akide: inanç | alâkadar: ilgili, alâkalı |
bîçare: çaresiz, zavallı | cem’iyetli: kapsamlı |
dağdağa-i kalbî: kalp sıkıntısı, ızdırabı | dehşetli: korkunç, ürküntü |
dünyevî: dünya ile ilgili | ebedî: sonu olmayan, sonsuz |
el-hükmü li’l-galib: hüküm güçlü ve kuvvetli olanındır | elîm: elemli, acı veren |
fedakârâne: fedakârca | ferzendâne: evlada yakışır şekilde |
gayet: son derece | hadsiz: sayısız, sınırsız |
hakikî: gerçek | hane: ev |
haremim: eşim, hanımım | hayat-ı bâkiye: devamlı ve kalıcı âhiret hayatı |
hayat-ı dünyeviye: dünya hayatı | hayat-ı içtimaiye: sosyal hayat |
hayvaniyet: hayvanlık | hevesat: hevesler, gelip geçici istekler, arzular |
hevâ: nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzular | hissiyat: hisler, duygular |
hudutsuz: sınırsız | hüsn-ü cereyan: güzel gidişat |
ifratkâr: haddi aşan, aşırı | insaniyet: insanlık |
istirahat-i kalbiye: kalp rahatlığı, iç huzuru | kaide: düstur, prensip |
kardeşâne: kardeşe yakışır şekilde | kasavet: katılık, sertlik |
medar: dayanak noktası, eksen | melce: sığınak |
mevt: ölüm | meyusiyet: ümitsizlik |
mizaç: huy, tabiat, yaratılış | muhterem: hürmete lâyık, saygıdeğer |
mukabele etmek: karşılık vermek | mukàbil: karşılık |
münasebet: bağlantı, ilişki | nev-i beşer: insanlar, insanlık türü |
pederâne: babaya yakışır şekilde | refakat: arkadaşlık |
refika-i hayat: hayat arkadaşı, eş | saadet: mutluluk |
seriü’t-teessür: çabuk etkilenen, üzülen | sermedî: daimi, sürekli |
süflî: alçak, aşağılık | sükûnet: durgunluk, hareketsizlik |
tahammül: katlanma, dayanma | tahassüngâh: sığınma, korunma yeri |
tahribat: tahripler, yıkıp bozmalar | tecavüzât: haddi aşmalar, saldırılar |
temin etmek: sağlamak | vaveylâ-i ruhî: ruhun feryadı, çığlığı |
vefadarâne: vefalı olarak, vefa göstererek | zemberek: hareketi sağlayan güç kaynağı |
zevâl: geçip gitme, ölme | zulmetli: karanlık |
âciz: güçsüz, zavallı | şiddet-i galeyan: şiddetli coşkunluk, coşup taşma
|