Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
İslami Kütüphane
İhyau Ulumid-din -- İlim Babı--
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="genc_kalem" data-source="post: 176056" data-attributes="member: 15919"><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>İlim Öğretme'nin Fazileti</strong></span></span></span></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>Ayetler</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Dönüp kavimlerine geldiklerinde (Allah'ın yasak kıldığı şeylerden) kaçınmaları için onları uyarmaları gerekmez miydi?</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>(Tevbe/122)</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>B</strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>u ayette geçen inzar kavramından ilim öğretmenin ve irşadda bulunmanın vâcib olduğu anlaşılmaktadır.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Allah, kendilerine kitab verilenlerden, onu mutlaka insanlara beyan edecekleri ve hiçbir şekilde gizlemeyecekleri hususunda söz almıştı.(Âlu îmran/187)</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bu ayette, ilim öğretmenin farz olduğu açıklanmaktadır.</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Buna rağmen onlardan bir grup bildikleri halde hakikati gizlerler.(Bakara/146)</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bu ayette de hak ilmi saklayıp öğretmemenin haram olduğu beyan edilmektedir. Nitekim başka bir ayette, ilmin gizlenmemesi gerektiği gibi, şahidlikten de kaçınmamak gerektiği bildirilmiştir:</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Şehadeti gizlemeyin. Kim onu gizlerse bilsin ki kalbi günah kârdır.(Bakara/283) </strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Allah Teâlâ peygamberlerden aldığı sözü (âlimlerden de) almadan herhangi bir âlime ilim vermez. Alınan bu söz de ilmi halka açıklayıp gizlememeleridir.45</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve 'Ben müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kim vardır?</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>(Fussilet/33)</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Ey Râsûlüm! İnsanları Kur'anla, güzel söz ve nasihatla rabbinin yoluna (İslâm nizâmına) dâvet et. (Nahl/125)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Allah onlara Kitab'ı ve Hikmet'i öğretir. (Âlu İmran/48)</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>Hadîsler</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Hz. Peygamber (s.a) Hz. Muaz'ı Yemene gönderirken kendisine şöyle demiştir:</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın senin vasıtanla bir kişiyi doğru yola iletmesi, senin için dünya ve dünyanın içinde bulunanların tümünden daha hayırlıdır.46</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İlimden birşey öğrenip, öğrendiği şeyi halka öğreten bir âlime, yetmiş sıddık'ın sevabı verilir.47</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Öğrenip amel eden ve öğrendiklerini öğreten bir kimse, gökler âleminde hayırla yâd edilir.48</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Kıyamet günü geldiğinde Allah Teâlâ âbid ve mücahid kullarına 'Cennete girin' deyince, âlimler Allah'a şöyle derler: 'Ey âlemlerin rabbi! Âbidler ve mücahidler bizim kendilerine öğrettiğimiz ilim sayesinde ibadet edip cihad ettiler'. Bunun üzerine Allah Teâlâ âlimlere 'Sizler benim nezdimde meleklerimden bazıları gibisiniz. İstediğiniz kimselere şefaat ediniz, şefaatiniz kabul olunacaktır' der ve bu ilâhî müjde üzerine âlimler, istediklerine şefaat ettikten, sonra cennete girerler.49</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bu fazilet, sadece başkalarına ilim öğreten âlimlere mahsustur. İlmini başkalarına aktarmayan âlimin bu fazilete sahip olması sözkonusu değildir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Hiç şüphesiz Allah Teâlâ verdiği ilmi insanların göğsünden söküp almaz. Ancak âlimlerin gitmesiyle (ölmesiyle) ilim gider. Çünkü her giden âlim, kendisiyle birlikte kendinde var olan ilmi de götürür. Bu öyle bir durum meydana getirir ki, halkın içinde sadece cahil kişiler öne geçerler. Bunlardan birine ilmî bir mesele sorulduğu zaman, ilimleri olmadığı halde fetva verirler. Kendileri dalâlette oldukları gibi, verdikleri fetva (cevap)larla halkı da dalâlete sevkeder</strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>ler.50</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bir ilmi öğrendiği halde, o ilmi ketmeden, (başkalarından esirgeyen) kimseyi, Allah Teâlâ kıyâmet gününde ateşten yapılmış bir gemle gemler.51</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Hediyelerin en güzeli, ilmi dinleyip, anlayıp, bu ilmi olduğu gibi müslüman kardeşine öğretmendir. Bu, bir yıllık nafile ibadete denktir.52</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Dünya lânetlenmiştir (kıymetsizdir), dünyanın içindekiler de lanetlenmiştir. Ancak Allahın zikri ile birlikte onu öğreten ve öğrenen bundan müstesnadır.53</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Allah Teâlâ, melekler, göklerin ve yerin ehli, hatta yuvasında bulunan karıncalar, denizdeki balıklar; halka hayır yollarını gösteren kişi için rahmet dilerler.54</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bir müslümanın bir başka müslümana, dinlediği bir hadîsi olduğu gibi aktarmasından daha büyük bir yardımı olamaz.55</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Mü'minin, dinlediği hayırlı bir kelimeyi başkasına öğretmesi ve onunla amel etmesi, bir senelik (nafile) ibadetten daha hayırlıdır.56</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Birgün Hz. Peygamber (s.a) evinden çıkıp mescide geldi. Mescide girdiği zaman, toplanmış iki grup gördü. Bu gruplardan biri dua ve zikir ile meşgul oluyordu. Öbürü ise, ilimden bahsediyor ve birbirlerine ilim öğretmeye çalışıyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber zikir halinde olanlara işaret ederek şöyle buyurdu: 'Bunlar Allah'tan isterler. Allah Teâlâ dilerse onlara verir, dilemezse vermez. (Sonra ilim üzerine konuşanlara işaret ederek şöyle buyurdu): 'Bunlar ise, halkı eğitip, ilim öğretmeye çalışıyorlar. Ben de sizlere bir muallim (öğretici) olarak gönderildim'57. Daha sonra Hz. Peygamber ilim öğretenlerin meclisine giderek onların aralarına oturdu.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Allah Teâlâ'nın benim vasıtamla gönderdiği ilim ve hidayetin misali, bolca yağıp bir araziye isabet eden yağmurun misaline benzer. Yağmur alan arazinin bir kısmı suyu kabul eder, bol bol otlar yetiştirir. Arazinin diğer bir kısmı ise, yağan suyu biriktirir. Biriken o sudan Allah Teâlâ halkı yararlandırır. Halk ondan içer, (hayvanlarını ve) arazilerini sulayarak ekin eker. Aynı arazinin üçüncü bir kısmı da (taşlık ve kaygan bir zemine sahip olduğu için) ne suyu üstünde tutar, ne de (suyu emerek) mahsul verir.58</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Hz. Peygamber, birinci grubu ilimden menfaat sağlayanlara; ikincisini başkalarına menfaat sağlayanlara, üçüncüsünü de bu iki faziletten de mahrum kalanlara benzetmiştir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Ademoğlu öldüğü zaman bütün amelleri kesilir (defteri dürülür). Fakat ölüp de defteri dürüldükten sonra bile üç şey devam eder: Yararı olan ilim, sadaka-i câriye, salih evlât. Böyle bir evlât, babası öldükten sonra babası için bol bol hayır işler, dualar eder.59</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Hayra delâlet eden (hayır yolunu gösteren), o hayrı bizzat işlemiş gibi sevabına nail olur.60</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong><span style="color: red">Hiçbir şeyde hased (imrenme) doğru değildir; ancak iki kişinin hâline imrenmek bu hükmün dışındadır</span>: </strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>a)<span style="color: red"> Allah Teâlâ'nın ilim ve hikmet öğrettiği kimsenin hali ki, bu kimse (aynı zamanda) öğrendiği ilmi halka öğretip müşkilleri hakkında bu ilimle hüküm verir;</span></strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>b) <span style="color: red">Allah Teâlâ'nın kendisine mal vermiş olduğu kimsenin hâli ki, Allah ona elindeki malı hayra sarfetmeyi nasip etmiştir.61</span></strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Allah'ın rahmeti benim halifelerimin üzerine olsun! 'Senin halifelerin kimlerdir yâ Rasûlullah?' diye sorulduğunda Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir:<span style="color: red"> 'Benim sünnetimi ihya eden ve sünnetimi Allah'ın kullarına öğreten kimselerdir'.62</span></strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Hz. Ömer şöyle buyurmuştur: 'Bir hadîs rivayet eden ve rivayet ettiği bu hadîsle insanların ameline yardımcı olan kimseye, o hadîsi yaşamasından dolayı sevap verildiği gibi, başkalarının yaşamasından hasıl olacak sevap kadar daha verilir'.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İbn Abbas da şöyle demiştir: 'Halka hayrı öğreten bir kimse için herşey af diler, hatta denizdeki balıklar bile...'</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bir âlim şöyle demiştir: 'Âlim kişi halk ile Allah Teâlâ arasına girer. O halde âlim kişiye düşen görev, bu işi nasıl yapacağını düşünüp bulmaktır'.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Rivayet edildiğine göre Süfyan es-Sevrî Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikâmet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında soru sormaz. </strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İmam buna çok üzülür ve şöyle der: 'Bana ücreti karşılığında binek verin de bu beldeden hemen gideyim. Çünkü bu beldede ilim ölmüş'. Süfyan es-Sevrî bu hareketiyle ilim öğretmenin ne denli büyük bir önem taşıdığını ve ilmin devam etmesinin bu vazifenin yapılmasına bağlı olduğunu ifade etmek istemiş ve kendisinin de bu vazifeye ne denli bağlı olduğunu bu şekilde göstermiştir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Atâ b. Ebi Rebah şöyle anlatır: Said b. Müseyyeb'in evine gittiğimde onu ağlar bir halde buldum. Kendisine niçin ağladığını sorduğumda, bana şöyle cevap verdi: 'Ağlayışımın sebebi şu: Hiç kimse gelip benden ilmî bir mesele sormuyor'.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Selef-i sâlihînden bir zât şöyle buyurmuştur: 'Alimler kendi dönemlerinin ışıklarıdır. Her âlim kendi dönemini aydınlatır ve o devrin insanları ışıklarını ondan alırlar'.</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Hasan Basrî der ki: 'Şayet âlimler olmasaydı, insanlar hayvanların seviyesine inerlerdi! (İnsanları hayvanlık seviyesinden âlimler çekip çıkarırlar, onları lâyık oldukları insanlık mevkiine ancak onlar yükseltirler).</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İkrime 'Bu ilmin değeri vardır' deyince, kendisine ilmin değeri sorulur. O da şöyle cevap verir: 'Onun değeri, onu koruyabilecek ve hiçbir şekilde zâyi etmeyecek kimselere öğretmektir'.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Yahya b. Muaz 'Âlimler ümmete, onların analarından ve babalarından daha merhametlidir' dediğinde, kendisine bunun nasıl olabileceği sorulur; o da şöyle der: 'Çünkü babalar ve anneler çocuklarını ancak dünya ateşinden korurlar. Oysa âlimler ümmeti âhiretin şiddetli ateşinden korurlar'.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Denildi ki: <span style="color: red">'İlmin evveli sükût, sonrası dinlemek, daha sonrası hıfzetmek ve daha sonrası ise onunla amel etmektir. En sonu da onu insanlara öğretmektir'.</span></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Yine şöyle denilmiştir: 'İlmini, bilmeyenlere öğret; bilmediğin ilimleri de bilenlerden öğren. Sen böyle hareket ettiğin takdirde, bilmediklerini öğrenir, bildiklerini de mükemmel bir hâle getirirsin'.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Muaz b. Cebel ilmi öğrenmenin ve öğretmenin fazileti hakkında şöyle demiştir: <span style="color: red">İlmi öğrenin; zira ilmi Allah için öğrenmek, öğrenene Allah korkusu verir. İlmi talep etmek ibadettir. İlmi müzakere etmek tesbihtir, İlmî araştırma yapmak en büyük cihaddır. ilmi, bilmeyen bîr kişiye öğretmek sadakaların en makbûlüdür. İlmi, ehlini bulup vermek ise, Allah'a en çok yaklaştırıcı davranıştır. </span></strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong><span style="color: red">İlim, yalnız kaldığı zaman âlimin en yakın arkadaşıdır;</span> tenha yollarda ise en emin yoldaşdır. Dinde delildir. Genişlikte ve darlıkta sabrı öğretendir. Dostlar yanında yardım eden bir vezirdir. Yabancılar yanında ise sana en büyük destektir. Cennet yolunun nişanesidir. Allah Teâlâ, ilim sayesinde birtakım toplumları yükseltir ve onları hayırda lider ve izlerinde gidilen rehberler yapar. Onlar hayır hususunda herkese örnek teşkil ederler. Eserlerine ve gösterdikleri yollara herkes bağlanır, hareketleri ise herkes tarafından tâkip edilir. Melekler bunlarla arkadaşlık yapmaya can atar ve kanatlarıyla onları okşarlar. Dünyadaki bütün yaş ve kuru nesneler onlar için Allah Teâlâ'dan af dilerler. Denizlerdeki balıklar, karadaki yabanî ve evcil hayvanlar; gök ve yıldızlar onlar için Allah Teâlâ'dan af talebinde bulunurlar. Çünkü ilim, insanların kalplerini körlükten kurtaran bir nimettir. </strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Gözleri zulmetten nûra kavuşturan bir ışıktır. İnsan bünyesini kuvvetlendiren bir kuvvet kaynağıdır. Kul ancak ilmi sayesinde Allah yolunda olanların mertebesine varır, yüce derecelere ulaşır. İlim ve tefekkür oruçla eşittir. İlim müzakeresi, tüm ibadetlere denktir. Allah'a ancak ilimle itâat edilebilir ve yine ancak ilimle ibadet mümkün olur. Allah'ın birliği ancak ilimle bilinir. Allah'ı ancak âlimler güzelce tesbih edebilirler. Kişi ancak ilim sayesinde takvâ ehli olabilir. İlim sayesinde sıla-i rahim yapabilir. Haram ve helâl yalnız ilimle bilinir. </strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İlim imandır. Amel ise ilmin izinden gitmeye memul' bir emir eridir. Allah Teâlâ ilmi said kullarına ihsan eder, ondan ancak şakileri mahrum bırakır'.63</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Allah dan hüsn-ü tevfîkini dileriz. Aldı Deliller</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İlim öğrenmek ve ilim öğretmekten söz ettiğimiz bu bölümde gayemizin ilmin faziletini anlatmak olduğu bilinmelidir!</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>'Fazilet'in hakikati nedir?' sualinin cevabı verilmedikçe, Faziletlin ne anlama geldiği bilinmedikçe, onun ilme ve başka şeylere sıfat olup-olmadığı da bilinemez. </strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Sözgelimi hikmet'in mânâsını anlamayan ve hakikatinden haberi olmayan bir kimse, bir şahsın hikmet ehli'nden olup olmadığını araştıracak olsa, hiç kuşkusuz verecek olduğu hükümde yanılır. Bu bakımdan önce Fazilet'in anlamıyla söze gireceğiz.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Fazilet kelimesi Fazl kökünden gelir ve ziyadesiyle artış, fazlalık demektir. İki şey bir hususta ortak oldukları zaman, biri ortaklıkta biraz daha az pay sahibi bulunsa, öbürü için 'Bu diğerinden daha faziletlidir' denilir. Bu fazlalığa, başka bir şeyin kemâline yararlı olduktan sonra, miktarına hiç bakılmaksızın hüküm verilir. </strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Sözgelimi 'At merkepten daha faziletlidir' demek şu anlama gelir: At ve merkep yük taşımada ortak yanları olan iki hayvandır. Fakat at, merkebe nisbetle üstündür; zira at, merkepten daha fazla yük taşır, ondan daha hızlı koşar ve hedefe daha evvel varır. Bütün bunlar onu merkepten daha üstün kılar.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bazen bir merkebe daha fazla değer verilebilirse de, hiçbir zaman merkebin attan daha üstün olduğu söylenmez. Çünkü onun üstünlüğü cüsse itibariyledir. Oysa at, her zaman merkepten daha üstün vasıflara sahiptir. Bu hal her açıdan kemâl sayılmaz. Hayvan yetenekleri ve özellikleri bakımından aranılır ve kendisine bu nedenle sahip olunmaya çalışılır; yoksa sırf cüssesi için değil!</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: black"><strong>Bu örneği gerçekten anlamışsanız, fazilet kelimesinin anlamını artık biliyorsunuz demektir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Diğer hayvanlara nisbetle at nasıl faziletli ise, ilim vasfı da diğer bütün vasıflara nisbetle hiç kuşkusuz daha faziletlidir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Atta bulunan hızlı koşma yeteneğinin bir fazilet olduğunda şüphe yoksa da, bu mutlak bir fazilet sayılmaz. Ancak ilim böyle değildir. İlim, hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek kadar büyük bir fazilet taşımaktadır. İlmi hiçbir şeyle kıyas edemeyiz; <span style="color: red">zira ilim, Allah Teâlâ'nın kemal sıfatıdır.</span></strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Peygamberlerin ve meleklerin bütün şerefi ilim'den gelmektedir. Hatta atların bile zeki olanı, uyuşuk olanından daha üstündür. Bu nedenle ilim, hiçbir meziyete izafe edilmeksizin tek başına faziletin kendisidir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bilinmelidir ki istenilen şeyler (iyilikler); </strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>a) Kendi zâtından dolayı istenilen, </strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>b) Başka sebepten dolayı istenilen, </strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>c) Hem zâtından dolayı ve hem de başka sebepten dolayı istenilen şeyler (iyilikler) olarak bölümlere ayrılır. Kişinin zâtından dolayı istediği şey (iyilik), başka sebepten dolayı istediği şeyden (iyilikten) daha faziletlidir.</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Başka sebepten dolayı istenen şeye, dinar ve dirhem (para) örnek olarak verilebilir. Dinar ve dirhem gerçekte pek büyük değeri olmayan madenlerden ibarettir. Şayet Allah Teâlâ o madenlerle alışveriş yapılmasını murad etmeseydi, onların salt maden olarak hiçbir değeri olmazdı.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Kişinin, zatından dolayı istediği şeye ise, âhiretteki saadet ile Allah Teâlâ'nın cemâlini müşahede etmenin lezzeti örnek olarak verilebilir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Hem zâtından dolayı ve hem de başka sebepten dolayı istenilen şeye gelince, buna da kişinin bedensel bir özre sahip olmaması (sağlıklı olması) örnek olarak verilebilir. </strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Çünkü örneğin ayakların sağlam olması, hem bedenin Ölümden uzak olmasını ve hem de yürüyerek istenilen yere ulaşılmasını sağlar. Nitekim insanoğlu ihtiyaçlarını </strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>ayaklarıyla yürüyerek giderebilmektedir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İlime bu açıdan baktığınızda, onun ne denli önemli bir haslet olduğunu açıkça görebilirsiniz. Demek oluyor ki ilim, zâtından dolayı istenen bir nimettir! Yine bu şekilde ahiret âleminin nimetlerine götüren en önemli vesilenin de İlim olduğunu açıkça görebilirsiniz; zira Allah Teâlâ'nın huzuruna ancak ilim ile gidilir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İnsanoğlu hakkında en büyük makam, ebedî saadet olduğundan dolayıdır ki bu saadete ulaştıran vesile de en büyük fazilettir! Çünkü insan için ilim ve ilime bağlı amel olmadığı takdirde, bu nimetlerin hiçbirine ulaşmak imkânı yoktur!</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Amellere de ancak amelin keyfiyetini bildiren ilimle varılır. Bu bakımdan dünya ve âhiret saadetinin anahtarı ilimdir. Dolayısıyla kuşku götürmez bir biçimde sabit olmaktadır ki, ilim amellerin en faziletlisidir. Nasıl olmasın ki?<span style="color: red"> Birşeyin fazileti onun sonucunun güzel olmasını bilmekledir.</span></strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İ</strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>limin, âhiretteki müsbet sonuçlarını daha önceki sayfalarda bildirmiştik ve İlim'in, âlemlerin rabbine yaklaşmaya, meleklerin ufkuna varmaya ve en yüce topluluk ile aynı seviyeye gelmeye vesile olduğu anlaşılmıştı. İlim'in dünyadaki müsbet sonuçlarına gelince; bunlar izzet, saadet, hâkimiyet, sultanlar üzerinde bile söz sahibi olmak, onları nüfuz altına almak ve beşerin indinde âlimin itibarım kabul etmek gibi hususlardır. Öyle ki ahmak ve kalbi taştan daha sert olan insanlar bile kendilerini âlimlere hürmet göstermeye zorlarlar. Zira yaratılışlarında böyle bir hususiyet vardır. Bu konuda deneme ve tecrübe yollarından geçerek gereği kadar fikir sahibi olmuşlardır. Daha da ileri giderek diyebiliriz ki, hayvanlar bile insanların kemâl derecesi bakımından daha ileride olduklarını sezdikleri içindir ki insanlara yaltaklanır ve onlardan yardım isterler, hepsi onlara korkuyla karışık bir hürmet içinde yaklaşırlar.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>İşte İlimin mutlak mânâda fazileti budur!</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İleride de sözünü edecek olduğumuz gibi, ilimler çeşitlidir. Derece ve mertebelerine göre ilmi sınıflara ayıracağız ve siz de bunu açıkça göreceksiniz.İlim öğretmek ile ilim öğrenmenin faziletine gelince, bunların faziletleri şimdiye değin yapmış olduğumuz izahlardan anlaşılmış olmalıdır.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İlim, nimetlerin en faziletlisi olduğundan, onu öğrenmek en </strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>faziletli bir nimeti elde etmek demektir. İlim' i öğretmek ise en faziletli bir nimeti başkalarına aktarmaktır. Bu hükmü şu şekilde açıklayabiliriz: Halkın isteği din ve dünyadan ibarettir. Din ancak bu dünyada tatbik edildiği zaman kâim olur; zira bu dünya, âhiretin tarlasıdır. <span style="color: red">Dünyayı âlet veya geçici bir konak olarak kullananlar için bu dünya, Allah'a giden yolun bir başlangıcı, bir vasıtasıdır. </span></strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bu dünya insanların yaptıklarıyla düzene kavuşur. İnsanların amelleri ve sanatları da üç kısımda toplanabilir:</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>1. Şu âlemin nizâmını ayakta tutmak için konulmuş olan bir </strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>takım düsturlardır. Bu düsturlar da dört bölüme ayrılır:</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>a) Ziraat. (Çünkü yemek için azık toplamak ziraata bağlıdır).</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>b) Dokumacılık. (Bu da giyinmek içindir).</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>c) Bina. (Mesken içindir).</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>d) Siyaset. (Birleştirme, arayı bulma, maişetin sebeplerini zabt-u rabt altına alma ve yardımlaşma içindir).</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>2. Bu sanatlar için başka yollar da vardır. Örneğin demircilik gibi, Bu sanattan elde edilen âletler ziraatta kullanıldığı gibi, başka iş dallarında da kullanılır.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Hallaç ve örme işi gibi. Bunlar da dokumacılık yapabilmek için malzeme hazırlayan iş dallarıdır,</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>3. Esas sanatları hazırlayan ve süsleyen iş dalları. Ziraat mahsûlünün öğütülmesi, ekmek yapılması, dokunan malın yıkanması ve dikilmesi gibi.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bunlar tıpkı bütüne izafe edilen cüzler gibi yeryüzünün icabları itibarıyla bu şekilde bir taksime tâbi tutulmuşlardır.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>İnsan uzuvları da üç kısma ayrılır.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>1. Asıl organlar; kalp, ciğer, beyin.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>2. Bunlara hizmet eden organlar; mide, damar, damarla alâ</strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>kalı diğer unsurlar, mafsalları birbirlerine bağlayan sinirler ve kalp damarları...</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>3. Bunları tamamlayan ve süsleyen organlar; tırnak, parmak </strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>ve kaslar...