Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun | Sahib-i Kâinat: evrenin ve herşeyin yaratıcısı ve sahibi Allah |
Zât-ı Vâhid: bir ve tek olan Zât, Allah | abesiyet: faydasızlık ve gayesizlik |
acz: acizlik, güçsüzlük | adalet-i mutlaka: tam ve yerinde, sonsuz adalet |
bedahet: apaçıklık | cihet: taraf, yön |
ehadiyet: Allah’ın her bir şeyde Kendi varlığına ve sıfatlarına işaret eden birlik tecellisi | ehemmiyetli: önemli |
emirber: emre hazır | emsal: benzerler, örnekler |
gadr-ı mutlak: tam zulüm ve merhametsizlik | gayet: son derece |
hadsiz: sınırsız | hakikat: doğru, gerçek |
hakikat-i âlem: dünyanın gerçeği, aslı | hayy: diri, canlı |
haşir: insanın öldükten sonra âhirette diriltilerek muhakeme için Allah’ın huzurunda toplanması | haşâ ve kellâ: asla ve asla, kesinlikle öyle değil |
hikmet-i âmme: kâinattaki umumi ve ilâhi gaye | icmâ-ı azîm: çok büyük fikir birliği |
idam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş | iman-ı billah: Allah’a iman |
intihap etmek: seçmek | izzet-i kudret: kudretin izzet ve şerefi |
kemâlât: mükemmellikler, faziletler, üstünlükler | kemâlât-ı İlâhiye: Cenâb-ı Allah’ın bütün noksanlıklardan yüce olan mükemmel isim ve sıfatları |
kàbiliyet: yetenek | küre-i arz: yerküre, dünya |
kıymettar: kıymetli, değerli | lâhiyâne: eğlenircesine, oynarcasına |
medar: dayanak noktası, eksen | mefhar: övünme sebebi, övünç kaynağı |
meşakkat: güçlük, sıkıntı | mukteza: bir şeyin gereği |
musahhar: boyun eğdirilmiş, emre verilmiş | mücahede: cihad etme, din uğrunda çaba harcama |
müstehak: hak etmiş, lâyık | müstehziyâne: alay edercesine |
nefer: asker, er | nev-i insan: insan türü, insanlık |
neşir: yayma, yayılma | nükte: ince anlam |
rahmet-i vâsia: herşeyi kuşatan geniş rahmet | ruhen: ruhi bakımdan |
sefahetkârâne: anlamsızca, ahmakça | sukut: alçalış, düşüş |
takaddüs: kutsal olma, yüce ve temiz olma | tenvir etmek: nurlandırmak |
tezahür etmek: görünmek, ortaya çıkmak | tâzip: azap verme, cezalandırma |
vahdet: birlik | zelilâne: zelil bir şekilde, alçakça |
Âyetü’l-Kübrâ: en büyük delil | âhiret: öldükten sonraki hayat, öteki dünya |