Osmanlı padişahların yirmi yedincisi olan Sultan I. Abdülhamid, 20 Mart 1725 (Hicrî 1137) yılında dünyaya geldi. Babası Sultan III. Ahmed, annesi ise Şermî Sultan'dır.
Küçük yaştan itibaren zamanın ileri gelen alimlerinden ilim tahsili yaptı. Akıllı, zeki, ileri görüşlü, kültürlü ve gayretli bir şehzade olan Abdülhamid, ağabeyi Sultan üçüncü Mustafa'nın 21 Ocak 1774'de vefatı üzerine 49 yaşında tahta oturmuştur.
Osmanlı Devleti'nin en sıkıntılı devresinde tahta çıkan Birinci Abdülhamid, Rusların Kırım halkına yaptığı zulümler nedeniyle oldukça zorlu zamanlar geçirmiştir.
Dönemindeki en önemli olaylardan biri de Kırım'daki Özi ve Hotin kalelerinin Rusların eline geçmesidir. 1784'de Rusya'nın bu ülkelerde yaptığı mezalimle ilgili raporu dinlerken üzüntüsünden felç geçirmiş ve bu hastalık nedeniyle vefat etmiştir (7 Nisan 1789).
Naşı Eminönü Bahçekapı'daki türbesindedir. (Ahmet Cevdet, Târîh-i Cevdet, I-XII, 1303 İstanbul, IV, 196-197; Kamil Paşa, Târîh-i Siyâsiye-i Devlet-i 'Aliyye-i Osmâniye, I-III, 1327, İstanbul, II, 248; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, I-VI, Ankara, 1988 (Türk Tarih Kurumu Yayını), IV, 546; Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, I-VI, Ankara, 1972, IV, 67; Aktepe, Münir, "Abdülhamid", TDV İA, I, İstanbul, 1988, 213-216)
Sultan Birinci Abdülhamid, gerek tebaasının gerekse diğer memleketlerdeki Müslümanların huzur ve refahı için olağan üstü gayret gösteren ve elinden gelen her türlü çabayı sarfeden biri olarak tanınır.
Rusların Kırım halkına yaptığı zulüm, Hotin ve Özi'nin düşmesi münasebetiyle bizzat kaleme aldığı hatt-ı hümâyûnda dile getirdiği şu sözleri bunu en güzel bir şekilde göstermektedir:
"Özi'nin düştüğü takriri alimallah beni yeniden kederlendirdi; bu kadar Müslüman erkek, kadın, küçük ve büyüğün kâfir elinde kalması beni mahzun eyledi. Yâ Rab! Senden niyaz-ı âcizânem, adı geçen kaleyi, düşman elinden kurtarıp tekrar Müslümanların eline geçtiğini bana göstermendir". (Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV, 543)
Dini vecibelerini yerine getirmekte oldukça hassas olduğu bilinen Sultan Birinci Abdülhamid, Peygamber Efendimiz ve Ehl-i Beyt'ini çok severdi. Bunun için Mekke ve Medine'ye hizmette özel bir itinâ göstermiştir.
Pek çok imar faaliyetlerinde bulunan Sultan, annesi Rabia Sultan adına Beylerbeyi'nde bir cami, muvakkithane (vakit tayinine yarayan aletlerin bulunduğu yerler hakkında kullanılan bir tabirdir), hamam ve sıbyan mektebi, Medine-i Münevvere'de medrese, Emirgân'da cami, Eminönün'de büyük bir imaret, çeşme, sebil, medrese, türbe ve bir kütüphane yaptırmıştır. (Ahmed Cevdet, Târîh-i Cevdet, IV, 196-197)
Osmanlı Sultanları, "Hâdimu'l-Haremeyni'ş-Şerîfeyn" unvanını kullanmaya başladıktan sonra gerek Ka'be'ye gerekse Ravza-i Mutahhara'ya her bakımdan önem vererek ilgi göstermiş ve buralara olan teveccühlerini değişik şekillerde yansıtmaya çalışmışlardır. (Mustafa Nâima, Nâima Târîhi, I-VI, 1283, Matba'a-i âmire, İstanbul, II, 82) Kâ'be'nin imarı ve örtüsü, sürre, vakıf vs. şeklinde olan bu hediyeler yanında bu yerleri şiirlerde övme ve buralara olan özlemi dile getirme de onlara karşı olan ilginin önemli bir sonucudur.
Bu çerçevede Osmanlı Sultanlarından, Sultan Birinci Abdülhamid Ravza-i Mutahhara için Arapça bir kaside yazmıştır.
Kaynakların verdiği bilgilerden, I.Sultan Abdülhamid ilim tahsili yaptığı gibi aynı zamanda edebiyatla da yakından ilgilendiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla H. 1191'de kaleme aldığı Arapça kasideyi Ravza-i Mutahhara'nın, Hz. Peygamber'in nurlandırdığı odanın (Hücrenin) duvarlarına yazılmasını sağlamıştır. Bundan dolayı bu kaside "el-Kasîdetu'l-Hucriyye - Hücre Kasidesi" olarak anılmıştır. Uzun Süre Mekke ve Medine'de kalmış ve "Mir'âtu'l-Haremeyn" adıyla Mekke ve Medine'nin o zamanki tarihini konu alan bir eser yazmış olan Eyüp Sabrî'nin verdiği bilgilere göre, bu kaside Hücre-i Saadet'in kıble duvarına sağ taraftan başlayarak nakşedilmiştir. (Eyüp Sabri Paşa, Mir'ât-ı Medine, c. I. s. 585) Aynı kasidenin bir yazma nüshası da Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud No: 3989'da bulunmaktadır.
"Efendim! Ey Allah'ın Elçisi! Tutuver elimden" diyerek başlayan bu kaside, çevirisinde de görüleceği üzere Hz. Peygamber'e olan aşkı, O'na olan sevgi ve özlemi içermektedir.
Arap aruz ölçülerinden Basît Bahri ile inşad edilen kasidenin, edebi bakımdan insicamlı, akıcı ve kolay anlaşılır olması Sultan Birinci Abdülhamid'in Arapça'da ne kadar güçlü ve aruz ölçülerine uygun bir şekilde Arapça şiir söyleyecek kadar yetenekli olduğunu göstermektedir. Şiirin içeriği kadar bu yönü de önem arzetmektedir.
Bu kaside Mescid-i Nebevî'nin duvarlarında hala mevcuttur. Ancak, yaptırdığımız araştırma sonucu edindiğimiz bilgilere göre kasidenin bazı kısımları levhaların arkasında kaldığından görülmemekte, bazı yerleri de sıvama, kırılma vs. değişik şekillerde tahribata uğramıştır.
Bu da bize, gerek nazmedeni ve gerekse içeriği bakımından bir şaheser olan bu kasidenin zaman içerisinde tamamen yok olacağı endişesini uyandırmaktadır.
KASİDENİN ÇEVİRİSİ
1. Efendim! Ey Allahın Resûlü! Tutuver elimden! Senden başka hiçbir şeyim yok. Hiçbir kimseye de sığınamam.
2. Sen, bütün kâinatta hidayetin nurusun. Sen cömertliğin sırrısın. Ey en hayırlı güvencem!
3. Gerçekten Sen, bütün yaratıkların yardımcısısın. İnsanları hidayet sahibi Allah'a ulaştıran Sen'sin.
4. Doğurulmamış ve doğurmamış, Bir ve Tek olan (Allah)'ın Makam-ı mahmûdunda tek başına duran Ey Zât!
5. Ey iki parmağından nehirler fışkıran ve imdada koşarak orduyu suya kandıran Zât!
6. Bana, korkutan bir sıkıntı isabet ettiğinde derim ki: "Ey Efendilerin Efendisi, ey güvencem,
7. Günahlarımdan dolayı Rahmân (olan Allah)'a benim için şefaatçi ol! Hayal bile edemediğim şeylerle bile bana ihsanda bulun!".
8. (Allahım!) bana daima hoşnutluk nazarıyla bak! Sonsuza dek kusurlarımı lütfunla ört.
9. Beni büreyen affınla bana ihsanda bulun! Çünkü ben, ey Mevlâm, Sen'den başkasını rab bilmedim.
10. Göklere seyahatle Vahid u Ehad'in sırrına erenlerin en şereflisi, en seçgini ile Sana yöneldim.
11. Ne yücedir O'nu yaratan cemal sahibi Allah! Bütün yaratılmışlar içerisinde O'nun gibisini bulamadım.
12. O, mahlukatın en hayırlısı; Peygamberlerin en yücesi, insanların en iyisi ve onlara hidayet yolunu gösterendir.
13. Sadece O'nu vesile yaparak Rabbime sığındım umulur ki Allah beni bağışlar. Budur benim inancım, budur benim itikadım.
14. O'nu övmek ömür boyu benim işim olsun. O'nu sevmek Arş'ın sahibi katında benim güvencemdir.
15. En güzel salât u selâmlar ebediyen O'na olsun, sınırsız ve sayısız selamlarla birlikte,
16. Ve şeref sahibi, cömertlik denizi, sehavet erbabı bütün âl ve ashâbına olsun.
Küçük yaştan itibaren zamanın ileri gelen alimlerinden ilim tahsili yaptı. Akıllı, zeki, ileri görüşlü, kültürlü ve gayretli bir şehzade olan Abdülhamid, ağabeyi Sultan üçüncü Mustafa'nın 21 Ocak 1774'de vefatı üzerine 49 yaşında tahta oturmuştur.
Osmanlı Devleti'nin en sıkıntılı devresinde tahta çıkan Birinci Abdülhamid, Rusların Kırım halkına yaptığı zulümler nedeniyle oldukça zorlu zamanlar geçirmiştir.
Dönemindeki en önemli olaylardan biri de Kırım'daki Özi ve Hotin kalelerinin Rusların eline geçmesidir. 1784'de Rusya'nın bu ülkelerde yaptığı mezalimle ilgili raporu dinlerken üzüntüsünden felç geçirmiş ve bu hastalık nedeniyle vefat etmiştir (7 Nisan 1789).
Naşı Eminönü Bahçekapı'daki türbesindedir. (Ahmet Cevdet, Târîh-i Cevdet, I-XII, 1303 İstanbul, IV, 196-197; Kamil Paşa, Târîh-i Siyâsiye-i Devlet-i 'Aliyye-i Osmâniye, I-III, 1327, İstanbul, II, 248; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, I-VI, Ankara, 1988 (Türk Tarih Kurumu Yayını), IV, 546; Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, I-VI, Ankara, 1972, IV, 67; Aktepe, Münir, "Abdülhamid", TDV İA, I, İstanbul, 1988, 213-216)
Sultan Birinci Abdülhamid, gerek tebaasının gerekse diğer memleketlerdeki Müslümanların huzur ve refahı için olağan üstü gayret gösteren ve elinden gelen her türlü çabayı sarfeden biri olarak tanınır.
Rusların Kırım halkına yaptığı zulüm, Hotin ve Özi'nin düşmesi münasebetiyle bizzat kaleme aldığı hatt-ı hümâyûnda dile getirdiği şu sözleri bunu en güzel bir şekilde göstermektedir:
"Özi'nin düştüğü takriri alimallah beni yeniden kederlendirdi; bu kadar Müslüman erkek, kadın, küçük ve büyüğün kâfir elinde kalması beni mahzun eyledi. Yâ Rab! Senden niyaz-ı âcizânem, adı geçen kaleyi, düşman elinden kurtarıp tekrar Müslümanların eline geçtiğini bana göstermendir". (Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV, 543)
Dini vecibelerini yerine getirmekte oldukça hassas olduğu bilinen Sultan Birinci Abdülhamid, Peygamber Efendimiz ve Ehl-i Beyt'ini çok severdi. Bunun için Mekke ve Medine'ye hizmette özel bir itinâ göstermiştir.
Pek çok imar faaliyetlerinde bulunan Sultan, annesi Rabia Sultan adına Beylerbeyi'nde bir cami, muvakkithane (vakit tayinine yarayan aletlerin bulunduğu yerler hakkında kullanılan bir tabirdir), hamam ve sıbyan mektebi, Medine-i Münevvere'de medrese, Emirgân'da cami, Eminönün'de büyük bir imaret, çeşme, sebil, medrese, türbe ve bir kütüphane yaptırmıştır. (Ahmed Cevdet, Târîh-i Cevdet, IV, 196-197)
Osmanlı Sultanları, "Hâdimu'l-Haremeyni'ş-Şerîfeyn" unvanını kullanmaya başladıktan sonra gerek Ka'be'ye gerekse Ravza-i Mutahhara'ya her bakımdan önem vererek ilgi göstermiş ve buralara olan teveccühlerini değişik şekillerde yansıtmaya çalışmışlardır. (Mustafa Nâima, Nâima Târîhi, I-VI, 1283, Matba'a-i âmire, İstanbul, II, 82) Kâ'be'nin imarı ve örtüsü, sürre, vakıf vs. şeklinde olan bu hediyeler yanında bu yerleri şiirlerde övme ve buralara olan özlemi dile getirme de onlara karşı olan ilginin önemli bir sonucudur.
Bu çerçevede Osmanlı Sultanlarından, Sultan Birinci Abdülhamid Ravza-i Mutahhara için Arapça bir kaside yazmıştır.
Kaynakların verdiği bilgilerden, I.Sultan Abdülhamid ilim tahsili yaptığı gibi aynı zamanda edebiyatla da yakından ilgilendiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla H. 1191'de kaleme aldığı Arapça kasideyi Ravza-i Mutahhara'nın, Hz. Peygamber'in nurlandırdığı odanın (Hücrenin) duvarlarına yazılmasını sağlamıştır. Bundan dolayı bu kaside "el-Kasîdetu'l-Hucriyye - Hücre Kasidesi" olarak anılmıştır. Uzun Süre Mekke ve Medine'de kalmış ve "Mir'âtu'l-Haremeyn" adıyla Mekke ve Medine'nin o zamanki tarihini konu alan bir eser yazmış olan Eyüp Sabrî'nin verdiği bilgilere göre, bu kaside Hücre-i Saadet'in kıble duvarına sağ taraftan başlayarak nakşedilmiştir. (Eyüp Sabri Paşa, Mir'ât-ı Medine, c. I. s. 585) Aynı kasidenin bir yazma nüshası da Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud No: 3989'da bulunmaktadır.
"Efendim! Ey Allah'ın Elçisi! Tutuver elimden" diyerek başlayan bu kaside, çevirisinde de görüleceği üzere Hz. Peygamber'e olan aşkı, O'na olan sevgi ve özlemi içermektedir.
Arap aruz ölçülerinden Basît Bahri ile inşad edilen kasidenin, edebi bakımdan insicamlı, akıcı ve kolay anlaşılır olması Sultan Birinci Abdülhamid'in Arapça'da ne kadar güçlü ve aruz ölçülerine uygun bir şekilde Arapça şiir söyleyecek kadar yetenekli olduğunu göstermektedir. Şiirin içeriği kadar bu yönü de önem arzetmektedir.
Bu kaside Mescid-i Nebevî'nin duvarlarında hala mevcuttur. Ancak, yaptırdığımız araştırma sonucu edindiğimiz bilgilere göre kasidenin bazı kısımları levhaların arkasında kaldığından görülmemekte, bazı yerleri de sıvama, kırılma vs. değişik şekillerde tahribata uğramıştır.
Bu da bize, gerek nazmedeni ve gerekse içeriği bakımından bir şaheser olan bu kasidenin zaman içerisinde tamamen yok olacağı endişesini uyandırmaktadır.
KASİDENİN ÇEVİRİSİ
1. Efendim! Ey Allahın Resûlü! Tutuver elimden! Senden başka hiçbir şeyim yok. Hiçbir kimseye de sığınamam.
2. Sen, bütün kâinatta hidayetin nurusun. Sen cömertliğin sırrısın. Ey en hayırlı güvencem!
3. Gerçekten Sen, bütün yaratıkların yardımcısısın. İnsanları hidayet sahibi Allah'a ulaştıran Sen'sin.
4. Doğurulmamış ve doğurmamış, Bir ve Tek olan (Allah)'ın Makam-ı mahmûdunda tek başına duran Ey Zât!
5. Ey iki parmağından nehirler fışkıran ve imdada koşarak orduyu suya kandıran Zât!
6. Bana, korkutan bir sıkıntı isabet ettiğinde derim ki: "Ey Efendilerin Efendisi, ey güvencem,
7. Günahlarımdan dolayı Rahmân (olan Allah)'a benim için şefaatçi ol! Hayal bile edemediğim şeylerle bile bana ihsanda bulun!".
8. (Allahım!) bana daima hoşnutluk nazarıyla bak! Sonsuza dek kusurlarımı lütfunla ört.
9. Beni büreyen affınla bana ihsanda bulun! Çünkü ben, ey Mevlâm, Sen'den başkasını rab bilmedim.
10. Göklere seyahatle Vahid u Ehad'in sırrına erenlerin en şereflisi, en seçgini ile Sana yöneldim.
11. Ne yücedir O'nu yaratan cemal sahibi Allah! Bütün yaratılmışlar içerisinde O'nun gibisini bulamadım.
12. O, mahlukatın en hayırlısı; Peygamberlerin en yücesi, insanların en iyisi ve onlara hidayet yolunu gösterendir.
13. Sadece O'nu vesile yaparak Rabbime sığındım umulur ki Allah beni bağışlar. Budur benim inancım, budur benim itikadım.
14. O'nu övmek ömür boyu benim işim olsun. O'nu sevmek Arş'ın sahibi katında benim güvencemdir.
15. En güzel salât u selâmlar ebediyen O'na olsun, sınırsız ve sayısız selamlarla birlikte,
16. Ve şeref sahibi, cömertlik denizi, sehavet erbabı bütün âl ve ashâbına olsun.