On Birinci Hüccet-i İmâniye
(YİRMİ İKİNCİ SÖZÜN BİRİNCİ MAKAMI)
وَيَضْرِبُ اللهُ اْلاَمْثاَلَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
1وَتِلْكَ اْلاَمْثاَلُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
2
(YİRMİ İKİNCİ SÖZÜN BİRİNCİ MAKAMI)

وَيَضْرِبُ اللهُ اْلاَمْثاَلَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ


BİR ZAMAN iki adam bir havuzda yıkandılar. Fevkalâde bir tesir altında kendilerinden geçtiler. Gözlerini açtıkları vakit gördüler ki, acip bir âleme götürülmüşler. Öyle bir âlem ki, kemâl-i intizamından bir memleket hükmünde, belkibir şehir hükmünde, belki bir saray hükmündedir.
Kemâl-i hayretlerinden etraflarına baktılar. Gördüler ki, bir cihette bakılsa azîm birâlem görünüyor; bir cihette bakılsa muntazam bir memleket, bir cihette bakılsa mükemmel bir şehir, diğer bir cihette bakılsa gayet muhteşem bir âlemi içine almış bir saraydır.
Şu acaip âlemde gezerek seyran ettiler. Gördüler ki, bir kısım mahlûklar var; bir tarz ile konuşuyorlar, fakat bunlar onların dillerini bilmiyorlar. Yalnız, işaretlerinden anlaşılıyor ki, mühim işler görüyorlar ve ehemmiyetli vazifeler yapıyorlar.
O iki adamdan birisi, arkadaşına dedi ki: “Şu acip âlemin elbette bir müdebbiri ve şu muntazam memleketin bir mâliki, şu mükemmel şehrin bir sahibi, şu musannâ sarayın bir ustası vardır. Biz çalışmalıyız, onu tanımalıyız. Çünkü, anlaşılıyor ki, bizi buraya getiren odur. Onu tanımazsak kim bize medet verecek? Dillerini bilmediğimiz ve onlar bizi dinlemedikleri şu âciz mahlûklardan ne bekleyebiliriz? Hem koca birâlemi bir memleket suretinde, bir şehir tarzında,
[NOT]Dipnot-1 “Allah insanlara misaller verir ki, düşünüp öğüt alsınlar.” İbrahim Sûresi, 14:25.
Dipnot-2 “Düşünsünler diye, insanlara Biz böyle misaller veriyoruz.” Haşir Sûresi, 59:21.[/NOT]
acaip: şaşırtıcı, hayret verici | acîp: şaşırtıcı |
azîm: büyük | belki: gerçekte |
cihet: yön | fevkalâde: olağanüstü |
hüccet-i imâniye: imanın delili | kemâl-i hayret: tam bir şaşkınlık |
kemâl-i intizam: kusursuz derecede düzenlilik | mahlûk: yaratık |
medet: yardım | muhteşem: görkemli, ihtişamlı |
muntazam: düzenli | musannâ: san’atlı |
mâlik: sahip | müdebbir: idareci |
seyran etmek: seyretmek, gezmek | suret: şekil, biçim |
âciz: güçsüz, zavallı | âlem: dünya |