinden önce bazı olaylar olur, adam öldürülür. Ölü sahipleri katilin ismini vererek mahkemeye dava açarlar, birkaç tane de şahit ismi verirler.

Şahitler mahkemede bu adamın öldürdüğünü, gözleriyle gördüklerini söylerler.

Davalı şahsın avukatı ise bunun mümkün olamayacağını çünkü müvekkilinin iki yıldır mahkum olarak filan cezaevinde yattığını halen de yatmakta olduğunu söyler.

Durum yetkili makamlara sorulur, gerçekten davalı şahsın o tarihlerde hapishanede yattığı sabit olur ve beraat eder.

Bir başka olayda dört şahidin ifadesi doğrultusunda adam öldürmekten ceza alan bir şahıs, on yıl yattıktan sonra asıl katilin suçunu itiraf etmesiyle on yıldır hapis yatanın tahliye olduğu da görülüyor.

İki şahsın birbirine benzerliği nedeniyle on yıl suçsuz olarak yatmış oluyor.

Benzerlik nedeniyle yanılmalara akıl yatar ama birinci örnekte benzerlik iddiası yok.

Hapishanede yattığı ispat edilince beraat etmişlerdi. Ama o tarihlerde bir iddia daha vardı “Bazı mahkumlar, cezaevi müdürünü tehdit ederek dışarı çıkıyorlar, dışarıda olaylara katılıyorlar ve olaydan sonra hapishaneye yatmaya geliyor”

Peki, bu iddia doğru ise ne olacak?

Hakimler, somut delillere dayanarak kararlarını verirler.

Biz ise hakim olmadığımızdan olur olmaz olaylarda basının verdiği yönlendirici haberlere dayanarak hiçbir kimse hakkında kesin karara varmayalım.

Endülüs devleti zamanında bir papaz kilisenin damında, az bulunan bir çiçek yetiştirir. Papaz o çiçeği çok sever.

Kilisenin damında bir de keçisi vardır. Keçisini de çok sever. Bir gün bakar ki çiçek yenmiş. Kilisenin tepesine kimse çıkmadığı için bu çiçeği keçi yedi zannıyla keçiyi damdan aşağıya atar ve keçi ölür.

Papaz, Müslüman hakimin huzuruna çıkarılır. Hakim, hayvanların yaptıklarından sorumlu olmadıkları, eğer hayvanlar başkasına zarar verirlerse hayvan sahibinin zararı ödeyeceğini bildirdikten sonra papaza sorar: “Keçinin bu çiçeği yediğini sen gördün mü?

Papaz- Hayır görmedim.

– Peki gören var mı?

– Hayır yok ama dama benden başka kimse çıkmaz. Keçiden başka o damda kimse yoktu. Der.

Hakim, hayvanların yaptıklarından sorumlu olmadıkları halde hayvanı damdan aşağı atmaktan papazı ta’zir cezasıyla cezalandırır.

Aradan uzun zaman geçer. Bir gün papaz, akşam karanlığında evine doğru giderken bir adam “Yandımmm” diyerek yere yıkılır.

Papaz yere yıkılanın yanına varır. Hançeri adamın bağrından tam çıkarırken polisler gelir ve derdest hakim önüne çıkarılır.

Papaz, olayı olduğu gibi anlatır ama elinde kanlı bıçakla maktulün üzerinde yakalandı.

Hakim - “Eğer sen keçinin o çiçeği yemediği ihtimalini kabul etseydin ben de senin öldürmediğin ihtimalini kabul ederdim. Ama İslamda “Beraeti zimmet asıldır.” kuralı vardır. Suçun, delillerle sabit oluncaya kadar suçsuzsun” der. Sonra gerçek katil bulunur da Papaz beraat eder.

Bu “Beraeti zimmet asıldır” kuralı her insan için geçerlidir. Müslüman, kafir, beyaz, siyah, her dilden, her dinden, her renkten insan için geçerlidir.

Amerika’da olduğu gibi beyazlar suçsuz, siyahlar doğuştan suçlu kanaati İslamda yoktur.

“Şek ile yakin zail olmaz.” Yani şüphe ile suçsuz insana suç isnat edilmez. Zan ile karar verilmez. Bin tane zan bir tane hakkın, doğrunun yerine geçemez.

Rabbimiz biz mü’minler içinde: “Ey iman edenler, zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin ayıbını aramak için casusluk yapmayın...” buyurur. (Hucurat 12)

Öyle ise zan nedir?

Eğer bir olayın olduğu veya olmadığı konusunda kişinin kanaati yüzde elli oranında eşitse buna şüphe denir. Kanaat yüzde ellinin üzerine çıkarsa buna “zan” denir. Yüzde ellinin altındakine vehim denir.

Ayette “Zannın bir kısmı günahtır” buyurmuş. Demek ki zannın bir kısmı da sevaptır. Buna “Hüsnü zan” diyoruz.

Mesela: İki kişi elinde sarılı bir şişeyle yalpalayarak gelen adama bakıyorlar.

Biri: “Adam içmiş içmiş doymamış, eve de götürüyor.” diyerek sû-i-zanda bulunuyor.

Öbürü de: “Adam akşama kadar çalışmış. Yorulmuş. Ayakta duracak hali yok. Evdeki çocuğuna bir şişe süt almış gidiyor.” diyor.

İşte bununki hüsnü zandır. Aksi çıksa yanılsa bile sevabını alır.

Bütün müminler birbirleri hakkında hüsnü zanda bulunmakla görevliler.

Özellikle yönetici kadro, halkının her hareketinden kuşkuya kapılıyor. Ve kendine karşı komplo kanaatine varıyorsa kendisini tedavi ettirmesi gerekir.

Mahmut Toptaş
 
Üst