Mevlana ölümüne neden olacak hastalığın etkisiyle yataktadır.Dostları kendisini ziyarete gelirler.Başucuna otururlar ve güzel bir adeti yerine getirirler:
''Allah C.c şifa versin'' derler.
Fakat o yüzünü ekşiterek cevaplar:
''Dilediğiniz şifa artık sizin olsun.Artık seven ile sevilen arasında parmak kadar bişey kalmıştır.İstemez misiniz ki nur, nura kavuşsun...''
Başlar öne eğilir,dudaklar susar.Buna cevap verilmez.
Bir kaç gün sonra dilediği olur Mevlana'nın...
Seven ,sevdiğine kavuşur...Adını yıllar önce kendi koymuştur,''Şeb'i Aruz...'' Bir toy düğün olur,gökler aydınlanır.
Ve vefat etmiş olan bedeninin yıkanması sırasında bir ''sevgi kerameti'' daha yaşanır.Anlatan Mevlana'nın cenazesini yıkayan İmam-ı İhtiyarüddin'dir:
'' Mevlana'nın mübarek cesedini yıkamaya başlayınca,üzerime öyle bir ayrılık acısı çöktü ki ağlamaktan kendimi alamadım.Yıkamak şöyle dursun,zerre kadar hareket ettirmeye güç yetiremedim.Yüzümü yüzüne dayayıp ağladım.Yardımcılarım hiç ses çıkarmıyor,bana engel olmuyorlardı.Bir ara dayanamadım.Vücuduna sarılarak ağlamak istedim.O anda Mevlana'nın eli bileğimi sıkıca tuttu.Korkumdan aklım başımdan gitti.Bayılmışım.Kulağıma uğultu halinde sahibini göremediğim sesler geliyordu:
''Nur,nura karıştı.Aşık,Maşuk'a kavuştu.Bunda endişe edecek bir şey yoktur.Çünkü,Yüce Allah C.c'ın veli kulları için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.Mü'minler ölmez,geçici alemden,sonsuz aleme nakledilirler.'' Bu sözler beni kendime getirdi...