Konuya cevap cer

Birinci Mektup'ta geçen hayat mertebelerini Üstad neye dayanarak yazmıştır; yani hadis veya ayet dayanağı var mıdır? 


 Yazar:  Sorularla Risale


           Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir.

    

    İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın  hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok  yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî  mukayyet değillerdir. Bazan, istedikleri vakit bizim gibi yerler,  içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir...

    

    Hz. İlyas (as), İsrailoğulları’nın yola gelmeyeceklerine iyice kanaat  getirince, kendisini onların arasından ayırmasını ve gökyüzüne  kaldırması için Cenab-ı Hak’tan niyaz etti. Cenab-ı Hak da İlyas (as)’ın  bu duasını kabul ederek O’na kavminden ayrılmasına ve semaya  yükseltilmesine izin verdi.

    

    İbn Asakir, îbn İshak'tan şöyle rivayet ediyor:

    

    Bizim arkadaşlarımızın naklettiklerine göre, Adem vefat edeceği zaman çocuklarını biraraya topladı ve onlara: «Ey  evlatlarım, Cenab-ı Hak kesinlikle yeryüzüne azap indirecektir. Benim  cesedim sizinle beraber mağarada kalsın. Ne zaman indiniz, beni gönderin  ve Şam arazisinde defnedin.» dedi.» Adem'in cesedi  çocuklarıyla beraberdi, Cenab-ı Hak, Nuh'u peygamber olarak gönderdiği  zaman o, cesedi yanına aldı. Cenabı Hak tufanı yeryüzüne gönderdiği  zaman yeryüzü sulara garkoldu. Hz. Nuh üç çocuğuna cesedi emredilen  mağaraya götürüp defnetmelerini söyledi. Çocuklar: «Yeryüzü  vahşet içerisindedir. Ünsiyet verilecek hiç kimse yok. Ve biz yolu da  bulamayız. Fırsat ver ki insanlar emin olup çoğalıncaya kadar  bekletelim» dediler. Nuh onlara: «Adem, Allah'ın katında kendisini defneden kişinin Kıyamet'e kadar diri kalması için niyazda bulunmuştur.»,  dedi. Buna rağmen Adem'in cesedi Hızır gelinceye kadar durdu. Adem'i  defneden Hızır'dır ve bundan dolayı da Cenab-ı Hak onu dilediği kadar  yaşatacaktır»

    

    İmam Nevevî "Tehzîb ül-Esma ve'l-Lugat" isimli kitabında bazı hadîslere  dayanarak Hazret-i Hızır'ın ölmediğini ve kıyamete kadar yaşıyacağını  beyân ediyor.

    

    İbnü's-Salah da şöyle diyor: Ulemânın çoğuna göre Hazret-i Hızır hâlâ yaşıyor.

    

    "Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i İdris ve İsâ Aleyhimesselâmın  tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüdle, melek  hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kesb eder. Âdetâ  beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i  dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar."

    

    "(Ey Muhammed)! Kitapta İdris'e dair söylediklerimizi de an  Çünkü o, dosdoğru bir peygamberdi, Onu yüce bir yere yükselttik."  (Meryem, 19/56-57)  Hz. İdris'in göğe çekildiğini bildirir  Bundan  murat, mekan bakımından onu, yüce bir mevkıye yükseltmektir  Bu görüş,  daha uygundur  Çünkü, "mekân" kelimesiyle birlikte zikredilen  "yükseltme" işi, derece bakımından değil de mekân bakımından yükseltme  olur. (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ  Yayınları: 15/371-372)

    

    İdris (as)'e göklerin sırları açılmış olup Allah Teâlâ onu diri olarak  göğe kaldırmıştır (Fif Abdu'l-Fettah Tabbar Me'al-Enbiyâ, I, 842) 

    

    Hz  İdris'in de Hz  İsa a s gibi göklere yükseltildiği ve hayatta  olduğu kabul ediliyor  Nitekim bir rivayette "Dört zat vardır ki: hala  hayattadır  Bunlardan Hızır ve İlyas yerde, Hz İsa ve Hz  İdris de gökte  hayat sürmektedirler  (Bilmen, Ömer Nasuhi, Tefsir, 4/2034)  denilmektedir 

    

    "Dördüncü tabaka-i hayat: Şüheda hayatıdır. Nass-ı Kur'ân'la,  şühedanın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. Evet,  şüheda, hayat-ı dünyevîlerini tarik-i hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı  Hak, kemâl-i kereminden, onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat  kedersiz, zahmetsiz bir hayatı âlem-i berzahta onlara ihsan eder. Onlar  kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme  gittiklerini biliyorlar, kemâl-i saadetle mütelezziz oluyorlar, ölümdeki  firak acılığını hissetmiyorlar. Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir;  fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet,  şühedanın lezzetine yetişmez."

    

    "Allah yolunda öldürülenlere "ölüdür" demeyin. Aslında onlar diridirler fakat siz bunu bilemezsiniz." (Bakara, 2/154)

    

    “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar  diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfünden kendilerine verdiği  nimetlerin sevincini yaşayıp rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından  kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku  olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler." (Al-i İmran, 3/169,170)

    

    Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre  Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde  şöyle buyurmuşlardır:

    

    “Uhud savaşında kardeşlerimiz şehit olunca Allah onların  ruhlarını yeşil kuşların içine yerleştirdi. Onlar cennet nehirlerinden  içerler, meyvelerinden yerler ve Arş’ın gölgesi altında asılı bulunan  altın kandillere konarlar."

    

    "Onlar yiyecek ve içeceklerinin tadını, eğlenip dinlendikleri yerin  güzelliğini görünce de: ‘Kardeşlerimizin cihaddan uzak durmamaları ve  savaştan yüz çevirmemeleri için, bizim cennette rızıklandırıldığımızı  onlara kim bildirecek?’ dediler."

    

    "Allah-u Teâlâ: ‘Sizin arzunuzu onlara ben duyururum.’ buyurdu. Bunun üzerine bu âyetler indi.” (Müslim-Ebu Dâvud)

    

    Beşinci tabaka-i hayat: Ehl-i kuburun hayat-ı ruhanîleridir.  Evet, mevt, tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir; idam  ve adem ve fenâ değildir. Hadsiz vakıatla ervâh-ı evliyanın  temessülleri ve ehl-i keşfe tezahürleri ve sair ehl-i kuburun yakazaten  ve menâmen bizlerle münasebetleri ve vakıa mutabık olarak bizlere  ihbaratları gibi çok delâil, o tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder.  Zaten beka-i ruha dair Yirmi Dokuzuncu Söz, bu tabaka-i hayatı delâil-i kat'iye ile ispat etmiştir.

    

    İbn Ebi'd-Dünyâ'nın naklettiği bir haberde de Rasulullah (asv) e: "Ölüler birbirini bilir mi?" diye sorulunca Rasulullah (asv)'in cevabı:

    

     "Evet, nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki  onlar, kuşların ağaçların tepelerinde birbirlerini bildiği (tanıdıkları  gibi) birbirlerini bilirler." şeklinde olmuştur. Suyûtî, B. el-Keib, v. 144 b.

    

    Ebû Katâde ve Câbir'den tahric edilen ölülerin kefenlerinin güzel  yapılması ile ilgili hadis-i şerifin Suyûtî ve Beyhakî tarafından  rivayet edilen şeklinde: "Muhakkak ki onlar kabirlerinde birbirlerini ziyaret ederler." cümlesi  de yer almaktadır. Suyûtî, Büşra'1-Keib, v. 147 b; Suyûtî, Şerhu  Süneni'n-Nesâî, c. IV, s. 34; Hasan el-'Idvî, a.g.e, s. 73; Abdullah  Siracud

    

    Bu hususta Abdullah b. Mübârek'in de şöyle dediği rivayet edilir:  "Kabir ehli haberleri beklerler. Bir Ölü oraya gittiği zaman ona falan  ne yaptı, filan ne yaptı diye sorarlar. Birisi için: "O öldü, size  gelmedi mi?" deyince: "İnnâ lillâh ve İnnâ İleyhi Râciûn" derler ve:  "Bizim yolumuzdan başka yola gitti o." diye ilave ederler." -  İbnu'l-Kayyim, a.g.e. s. 19: Birgivî, R. FÎ Ah. Etfâlİ'l-Müslimin, s.  85; Birgivî bu konuyu işledikten sonra, vasiyyet etmeden ölenlerin  berzahta konuşamayacaklarım ve berzah ehlinin sorularına cevap  veremeyeceklerini ilave eder. (bkz. a.g.e, s. 85.)

    

    Tabiinden Sa'id b. el-Müseyyeb (v. 94/712) de: "Bir adam öldüğü zaman (daha önce ölmüş olan) çocuğu onu, seferden dönen gaibin karşılandığı gibi karşılar" demiştir.  İbnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 19; Rodosîzâde, a.g.e. v. 25 a.

    

    Yine Hz. Ömer'den rivayet edilen bir hadisinde Rasulullah (asv), Hz.  Musa (As) in Allah Tealâ'ya dua edip, Hz. Adem (As) ile görüşmeyi  dilediğini ve Yüce Allah'ın, henüz hayatta iken ve uyanıkken, Adem (as)'  ı Hz. Musa'ya gösterip ve birbirleriyle konuşmuş olduklarını haber  vermiştir, Ebu Davud, Sünen, Sünne, 17, c. W, s. 226.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst