Huseyni
Müdavim
Evde, çocuklarla birlikte oturuyoruz. Odanın içinde gezen bir müzik esintisi var. Ama doğrusu biraz da iç karartıcı bir hava sunuyor. Epey bir zaman evdeki kişiler bu havanın etkisi altında kaldılar. Kimseden bir ses çıkmıyor. Bir garip hava oluştu ortamda. Manevî havanın bozulması denen şey bu hal olsa gerek. Odanın içinde gezen ses unsuru, ruh hallerini etkilemeye yetti de arttı bile.
Odayı ve içerideki havayı gözlemledim.
Birbirimize seslenişin ton farkını çok rahat görebiliyordum. Çocuklar için de geçerli idi aynı durum. Bebekleriyle oynarken konuşan küçük kızım, bebeği ile olan diyaloğu pek iyiye gitmiyordu.
Durumu çok net görebiliyordum. Biraz daha gözlemlemek istedik. Durumu eşimle de paylaştım. Yaşadığın ruh hali ile izle biraz. İç havayı gözlemle. Ortamın ruh hali ile müziğin ilişkisini kur.
Müzikler devam ediyordu.
Doğrusu eşim ve ben, bir yazı işleri odası gibi, okuma ve yazı çalışmalarımızı çok ciddî bir çalışma disiplini içerisinde sürdürüyorduk. Adeta şimdilerde yazı saatimiz oluştu gibi. Okumalarımız, yazılarımız ve ihtiyaç duyduğumuz konular üzerindeki fikir teatilerimiz, kendini bu işin bir sorumlusu görme hassasiyeti içerisinde geçiyordu.
Neyse ki, epeyce bir müzik dinletisi sonrasında, laptopun içerisindeki musikî unsurlarını değiştirdim. Ortamda yine çocuklar oyunlarını oynuyorlar. Yine okuma ve yazı çalışmalarımız devam ediyor. Ortama bir anda, Dursun Ali Erzincanlı’nın seslendirdiği, Hazret-i Peygamberin (asm) hayatından kesitler dolmaya başladı. Ortamın daha ilk anda havası değişti ve ben de neler hissedilecek diye, dikkatle tepkileri bekliyorum.
İlk tepki en küçük kızımdan geldi.
Kendisine hiç kimse bir şey sormadığı halde, ‘Anne ben iki kez Peygamberimizi (asm) rüyamda gördüm’ diyerek söze başladı. Sonrasında annesi, sonrasında da diğer kızlarım konuya katkıda bulundular. Tabiî müziğin ortama etkisi üzerinde basit bir uygulama içerisinde olan ben ve eşim, Hazret-i Peygamberin (asm) ismi geçtikçe, onun âleme getirdiği güzellikler konu edildikçe, göz yaşlarımıza hakim olamıyoruz. Zaten olmak da istemiyoruz. Şimdi anlamak ne büyük anlam taşıyor.
Erzincanlı, Hazret-i Peygamberin (asm) doğumunu anlatıyor. Saadetli evden, saadetli odadan bahsediyor. Âlemin nurunun geliş atmosferi paylaşılıyor. Sanki bizim odamıza geliyor beklenen. Böyle ağlamaklar daha bir anlamlı. Evin havasını etkilemek ve mânâ katmak.
Bu durum ve zamanlar hep yaşandı. Bizim ve çocuklarımızın içinde oldukları ruh hallerini kimlere emanet ediyoruz diye düşündük, kendi kendimize. Ve işte bu yazı, harf harf, kelime kelime, cümle cümle satırlardaki yerini alırken, yine laptopumuzda aynı Peygamber hatıraları devam ediyordu; “Ey nebi! Âlemlere rahmet geldin, sana salât ve selâm, efendimiz hoş geldin!” diyordu cümleler.
Göçüp gidiyoruz ötelere. O'nun (asm) sevgisi siniyor odamıza. Ve duâlar ediyoruz Allah’a, “Bizi, Resulullah’ın izinden ayırma! Bizi, Peygamberimizin (asm) sevdiklerinden, Peygamberimizi sevenlerden eyle! O'na (asm) lâyık ümmet olmamıza yardım eyle. Beni, annemi, babamı, ağabey ve ablalarımı, eşimi, çocuklarımı ve diğer akrabalarımı imandan Kur’ân’dan ayırma. Bize, Peygamberimizin (asm) sancağı altında toplanmayı nasip eyle. Nefsimize bırakma bizleri.”
