genc_kalem
Okumak,Yaþamaktýr
Prof. Dr. M. Şevki Aydın
Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığı indirilişinin bin dört yüzüncü yılı münasebetiyle 2010 yılını “Kur’an Yılı” ilan etti. Bu vesileyle insanımızın, Kur’an’la ilgisini daha da yoğunlaştırıp geliştirmesi, onu anlama yolunda daha fazla mesafe alması umulmaktadır. Kur’an denilince de hemen Hz. Peygamber (s.a.s.)’i hatırlamamak mümkün değildir.
Kur’an Hz. Peygambersiz Düşünülebilir mi?
Hiç şüphesiz, Kur’an’ı, Hz. Peygambersiz düşünemeyiz. Hz. Peygamber (s.a.s.)’i anlamadan/tanımadan Kur’an’ı tanımak mümkün değildir. Onu ne kadar iyi tanırsak/anlarsak Kur’an’ı o kadar iyi anlayabiliriz. Varlığı/varoluşu anlamlandırmada çok önemli bir işleve sahip olan vahyi anlam(landırm)ada Hz. Peygamber (s.a.s.) kilit konuma sahiptir. O’nu tanımadan, namazın nasıl kılınacağını bile bilemeyiz. Onun için M. Akif’in dediği gibi Hz. Peygamber’e bütün bir beşeriyet borçludur. O, insanlık için büyük bir lütuftur: “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, kendilerini arındıran, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermek suretiyle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.” (Âl-i İmran,164)
Kur’an’ı anlama bağlamında çok önemli bir konumda olan “Hz. Peygamber’i doğru tanıma/anlama” işi, ciddi bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. Birbirinden çok farklı, âdeta birbirini nakzeden Hz. Peygamber tasvirleri, sorunun ciddiyetini ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber’i tanıma çerçevesinde çok önemli bir boyut da onun eğitim(ciliğ)idir. Müslümanların dindarlıklarının gereği olarak onu örnek edinmesi (Ahzab, 21), eğitim konusunda da söz konusudur. O’nu tanımadan örnek/model edinmek mümkün değildir.
“Ben, ancak ve ancak muallim olarak gönderildim.” (İbn Mace, Mukaddime, 17, No: 229”)
Hz. Peygamber’in Görevi
Kur'an’a göre Hz. Peygamber, sadece “tebliğ” göreviyle yükümlüdür: “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilenleri tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. (Maide, 67) ”Ey Muhammed! “Sana yalnız tebliğ etmek düşer.” (Âl-i İmran, 20; Ra’d, 40; Nahl, 82) “Peygamberin görevi, sadece tebliğ etmektir.” (Maide, 99; Nahl, 35; Nur, 54; Ankebut, 18; Teğabun, 12)
Terim olarak tebliğ, peygamberin, Allah’tan aldığı mesajları aynen insanlara ulaştırmasıdır. Bu, her peygamberin vazgeçilmez niteliklerinden biridir. Ulaştırmaya konu olan/ulaştırılan şey, bir bilgi, bir haber, bir mesaj ise o zaman eğitim/öğretim söz konusudur. Nitekim, tebliğ kelimesine bazı sözlükler öğretmek anlamını da vermişlerdir. (Mesela bk. Komisyon, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, Tebliğ md.)
Tabii ki tebliğ, bir mesajın birtakım ifade kalıplarına dökülerek muhataba rasgele duyurulması demek değildir. Bir mesaj/bir bilgi, eğer muhatap tarafından doğru anlaşılmış, doğru kavranmış ise ona ulaşmış demektir. “Doğru anlaşılması”ndan maksat, kaynak kişinin anladığı anlamın aynısını, alıcı kişinin anlamasıdır. İletilmesi düşünülen mesajın anlamı, kaynakla alıcı arasında ortak kılınmamışsa, o ulaştırılamamış demektir. Kısacası, kaynak kişi ile alıcı arasında iletişim sağlanmadıkça “tebliğ” gerçekleşmiş olmaz. Şu halde tebliğ, bir iletişimdir, diyebiliriz.
Tebliğ-Eğitim İlişkisi
Meseleye böyle yaklaşınca tebliğin, bir eğitim-öğretim işi olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. Zira eğitim-öğretim etkinliği, bir iletişim işidir. Eğitim-öğretim süreci, kaynak (öğretmen-eğitimci) ile alıcı (öğrenci) arasında iletişimin gerçekleştirilmesi sürecinden ibarettir. (Bk. Küçükahmet, 1986: 13.; Alkan, 1979: 32-3.)
Kaldı ki, Kur'an, sadece “tebliğ” etmekle yükümlü bulunduğunu bildirdiği peygamberi, “öğretici ve eğitici” olarak nitelendirmekte; onun yaptığı işin, bir öğretim ve eğitim faaliyeti olduğunu açıkça ortaya koymaktadır: “Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti öğreten, size bilmediklerinizi öğreten bir rasul gönderdik.” (Bakara, 151)
“O (Allah), ümmîlerin arasından kendilerine ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir.” (Cuma, 2; Ayrıca bk. Bakara, 129; Âl-i İmran, 164)
Ayrıca, birçok ayette, peygamberin, “doğru yolu gösteren bir rehber” olduğu (Şûra, 52) vurgulanıyor; Allah’a, Allah’ın yoluna davet ettiği, aydınlatıcı olduğu belirtiliyor. (Bk. Ahzab, 45-6) Birçok ayette de onun, “bir uyarıcı, hatırlatıcı, dikkat çekici” olarak takdim edildiğini görüyoruz: “Hatırlat, uyar! Gerçekten hatırlatmak müminlere fayda verir.” (Zariyat, 55)
Bütün bunlar, eğitim-öğretim faaliyetinin içindeki işlerdir ve bu nitelikler, bir eğiticinin, bir öğreticinin nitelikleridir. Dolayısıyla bütün bu anlamdaki ayetler, peygamberin tebliğ görevinin, tamamen bir eğitim-öğretim görevi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ayetleri açıklama, inzar etme, tebşir etme, örnek olma gibi bütün yaptıkları, aslında tebliğin dışında işler/görevler değil; tam aksine tebliğin kapsamı içinde yer alan işlerdir.
Kaldı ki Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bizzat kendisi de vurgulu bir ifadeyle, “Ben, ancak ve ancak muallim olarak gönderildim.” (İbn Mace, Mukaddime, 17, No: 229; Ayrıca bk. Muslim, Talak, 4) buyurarak bu temel görev ve niteliğini açıkça belirtmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.), tebliğ görevini, tamamen bir eğitim-öğretim faaliyeti olarak gerçekleştirmiştir.
Hz. Peygamber’in eğitim(ciliğ)ini güncellemeye çalışırken sünnetin ve Kur’an’ın bütünlüğü yanında bunların anlaşılması amacıyla oluşmuş geleneksel birikim göz ardı edilmeyeceği gibi çağdaş bağlamı iyi tanımak ve çağdaş bilimsel verilerden yararlanmak da kaçınılmazdır.
Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığı indirilişinin bin dört yüzüncü yılı münasebetiyle 2010 yılını “Kur’an Yılı” ilan etti. Bu vesileyle insanımızın, Kur’an’la ilgisini daha da yoğunlaştırıp geliştirmesi, onu anlama yolunda daha fazla mesafe alması umulmaktadır. Kur’an denilince de hemen Hz. Peygamber (s.a.s.)’i hatırlamamak mümkün değildir.
Kur’an Hz. Peygambersiz Düşünülebilir mi?
Hiç şüphesiz, Kur’an’ı, Hz. Peygambersiz düşünemeyiz. Hz. Peygamber (s.a.s.)’i anlamadan/tanımadan Kur’an’ı tanımak mümkün değildir. Onu ne kadar iyi tanırsak/anlarsak Kur’an’ı o kadar iyi anlayabiliriz. Varlığı/varoluşu anlamlandırmada çok önemli bir işleve sahip olan vahyi anlam(landırm)ada Hz. Peygamber (s.a.s.) kilit konuma sahiptir. O’nu tanımadan, namazın nasıl kılınacağını bile bilemeyiz. Onun için M. Akif’in dediği gibi Hz. Peygamber’e bütün bir beşeriyet borçludur. O, insanlık için büyük bir lütuftur: “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, kendilerini arındıran, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermek suretiyle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.” (Âl-i İmran,164)
Kur’an’ı anlama bağlamında çok önemli bir konumda olan “Hz. Peygamber’i doğru tanıma/anlama” işi, ciddi bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. Birbirinden çok farklı, âdeta birbirini nakzeden Hz. Peygamber tasvirleri, sorunun ciddiyetini ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber’i tanıma çerçevesinde çok önemli bir boyut da onun eğitim(ciliğ)idir. Müslümanların dindarlıklarının gereği olarak onu örnek edinmesi (Ahzab, 21), eğitim konusunda da söz konusudur. O’nu tanımadan örnek/model edinmek mümkün değildir.
“Ben, ancak ve ancak muallim olarak gönderildim.” (İbn Mace, Mukaddime, 17, No: 229”)
Hz. Peygamber’in Görevi
Kur'an’a göre Hz. Peygamber, sadece “tebliğ” göreviyle yükümlüdür: “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilenleri tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. (Maide, 67) ”Ey Muhammed! “Sana yalnız tebliğ etmek düşer.” (Âl-i İmran, 20; Ra’d, 40; Nahl, 82) “Peygamberin görevi, sadece tebliğ etmektir.” (Maide, 99; Nahl, 35; Nur, 54; Ankebut, 18; Teğabun, 12)
Terim olarak tebliğ, peygamberin, Allah’tan aldığı mesajları aynen insanlara ulaştırmasıdır. Bu, her peygamberin vazgeçilmez niteliklerinden biridir. Ulaştırmaya konu olan/ulaştırılan şey, bir bilgi, bir haber, bir mesaj ise o zaman eğitim/öğretim söz konusudur. Nitekim, tebliğ kelimesine bazı sözlükler öğretmek anlamını da vermişlerdir. (Mesela bk. Komisyon, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, Tebliğ md.)
Tabii ki tebliğ, bir mesajın birtakım ifade kalıplarına dökülerek muhataba rasgele duyurulması demek değildir. Bir mesaj/bir bilgi, eğer muhatap tarafından doğru anlaşılmış, doğru kavranmış ise ona ulaşmış demektir. “Doğru anlaşılması”ndan maksat, kaynak kişinin anladığı anlamın aynısını, alıcı kişinin anlamasıdır. İletilmesi düşünülen mesajın anlamı, kaynakla alıcı arasında ortak kılınmamışsa, o ulaştırılamamış demektir. Kısacası, kaynak kişi ile alıcı arasında iletişim sağlanmadıkça “tebliğ” gerçekleşmiş olmaz. Şu halde tebliğ, bir iletişimdir, diyebiliriz.
Tebliğ-Eğitim İlişkisi
Meseleye böyle yaklaşınca tebliğin, bir eğitim-öğretim işi olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. Zira eğitim-öğretim etkinliği, bir iletişim işidir. Eğitim-öğretim süreci, kaynak (öğretmen-eğitimci) ile alıcı (öğrenci) arasında iletişimin gerçekleştirilmesi sürecinden ibarettir. (Bk. Küçükahmet, 1986: 13.; Alkan, 1979: 32-3.)
Kaldı ki, Kur'an, sadece “tebliğ” etmekle yükümlü bulunduğunu bildirdiği peygamberi, “öğretici ve eğitici” olarak nitelendirmekte; onun yaptığı işin, bir öğretim ve eğitim faaliyeti olduğunu açıkça ortaya koymaktadır: “Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti öğreten, size bilmediklerinizi öğreten bir rasul gönderdik.” (Bakara, 151)
“O (Allah), ümmîlerin arasından kendilerine ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir.” (Cuma, 2; Ayrıca bk. Bakara, 129; Âl-i İmran, 164)
Ayrıca, birçok ayette, peygamberin, “doğru yolu gösteren bir rehber” olduğu (Şûra, 52) vurgulanıyor; Allah’a, Allah’ın yoluna davet ettiği, aydınlatıcı olduğu belirtiliyor. (Bk. Ahzab, 45-6) Birçok ayette de onun, “bir uyarıcı, hatırlatıcı, dikkat çekici” olarak takdim edildiğini görüyoruz: “Hatırlat, uyar! Gerçekten hatırlatmak müminlere fayda verir.” (Zariyat, 55)
Bütün bunlar, eğitim-öğretim faaliyetinin içindeki işlerdir ve bu nitelikler, bir eğiticinin, bir öğreticinin nitelikleridir. Dolayısıyla bütün bu anlamdaki ayetler, peygamberin tebliğ görevinin, tamamen bir eğitim-öğretim görevi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ayetleri açıklama, inzar etme, tebşir etme, örnek olma gibi bütün yaptıkları, aslında tebliğin dışında işler/görevler değil; tam aksine tebliğin kapsamı içinde yer alan işlerdir.
Kaldı ki Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bizzat kendisi de vurgulu bir ifadeyle, “Ben, ancak ve ancak muallim olarak gönderildim.” (İbn Mace, Mukaddime, 17, No: 229; Ayrıca bk. Muslim, Talak, 4) buyurarak bu temel görev ve niteliğini açıkça belirtmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.), tebliğ görevini, tamamen bir eğitim-öğretim faaliyeti olarak gerçekleştirmiştir.
Hz. Peygamber’in eğitim(ciliğ)ini güncellemeye çalışırken sünnetin ve Kur’an’ın bütünlüğü yanında bunların anlaşılması amacıyla oluşmuş geleneksel birikim göz ardı edilmeyeceği gibi çağdaş bağlamı iyi tanımak ve çağdaş bilimsel verilerden yararlanmak da kaçınılmazdır.