Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Sahabe-i Kiram
HZ. ALİYYÜL MÜRTEZA (Radıyallahü Anh)
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ASHAB-I BEDR" data-source="post: 371892" data-attributes="member: 1013691"><p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Hz. Ali Sıffîn harbine giderken, yolda susayan askeri için, su bulamayınca, birçoklarının kaldıramadığı bir taşı tek başına kaldırdı, altından leziz su çıktı. İçtiler, aldılar götürdüler. Ali (r.a.) o taşı yine yerine koydu. Bu hâdisenin geçtiği yerin yakınında bir kilise vardı. O kilisenin rahibi bu hali oradan gördü. Hemen aşağı inip, Hz. Ali’nin huzuruna geldi. Sen Peygamber misin? diye sordu. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">“Hayır ben son Peygamber Muhammed bin Abdullah’ın (s.a.v.) halîfesiyim” buyurdu. Râhib elini ver ki müslüman olayım dedi. Ali (r.a.) elini uzattı. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Rahib, Allahtan başkasının ibâdete hakkı olmadığına, Muhammed’in (s.a.v.) Allahın Resûlü olduğuna ve senin de Resûlün vârisi olduğuna şehâdet ederim dedi. Âli (r.a.) rahibe: “Sen bu yaşa kadar kendi dinini yaşamışsın. Ne sebeple şimdi bizim dinimize girdin?” diye’sordu. Râhib: “Ey Emir’ül-mü’minin, bu kiliseyi, bu taşı kaldıran için yapmışlardır. Biz kitaplarımızda okuyoruz. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Âlimlerimizden de duyduk ki, burada bir pınar vardır. Üzerinde bir taş vardır. O taş Peygamber veya peygamber vârisi kaldırabilir. Senin bu taşı kaldırdığını görünce, arzuma kavuştum ve yıllardır beklediğim şeyi buldum” dedi. Emir’ül-Mü’minîn bu sözü işitince ağladı. Gözlerinin yaşından sakalı ıslandı. Sonra: “Allahü teâlâ’ya hamd olsun ki, beni unutulmuşlardan değil, kitabında zikr edilenlerden eyledi?” buyurdu.</span></span></span></span></span><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Hz. Ali (r.a.) namaza durunca âlem altüstü olsa haberi olmazdı. Derler ki: Bir harbde mübârek ayağına ok gelmiş, demir kısmı kemiğe işlemişti. Bu yüzden okun demirini çekemediler. Cerraha gösterdiler. Cerrah: “Sana aklı gideren, bayıltan ilaç vermeli ki ancak o zaman demir çekilir. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Yoksa, bunun ağrısına tahammül edilemez” dedi. Emîr’ül-Mü’minin: “Bayıltıcı ilâca ne lüzum var, biraz sabredin, namaz vakti gelsin, namaza durunca çıkarın” buyurdu. Namaz vakti geldi. Hz. Ali namaza başladı. Cerrah da Emir Hazretlerinin mübârek ayağını yarıp demiri çıkardı. Yarayı sardı. Hz. Ali, namazını bitirince cerraha: “Demiri çıkardın mı?” buyurdu. Cerrah: “Evet çıkardım,” dedi. Hz. Ali: “Hiç farkına varmadım,” buyurdu. İbni Mülcem, Hz. Ali’nin bu hâlini bildiği için, namaza giderken şehîd etmeği tercih etmişti.</span></span></span></span></span><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Allahü telâlâ, Hz. Ali için güneşi iki kere batarken geri çevirmiştir. Birisi Resûlullah’ın (s.a.v.) zaman-ı şerîflerinde idi. Ümmü Seleme, Esma bint-i Ümeys, Câbir bin Abdullahı’l-Ensârî ve Ebû Saîdi’i-Hudrî (r.a.) rivâyet ettiler. Peygamber efendimiz, huzurlarında Hz. Ali olduğu halde evlerinde idiler. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Cebrâil (a.s.) vahy getirdi. Resûl-i Ekrem vahyin ağırlığından mübârek başını Hz. Ali’nin dizine koydu. Güneş batıncaya kadar kaldıramadı. Hz. Ali (r.a.) namazını oturduğu yerde imâ ile kıldı. Resûl-i Ekrem’i rahatsız etmemek için yerinden kalkmadı. Sultan-ı Kâinat efendimiz vahyin ağırlığından kurtulunca: “Yâ Ali! İkindi namazını kıldın mı?”diye sordular. Hz. Ali imâ ile kıldım, dedi. Habîbullah güneşe emir buyurdular. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Güneş geriye dönerek dağın üzerinde durdu. Hz. Ali namazını kıldı. Güneş tekrar yerine gitti. Esma bint-i Umeys (r.a.) diyor ki: “Güneş ikinci defa batarken testere sesi gibi bir ses işitildi.”</span></span></span></span></span><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Resûlullah’tan (s.a.v.) sonra Hz. Ali Bâbil’e giderken Fırat nehrinden geçmek icab etti. İkindi namazı vakti idi. Beraberindekilerin, bir kısmı ile kendileri ikindi namazını kıldılar. Bir kısmı da hayvanlarını sudan geçirmeğe uğraştı. Güneş battı. Bunlar ikindi namazını kılamadılar. Hz. Ali duâ buyurdu. Hak teâlâ güneşi geriye getirdi. Namazını kılmayanlar selâm verinceye kadar güneş kaldı. Sonra korkunç bir ses çıkararak battı. Hz. Ali’nin Eshâbı korktular. Teşbih, tehlîl ve istiğfâr ettiler.</span></span></span></span></span><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Birgün Eshâb-ı kirâm Resûlullah’dan (s.a.v.) Hz. Ali’yi çok sevmelerinin sebebini sordular. Server-i âlem:<strong>“Varın Ali’yi çağırın!”</strong> buyurdular. Eshâb-ı kirâmdan birisi Hz. Ali’yi çağırmaya gitti. Habîb-i Ekrem, Hz. Ali gelmeden Eshâbına: <strong>“Ey Eshâbım! Siz birisine iyilik etseniz, o size karşılık olarak kötülük yapsa ne yaparsınız?”</strong> buyurdular. Eshâb-ı kirâm: “Yine iyilik ederiz” dediler. Resûl-i Ekrem <strong>“O kimse yine size kötülük yaparsa ne yaparsınız?”</strong> buyurdular. Eshâb-ı kirâm: “Tekrar iyilik yaparız,” dediler. Resûl-i -Ekrem: <strong>“Tekrar size kötülükte bulunursa, ne yaparsınız?”</strong> buyurunca “Eshâb-ı kirâm başlanın aşağı indirdiler, bir cevâb veremediler.</span></span></span></span></span><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Hz. Ali geldi. Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’ye <strong>“Yâ Ali! Sen birisine iyilik etsen, o sana kötülük yapsa, sen ne yaparsın!” </strong>buyurdular. Hz. Ali: “İyilik yaparım” dedi.</span></span></span></span></span><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Resûl-i Ekrem aynı soruyu yedi kere tekrarladı. Hz. Ali hepsinde: “Yine iyilik yaparım,” diye cevap verdi. Sonra ilâve ederek “O kimseye ben iyilik yaptıkça, o bana hep kötülükte bulunsa yine ben ona iyilik yaparım” dedi. Bunun üzerine Eshâb-ı kirâm: “Yâ Resûlallah! Hz. Ali’yi çok sevmenizin sebebini anladık, bu sevgiye lâyık olduğunu gördük” dediler ve Hz. Ali’ye duâ ettiler.</span></span></span></span></span><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Resûlullah (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfte: <strong>“Fakirlikle öğünürüm”</strong> buyurdu. Hz. Ali bu hadîs-i şerîfi Habîb-i Ekrem’den (s.a.v.) işitince dünyâya hiç kıymet vermedi. Çok fakir oldu. Meselâ bugün eline bin altın geçse, bir tanesi ertesi güne kalsın demez, hepsini fakirlere dağıtırdı. Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’ye cömertlerin sultanı mânâsına,<strong>“Sultân-ül-Eshıyâ”</strong> buyurdular. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Bir gün Hz. Ali, Hz.Fâtıma’ya: “Evde yiyecek bir şey var mı, çok acıktım” buyurdu. Hz. Fâtıma evde bir şey olmadığını, yalnız altı akçenin olduğunu söyleyerek (devamla): “Bu akçeler ile çarşıdan yiyecek al. Bir de Hasan, Hüseyin meyve istemişlerdi. Biraz da meyve alırsın” dedi. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Hz. Ali altı akçeyi alıp çarşıya çıktı. Yolda giderken bir kimsenin, bir Müslümanın yakasına yapışmış, ya hakkımı ver veya yürü mahkemeye gidelim dediğini, yakasını bırakmadığını gördü. Borçlu adam, bana birkaç gün daha müsâade et, diyorsa da yakasına yapışan: “Hayır ben de sıkıntıdayım, bir saat bile bekleyerek hâlde değilim” diyordu. Hz. Ali bunların çekişmelerini görünce yanlarına vardı: “Münâkaşanız kaç para içindir?” buyurdu.</span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">“Altı akçedir” dediler. Hz. Ali: (Kendi kendine) “Müslümanı bu sıkıntıdan kurturayım, nasılsa Hz. Fâtıma’ya bir cevâb bulurum,” diye düşündü. Yanındaki altı akçeyi vererek, borçlu müslümanı sıkıntıdan kurtardı. Bir zaman Hz. Fâtıma’ya ne söyliyeyim diye düşünceye daldı. Sonunda nasıl olsa Hz. Fâtıma kadınların seyyidesi, Resûlullah’ın kızıdır, bir şey demez, diyerek eli boş eve döndü. Hz. Hasan ve Hüseyin kapıya koştular. Babalarının meyve getireceğini ümid ediyorlardı. Babalarının ellerini boş görünce ağlamaya başladılar. Hz. Fâtıma’ya: “Verdiğin altı akçe ile bir müslümanı hapisten kurtardım,” buyurdu. Hz. Fâtıma: “Çok iyi yaptın, elhamdülillah, bir müslümanı hapisten kurtarmışsın. Hak teâlâ bize kâfidir,” dedi. Fakat, mübârek hâtır-ı şerifleri biraz mahzun oldu. Hz. Ali üzüntüsünü sezip, iki oğlunun da ağladıklarını görünce gönlünde bir kırıklık hissetti. Bu elem ile dışarı çıktı. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">“Bari gidip Resûlullah’ın (s.a.v.) mübârek yüzünü göreyim de, bu üzüntüden kurtulayım” diye düşündü. Zira Resûlullah’ın (s.a.v.) mübârek yüzüne bakan kimsenin her üzüntüsü gittiği gibi, kalbinde sürür ve safa hâsıl olurdu. Bunun için Hz. Ali, Resûlullah’ın (s.a.v.) tesiri katı ve çabuk bir ilaç gibi olan mübârek ay aklarının tozuna yüz sürmeye gitti. Yolda bir kimse gördü. Elinde besili bir deve vardı. Hz. Ali’ye: “Ey yiğit! Bu deveyi satıyorum, alır mısın?” dedi. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Hz. Ali “Şimdi param yoktur” dedi. O şahıs:</span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">“Sana veresiye veririm” dedi. Hz. Ali “Kaça veriyorsun?” buyurdu. O şahıs “Yüz akçeye veririm”, dedi. Hz. Ali “Kabul ettim,” dedi. O şahıs da “Peki ben de kabul ettim,” dedi. </span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300"></span></span></span></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: #D3C5E6"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="color: #333300">Deveyi, Hz. Ali’ye teslim etti. Hz. Ali deveyi almış, biraz gitmişti. Bir adama rastladı. Hz. Ali’ye: “Bu deveyi bana satar mısın?” dedi. Hz. Ali “Evet satarım” buyurdu. O kimse: “Üçyüz akçeye bana verir misin?” dedi. Hz. Ali: “Olur veririm,” dedi.</span></span></span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ASHAB-I BEDR, post: 371892, member: 1013691"] [CENTER][COLOR=#D3C5E6][FONT=Times New Roman][SIZE=3][FONT=book antiqua][COLOR=#333300]Hz. Ali Sıffîn harbine giderken, yolda susayan askeri için, su bulamayınca, birçoklarının kaldıramadığı bir taşı tek başına kaldırdı, altından leziz su çıktı. İçtiler, aldılar götürdüler. Ali (r.a.) o taşı yine yerine koydu. Bu hâdisenin geçtiği yerin yakınında bir kilise vardı. O kilisenin rahibi bu hali oradan gördü. Hemen aşağı inip, Hz. Ali’nin huzuruna geldi. Sen Peygamber misin? diye sordu. “Hayır ben son Peygamber Muhammed bin Abdullah’ın (s.a.v.) halîfesiyim” buyurdu. Râhib elini ver ki müslüman olayım dedi. Ali (r.a.) elini uzattı. Rahib, Allahtan başkasının ibâdete hakkı olmadığına, Muhammed’in (s.a.v.) Allahın Resûlü olduğuna ve senin de Resûlün vârisi olduğuna şehâdet ederim dedi. Âli (r.a.) rahibe: “Sen bu yaşa kadar kendi dinini yaşamışsın. Ne sebeple şimdi bizim dinimize girdin?” diye’sordu. Râhib: “Ey Emir’ül-mü’minin, bu kiliseyi, bu taşı kaldıran için yapmışlardır. Biz kitaplarımızda okuyoruz. Âlimlerimizden de duyduk ki, burada bir pınar vardır. Üzerinde bir taş vardır. O taş Peygamber veya peygamber vârisi kaldırabilir. Senin bu taşı kaldırdığını görünce, arzuma kavuştum ve yıllardır beklediğim şeyi buldum” dedi. Emir’ül-Mü’minîn bu sözü işitince ağladı. Gözlerinin yaşından sakalı ıslandı. Sonra: “Allahü teâlâ’ya hamd olsun ki, beni unutulmuşlardan değil, kitabında zikr edilenlerden eyledi?” buyurdu.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/FONT][/COLOR][COLOR=#D3C5E6][FONT=Times New Roman][SIZE=3][FONT=book antiqua][COLOR=#333300]Hz. Ali (r.a.) namaza durunca âlem altüstü olsa haberi olmazdı. Derler ki: Bir harbde mübârek ayağına ok gelmiş, demir kısmı kemiğe işlemişti. Bu yüzden okun demirini çekemediler. Cerraha gösterdiler. Cerrah: “Sana aklı gideren, bayıltan ilaç vermeli ki ancak o zaman demir çekilir. Yoksa, bunun ağrısına tahammül edilemez” dedi. Emîr’ül-Mü’minin: “Bayıltıcı ilâca ne lüzum var, biraz sabredin, namaz vakti gelsin, namaza durunca çıkarın” buyurdu. Namaz vakti geldi. Hz. Ali namaza başladı. Cerrah da Emir Hazretlerinin mübârek ayağını yarıp demiri çıkardı. Yarayı sardı. Hz. Ali, namazını bitirince cerraha: “Demiri çıkardın mı?” buyurdu. Cerrah: “Evet çıkardım,” dedi. Hz. Ali: “Hiç farkına varmadım,” buyurdu. İbni Mülcem, Hz. Ali’nin bu hâlini bildiği için, namaza giderken şehîd etmeği tercih etmişti.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/FONT][/COLOR][COLOR=#D3C5E6][FONT=Times New Roman][SIZE=3][FONT=book antiqua][COLOR=#333300]Allahü telâlâ, Hz. Ali için güneşi iki kere batarken geri çevirmiştir. Birisi Resûlullah’ın (s.a.v.) zaman-ı şerîflerinde idi. Ümmü Seleme, Esma bint-i Ümeys, Câbir bin Abdullahı’l-Ensârî ve Ebû Saîdi’i-Hudrî (r.a.) rivâyet ettiler. Peygamber efendimiz, huzurlarında Hz. Ali olduğu halde evlerinde idiler. Cebrâil (a.s.) vahy getirdi. Resûl-i Ekrem vahyin ağırlığından mübârek başını Hz. Ali’nin dizine koydu. Güneş batıncaya kadar kaldıramadı. Hz. Ali (r.a.) namazını oturduğu yerde imâ ile kıldı. Resûl-i Ekrem’i rahatsız etmemek için yerinden kalkmadı. Sultan-ı Kâinat efendimiz vahyin ağırlığından kurtulunca: “Yâ Ali! İkindi namazını kıldın mı?”diye sordular. Hz. Ali imâ ile kıldım, dedi. Habîbullah güneşe emir buyurdular. Güneş geriye dönerek dağın üzerinde durdu. Hz. Ali namazını kıldı. Güneş tekrar yerine gitti. Esma bint-i Umeys (r.a.) diyor ki: “Güneş ikinci defa batarken testere sesi gibi bir ses işitildi.”[/COLOR][/FONT][/SIZE][/FONT][/COLOR][COLOR=#D3C5E6][FONT=Times New Roman][SIZE=3][FONT=book antiqua][COLOR=#333300]Resûlullah’tan (s.a.v.) sonra Hz. Ali Bâbil’e giderken Fırat nehrinden geçmek icab etti. İkindi namazı vakti idi. Beraberindekilerin, bir kısmı ile kendileri ikindi namazını kıldılar. Bir kısmı da hayvanlarını sudan geçirmeğe uğraştı. Güneş battı. Bunlar ikindi namazını kılamadılar. Hz. Ali duâ buyurdu. Hak teâlâ güneşi geriye getirdi. Namazını kılmayanlar selâm verinceye kadar güneş kaldı. Sonra korkunç bir ses çıkararak battı. Hz. Ali’nin Eshâbı korktular. Teşbih, tehlîl ve istiğfâr ettiler.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/FONT][/COLOR][COLOR=#D3C5E6][FONT=Times New Roman][SIZE=3][FONT=book antiqua][COLOR=#333300]Birgün Eshâb-ı kirâm Resûlullah’dan (s.a.v.) Hz. Ali’yi çok sevmelerinin sebebini sordular. Server-i âlem:[B]“Varın Ali’yi çağırın!”[/B] buyurdular. Eshâb-ı kirâmdan birisi Hz. Ali’yi çağırmaya gitti. Habîb-i Ekrem, Hz. Ali gelmeden Eshâbına: [B]“Ey Eshâbım! Siz birisine iyilik etseniz, o size karşılık olarak kötülük yapsa ne yaparsınız?”[/B] buyurdular. Eshâb-ı kirâm: “Yine iyilik ederiz” dediler. Resûl-i Ekrem [B]“O kimse yine size kötülük yaparsa ne yaparsınız?”[/B] buyurdular. Eshâb-ı kirâm: “Tekrar iyilik yaparız,” dediler. Resûl-i -Ekrem: [B]“Tekrar size kötülükte bulunursa, ne yaparsınız?”[/B] buyurunca “Eshâb-ı kirâm başlanın aşağı indirdiler, bir cevâb veremediler.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/FONT][/COLOR][COLOR=#D3C5E6][FONT=Times New Roman][SIZE=3][FONT=book antiqua][COLOR=#333300]Hz. Ali geldi. Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’ye [B]“Yâ Ali! Sen birisine iyilik etsen, o sana kötülük yapsa, sen ne yaparsın!” [/B]buyurdular. Hz. Ali: “İyilik yaparım” dedi.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/FONT][/COLOR][COLOR=#D3C5E6][FONT=Times New Roman][SIZE=3][FONT=book antiqua][COLOR=#333300]Resûl-i Ekrem aynı soruyu yedi kere tekrarladı. Hz. Ali hepsinde: “Yine iyilik yaparım,” diye cevap verdi. Sonra ilâve ederek “O kimseye ben iyilik yaptıkça, o bana hep kötülükte bulunsa yine ben ona iyilik yaparım” dedi. Bunun üzerine Eshâb-ı kirâm: “Yâ Resûlallah! Hz. Ali’yi çok sevmenizin sebebini anladık, bu sevgiye lâyık olduğunu gördük” dediler ve Hz. Ali’ye duâ ettiler.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/FONT][/COLOR][COLOR=#D3C5E6][FONT=Times New Roman][SIZE=3][FONT=book antiqua][COLOR=#333300]Resûlullah (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfte: [B]“Fakirlikle öğünürüm”[/B] buyurdu. Hz. Ali bu hadîs-i şerîfi Habîb-i Ekrem’den (s.a.v.) işitince dünyâya hiç kıymet vermedi. Çok fakir oldu. Meselâ bugün eline bin altın geçse, bir tanesi ertesi güne kalsın demez, hepsini fakirlere dağıtırdı. Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’ye cömertlerin sultanı mânâsına,[B]“Sultân-ül-Eshıyâ”[/B] buyurdular. Bir gün Hz. Ali, Hz.Fâtıma’ya: “Evde yiyecek bir şey var mı, çok acıktım” buyurdu. Hz. Fâtıma evde bir şey olmadığını, yalnız altı akçenin olduğunu söyleyerek (devamla): “Bu akçeler ile çarşıdan yiyecek al. Bir de Hasan, Hüseyin meyve istemişlerdi. Biraz da meyve alırsın” dedi. Hz. Ali altı akçeyi alıp çarşıya çıktı. Yolda giderken bir kimsenin, bir Müslümanın yakasına yapışmış, ya hakkımı ver veya yürü mahkemeye gidelim dediğini, yakasını bırakmadığını gördü. Borçlu adam, bana birkaç gün daha müsâade et, diyorsa da yakasına yapışan: “Hayır ben de sıkıntıdayım, bir saat bile bekleyerek hâlde değilim” diyordu. Hz. Ali bunların çekişmelerini görünce yanlarına vardı: “Münâkaşanız kaç para içindir?” buyurdu. “Altı akçedir” dediler. Hz. Ali: (Kendi kendine) “Müslümanı bu sıkıntıdan kurturayım, nasılsa Hz. Fâtıma’ya bir cevâb bulurum,” diye düşündü. Yanındaki altı akçeyi vererek, borçlu müslümanı sıkıntıdan kurtardı. Bir zaman Hz. Fâtıma’ya ne söyliyeyim diye düşünceye daldı. Sonunda nasıl olsa Hz. Fâtıma kadınların seyyidesi, Resûlullah’ın kızıdır, bir şey demez, diyerek eli boş eve döndü. Hz. Hasan ve Hüseyin kapıya koştular. Babalarının meyve getireceğini ümid ediyorlardı. Babalarının ellerini boş görünce ağlamaya başladılar. Hz. Fâtıma’ya: “Verdiğin altı akçe ile bir müslümanı hapisten kurtardım,” buyurdu. Hz. Fâtıma: “Çok iyi yaptın, elhamdülillah, bir müslümanı hapisten kurtarmışsın. Hak teâlâ bize kâfidir,” dedi. Fakat, mübârek hâtır-ı şerifleri biraz mahzun oldu. Hz. Ali üzüntüsünü sezip, iki oğlunun da ağladıklarını görünce gönlünde bir kırıklık hissetti. Bu elem ile dışarı çıktı. “Bari gidip Resûlullah’ın (s.a.v.) mübârek yüzünü göreyim de, bu üzüntüden kurtulayım” diye düşündü. Zira Resûlullah’ın (s.a.v.) mübârek yüzüne bakan kimsenin her üzüntüsü gittiği gibi, kalbinde sürür ve safa hâsıl olurdu. Bunun için Hz. Ali, Resûlullah’ın (s.a.v.) tesiri katı ve çabuk bir ilaç gibi olan mübârek ay aklarının tozuna yüz sürmeye gitti. Yolda bir kimse gördü. Elinde besili bir deve vardı. Hz. Ali’ye: “Ey yiğit! Bu deveyi satıyorum, alır mısın?” dedi. Hz. Ali “Şimdi param yoktur” dedi. O şahıs: “Sana veresiye veririm” dedi. Hz. Ali “Kaça veriyorsun?” buyurdu. O şahıs “Yüz akçeye veririm”, dedi. Hz. Ali “Kabul ettim,” dedi. O şahıs da “Peki ben de kabul ettim,” dedi. Deveyi, Hz. Ali’ye teslim etti. Hz. Ali deveyi almış, biraz gitmişti. Bir adama rastladı. Hz. Ali’ye: “Bu deveyi bana satar mısın?” dedi. Hz. Ali “Evet satarım” buyurdu. O kimse: “Üçyüz akçeye bana verir misin?” dedi. Hz. Ali: “Olur veririm,” dedi.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/FONT][/COLOR][/CENTER] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Sahabe-i Kiram
HZ. ALİYYÜL MÜRTEZA (Radıyallahü Anh)
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst