Konuya cevap cer

İkinci Kısım - Sayfa 283


arzı, o nev-i insana lüzumu bulunan her nevi madenlere mahzen ve her nevi taamlara ambar ve nev-i insanın hoşuna gidecek her çeşit mallara bir dükkân suretine getiren gayet kuvvetli ve hikmetli ve şefkatli bir mutasarrıf var ki, böyle nev-i insana bakıyor, besliyor, istediğini veriyor.


Ve madem, bu hakikatteki bir Rab; hem insanı sever, hem kendini insana sevdirir. Hem bâkidir, hem bâki âlemleri var, hem adâletle her işi görür. Ve hikmetle herşeyi yapıyor.


Hem, bu kısa hayat-ı dünyeviyede ve bu kısacık ömr-ü beşerde ve bu muvakkat vefâni zeminde o Hâkim-i Ezelînin haşmet-i saltanatı ve sermediyet-i hâkimiyeti yerleşemiyor. Ve nev-i insanda vuku bulan ve kâinatın intizamına ve adalet ve muvazenelerine ve hüsn-ü cemâline münâfi ve muhalif çok büyük zulümleri ve isyanları ve velinimetine ve onu şefkatle besleyene karşı ihanetleri, inkârları, küfürleri bu dünyada cezasız kalıp, gaddar, zâlim rahatla hayatını ve biçare mazlum meşakkatler içinde ömürlerini geçirirler. Ve umum kâinatta eserleri görünen şuadalet-i mutlakanın mâhiyeti ise, dirilmemek suretiyle o gaddar zâlimlerin ve meyus mazlumların vefat içindeki müsâvatlarına bütün bütün zıttır, kaldırmaz, müsaade etmez.


Ve madem, nasıl ki Kâinatın Sahibi, kâinattan zemini ve zeminden nev-i insanı intihap edip gayet büyük bir makam, bir ehemmiyet vermiş. Öyle de, nev-i insandan dahi makàsıd-ı rububiyetine tevafuk eden ve kendilerini iman ve teslim ile Ona sevdiren hakikî insanlar olan enbiya ve evliya ve asfiyayı intihap edip kendine dost ve muhatap ederek onları mu’cizeler ve tevfiklerle ikram ve düşmanlarını semâvî tokatlarla tazip ediyor. Ve bu kıymetli ve sevimli dostlarından dahi,




Hakîm-i Ezelî: varlığının başlangıcı olmayıp sürekli var olan ve herşeyi hikmetle yapan AllahRab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
adalet-i mutlaka: sınırsız, tam ve yerinde adaletasfiya: hem veli, hem de âlim olan büyük zâtlar
biçare: çaresizbâkî: yok olmayan, sürekli ve kalıcı
ehemmiyet vermek: önem vermekenbiya: nebiler, peygamberler
evliya: Allah’ın sevgili kulları, velilerfâni: geçici, ölümlü
gaddar: acımasızgayet: son derece
hakikat: doğru gerçekhakikî: gerçek
hayat-ı dünyeviye: dünya hayatıhaşmet-i saltanat: saltanatın haşmeti, görkemi
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olmasıhüsn-ü cemâl: güzellik
intihap etmek: seçmekintizam: disiplin, düzen
kâinat: evren, bütün yaratılmışlarküre-i arz: yerküre, dünya
mahzen: depomakàsıd-ı rububiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutmasındaki maksat ve gayeler
mazlum: zulme uğramışmeyus: ümitsiz
meşakkat: güçlük, sıkıntımuhalif: aykırı
mutasarrıf: sonsuz tasarruf hakkı olan, mülkünde dilediği gibi tasarruf eden, her işi kendi istek ve kurallarına göre idare eden Allahmuvakkat: geçici
muvazene: dengemu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hâl ve iş
mâhiyet: esas özellik, nitelikmünâfi: aykırı, zıt
müsaade etmek: izin vermekmüsâvat: eşitlik, denklik
nev-i insan: insan türü, insanlıknevi: çeşit, tür
semâvî: İlahî, Allah tarafından gelensermediyet-i hâkimiyet: egemenliğin devamlılığı
suret: biçim, şekiltaam: gıda, yiyecek
tazip etmek: azap vermek, cezalandırmaktevafuk etmek: uygun olmak, birbirine denk gelmek
tevfik: başarı, muvaffakiyetumum: bütün
velînimet: nimeti veren, nimetin sahibivuku: gerçekleşme, meydana gelme
zemin: yer, dünyaömr-ü beşer: insan ömrü
şefkat: içten ve karşılıksız sevgi, merhamet


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst