Konuya cevap cer

İkinci Kısım - Sayfa 280


saltanatın olan enbiya, asfiya evliyalar hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn sûretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine, âlem-i bekàdaki ihsanatının definelerine ve dar-ı saadette tamamiyle zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehadetleri hak ve hakikattır. Ve işaretleri doğru ve mutabıktır. Ve beşaretleri sâdık ve vâkidir. Ve onlar bütün hakikatlerin mercii ve güneşi ve hâmîsi olan Hak isminin en büyük bir şuâı; bu hakikat-ı ekber-i haşriye olduğunu iman ederek senin emrin ile senin ibâdına hak dairesinde ders veriyorlar. Ve ayn-ı hakikat olarak tâlim ediyorlar.


Yâ Rab! Bunların ders ve talimlerinin hakkı ve hürmeti için bize ve Risale-i Nur talebelerine iman-ı ekmel ve hüsn-ü hâtime ver. Ve bizleri onların şefaatlerine mazhar eyle. Âmin.


Hem nasıl ki Kur’ân’ın, belki bütün semâvî kitapların hakkaniyetini ispat eden umum deliller ve hüccetler ve Habibullahın, belki bütün enbiyanın nübüvvetlerini ispat eden umum mu’cizeler ve burhanlar, dolayısıyla, en büyük müddeâları olan âhiretin tahakkukuna delâlet ederler. Aynen öyle de, Vâcibü’l-Vücudun vücuduna ve vahdetine şehadet eden ekser deliller ve hüccetler, dolayısıyla rububiyetin ve ulûhiyetin en büyük medarı ve mazharı olan dâr-ı saadetin ve âlem-i bekànın vücuduna, açılmasına şehadet ederler. Çünkü, gelecek makamatta beyan ve ispat edileceği gibi, Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun hem mevcudiyeti,




Habibullah: Allah’ın en sevdiği kul olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)Hak: doğru, gerçek, hakikat; Allah
Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran AllahVâcibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
Zât-ı Vâcibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Zât, Allahasfiya: hem velî hem âlim olan büyük zâtlar
ayn-ı hakikat: gerçeğin ta kendisiaynelyakîn: gözlem ve müşahedeye dayanarak, şüpheye yer bırakmayacak şekilde kesin bilme
beyan: açıklama, anlatımbeşaret: müjdeleme
burhan: güçlü, kesin delil, kanıtcilve: göründü, yansıma
define: hazine, gizli servetdellâl-ı saltanat: saltanatın ilâncısı
delâlet etmek: delil olmak, işaret etmekdâr-ı saadet: mutluluk yurdu, âhiret
ekser: çoğunlukenbiya: nebiler, peygamberler
evliya: Allah’ın sevgili kulları, velilerhakikat: doğru, gerçek
hakikat-ı ekber-i haşriye: büyük, haşir hakikatihakkalyakîn: bizzat yaşanarak elde edilen kesinlik
hakkaniyet: doğruluk, gerçekçilikhâmi: koruyucu
hüccet: delil, kanıthüsn-ü hâtime: güzel son, dünyadan son nefeste imanla ayrılma
ibâd: kullarihsanat: bağışlar, iyilikler
ilmelyakîn: ilmî ve sağlam delillere dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak derecede kesin bilmeiman-ı ekmel: en mükemmel iman
makamat: bölümlermazhar: görünme yeri, ayna
medar: dayanak, kaynak, sebep, vesilemerci: kaynak
mevcudiyet: varlıkmutabık: uygun
mu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve işmüddeâ: iddia edilen şey
nübüvvet: peygamberlikrahmet: İlâhî şefkat, merhamet
rububiyet: Rablık; herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasısadık: doğru sözlü
semâvî: İlahî, vahiyle gelensuret: şekil, biçim, görüntü
tahakkuk: gerçekleşmetâlim: öğretme, eğitme
uhrevî: âhirete aitulûhiyet: ilâhlık
umum: bütünvahdet: birlik
vâki: olmuş, meydana gelmişvücud: varlık
zuhur etmek: ortaya çıkmak, görünmekâhiret: öldükten sonraki hayat
âlem-i bekà: devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemişefaat: günahlarımızın bağışlanması için aracılık etme
şehadet: şahitlik, tanıklık


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst