Risale-i Münâcât: Münacat Risalesi; Üçüncü Şuâ | adem: hiçlik, yokluk |
ayn-ı adalet: adaletin ta kendisi | beyan: açıklama, anlatım |
bâtıl: gerçek dışı, hak olmayan | cihet: taraf, yön |
cihet-i imkan: mümkün olma yönü | echel: çok cahil |
ehemmiyetli: önemli | fasılasız: aralıksız |
hadsiz: sınırsız | hakikat: doğru, gerçek |
hakikat-ı haşriye: haşir gerçeği | hakikatsiz: asılsız, gerçek olmayan |
hususan: bilhassa, özellikle | hükümran: hükmü geçen, hükmeden |
iman-ı haşrî: haşre iman | imanûn bilyevmi’l-âhir: âhiret gününe iman etmek |
inkâr: kabul etmeme, yok sayma | istikbal: gelecek |
izahat: izahlar, açıklamalar | izzetli: şerefli, değerli, yüce |
kabil olmak: mümkün olmak | kat’î: kesin olarak |
kevnî: yaratılışla ilgili | kâfi: yeterli |
kâinat: evren, yaratılmış her şey | kütüb: kitaplar |
muhal: imkânsız, akıl dışı | muhtasar: kısaca, özetle |
mukaddes kitaplar: kutsal kitaplar | münasebet: bağlantı, ilişki |
münâcât: Allah’a yalvarış, dua | müteaddit: bir çok, çeşitli |
rusül: resuller, peygamberler | rükn/rükün: esas, şart, temel parça |
sair: diğer, başka | semâvî: İlahî, vahiyle gelen |
suhuf: bazı peygamberlere gelen sahifeler halindeki küçük kitaplar | sultan: hükümdâr, yönetici |
sultan-ı zîşan: şan ve şeref sahibi sultan | suret: biçim, şekil |
tafsilât: ayrıntılar, detaylar | tarz: biçim, şekil |
tasdik etmek: doğrulamak, onaylamak | tasrihat: açıklamalar, beyan etmeler |
terbiye etmek: beslemek, yetiştirmek | ulûm-u İslâmiye: İslâm ilimleri |
umum: bütün | vaad: Allah’ın mükafat için söz vermesi |
vâcib: gerekli, zorunlu | zuhur etmek: ortaya çıkmak, görünmek |
âhir: son | şehadet: şahitlik, tanıklık
|