</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bütün sanatların en şereflisi esas olanlardır. Esasların da en şereflisi insanları birleştirici; iktisadî, içtimaî, dinî ve dünyevî bütün durumlarını düzelten ve nizâma sokan siyasettir. Bu hikmete binaen, nizâmı deruhte edecek olan kimselerde hiçbir meslekte aranmayan vasıflar aranır; zira siyaset sanatını elinde bulunduranlar diğer bütün sanat erbabını yönetenlerdir; bütün sanat erbabı siyasetçilerin gösterdiği istikamette çalışmaya mecbur kalırlar.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Halkı ıslah ve onların iyi yola gitmelerini temin etmek için dünya ve âhiretlerini mâmur edici siyaset dört grupta özetlenebilir:</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>1. Peygamberlerin siyaseti ki en faziletli (üstün) siyaset budur. Çünkü peygamberler, bütün insanların hem bâtınî ve hem de zâhirî yönlerine hükmetmektedirler; her iki açıdan da insanlar üzerinde bir otoriteleri vardır.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>2. Halifelerin, melik ve sultanların siyaseti ki bunlar bütün halk üzerinde hüküm sahibidirler, ancak bütün otoriteleri insanların zâhirî yönlerine ilişkindir, insanlar üzerinde bâtınî bakımdan bir otoriteleri yoktur!</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>3. Allah'ı ve O'nun dinini bilen ve peygamberlere vâris olan âlimlerin siyaseti ki bu âlimler sadece halkın elit (havas) tabakasının iç âlemine (bâtınına) hükmederler. Halk (avam) ise, bu kimselerden istifade edecek güce sahip bulunmadığı için faydalanamazlar. Bu âlimler halkı ilzam etmek, kötü işlerden menetmek ve kanunlara itâata zorlamak gücüne sahip değildir. Bu tür bir otoriteden mahrumdurlar.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>4. Vâizlerin siyaseti ki bunların siyaseti sadece basit halk tabakasının bâtınına hitab edebilir. (Halkın üzerinde başka bir otoriteleri yoktur!)</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bu dört çeşit siyasetin en şereflisi hiç kuşkusuz peygamberlerin siyasetidir. Bu siyasetten hemen sonra âlimlerin siyaseti gelir. Çünkü bunlar ilim öğretmekle halkı helâk edici kötü ahlâktan arındırırlar ve onları irşad ederek güzel ahlâka yöneltirler. İşte âlimlerin siyaseti budur ve eğitim-öğretimin en mühim faydalarından biri de bu güzel neticeyi sağlayabilmesidir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Öğretim siyasetinin, diğer siyaset ve sanatlardan üstün olduğunu söyledik; zira bir sanatın şerefi üç şey'in mevcudiyetiyle bilinir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>A) Sanatın maksadına ulaştıran şeyin bizzat maddesini teşkil eder. Buna örnek olarak şunu gösterebiliriz: Aklî ilimler, lûgatla ve edebiyatla ilgili bütün ilimlerden üstündür. En güzel örnek budur; zira bütün hikmetler akıl vasıtasıyla çözülmektedir. Lûgat ve edebiyat ise işitmek suretiyle öğrenilebilir. Aklın, işitme hassasından çok daha üstün olduğu aşikârdır.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>B) Toplumun menfaatine uygundur; yani halka daha büyük </strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>fayda sağlayan şeyin şerefi bu fayda nisbetinde yükselir. Örneğin ziraatın kuyumculuktan üstün olması bu hikmete mebnidir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>C) Üzerinde çalışılan şeyin maddesinin kıymetidir. Bu şekilde </strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>bakıldığı zaman kuyumculuk dericilikten üstün olur. Çünkü kuyumcu, altın gibi çok nefis bir maden üzerinde çalışma yaparken, derici pis ve murdar hayvan derileri üzerinde çalışmaktadır.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Dinî ilimlerin, âhiret yolunun aydınlanmasına vesile olduğu herkesin malûmudur. Bu ilim ise ancak aklın selim oluşu ve zekânın Saffeti lie bilinir. Akıl insana verilen nimetlerin en </strong></span></span><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>şereflisidir. Nitekim bu hususu kitabımızın ilerideki bölümlerinde geniş bir şekilde izah etmeye çalışacağız.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>Aklın en şerefli bir nimet oluşunun esas sebebi, Allah'ın emanetinin (dinî emirlerin) ancak akılla kavranabilmesi ve yapılabilmesidir. Bu emirleri yerine getirmek suretiyle Allah'a yakınlaşılabilir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Aklın umumî yararı ise saymakla bitmez. Çünkü aklın bütün meyvası âhiret sâadetini temin etmektir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Üzerinde çalışılan şeyin maddesine gelince, bu herkesin malûmudur; zira bir muallim insanın kalbine ve bedenine tasarruf etmektedir. Yeryüzünde yaşayan bütün mahlûkatın en şereflisi insandır. İnsanın en şerefli organı da kalbidir. </strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>Öğretmen, işte bu en kıymetli uzva hükmetmesini bilen kişidir. </strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>Öğretmen, insanı bütün kötü hasletlerden arındıran ve Allah'ın manevî huzuruna çıkaran kişidir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Bu nedenle ilmin öğretilmesi, bir yandan Allah'a ibadetin, diğer yandan da Allah'ın halifesi olmanın gereğidir. Bu haslet, insanı Allah'a halife yapar. Çünkü Allah Teâlâ, âlimin, kalbinde en mümtaz nimet olan ilmin kapısını açmıştır. </strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Dolayısıyla bir âlim, kıymetli mücevherleri bekleyen bir hazinedara benzer. Üstelik bu öyle bir hazinedir ki, hazinedarın bakmakla mükellef olduğu hazineden insanlara dağıtma yetkisi dahi bulunmaktadır.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong><u>Kulun, Allah ile mahlûkatı arasına girip de mahlûku Allah'a yaklaştırmasından daha büyük bir mertebesi olabilir mi? Kulların cennete girmesinden elde edilecek dereceye hangi derece ulaşabilir?</u></strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>Ya rabbî! Bizi bu bahtiyar kullarından eyle! Kulun ve rasûlün Muhammed Mustafa'ya (s.a); onun âline ve ashabına salât ve selâmını gönder, onlardan rahmetini esirgeme! (Amin...)</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>45) Ebu Nuaym, (İbn Mes'ud'dan)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>46) İmam Ahmed, Müsned</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>47) Nesâî, Kitab 'ul-İlim</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>48) Deylemi, Müsned'ul-Firdevs, (Ebû Abdullah el-Hâkim'den)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>49) Mu'ribî, (İbn Abbas'dan)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>48) Deylemi, Müsned'ul-Firdevs, (Ebu Abdullah el-Hâkim'den)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>49) Mu'ribî ibn Abbas'dan</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>50) Ebuta Dâvud dışındaki sünen sahipleri, (Abdullah b. Amr'dan)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>51) Bu hadîs Ebu Hüreyre, Abdullah b. Amr, Ebu Said, Enes b. Mâlik, İbn Mes'ud, İbn Abbas, İbn Ömer vc Câbir'den rivayet edilmiştir.</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>52) İbn Âdıy, ll\>n ÂM)as dan)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>53) Tirmizî, İbn Mâce, (Atâ b. Murre'den)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>54) Tirmizî, (Ebu Derdâ'dan)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>55) İbn Abdilberr, (Muhammed b. el-Münkedir'den mürsel olarak)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>56) Deylemî, Müsned'ul Firdevs, (Muhammed b. Muhammed b. Ali b. As'dan)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>57) Ebu Talib el-Mekkî, Kut'ul-Kulub</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>58) Buharî ve Müslim, (Büreyde b. Abdullah b. Ebu Bürde'den)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>59) Müslim, Ebu Dâvud ve Tirmizî; hadîs hasendir.</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>60) Tirmizî, (Enes'den)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>61) Buharî, Müslim, Nesâî ve İbn Mâce</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>62) İbn Abdilberr, İlim; Herevî, Zemm'ul-Kelam, (Amr b. Ebî Kesir yoluyla)</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>63) Ebu Nuaym, Hilye; Ebu Talib el-Mekkî, Kut'ul-Kulub</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="font-size: 15px"><strong>Kitabul-İlim/I. Bölüm 97</strong></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="genc_kalem, post: 176056, member: 15919"] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][B]İlim Öğretme'nin Fazileti[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][B]Ayetler[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Dönüp kavimlerine geldiklerinde (Allah'ın yasak kıldığı şeylerden) kaçınmaları için onları uyarmaları gerekmez miydi?[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B](Tevbe/122)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]B[/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]u ayette geçen inzar kavramından ilim öğretmenin ve irşadda bulunmanın vâcib olduğu anlaşılmaktadır.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Allah, kendilerine kitab verilenlerden, onu mutlaka insanlara beyan edecekleri ve hiçbir şekilde gizlemeyecekleri hususunda söz almıştı.(Âlu îmran/187)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bu ayette, ilim öğretmenin farz olduğu açıklanmaktadır.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Buna rağmen onlardan bir grup bildikleri halde hakikati gizlerler.(Bakara/146)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bu ayette de hak ilmi saklayıp öğretmemenin haram olduğu beyan edilmektedir. Nitekim başka bir ayette, ilmin gizlenmemesi gerektiği gibi, şahidlikten de kaçınmamak gerektiği bildirilmiştir:[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Şehadeti gizlemeyin. Kim onu gizlerse bilsin ki kalbi günah kârdır.(Bakara/283) [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Allah Teâlâ peygamberlerden aldığı sözü (âlimlerden de) almadan herhangi bir âlime ilim vermez. Alınan bu söz de ilmi halka açıklayıp gizlememeleridir.45[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve 'Ben müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kim vardır?[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B](Fussilet/33)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Ey Râsûlüm! İnsanları Kur'anla, güzel söz ve nasihatla rabbinin yoluna (İslâm nizâmına) dâvet et. (Nahl/125)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Allah onlara Kitab'ı ve Hikmet'i öğretir. (Âlu İmran/48)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][B]Hadîsler[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Hz. Peygamber (s.a) Hz. Muaz'ı Yemene gönderirken kendisine şöyle demiştir:[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın senin vasıtanla bir kişiyi doğru yola iletmesi, senin için dünya ve dünyanın içinde bulunanların tümünden daha hayırlıdır.46[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İlimden birşey öğrenip, öğrendiği şeyi halka öğreten bir âlime, yetmiş sıddık'ın sevabı verilir.47[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Öğrenip amel eden ve öğrendiklerini öğreten bir kimse, gökler âleminde hayırla yâd edilir.48[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Kıyamet günü geldiğinde Allah Teâlâ âbid ve mücahid kullarına 'Cennete girin' deyince, âlimler Allah'a şöyle derler: 'Ey âlemlerin rabbi! Âbidler ve mücahidler bizim kendilerine öğrettiğimiz ilim sayesinde ibadet edip cihad ettiler'. Bunun üzerine Allah Teâlâ âlimlere 'Sizler benim nezdimde meleklerimden bazıları gibisiniz. İstediğiniz kimselere şefaat ediniz, şefaatiniz kabul olunacaktır' der ve bu ilâhî müjde üzerine âlimler, istediklerine şefaat ettikten, sonra cennete girerler.49[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bu fazilet, sadece başkalarına ilim öğreten âlimlere mahsustur. İlmini başkalarına aktarmayan âlimin bu fazilete sahip olması sözkonusu değildir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Hiç şüphesiz Allah Teâlâ verdiği ilmi insanların göğsünden söküp almaz. Ancak âlimlerin gitmesiyle (ölmesiyle) ilim gider. Çünkü her giden âlim, kendisiyle birlikte kendinde var olan ilmi de götürür. Bu öyle bir durum meydana getirir ki, halkın içinde sadece cahil kişiler öne geçerler. Bunlardan birine ilmî bir mesele sorulduğu zaman, ilimleri olmadığı halde fetva verirler. Kendileri dalâlette oldukları gibi, verdikleri fetva (cevap)larla halkı da dalâlete sevkeder[/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]ler.50[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bir ilmi öğrendiği halde, o ilmi ketmeden, (başkalarından esirgeyen) kimseyi, Allah Teâlâ kıyâmet gününde ateşten yapılmış bir gemle gemler.51[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Hediyelerin en güzeli, ilmi dinleyip, anlayıp, bu ilmi olduğu gibi müslüman kardeşine öğretmendir. Bu, bir yıllık nafile ibadete denktir.52[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Dünya lânetlenmiştir (kıymetsizdir), dünyanın içindekiler de lanetlenmiştir. Ancak Allahın zikri ile birlikte onu öğreten ve öğrenen bundan müstesnadır.53[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Allah Teâlâ, melekler, göklerin ve yerin ehli, hatta yuvasında bulunan karıncalar, denizdeki balıklar; halka hayır yollarını gösteren kişi için rahmet dilerler.54[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bir müslümanın bir başka müslümana, dinlediği bir hadîsi olduğu gibi aktarmasından daha büyük bir yardımı olamaz.55[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Mü'minin, dinlediği hayırlı bir kelimeyi başkasına öğretmesi ve onunla amel etmesi, bir senelik (nafile) ibadetten daha hayırlıdır.56[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Birgün Hz. Peygamber (s.a) evinden çıkıp mescide geldi. Mescide girdiği zaman, toplanmış iki grup gördü. Bu gruplardan biri dua ve zikir ile meşgul oluyordu. Öbürü ise, ilimden bahsediyor ve birbirlerine ilim öğretmeye çalışıyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber zikir halinde olanlara işaret ederek şöyle buyurdu: 'Bunlar Allah'tan isterler. Allah Teâlâ dilerse onlara verir, dilemezse vermez. (Sonra ilim üzerine konuşanlara işaret ederek şöyle buyurdu): 'Bunlar ise, halkı eğitip, ilim öğretmeye çalışıyorlar. Ben de sizlere bir muallim (öğretici) olarak gönderildim'57. Daha sonra Hz. Peygamber ilim öğretenlerin meclisine giderek onların aralarına oturdu.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Allah Teâlâ'nın benim vasıtamla gönderdiği ilim ve hidayetin misali, bolca yağıp bir araziye isabet eden yağmurun misaline benzer. Yağmur alan arazinin bir kısmı suyu kabul eder, bol bol otlar yetiştirir. Arazinin diğer bir kısmı ise, yağan suyu biriktirir. Biriken o sudan Allah Teâlâ halkı yararlandırır. Halk ondan içer, (hayvanlarını ve) arazilerini sulayarak ekin eker. Aynı arazinin üçüncü bir kısmı da (taşlık ve kaygan bir zemine sahip olduğu için) ne suyu üstünde tutar, ne de (suyu emerek) mahsul verir.58[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Hz. Peygamber, birinci grubu ilimden menfaat sağlayanlara; ikincisini başkalarına menfaat sağlayanlara, üçüncüsünü de bu iki faziletten de mahrum kalanlara benzetmiştir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Ademoğlu öldüğü zaman bütün amelleri kesilir (defteri dürülür). Fakat ölüp de defteri dürüldükten sonra bile üç şey devam eder: Yararı olan ilim, sadaka-i câriye, salih evlât. Böyle bir evlât, babası öldükten sonra babası için bol bol hayır işler, dualar eder.59[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Hayra delâlet eden (hayır yolunu gösteren), o hayrı bizzat işlemiş gibi sevabına nail olur.60[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B][COLOR=red]Hiçbir şeyde hased (imrenme) doğru değildir; ancak iki kişinin hâline imrenmek bu hükmün dışındadır[/COLOR]: [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]a)[COLOR=red] Allah Teâlâ'nın ilim ve hikmet öğrettiği kimsenin hali ki, bu kimse (aynı zamanda) öğrendiği ilmi halka öğretip müşkilleri hakkında bu ilimle hüküm verir;[/COLOR][/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]b) [COLOR=red]Allah Teâlâ'nın kendisine mal vermiş olduğu kimsenin hâli ki, Allah ona elindeki malı hayra sarfetmeyi nasip etmiştir.61[/COLOR][/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Allah'ın rahmeti benim halifelerimin üzerine olsun! 'Senin halifelerin kimlerdir yâ Rasûlullah?' diye sorulduğunda Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir:[COLOR=red] 'Benim sünnetimi ihya eden ve sünnetimi Allah'ın kullarına öğreten kimselerdir'.62[/COLOR][/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][B]Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Hz. Ömer şöyle buyurmuştur: 'Bir hadîs rivayet eden ve rivayet ettiği bu hadîsle insanların ameline yardımcı olan kimseye, o hadîsi yaşamasından dolayı sevap verildiği gibi, başkalarının yaşamasından hasıl olacak sevap kadar daha verilir'.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İbn Abbas da şöyle demiştir: 'Halka hayrı öğreten bir kimse için herşey af diler, hatta denizdeki balıklar bile...'[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bir âlim şöyle demiştir: 'Âlim kişi halk ile Allah Teâlâ arasına girer. O halde âlim kişiye düşen görev, bu işi nasıl yapacağını düşünüp bulmaktır'.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Rivayet edildiğine göre Süfyan es-Sevrî Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikâmet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında soru sormaz. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İmam buna çok üzülür ve şöyle der: 'Bana ücreti karşılığında binek verin de bu beldeden hemen gideyim. Çünkü bu beldede ilim ölmüş'. Süfyan es-Sevrî bu hareketiyle ilim öğretmenin ne denli büyük bir önem taşıdığını ve ilmin devam etmesinin bu vazifenin yapılmasına bağlı olduğunu ifade etmek istemiş ve kendisinin de bu vazifeye ne denli bağlı olduğunu bu şekilde göstermiştir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Atâ b. Ebi Rebah şöyle anlatır: Said b. Müseyyeb'in evine gittiğimde onu ağlar bir halde buldum. Kendisine niçin ağladığını sorduğumda, bana şöyle cevap verdi: 'Ağlayışımın sebebi şu: Hiç kimse gelip benden ilmî bir mesele sormuyor'.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Selef-i sâlihînden bir zât şöyle buyurmuştur: 'Alimler kendi dönemlerinin ışıklarıdır. Her âlim kendi dönemini aydınlatır ve o devrin insanları ışıklarını ondan alırlar'.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Hasan Basrî der ki: 'Şayet âlimler olmasaydı, insanlar hayvanların seviyesine inerlerdi! (İnsanları hayvanlık seviyesinden âlimler çekip çıkarırlar, onları lâyık oldukları insanlık mevkiine ancak onlar yükseltirler).[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İkrime 'Bu ilmin değeri vardır' deyince, kendisine ilmin değeri sorulur. O da şöyle cevap verir: 'Onun değeri, onu koruyabilecek ve hiçbir şekilde zâyi etmeyecek kimselere öğretmektir'.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Yahya b. Muaz 'Âlimler ümmete, onların analarından ve babalarından daha merhametlidir' dediğinde, kendisine bunun nasıl olabileceği sorulur; o da şöyle der: 'Çünkü babalar ve anneler çocuklarını ancak dünya ateşinden korurlar. Oysa âlimler ümmeti âhiretin şiddetli ateşinden korurlar'.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Denildi ki: [COLOR=red]'İlmin evveli sükût, sonrası dinlemek, daha sonrası hıfzetmek ve daha sonrası ise onunla amel etmektir. En sonu da onu insanlara öğretmektir'.[/COLOR][/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Yine şöyle denilmiştir: 'İlmini, bilmeyenlere öğret; bilmediğin ilimleri de bilenlerden öğren. Sen böyle hareket ettiğin takdirde, bilmediklerini öğrenir, bildiklerini de mükemmel bir hâle getirirsin'.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Muaz b. Cebel ilmi öğrenmenin ve öğretmenin fazileti hakkında şöyle demiştir: [COLOR=red]İlmi öğrenin; zira ilmi Allah için öğrenmek, öğrenene Allah korkusu verir. İlmi talep etmek ibadettir. İlmi müzakere etmek tesbihtir, İlmî araştırma yapmak en büyük cihaddır. ilmi, bilmeyen bîr kişiye öğretmek sadakaların en makbûlüdür. İlmi, ehlini bulup vermek ise, Allah'a en çok yaklaştırıcı davranıştır. [/COLOR][/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B][COLOR=red]İlim, yalnız kaldığı zaman âlimin en yakın arkadaşıdır;[/COLOR] tenha yollarda ise en emin yoldaşdır. Dinde delildir. Genişlikte ve darlıkta sabrı öğretendir. Dostlar yanında yardım eden bir vezirdir. Yabancılar yanında ise sana en büyük destektir. Cennet yolunun nişanesidir. Allah Teâlâ, ilim sayesinde birtakım toplumları yükseltir ve onları hayırda lider ve izlerinde gidilen rehberler yapar. Onlar hayır hususunda herkese örnek teşkil ederler. Eserlerine ve gösterdikleri yollara herkes bağlanır, hareketleri ise herkes tarafından tâkip edilir. Melekler bunlarla arkadaşlık yapmaya can atar ve kanatlarıyla onları okşarlar. Dünyadaki bütün yaş ve kuru nesneler onlar için Allah Teâlâ'dan af dilerler. Denizlerdeki balıklar, karadaki yabanî ve evcil hayvanlar; gök ve yıldızlar onlar için Allah Teâlâ'dan af talebinde bulunurlar. Çünkü ilim, insanların kalplerini körlükten kurtaran bir nimettir. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Gözleri zulmetten nûra kavuşturan bir ışıktır. İnsan bünyesini kuvvetlendiren bir kuvvet kaynağıdır. Kul ancak ilmi sayesinde Allah yolunda olanların mertebesine varır, yüce derecelere ulaşır. İlim ve tefekkür oruçla eşittir. İlim müzakeresi, tüm ibadetlere denktir. Allah'a ancak ilimle itâat edilebilir ve yine ancak ilimle ibadet mümkün olur. Allah'ın birliği ancak ilimle bilinir. Allah'ı ancak âlimler güzelce tesbih edebilirler. Kişi ancak ilim sayesinde takvâ ehli olabilir. İlim sayesinde sıla-i rahim yapabilir. Haram ve helâl yalnız ilimle bilinir. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İlim imandır. Amel ise ilmin izinden gitmeye memul' bir emir eridir. Allah Teâlâ ilmi said kullarına ihsan eder, ondan ancak şakileri mahrum bırakır'.63[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Allah dan hüsn-ü tevfîkini dileriz. Aldı Deliller[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İlim öğrenmek ve ilim öğretmekten söz ettiğimiz bu bölümde gayemizin ilmin faziletini anlatmak olduğu bilinmelidir![/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]'Fazilet'in hakikati nedir?' sualinin cevabı verilmedikçe, Faziletlin ne anlama geldiği bilinmedikçe, onun ilme ve başka şeylere sıfat olup-olmadığı da bilinemez. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Sözgelimi hikmet'in mânâsını anlamayan ve hakikatinden haberi olmayan bir kimse, bir şahsın hikmet ehli'nden olup olmadığını araştıracak olsa, hiç kuşkusuz verecek olduğu hükümde yanılır. Bu bakımdan önce Fazilet'in anlamıyla söze gireceğiz.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Fazilet kelimesi Fazl kökünden gelir ve ziyadesiyle artış, fazlalık demektir. İki şey bir hususta ortak oldukları zaman, biri ortaklıkta biraz daha az pay sahibi bulunsa, öbürü için 'Bu diğerinden daha faziletlidir' denilir. Bu fazlalığa, başka bir şeyin kemâline yararlı olduktan sonra, miktarına hiç bakılmaksızın hüküm verilir. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Sözgelimi 'At merkepten daha faziletlidir' demek şu anlama gelir: At ve merkep yük taşımada ortak yanları olan iki hayvandır. Fakat at, merkebe nisbetle üstündür; zira at, merkepten daha fazla yük taşır, ondan daha hızlı koşar ve hedefe daha evvel varır. Bütün bunlar onu merkepten daha üstün kılar.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bazen bir merkebe daha fazla değer verilebilirse de, hiçbir zaman merkebin attan daha üstün olduğu söylenmez. Çünkü onun üstünlüğü cüsse itibariyledir. Oysa at, her zaman merkepten daha üstün vasıflara sahiptir. Bu hal her açıdan kemâl sayılmaz. Hayvan yetenekleri ve özellikleri bakımından aranılır ve kendisine bu nedenle sahip olunmaya çalışılır; yoksa sırf cüssesi için değil![/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=black][B]Bu örneği gerçekten anlamışsanız, fazilet kelimesinin anlamını artık biliyorsunuz demektir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Diğer hayvanlara nisbetle at nasıl faziletli ise, ilim vasfı da diğer bütün vasıflara nisbetle hiç kuşkusuz daha faziletlidir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Atta bulunan hızlı koşma yeteneğinin bir fazilet olduğunda şüphe yoksa da, bu mutlak bir fazilet sayılmaz. Ancak ilim böyle değildir. İlim, hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek kadar büyük bir fazilet taşımaktadır. İlmi hiçbir şeyle kıyas edemeyiz; [COLOR=red]zira ilim, Allah Teâlâ'nın kemal sıfatıdır.[/COLOR][/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Peygamberlerin ve meleklerin bütün şerefi ilim'den gelmektedir. Hatta atların bile zeki olanı, uyuşuk olanından daha üstündür. Bu nedenle ilim, hiçbir meziyete izafe edilmeksizin tek başına faziletin kendisidir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bilinmelidir ki istenilen şeyler (iyilikler); [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]a) Kendi zâtından dolayı istenilen, [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]b) Başka sebepten dolayı istenilen, [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]c) Hem zâtından dolayı ve hem de başka sebepten dolayı istenilen şeyler (iyilikler) olarak bölümlere ayrılır. Kişinin zâtından dolayı istediği şey (iyilik), başka sebepten dolayı istediği şeyden (iyilikten) daha faziletlidir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Başka sebepten dolayı istenen şeye, dinar ve dirhem (para) örnek olarak verilebilir. Dinar ve dirhem gerçekte pek büyük değeri olmayan madenlerden ibarettir. Şayet Allah Teâlâ o madenlerle alışveriş yapılmasını murad etmeseydi, onların salt maden olarak hiçbir değeri olmazdı.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Kişinin, zatından dolayı istediği şeye ise, âhiretteki saadet ile Allah Teâlâ'nın cemâlini müşahede etmenin lezzeti örnek olarak verilebilir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Hem zâtından dolayı ve hem de başka sebepten dolayı istenilen şeye gelince, buna da kişinin bedensel bir özre sahip olmaması (sağlıklı olması) örnek olarak verilebilir. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Çünkü örneğin ayakların sağlam olması, hem bedenin Ölümden uzak olmasını ve hem de yürüyerek istenilen yere ulaşılmasını sağlar. Nitekim insanoğlu ihtiyaçlarını [/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]ayaklarıyla yürüyerek giderebilmektedir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İlime bu açıdan baktığınızda, onun ne denli önemli bir haslet olduğunu açıkça görebilirsiniz. Demek oluyor ki ilim, zâtından dolayı istenen bir nimettir! Yine bu şekilde ahiret âleminin nimetlerine götüren en önemli vesilenin de İlim olduğunu açıkça görebilirsiniz; zira Allah Teâlâ'nın huzuruna ancak ilim ile gidilir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İnsanoğlu hakkında en büyük makam, ebedî saadet olduğundan dolayıdır ki bu saadete ulaştıran vesile de en büyük fazilettir! Çünkü insan için ilim ve ilime bağlı amel olmadığı takdirde, bu nimetlerin hiçbirine ulaşmak imkânı yoktur![/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Amellere de ancak amelin keyfiyetini bildiren ilimle varılır. Bu bakımdan dünya ve âhiret saadetinin anahtarı ilimdir. Dolayısıyla kuşku götürmez bir biçimde sabit olmaktadır ki, ilim amellerin en faziletlisidir. Nasıl olmasın ki?[COLOR=red] Birşeyin fazileti onun sonucunun güzel olmasını bilmekledir.[/COLOR][/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İ[/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]limin, âhiretteki müsbet sonuçlarını daha önceki sayfalarda bildirmiştik ve İlim'in, âlemlerin rabbine yaklaşmaya, meleklerin ufkuna varmaya ve en yüce topluluk ile aynı seviyeye gelmeye vesile olduğu anlaşılmıştı. İlim'in dünyadaki müsbet sonuçlarına gelince; bunlar izzet, saadet, hâkimiyet, sultanlar üzerinde bile söz sahibi olmak, onları nüfuz altına almak ve beşerin indinde âlimin itibarım kabul etmek gibi hususlardır. Öyle ki ahmak ve kalbi taştan daha sert olan insanlar bile kendilerini âlimlere hürmet göstermeye zorlarlar. Zira yaratılışlarında böyle bir hususiyet vardır. Bu konuda deneme ve tecrübe yollarından geçerek gereği kadar fikir sahibi olmuşlardır. Daha da ileri giderek diyebiliriz ki, hayvanlar bile insanların kemâl derecesi bakımından daha ileride olduklarını sezdikleri içindir ki insanlara yaltaklanır ve onlardan yardım isterler, hepsi onlara korkuyla karışık bir hürmet içinde yaklaşırlar.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][B]İşte İlimin mutlak mânâda fazileti budur![/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İleride de sözünü edecek olduğumuz gibi, ilimler çeşitlidir. Derece ve mertebelerine göre ilmi sınıflara ayıracağız ve siz de bunu açıkça göreceksiniz.İlim öğretmek ile ilim öğrenmenin faziletine gelince, bunların faziletleri şimdiye değin yapmış olduğumuz izahlardan anlaşılmış olmalıdır.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İlim, nimetlerin en faziletlisi olduğundan, onu öğrenmek en [/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]faziletli bir nimeti elde etmek demektir. İlim' i öğretmek ise en faziletli bir nimeti başkalarına aktarmaktır. Bu hükmü şu şekilde açıklayabiliriz: Halkın isteği din ve dünyadan ibarettir. Din ancak bu dünyada tatbik edildiği zaman kâim olur; zira bu dünya, âhiretin tarlasıdır. [COLOR=red]Dünyayı âlet veya geçici bir konak olarak kullananlar için bu dünya, Allah'a giden yolun bir başlangıcı, bir vasıtasıdır. [/COLOR][/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bu dünya insanların yaptıklarıyla düzene kavuşur. İnsanların amelleri ve sanatları da üç kısımda toplanabilir:[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]1. Şu âlemin nizâmını ayakta tutmak için konulmuş olan bir [/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]takım düsturlardır. Bu düsturlar da dört bölüme ayrılır:[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]a) Ziraat. (Çünkü yemek için azık toplamak ziraata bağlıdır).[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]b) Dokumacılık. (Bu da giyinmek içindir).[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]c) Bina. (Mesken içindir).[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]d) Siyaset. (Birleştirme, arayı bulma, maişetin sebeplerini zabt-u rabt altına alma ve yardımlaşma içindir).[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]2. Bu sanatlar için başka yollar da vardır. Örneğin demircilik gibi, Bu sanattan elde edilen âletler ziraatta kullanıldığı gibi, başka iş dallarında da kullanılır.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Hallaç ve örme işi gibi. Bunlar da dokumacılık yapabilmek için malzeme hazırlayan iş dallarıdır,[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]3. Esas sanatları hazırlayan ve süsleyen iş dalları. Ziraat mahsûlünün öğütülmesi, ekmek yapılması, dokunan malın yıkanması ve dikilmesi gibi.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bunlar tıpkı bütüne izafe edilen cüzler gibi yeryüzünün icabları itibarıyla bu şekilde bir taksime tâbi tutulmuşlardır.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]İnsan uzuvları da üç kısma ayrılır.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]1. Asıl organlar; kalp, ciğer, beyin.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]2. Bunlara hizmet eden organlar; mide, damar, damarla alâ[/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]kalı diğer unsurlar, mafsalları birbirlerine bağlayan sinirler ve kalp damarları...[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]3. Bunları tamamlayan ve süsleyen organlar; tırnak, parmak [/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]ve kaslar...[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bütün sanatların en şereflisi esas olanlardır. Esasların da en şereflisi insanları birleştirici; iktisadî, içtimaî, dinî ve dünyevî bütün durumlarını düzelten ve nizâma sokan siyasettir. Bu hikmete binaen, nizâmı deruhte edecek olan kimselerde hiçbir meslekte aranmayan vasıflar aranır; zira siyaset sanatını elinde bulunduranlar diğer bütün sanat erbabını yönetenlerdir; bütün sanat erbabı siyasetçilerin gösterdiği istikamette çalışmaya mecbur kalırlar.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Halkı ıslah ve onların iyi yola gitmelerini temin etmek için dünya ve âhiretlerini mâmur edici siyaset dört grupta özetlenebilir:[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]1. Peygamberlerin siyaseti ki en faziletli (üstün) siyaset budur. Çünkü peygamberler, bütün insanların hem bâtınî ve hem de zâhirî yönlerine hükmetmektedirler; her iki açıdan da insanlar üzerinde bir otoriteleri vardır.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]2. Halifelerin, melik ve sultanların siyaseti ki bunlar bütün halk üzerinde hüküm sahibidirler, ancak bütün otoriteleri insanların zâhirî yönlerine ilişkindir, insanlar üzerinde bâtınî bakımdan bir otoriteleri yoktur![/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]3. Allah'ı ve O'nun dinini bilen ve peygamberlere vâris olan âlimlerin siyaseti ki bu âlimler sadece halkın elit (havas) tabakasının iç âlemine (bâtınına) hükmederler. Halk (avam) ise, bu kimselerden istifade edecek güce sahip bulunmadığı için faydalanamazlar. Bu âlimler halkı ilzam etmek, kötü işlerden menetmek ve kanunlara itâata zorlamak gücüne sahip değildir. Bu tür bir otoriteden mahrumdurlar.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]4. Vâizlerin siyaseti ki bunların siyaseti sadece basit halk tabakasının bâtınına hitab edebilir. (Halkın üzerinde başka bir otoriteleri yoktur!)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bu dört çeşit siyasetin en şereflisi hiç kuşkusuz peygamberlerin siyasetidir. Bu siyasetten hemen sonra âlimlerin siyaseti gelir. Çünkü bunlar ilim öğretmekle halkı helâk edici kötü ahlâktan arındırırlar ve onları irşad ederek güzel ahlâka yöneltirler. İşte âlimlerin siyaseti budur ve eğitim-öğretimin en mühim faydalarından biri de bu güzel neticeyi sağlayabilmesidir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Öğretim siyasetinin, diğer siyaset ve sanatlardan üstün olduğunu söyledik; zira bir sanatın şerefi üç şey'in mevcudiyetiyle bilinir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]A) Sanatın maksadına ulaştıran şeyin bizzat maddesini teşkil eder. Buna örnek olarak şunu gösterebiliriz: Aklî ilimler, lûgatla ve edebiyatla ilgili bütün ilimlerden üstündür. En güzel örnek budur; zira bütün hikmetler akıl vasıtasıyla çözülmektedir. Lûgat ve edebiyat ise işitmek suretiyle öğrenilebilir. Aklın, işitme hassasından çok daha üstün olduğu aşikârdır.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]B) Toplumun menfaatine uygundur; yani halka daha büyük [/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]fayda sağlayan şeyin şerefi bu fayda nisbetinde yükselir. Örneğin ziraatın kuyumculuktan üstün olması bu hikmete mebnidir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]C) Üzerinde çalışılan şeyin maddesinin kıymetidir. Bu şekilde [/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]bakıldığı zaman kuyumculuk dericilikten üstün olur. Çünkü kuyumcu, altın gibi çok nefis bir maden üzerinde çalışma yaparken, derici pis ve murdar hayvan derileri üzerinde çalışmaktadır.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Dinî ilimlerin, âhiret yolunun aydınlanmasına vesile olduğu herkesin malûmudur. Bu ilim ise ancak aklın selim oluşu ve zekânın Saffeti lie bilinir. Akıl insana verilen nimetlerin en [/B][/SIZE][/FONT][FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]şereflisidir. Nitekim bu hususu kitabımızın ilerideki bölümlerinde geniş bir şekilde izah etmeye çalışacağız.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][B]Aklın en şerefli bir nimet oluşunun esas sebebi, Allah'ın emanetinin (dinî emirlerin) ancak akılla kavranabilmesi ve yapılabilmesidir. Bu emirleri yerine getirmek suretiyle Allah'a yakınlaşılabilir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Aklın umumî yararı ise saymakla bitmez. Çünkü aklın bütün meyvası âhiret sâadetini temin etmektir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Üzerinde çalışılan şeyin maddesine gelince, bu herkesin malûmudur; zira bir muallim insanın kalbine ve bedenine tasarruf etmektedir. Yeryüzünde yaşayan bütün mahlûkatın en şereflisi insandır. İnsanın en şerefli organı da kalbidir. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][B]Öğretmen, işte bu en kıymetli uzva hükmetmesini bilen kişidir. [/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][B]Öğretmen, insanı bütün kötü hasletlerden arındıran ve Allah'ın manevî huzuruna çıkaran kişidir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Bu nedenle ilmin öğretilmesi, bir yandan Allah'a ibadetin, diğer yandan da Allah'ın halifesi olmanın gereğidir. Bu haslet, insanı Allah'a halife yapar. Çünkü Allah Teâlâ, âlimin, kalbinde en mümtaz nimet olan ilmin kapısını açmıştır. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Dolayısıyla bir âlim, kıymetli mücevherleri bekleyen bir hazinedara benzer. Üstelik bu öyle bir hazinedir ki, hazinedarın bakmakla mükellef olduğu hazineden insanlara dağıtma yetkisi dahi bulunmaktadır.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][B][U]Kulun, Allah ile mahlûkatı arasına girip de mahlûku Allah'a yaklaştırmasından daha büyük bir mertebesi olabilir mi? Kulların cennete girmesinden elde edilecek dereceye hangi derece ulaşabilir?[/U][/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][COLOR=red][B]Ya rabbî! Bizi bu bahtiyar kullarından eyle! Kulun ve rasûlün Muhammed Mustafa'ya (s.a); onun âline ve ashabına salât ve selâmını gönder, onlardan rahmetini esirgeme! (Amin...)[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]45) Ebu Nuaym, (İbn Mes'ud'dan)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]46) İmam Ahmed, Müsned[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]47) Nesâî, Kitab 'ul-İlim[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]48) Deylemi, Müsned'ul-Firdevs, (Ebû Abdullah el-Hâkim'den)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]49) Mu'ribî, (İbn Abbas'dan)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]48) Deylemi, Müsned'ul-Firdevs, (Ebu Abdullah el-Hâkim'den)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]49) Mu'ribî ibn Abbas'dan[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]50) Ebuta Dâvud dışındaki sünen sahipleri, (Abdullah b. Amr'dan)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]51) Bu hadîs Ebu Hüreyre, Abdullah b. Amr, Ebu Said, Enes b. Mâlik, İbn Mes'ud, İbn Abbas, İbn Ömer vc Câbir'den rivayet edilmiştir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]52) İbn Âdıy, ll\>n ÂM)as dan)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]53) Tirmizî, İbn Mâce, (Atâ b. Murre'den)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]54) Tirmizî, (Ebu Derdâ'dan)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]55) İbn Abdilberr, (Muhammed b. el-Münkedir'den mürsel olarak)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]56) Deylemî, Müsned'ul Firdevs, (Muhammed b. Muhammed b. Ali b. As'dan)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]57) Ebu Talib el-Mekkî, Kut'ul-Kulub[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]58) Buharî ve Müslim, (Büreyde b. Abdullah b. Ebu Bürde'den)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]59) Müslim, Ebu Dâvud ve Tirmizî; hadîs hasendir.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]60) Tirmizî, (Enes'den)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]61) Buharî, Müslim, Nesâî ve İbn Mâce[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]62) İbn Abdilberr, İlim; Herevî, Zemm'ul-Kelam, (Amr b. Ebî Kesir yoluyla)[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]63) Ebu Nuaym, Hilye; Ebu Talib el-Mekkî, Kut'ul-Kulub[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Century Gothic][SIZE=4][B]Kitabul-İlim/I. Bölüm 97[/B][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
İslami Kütüphane
İhyau Ulumid-din -- İlim Babı--
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst