Fizîk âlemle de, metafizik âlemle de iletişimin ortak dilidir selâm. Çünkü görünen ve görünmeyen âlemlerin biricik Rabb’ı olan Allah’ın adıdır selâm. Allah selâmı hayâtın merkezine koymuştur. İbâdet hayâtının da, içtimâî hayâtın da temelinde selâm vardır. Selâm aynı zamanda kâinatta varlıkların fıtrî, tabiî ve şer’î esâslara göre birbirleriyle olan iletişimlerinin genel adıdır. Metafizik âlemden fizik âleme, fizîkî dünyâdan rûhânî âleme sesli ya da sessiz herkesin kendi diliyle özel bir iletişimidir selâm...
Fizîk âlemle de, metafizik âlemle de iletişimin ortak dilidir selâm. Çünkü görünen ve görünmeyen âlemlerin biricik Rabb’ı olan Allah’ın adıdır selâm. Allah selâmı hayâtın merkezine koymuştur. İbâdet hayâtının da, içtimâî hayâtın da temelinde selâm vardır. Selâm aynı zamanda kâinatta varlıkların fıtrî, tabiî ve şer’î esâslara göre birbirleriyle olan iletişimlerinin genel adıdır. Metafizik âlemden fizik âleme, fizîkî dünyâdan rûhânî âleme sesli ya da sessiz herkesin kendi diliyle özel bir iletişimidir selâm.
Selâm Kur’an-ı Kerîm’de Haşr sûresinde Allah’ın isimleri arasında sayılır. Allah’a izâfe edilen selâm; sonsuzluk, başlangıcı olmamak, sınırsız büyüklük, her türlü noksanlık ve âfetten selâmet, kullarını dünyevî ve uhrevî sıkıntılarından kurtarmak, dünyada ve âhirette her türlü rahmet ve selâmet, cennette esenlik demektir.
Selâm kelimesinin harfleri şöyle yorumlanabilir. “Sin” üç dişli haliyle bir bağı, zinciri ve sürekliliği ifade ederken, “Lam” Cebrâili, “Elif” Allah’ı, “Mim” Hz. Muhammed (s.a.)’i ve onun şahsında bütün mahlûkat ve mükevvenâtı sembolize eder. Böylece selâm, Cebrâil vasıtasıyla Allah’tan Hz. Muhammed’e ve mükevvenâta her türlü güven ve barış taşıyan iletişim zinciri olarak görülebilir.
İslâm da selâm kökünden; gönül ve dünya huzûru ile barışa ermek anlamınadır. Kur’an ve sünnette öncelikle Allah’tan kullarına ve diğer varlıklara, ardından meleklerin, peygamberlerin ve insanların birbirlerine ve bütün kâinâta selâm vermesiyle ilgili bilgi ve hükümler bulunmaktadır. Selâm insanî ilişkilerde iletişim ahlâkını düzenleyen ve farkındalık bilinci ortaya koyan bir özelliğe sahiptir.
Selâm bir Müslümanın gündelik hayatında hem fizik âlemle, hem de metafizik âlemle irtibatı, iletişimi ve ilişkisi demektir. Bu yüzden Müslüman bir günde kıldığı namazlarda et-Tahiyyât okurken yirmi bir defa Allah’ı, Peygamberimiz’i ve diğer peygamberlerle melekleri ve sâlih insanları selâmlamaktadır. Namazların sonunda on üç defa melekleri ve insanları selâmladığı gibi selâmdan sonraki “Allahümme entesselâm ve minkesselâm…” lâfızlarıyla Allah Teâlâ’yı selâmlamaktadır.
İnsanın metafizik ve fizik âlemle selâmlaşması Allah, melekler, peygamberler, insanlar ve diğer varlıklarla iletişimi demektir. Bu açıdan bakıldığında selâmı metafizik ve fizik âlemle olmak üzere iki ana başlık altında görmek mümkündür.
