İlim (Tahkiki İman) ile İtikad (Taklidi İman) Arasındaki Fark

saidmansur

New member
İlim “itikâdât” ile karışabilir.

İlim, mukallidin bir şeye olduğu gibi, basiret ile değil başkasından kapma yoluyla, tereddüt etmeksizin kesin olarak itikad etmesi ile karıştırılabilir.

İtikad, kesinlikle âlim olmadığı halde mukallid için de söz konusudur. Nitekim mukallidin, şeye, basiret yoluyla olmaksızın, olduğunun hilafına kesin olarak itikad etmesi de tasavvur olunabilir. Mesela yahudi ve müşrikin itikadı böyledir. Bu şekildeki itikat, şeye, kesin olarak ve aklına bundan başkasının da caiz olabileceğini getirmeksizin sırf telkin ve kapma yoluyla itikadı tasavvur olunabilen ve kendisinde tereddüt bulunmayan kesin bir karardır.

İlmin, itikaddan ayrılma yönü ise, şudur:
İtikadın anlamı, tereddütlü kişinin (şâkk) iki itikadından birisinin öne çıkması olup kişi bu itikada, bunun zıddını hiç hatırına getirmeksizin ve bu zıddın nefise girmesine imkan vermeksizin vakıf olmuştur. Tereddütlü kişi, "Alem hadis midir yoksa değil midir" der, halbuki kanaati muayyenleşmiş kişi (mutekid) ise "Alem hadistir" der ve kıdemin cevazına gönlünde yer vermeksizin bu inanç üzerine devam eder. Diğer yandan cahil ise, "Alem kadimdir" der ve bu kanaat üzerinde devam eder. İtikat, itikadın konusuna (mutekad) uygun düşse bile, yine de özü itibariyle bir cahillik türü olup belki izafetle cahillikten farklıdır. Msl. Zeyd'in evde olduğu inancında olan kişinin, Zeyd evden çıkıncaya kadar bu inancını devam ettirdiği takdir edilecek olursa, bu kişinin itikadı, özünde değişmeksizin önceden olduğu gibi kalır. Değişen, sadece bu itikadın izafetidir. Çünkü bu kişi, itikat konusuna bir durumda mutabık kalmış, bir durumda aykın düşmüştür. (Yani Zeyd evde olmadığı halde kişinin itikadına göre Zeyd evdedir. S.M)

Halbuki, malumun değişmesine rağmen ilmin baki kalmasının takdiri imkansızdır. Çünkü ilim, keşf ve inşirah, itikad ise kalp üzerindeki bir düğümdür (ukde). İlim de düğümlerin çözülmesi olduğuna göre, ilim itikaddan farklıdır.

Bunun içindir ki, mutekid, kendisini şüpheye sevkedebilecek birine (müşekkik) kulak verecek olursa, kendi inancının zıddına nefsinde bir yer bulacaktır (Bu itikadda taassubun kuvvetine göre değişir. S.M). Alim ise, kendini tereddüde düşürebilecek şüphelere kulak verse bile asla böyle bir duruma düşmez. Fakat, bir şüphe işittiğinde, ya o anda ibarenin yardımı olmasa da şüpheyi çözüme kavuşturur ya da ibare bu şüphenin çözümüne yardımcı olur. Yani alim, her halükârda, mukallidin aksine, o şüphenin batıl olduğu hususunda hiç tereddüt etmez.

(Gazzali, el-Mustasfa min İlmi'l-Usul, I.25-26)
 
Üst