Çocuklar oyunlarını oynarken, bir taraftan da sıradaki ezgi ve ilâhileri hafiften mırıldanmaya başladılar. Güzel sözcükleri dinleyen kulaklar adedince güzel ruhlar yaratıldığını ortamdaki ruh halinden anlıyorduk. Dünyevî müzik unsurları dinlerken, dünyevî hislerin uyanması; uhrevî musikî dinlerken de manevî hisler uyanması apaçık yaşanan bir tablo idi. İnsandaki hislerin, duyguların, düşüncelerin uyanışı, duydukları, gördükleri ve işittikleriyle oluşmaktadır.
Dinlediklerimizin bu derece hislerimizi uyarıcı olduklarını ancak dikkatle müşahede edince anlıyorduk. Musikî içerisindeki küçücük bir kelime bizi, Peygamberimizin (asm) dönemindeki bir tabloya taşırken, müzik içerisindeki bir kelimecik de bizde çirkin bir his uyanmasına sebep olabiliyordu.
Etkileşim bu derece kat’i iken, insanın kendini, eşini, çocuklarını televizyonun, radyoların, internetin orta yerine bırakıvermesi, sokağa terk edivermesi gibi kısa süreli de olsa, bir anlam ihtiva ediyordu. Bunları ifade ederken, meşrû daire içerisindeki beşte bir oranında bulunabilecek ‘keyifli hevesat’ olarak müzik ruhsatını unutmuş değiliz. Ama o beşte birin de çok iyi seçilmesi ve ortama sunulması gerektiği anlaşılıyor.
Hasılı evlerin maddî unsurları kadar, manevî etkileşim unsurları da dikkate alınmalıdır. Bu adeta evimizin ruhu hükmünde olacaktır. Ruhunu kaybeden bir şey nasıl anlamını yetirecekse, evlerimizin de anlamını yitirmemesi gerekiyor.
Bu tamamen, anne ile babanın birer orkestra şefi gibi, evin manevî atmosferini idare etmesinden geçecektir. Ruh eğiticiliği, anne babanın her adımdaki itinasının bir sonucudur.
Hazret-i Meryem filmini izlerken, ertesi gün küçük kızımın filmdeki Hazret-i Meryem’in başını örtme özelliğini takip etmesi ve onun musikî fonunu kendince seslendirmesi, gördüklerimizin, işittiklerimizin etki derecesini göstermesi bakımından dikkat çekici idi.
Odayı ve içerideki havayı gözlemledim.
Birbirimize seslenişin ton farkını çok rahat görebiliyordum. Çocuklar için de geçerli idi aynı durum. Bebekleriyle oynarken konuşan küçük kızım, bebeği ile olan diyaloğu pek iyiye gitmiyordu.
Durumu çok net görebiliyordum. Biraz daha gözlemlemek istedik. Durumu eşimle de paylaştım. Yaşadığın ruh hali ile izle biraz. İç havayı gözlemle. Ortamın ruh hali ile müziğin ilişkisini kur.
Müzikler devam ediyordu.
Doğrusu eşim ve ben, bir yazı işleri odası gibi, okuma ve yazı çalışmalarımızı çok ciddî bir çalışma disiplini içerisinde sürdürüyorduk. Adeta şimdilerde yazı saatimiz oluştu gibi. Okumalarımız, yazılarımız ve ihtiyaç duyduğumuz konular üzerindeki fikir teatilerimiz, kendini bu işin bir sorumlusu görme hassasiyeti içerisinde geçiyordu.
Neyse ki, epeyce bir müzik dinletisi sonrasında, laptopun içerisindeki musikî unsurlarını değiştirdim. Ortamda yine çocuklar oyunlarını oynuyorlar. Yine okuma ve yazı çalışmalarımız devam ediyor. Ortama bir anda, Dursun Ali Erzincanlı’nın seslendirdiği, Hazret-i Peygamberin (asm) hayatından kesitler dolmaya başladı. Ortamın daha ilk anda havası değişti ve ben de neler hissedilecek diye, dikkatle tepkileri bekliyorum.
İlk tepki en küçük kızımdan geldi.
Kendisine hiç kimse bir şey sormadığı halde, ‘Anne ben iki kez Peygamberimizi (asm) rüyamda gördüm’ diyerek söze başladı. Sonrasında annesi, sonrasında da diğer kızlarım konuya katkıda bulundular. Tabiî müziğin ortama etkisi üzerinde basit bir uygulama içerisinde olan ben ve eşim, Hazret-i Peygamberin (asm) ismi geçtikçe, onun âleme getirdiği güzellikler konu edildikçe, göz yaşlarımıza hakim olamıyoruz. Zaten olmak da istemiyoruz. Şimdi anlamak ne büyük anlam taşıyor.
Erzincanlı, Hazret-i Peygamberin (asm) doğumunu anlatıyor. Saadetli evden, saadetli odadan bahsediyor. Âlemin nurunun geliş atmosferi paylaşılıyor. Sanki bizim odamıza geliyor beklenen. Böyle ağlamaklar daha bir anlamlı. Evin havasını etkilemek ve mânâ katmak.
Bu durum ve zamanlar hep yaşandı. Bizim ve çocuklarımızın içinde oldukları ruh hallerini kimlere emanet ediyoruz diye düşündük, kendi kendimize. Ve işte bu yazı, harf harf, kelime kelime, cümle cümle satırlardaki yerini alırken, yine laptopumuzda aynı Peygamber hatıraları devam ediyordu; “Ey nebi! Âlemlere rahmet geldin, sana salât ve selâm, efendimiz hoş geldin!” diyordu cümleler.
Göçüp gidiyoruz ötelere. O'nun (asm) sevgisi siniyor odamıza. Ve duâlar ediyoruz Allah’a, “Bizi, Resulullah’ın izinden ayırma! Bizi, Peygamberimizin (asm) sevdiklerinden, Peygamberimizi sevenlerden eyle! O'na (asm) lâyık ümmet olmamıza yardım eyle. Beni, annemi, babamı, ağabey ve ablalarımı, eşimi, çocuklarımı ve diğer akrabalarımı imandan Kur’ân’dan ayırma. Bize, Peygamberimizin (asm) sancağı altında toplanmayı nasip eyle. Nefsimize bırakma bizleri.”
Çocuklar oyunlarını oynarken, bir taraftan da sıradaki ezgi ve ilâhileri hafiften mırıldanmaya başladılar. Güzel sözcükleri dinleyen kulaklar adedince güzel ruhlar yaratıldığını ortamdaki ruh halinden anlıyorduk. Dünyevî müzik unsurları dinlerken, dünyevî hislerin uyanması; uhrevî musikî dinlerken de manevî hisler uyanması apaçık yaşanan bir tablo idi. İnsandaki hislerin, duyguların, düşüncelerin uyanışı, duydukları, gördükleri ve işittikleriyle oluşmaktadır.
Dinlediklerimizin bu derece hislerimizi uyarıcı olduklarını ancak dikkatle müşahede edince anlıyorduk. Musikî içerisindeki küçücük bir kelime bizi, Peygamberimizin (asm) dönemindeki bir tabloya taşırken, müzik içerisindeki bir kelimecik de bizde çirkin bir his uyanmasına sebep olabiliyordu.
Etkileşim bu derece kat’i iken, insanın kendini, eşini, çocuklarını televizyonun, radyoların, internetin orta yerine bırakıvermesi, sokağa terk edivermesi gibi kısa süreli de olsa, bir anlam ihtiva ediyordu. Bunları ifade ederken, meşrû daire içerisindeki beşte bir oranında bulunabilecek ‘keyifli hevesat’ olarak müzik ruhsatını unutmuş değiliz. Ama o beşte birin de çok iyi seçilmesi ve ortama sunulması gerektiği anlaşılıyor.
Hasılı evlerin maddî unsurları kadar, manevî etkileşim unsurları da dikkate alınmalıdır. Bu adeta evimizin ruhu hükmünde olacaktır. Ruhunu kaybeden bir şey nasıl anlamını yetirecekse, evlerimizin de anlamını yitirmemesi gerekiyor.
Bu tamamen, anne ile babanın birer orkestra şefi gibi, evin manevî atmosferini idare etmesinden geçecektir. Ruh eğiticiliği, anne babanın her adımdaki itinasının bir sonucudur.
Hazret-i Meryem filmini izlerken, ertesi gün küçük kızımın filmdeki Hazret-i Meryem’in başını örtme özelliğini takip etmesi ve onun musikî fonunu kendince seslendirmesi, gördüklerimizin, işittiklerimizin etki derecesini göstermesi bakımından dikkat çekici idi.
S. Bahattin YAŞAR
09.08.2009
Yeniasya
09.08.2009
Yeniasya