I- METAFİZİK ÂLEMLE SELÂMLAŞMA
İnsan ruhu ve kalbiyle metafizik âleme mensubdur. Bedenî olarak fizîkî âlemin ürünü olan insanoğlu, gelişi itibariyle sonsuzluk ikliminden ve metafizik âlemdendir. Bu yüzden hayatının her safhasında fizik âlemle olduğu kadar metafizik âlemle de ilişkili ve irtibatlıdır. Allah kullarının metafizik ilişkisine önem vermektedir. Selâmın metafizik âleme yönelik olanı Allah, melekler ve peygamberle selâmlaşma şeklinde gerçekleşmektedir.
Allah ile selâmlaşma hem Allah’tan kullarına, hem de kullarından Allah’a selâm şeklinde gerçekleşen bir iletişimdir. Allah’tan kullarına selâm dünyâda rahmet ve bereket anlamınadır ki Kur’an’da buna şöyle işâret edilmektedir: “Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: Selâm size, Rabbınız kendisine rahmeti yazdı.”
Kulların Allah’a olan selâmı tâat, tesbih, ibâdet ve kulluk şeklindedir. Yeryüzündeki bütün varlıkların O’nu hamd ile anması, varlıkların O’na zorunlu tesbihi ve selâmıdır. Allah Rasûlü’nün mîracda Allah’ı selâmlamak için kullandığı et-Tahiyyatü lafızları, aynı zamanda kulların namazda O’na selâm için kullandığı kelimeler olmuştur: “Her türlü tahiyye, selâm, duâ, namaz ve güzel amel Allah’a mahsustur.”
Meleklerle selâmlaşma yine önce meleklerden insanlara, sonra insanlardan meleklere olmak üzere iki türlüdür. Meleklerden insanlara selâm, Kur’an-ı Kerîm’de meleklerin peygamberlere insan suretinde gelip onlarla haberleştiğine dair âyetlerden ve Allah Rasûlü’nün şu hadîs-i şerîfinden anlaşılmaktadır: “Allah Teâlâ Âdem’i yaratınca ona: Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver. Senin selâmına karşılık söyleyeceklerini güzelce dinle. Çünkü senin ve neslinin selâmı o olacaktır, buyurdu. Âdem meleklere:
- es-Selâmu aleyküm diye selâm verdi. Melekler onun selâmını:
- es-Selâmu aleyküm ve rahmetullah, diye karşıladılar.
İnsanlardan meleklere selâm ise Kur’an-ı Kerim’de kendisine meleklerin selâm verdiği İbrahim (a.s.)’in: “Size de selâm” diye selâmla mukabele ettiği âyet ile Âişe vâlidemizin Cibrîl ile selamlaşmasına dair şu rivâyetten anlaşılmaktadır: Rasûlüllah bana: “Şu zât Cibrîl’dir. Sana selâm ediyor” buyurdu. Ben de: “Ve aleyhisselâm ve rahmetullahi ve berekatuh” dedim.
Peygamberlerle selâmlaşma ise üç şekilde olur. İlki Allah’tan peygamberlere, ikincisi müminlerden Peygamberimiz ile bütün peygamberlere ve sonuncusu Peygamberimiz’den müminlere şeklindedir.
Allah’tan peygamberlere selâm Kur’an-ı Kerîm’de Allah’ın peygamberleri selâm lafzıyla selâmlamasını anlatan ayetlerden anlaşılmaktadır. Müminlerin özellikle Peygamberimiz’e ve diğer peygamberlere salât getirmeleri âdâbdandır. Nitekim Allah Teâlâ: “Ey müminler! Siz de şanlı nebiye salevât getirin ve ona tam bir teslimiyetle selâm verin” buyurur. Bu ayet-i kerîme Allah Rasûlü’nü görme bahtiyarlığına erememiş müminlerin de onunla manevî mülakatı ve iletişimi demektir. Çünkü Allah Teâlâ salât ü selâm getirenlerin selâmına mukâbele için O’na rûhunu iâde eder. Allah’ın yeryüzünde dolaşan görevli bazı melekleri getirilen salât ve selâmları O’na ulaştırırlar.
Peygamberimiz’e getirilen salât ve selâmların oluşturduğu mânevî feyz ve pozitif enerji insanlarda Allah Rasûlü’ne yakınlık duygusunu artırmaktadır. Salât ü selâm gönüllerimizi Rasûl muhabbetine hazırlamaktadır. Bu yüzden Peygamberimiz, adı yanında anıldığı halde kendisine salât ü selâm getirmeyenleri cimrilikle tavsif etmiştir. Bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur: “Günlerinizin en hayırlısı cumadır. Bu sebeple cuma günü bana çokça salât ü selâm ediniz. Zira salât ü selâmlarınız bana sunulur. Ben de sizin salât u selâmlarınıza mukabele ederim.” Sahâbiler sordular:
- Senden hiçbir eser kalmadığı hâlde mi? Peygamberimiz buyurdu:
- Allah, Peygamberlerin bedenlerini çürütmeyi toprağa haram kıldı.
Peygamberimiz’den müminlere selâm ise onun kendisine salât ve selâm edenlere mukâbele edeceğini haber verdiği yukarıda geçen hadîsten anlaşılmaktadır. O’nun müminlerin selâmına âhiretteki mukâbelesi ise şefâati olacaktır. Nitekim ezandan sonra okunan duâda müminlerin Muhammed (s.a.) için istediği vesîle, O’nun şefaatçi kılınması talebidir.
II- FİZİK ÂLEMLE SELÂMLAŞMA
İçtimâî hayatın temel hedefi huzur ve mutluluktur. Selâm, huzur, mutluluk ve barışın gerçekleşmesi için kalbî duâ, fiil ve sözlerden oluşur. Selâm başkalarıyla iletişimin açık bir göstergesidir. Allah Teâlâ Rahman’ın kullarının vasıflarını sayarken ilk özellik olarak yeryüzünde tevâzû ile yürümeyi zikretmektedir. Ona bağlı olarak da kendini ve haddini bilmeyen insanlarla çekişmek yerine onlara selâmla mukabele edilmesini emretmektedir. Bu yüzden toplumsal hayatın çekirdeğini oluşturan âile ferdlerinden başlayarak bütün toplum unsurlarının birbirleri ile selamlaşması nihâî hedeftir.
Ferdî huzurun toplum planına açıldığı ilk kapı âile yuvasıdır. Buradaki iletişimin başlangıcı, sevginin göstergesi olan selâm iledir. Nitekim Kur’an’da şöyle emredilmektedir: “Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selâm verin.” Efendimiz (s.a.) Hz. Enes’e: “Yavrucuğum! Ailenin yanına gittiğinde onlara selâm ver. Sana ve ev halkına bereket olsun” buyurarak âile ferdleriyle selâmlaşmayı emretmiştir.
Başkasının ev ve iş yerine ziyaret, fiilî bir selâm olmakla birlikte bunun kavlî lâfızlarla da teyid edilerek ziyâretin selâm ve izinle gerçekleşmesi, iletişimin kolaylaşmasını sağlar. Nitekim âyette buyrulur: “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere geldiğinizde fark ettirip ev halkına selâm vermeden içeri girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Her halde bunu düşünüp anlarsınız. Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin.” Âyette geçen istînas; öksürerek, tesbih ve tekbir ile ya da bugün zili çalarak ev halkını haberdar etmek, destûr ve izin istemektir.
Selâm’ı hayatın bir parçası gören dinimiz, insanlar arasında iletişimin canlı olması için selâma mukâbeleyi ondan daha önemli bir manevî sorumluluk olarak değerlendirir. Nitekim bir âyet-i kerîmede: “Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile mukâbele edin veya verilen selâmı aynen iade edin” buyurulur.
Toplum Hayatında Selâmlaşmanın Anlamı
Toplum hayâtında insanlar arası iletişimin parolası niteliğinde olan selâmın dil ya da beden diliyle kazandığı ve iletişime kazandırdığı derin anlamlar vardır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:
1- Selâm benden sana zarar gelmez anlamında barış ifadesidir. Selâm veren, İslam toplumuna dâhil bulunduğunu ifade etmiş olduğundan can güvenliği kazanır. Savaşta ve barışta selâm verenin canı emândadır. Nitekim Allah Teâlâ buyurur: “Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selâm verene sen mümin değilsin demeyin.” Bu ayetin sebebi nüzûlünde şöyle bir olay nakledilir. Bir seriyyede kelime-i tevhîd getirip Müslümanlara selâm verdiği halde bir kişi, Üsame b. Zeyd tarafından “korkudan böyle davrandığı” zannıyla katledilmişti. Allah Rasûlü olaydan haberdar olunca çok üzülmüş, hiddetlenerek Üsame’ye: “Kalbini yarıp baktın da mı korkudan böyle davrandığını anladın?” diye çıkışmış ve bir köle âzâdı cezâsı vermişti.
2- Selâm, dünyada müminlere duâ, âhirette dâru’s-selâma çağrıdır. Size başkasından zarar gelmesin, cennet yurdu ve kurtuluş yolu sizin olsun demektir. Nitekim Allah Teâlâ buyurur: “Rızasını arayanı Allah o kitapla selâm yollarına götürür.” “Allah kullarını selâm yurduna çağırır ve o dilediğini doğru yola iletir.”
3- Selâm, hayatı paylaşmaktır. Selâm ile insan hemcinslerinin farkına vararak hayatın zorluk ve kolaylığını, sevinç ve üzüntüsünü fiilî ve kalbî olarak paylaşmış olur. Nitekim Allah Rasûlü’ne bir sahâbi sordu:
- İslam’ın en güzel ve hayırlı davranışı nedir? Peygamberimiz buyurdu:
- İnsanlara yemek yedirmen (it’âm-ı taâm), tanıdığın, tanımadığın herkese selâm vermen (ifşâü’s-selâm).
Bera b. Âzib diyor ki: Rasûlüllah şu yedi şeyi emrederdi: “Hasta ziyareti, cenaze teşyîi, aksırana hayır dilemek, zayıfa yardım, mazlûma destek, selâmı yaymak, yeminine uymak.”
4- Selâm sevgiye, sevgi de cennete götürür. Cennete girmenin şartı iman, imanın şartı müminlerin karşılıklı olarak birbirlerini sevmesidir. Sevgiyi artıran en güzel vesile onları arayıp sormak sûretiyle kavlî, fiilî ve kalbî selâmdır. Nitekim Allah Rasûlü buyurur: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. İşlediğiniz taktirde birbirinizi sevmeye vesile olacak bir amel göstereyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”
Belki de bu sebeple Hz. Ömer’in oğlu Abdullah çarşıya çıktığında karşılaştığı herkese selâm verir ve sırf selâm vermek için çarşıya çıkardı. Nitekim bir gün kendisine: “Çarşıda ne yapacaksın? Alışverişten anlamazsın. Satılan malların fiyatlarını bile sormazsın. Çarşıda herkesin oturup sohbet ettiği yerlerde oturmazsın. Ne diye çarşıya çıkarsın?” diyen birine: “Kardeşim biz karşılaştığımız kimselere selâm vermek, onlarla göz göze gelmek için çarşıya çıkıyoruz. Başka bir maksadımız yok.”
Kâinâttaki ilâhî düzenin temeli selâm iledir. Bu yüzden bütün varlıklar arasında bir selâmın varlığı söz konusudur. Nitekim cemâdât, nebâtât ve hayvanâtın selâm diliyle kâinât düzenini oluşturduğu anlaşılmaktadır. Allah kadir gecesini her türlü anarşi ve karmaşadan, maddî ve manevî sıkıntıdan uzak bir zaman dilimi olarak ilan ederken selâm lafzını kullanmaktadır. Allah, ateşe, ilâhî irâdeye râm olması ve İbrahim’i yakmaması için emir verirken O’nu selâma çağırmış ve: “Ey ateş! İbrahim için serinlik ve selâm ol!” buyurmuştur.
Allah Rasûlü’nün üzerinde hutbe îrâd ettiği hurma kütüğünü bırakıp kendisi için yaptırılan minbere çıkması, hurma kütüğünü acı acı ağlatmıştı. Allah Rasûlü hurma kütüğünün feryadını minberden inip, onu kucaklayarak dindirebilmişti. Azgın ve vahşi develerin yine selâm sayesinde Allah Rasûlü’nün emrine mutî oldukları tarihi bir gerçektir.
Netice olarak selâm letâfetten kesâfete; latif olan Allah’tan meleklere, ölüsüyle dirisiyle insanlara ve bütün varlıklara doğru ilâhi bir tecelli; kesâfete bürünmüş varlıklardan latif olan Allah’a doğru bir münâcât; melekler, insanlar ve diğer canlı ve cansız varlıklar arasında bir iletişim ve muvâsalâttır. Selâmla kâinât düzeni selâmet bulmakta, bu sâyede inananlar selâm yurduna doğru yol almaktadır. Çünkü işin evveli de âhiri de selâmdır.
Fizîk âlemle de, metafizik âlemle de iletişimin ortak dilidir selâm. Çünkü görünen ve görünmeyen âlemlerin biricik Rabb’ı olan Allah’ın adıdır selâm. Allah selâmı hayâtın merkezine koymuştur. İbâdet hayâtının da, içtimâî hayâtın da temelinde selâm vardır. Selâm aynı zamanda kâinatta varlıkların fıtrî, tabiî ve şer’î esâslara göre birbirleriyle olan iletişimlerinin genel adıdır. Metafizik âlemden fizik âleme, fizîkî dünyâdan rûhânî âleme sesli ya da sessiz herkesin kendi diliyle özel bir iletişimidir selâm.
Selâm Kur’an-ı Kerîm’de Haşr sûresinde Allah’ın isimleri arasında sayılır. Allah’a izâfe edilen selâm; sonsuzluk, başlangıcı olmamak, sınırsız büyüklük, her türlü noksanlık ve âfetten selâmet, kullarını dünyevî ve uhrevî sıkıntılarından kurtarmak, dünyada ve âhirette her türlü rahmet ve selâmet, cennette esenlik demektir.
Selâm kelimesinin harfleri şöyle yorumlanabilir. “Sin” üç dişli haliyle bir bağı, zinciri ve sürekliliği ifade ederken, “Lam” Cebrâili, “Elif” Allah’ı, “Mim” Hz. Muhammed (s.a.)’i ve onun şahsında bütün mahlûkat ve mükevvenâtı sembolize eder. Böylece selâm, Cebrâil vasıtasıyla Allah’tan Hz. Muhammed’e ve mükevvenâta her türlü güven ve barış taşıyan iletişim zinciri olarak görülebilir.
İslâm da selâm kökünden; gönül ve dünya huzûru ile barışa ermek anlamınadır. Kur’an ve sünnette öncelikle Allah’tan kullarına ve diğer varlıklara, ardından meleklerin, peygamberlerin ve insanların birbirlerine ve bütün kâinâta selâm vermesiyle ilgili bilgi ve hükümler bulunmaktadır. Selâm insanî ilişkilerde iletişim ahlâkını düzenleyen ve farkındalık bilinci ortaya koyan bir özelliğe sahiptir.
Selâm bir Müslümanın gündelik hayatında hem fizik âlemle, hem de metafizik âlemle irtibatı, iletişimi ve ilişkisi demektir. Bu yüzden Müslüman bir günde kıldığı namazlarda et-Tahiyyât okurken yirmi bir defa Allah’ı, Peygamberimiz’i ve diğer peygamberlerle melekleri ve sâlih insanları selâmlamaktadır. Namazların sonunda on üç defa melekleri ve insanları selâmladığı gibi selâmdan sonraki “Allahümme entesselâm ve minkesselâm…” lâfızlarıyla Allah Teâlâ’yı selâmlamaktadır.
İnsanın metafizik ve fizik âlemle selâmlaşması Allah, melekler, peygamberler, insanlar ve diğer varlıklarla iletişimi demektir. Bu açıdan bakıldığında selâmı metafizik ve fizik âlemle olmak üzere iki ana başlık altında görmek mümkündür.
I- METAFİZİK ÂLEMLE SELÂMLAŞMA
İnsan ruhu ve kalbiyle metafizik âleme mensubdur. Bedenî olarak fizîkî âlemin ürünü olan insanoğlu, gelişi itibariyle sonsuzluk ikliminden ve metafizik âlemdendir. Bu yüzden hayatının her safhasında fizik âlemle olduğu kadar metafizik âlemle de ilişkili ve irtibatlıdır. Allah kullarının metafizik ilişkisine önem vermektedir. Selâmın metafizik âleme yönelik olanı Allah, melekler ve peygamberle selâmlaşma şeklinde gerçekleşmektedir.
Allah ile selâmlaşma hem Allah’tan kullarına, hem de kullarından Allah’a selâm şeklinde gerçekleşen bir iletişimdir. Allah’tan kullarına selâm dünyâda rahmet ve bereket anlamınadır ki Kur’an’da buna şöyle işâret edilmektedir: “Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: Selâm size, Rabbınız kendisine rahmeti yazdı.”
Kulların Allah’a olan selâmı tâat, tesbih, ibâdet ve kulluk şeklindedir. Yeryüzündeki bütün varlıkların O’nu hamd ile anması, varlıkların O’na zorunlu tesbihi ve selâmıdır. Allah Rasûlü’nün mîracda Allah’ı selâmlamak için kullandığı et-Tahiyyatü lafızları, aynı zamanda kulların namazda O’na selâm için kullandığı kelimeler olmuştur: “Her türlü tahiyye, selâm, duâ, namaz ve güzel amel Allah’a mahsustur.”
Meleklerle selâmlaşma yine önce meleklerden insanlara, sonra insanlardan meleklere olmak üzere iki türlüdür. Meleklerden insanlara selâm, Kur’an-ı Kerîm’de meleklerin peygamberlere insan suretinde gelip onlarla haberleştiğine dair âyetlerden ve Allah Rasûlü’nün şu hadîs-i şerîfinden anlaşılmaktadır: “Allah Teâlâ Âdem’i yaratınca ona: Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver. Senin selâmına karşılık söyleyeceklerini güzelce dinle. Çünkü senin ve neslinin selâmı o olacaktır, buyurdu. Âdem meleklere:
- es-Selâmu aleyküm diye selâm verdi. Melekler onun selâmını:
- es-Selâmu aleyküm ve rahmetullah, diye karşıladılar.
İnsanlardan meleklere selâm ise Kur’an-ı Kerim’de kendisine meleklerin selâm verdiği İbrahim (a.s.)’in: “Size de selâm” diye selâmla mukabele ettiği âyet ile Âişe vâlidemizin Cibrîl ile selamlaşmasına dair şu rivâyetten anlaşılmaktadır: Rasûlüllah bana: “Şu zât Cibrîl’dir. Sana selâm ediyor” buyurdu. Ben de: “Ve aleyhisselâm ve rahmetullahi ve berekatuh” dedim.
Peygamberlerle selâmlaşma ise üç şekilde olur. İlki Allah’tan peygamberlere, ikincisi müminlerden Peygamberimiz ile bütün peygamberlere ve sonuncusu Peygamberimiz’den müminlere şeklindedir.
Allah’tan peygamberlere selâm Kur’an-ı Kerîm’de Allah’ın peygamberleri selâm lafzıyla selâmlamasını anlatan ayetlerden anlaşılmaktadır. Müminlerin özellikle Peygamberimiz’e ve diğer peygamberlere salât getirmeleri âdâbdandır. Nitekim Allah Teâlâ: “Ey müminler! Siz de şanlı nebiye salevât getirin ve ona tam bir teslimiyetle selâm verin” buyurur. Bu ayet-i kerîme Allah Rasûlü’nü görme bahtiyarlığına erememiş müminlerin de onunla manevî mülakatı ve iletişimi demektir. Çünkü Allah Teâlâ salât ü selâm getirenlerin selâmına mukâbele için O’na rûhunu iâde eder. Allah’ın yeryüzünde dolaşan görevli bazı melekleri getirilen salât ve selâmları O’na ulaştırırlar.
Peygamberimiz’e getirilen salât ve selâmların oluşturduğu mânevî feyz ve pozitif enerji insanlarda Allah Rasûlü’ne yakınlık duygusunu artırmaktadır. Salât ü selâm gönüllerimizi Rasûl muhabbetine hazırlamaktadır. Bu yüzden Peygamberimiz, adı yanında anıldığı halde kendisine salât ü selâm getirmeyenleri cimrilikle tavsif etmiştir. Bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur: “Günlerinizin en hayırlısı cumadır. Bu sebeple cuma günü bana çokça salât ü selâm ediniz. Zira salât ü selâmlarınız bana sunulur. Ben de sizin salât u selâmlarınıza mukabele ederim.” Sahâbiler sordular:
- Senden hiçbir eser kalmadığı hâlde mi? Peygamberimiz buyurdu:
- Allah, Peygamberlerin bedenlerini çürütmeyi toprağa haram kıldı.
Peygamberimiz’den müminlere selâm ise onun kendisine salât ve selâm edenlere mukâbele edeceğini haber verdiği yukarıda geçen hadîsten anlaşılmaktadır. O’nun müminlerin selâmına âhiretteki mukâbelesi ise şefâati olacaktır. Nitekim ezandan sonra okunan duâda müminlerin Muhammed (s.a.) için istediği vesîle, O’nun şefaatçi kılınması talebidir.
II- FİZİK ÂLEMLE SELÂMLAŞMA
İçtimâî hayatın temel hedefi huzur ve mutluluktur. Selâm, huzur, mutluluk ve barışın gerçekleşmesi için kalbî duâ, fiil ve sözlerden oluşur. Selâm başkalarıyla iletişimin açık bir göstergesidir. Allah Teâlâ Rahman’ın kullarının vasıflarını sayarken ilk özellik olarak yeryüzünde tevâzû ile yürümeyi zikretmektedir. Ona bağlı olarak da kendini ve haddini bilmeyen insanlarla çekişmek yerine onlara selâmla mukabele edilmesini emretmektedir. Bu yüzden toplumsal hayatın çekirdeğini oluşturan âile ferdlerinden başlayarak bütün toplum unsurlarının birbirleri ile selamlaşması nihâî hedeftir.
Ferdî huzurun toplum planına açıldığı ilk kapı âile yuvasıdır. Buradaki iletişimin başlangıcı, sevginin göstergesi olan selâm iledir. Nitekim Kur’an’da şöyle emredilmektedir: “Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selâm verin.” Efendimiz (s.a.) Hz. Enes’e: “Yavrucuğum! Ailenin yanına gittiğinde onlara selâm ver. Sana ve ev halkına bereket olsun” buyurarak âile ferdleriyle selâmlaşmayı emretmiştir.
Başkasının ev ve iş yerine ziyaret, fiilî bir selâm olmakla birlikte bunun kavlî lâfızlarla da teyid edilerek ziyâretin selâm ve izinle gerçekleşmesi, iletişimin kolaylaşmasını sağlar. Nitekim âyette buyrulur: “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere geldiğinizde fark ettirip ev halkına selâm vermeden içeri girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Her halde bunu düşünüp anlarsınız. Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin.” Âyette geçen istînas; öksürerek, tesbih ve tekbir ile ya da bugün zili çalarak ev halkını haberdar etmek, destûr ve izin istemektir.
Selâm’ı hayatın bir parçası gören dinimiz, insanlar arasında iletişimin canlı olması için selâma mukâbeleyi ondan daha önemli bir manevî sorumluluk olarak değerlendirir. Nitekim bir âyet-i kerîmede: “Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile mukâbele edin veya verilen selâmı aynen iade edin” buyurulur.
Toplum Hayatında Selâmlaşmanın Anlamı
Toplum hayâtında insanlar arası iletişimin parolası niteliğinde olan selâmın dil ya da beden diliyle kazandığı ve iletişime kazandırdığı derin anlamlar vardır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:
1- Selâm benden sana zarar gelmez anlamında barış ifadesidir. Selâm veren, İslam toplumuna dâhil bulunduğunu ifade etmiş olduğundan can güvenliği kazanır. Savaşta ve barışta selâm verenin canı emândadır. Nitekim Allah Teâlâ buyurur: “Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selâm verene sen mümin değilsin demeyin.” Bu ayetin sebebi nüzûlünde şöyle bir olay nakledilir. Bir seriyyede kelime-i tevhîd getirip Müslümanlara selâm verdiği halde bir kişi, Üsame b. Zeyd tarafından “korkudan böyle davrandığı” zannıyla katledilmişti. Allah Rasûlü olaydan haberdar olunca çok üzülmüş, hiddetlenerek Üsame’ye: “Kalbini yarıp baktın da mı korkudan böyle davrandığını anladın?” diye çıkışmış ve bir köle âzâdı cezâsı vermişti.
2- Selâm, dünyada müminlere duâ, âhirette dâru’s-selâma çağrıdır. Size başkasından zarar gelmesin, cennet yurdu ve kurtuluş yolu sizin olsun demektir. Nitekim Allah Teâlâ buyurur: “Rızasını arayanı Allah o kitapla selâm yollarına götürür.” “Allah kullarını selâm yurduna çağırır ve o dilediğini doğru yola iletir.”
3- Selâm, hayatı paylaşmaktır. Selâm ile insan hemcinslerinin farkına vararak hayatın zorluk ve kolaylığını, sevinç ve üzüntüsünü fiilî ve kalbî olarak paylaşmış olur. Nitekim Allah Rasûlü’ne bir sahâbi sordu:
- İslam’ın en güzel ve hayırlı davranışı nedir? Peygamberimiz buyurdu:
- İnsanlara yemek yedirmen (it’âm-ı taâm), tanıdığın, tanımadığın herkese selâm vermen (ifşâü’s-selâm).
Bera b. Âzib diyor ki: Rasûlüllah şu yedi şeyi emrederdi: “Hasta ziyareti, cenaze teşyîi, aksırana hayır dilemek, zayıfa yardım, mazlûma destek, selâmı yaymak, yeminine uymak.”
4- Selâm sevgiye, sevgi de cennete götürür. Cennete girmenin şartı iman, imanın şartı müminlerin karşılıklı olarak birbirlerini sevmesidir. Sevgiyi artıran en güzel vesile onları arayıp sormak sûretiyle kavlî, fiilî ve kalbî selâmdır. Nitekim Allah Rasûlü buyurur: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. İşlediğiniz taktirde birbirinizi sevmeye vesile olacak bir amel göstereyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”
Belki de bu sebeple Hz. Ömer’in oğlu Abdullah çarşıya çıktığında karşılaştığı herkese selâm verir ve sırf selâm vermek için çarşıya çıkardı. Nitekim bir gün kendisine: “Çarşıda ne yapacaksın? Alışverişten anlamazsın. Satılan malların fiyatlarını bile sormazsın. Çarşıda herkesin oturup sohbet ettiği yerlerde oturmazsın. Ne diye çarşıya çıkarsın?” diyen birine: “Kardeşim biz karşılaştığımız kimselere selâm vermek, onlarla göz göze gelmek için çarşıya çıkıyoruz. Başka bir maksadımız yok.”
Kâinâttaki ilâhî düzenin temeli selâm iledir. Bu yüzden bütün varlıklar arasında bir selâmın varlığı söz konusudur. Nitekim cemâdât, nebâtât ve hayvanâtın selâm diliyle kâinât düzenini oluşturduğu anlaşılmaktadır. Allah kadir gecesini her türlü anarşi ve karmaşadan, maddî ve manevî sıkıntıdan uzak bir zaman dilimi olarak ilan ederken selâm lafzını kullanmaktadır. Allah, ateşe, ilâhî irâdeye râm olması ve İbrahim’i yakmaması için emir verirken O’nu selâma çağırmış ve: “Ey ateş! İbrahim için serinlik ve selâm ol!” buyurmuştur.
Allah Rasûlü’nün üzerinde hutbe îrâd ettiği hurma kütüğünü bırakıp kendisi için yaptırılan minbere çıkması, hurma kütüğünü acı acı ağlatmıştı. Allah Rasûlü hurma kütüğünün feryadını minberden inip, onu kucaklayarak dindirebilmişti. Azgın ve vahşi develerin yine selâm sayesinde Allah Rasûlü’nün emrine mutî oldukları tarihi bir gerçektir.
Netice olarak selâm letâfetten kesâfete; latif olan Allah’tan meleklere, ölüsüyle dirisiyle insanlara ve bütün varlıklara doğru ilâhi bir tecelli; kesâfete bürünmüş varlıklardan latif olan Allah’a doğru bir münâcât; melekler, insanlar ve diğer canlı ve cansız varlıklar arasında bir iletişim ve muvâsalâttır. Selâmla kâinât düzeni selâmet bulmakta, bu sâyede inananlar selâm yurduna doğru yol almaktadır. Çünkü işin evveli de âhiri de selâmdır.