Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
İlk Müslümanlar ve Maruz Kaldıkları İşkenceler
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="müdavim" data-source="post: 176406" data-attributes="member: 5987"><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">Hz.Hatice, Hz. Ebubekir ve Hz.Ali'nin Müslüman Oluşu </span></span></span></p><p> <span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">İLK MÜSLÜMAN: HZ. HATİCE</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v.), Hira'daki ulvî mazhariyetle İlâhî memuriyetini idrak etmiş ve kutsî risâlet vazifesini yüklenmişti. Ancak, bu ağır ve büyük vazifenin icabları vardı, onları yerine getirmek lâzım geliyordu. Bunun ise, içinde bulunduğu cemiyette pek kolay olmayacağı da, kendisince muhakkak bilinen bir husustu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">O anda Efendimiz tek başına bir tarafta, bütün dünya bir tarafta yer alıyordu. Ve o, umum dünyaya Allah'tan aldığı emirleri tebliğ edecekti. Elbette bu, basit bir hâdise olarak görülemezdi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Allah Resulü, dünyalar durdukça insanlığa nur ve şeref olan vazifesine nereden ve nasıl başlaması gerektiğini de çok iyi hesaplıyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Durumu, evvelâ, en yakını bulunan zevcesi Hz. Hatice'ye anlattı. Hz. Hatice, ona tereddütsüz sadâkat elini uzattı ve "ilk Müslüman" olma şerefine kavuştu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Resûli Ekrem Efendimiz, bundan sonra, Hz. Hatice'ye, Cebrail'den (a.s.) öğrendiği şekilde abdest aldırdı ve yine Cebrail'den öğrendiği surette imam olarak şerefli zevcesine iki rekât namaz kıldırdı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Efendimizin kıldırdığı bu iki rekât namaz,* imam olarak kıldığı ilk namazdır ve bir Pazartesi gününün sonuna doğru kılınmıştır.198</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Önceleri namaz ikişer rekâttan iki vakit (bizim, sabah ve akşam namazlarına yakın bir vakitte) olarak farz kılınmıştı. Daha sonra buna gece namazı da (teheccüd) ilâve olundu. Mîrac'ta vaktin beş olarak tâyin edilmesinden sonra, gece namazı farzı ümmet için nafileye çevrildi, ancak Resûli Ekrem Efendimize farz olmakta devam etti (Bkz.: İbni Hişam, Sîre, c. 1, s. 260261; Tâhirû'lMevlevî, Müslümanlıkta İbâdet Tarihi, s. 24). Tâhirû'lMevlevi, Müslümanlıkta İbâdet Tarihi, s. 25.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">HZ. ALİ'NİN MÜSLÜMAN OLUŞU</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Hz. Hatice'nin tereddütsüz îman edip Müslüman olması, Resûli Ekrem Efendimizi son derece memnun ettiği gibi, şevkini de artırdı. Artık, yeryüzünde dâvasını tasdik ve kabul eden biri vardı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Peygamber Efendimizin İslâm'a davet ettiği ikinci insan, yine en yakınlarından biri olan Hz. Ali idi. O, dört beş yaşından beri Efendimizin terbiyesi altında bulunuyordu ve o, eşsiz terbiyenin eseri olarak, akranlarına göre feraset ve ahlâk bakımından üstün bir seviyedeydi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bir gün, Resûli Ekrem Efendimizi, Hz. Hatice'yle namaz kılarken gördü. Hayran hayran seyredip namaz bitince, "Nedir bu?.." diye sordu. Resûli Ekrem, "Ey Ali!.. Bu, Allah'ın seçtiği, beğendiği dindir. Ben, seni, bir olan Allah'a îman etmeye davet eder, insana ne faydası ne de zararı dokunmayan Lat ve Uzza'ya tapmaktan sakındırırım." dedi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Hz. Ali, bu teklif karşısında tatlı çocuk bakışlarını yere dikerek bir an durakladı. Sonra, "Benim, şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim bir şey bu!.. Babam Ebû Tâlib'e danışmadan bir şey diyemem." diye konuştu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Fakat, Resûli Kibriya Efendimiz, henüz dâvasını açıkça ilân etmek emrini almış değildi. Bu sebeple Hz. Ali'yi îkaz etti. "Ey Ali!.." dedi, "Eğer söylediklerimi yaparsan yap; yok, eğer yapmayacak olursan, gördüğünü ve işittiğini gizli tut, kimseye bir şey söyleme!"199</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Hz. Ali, bu îkaz üzerine, sırrını muhafaza edeceğine söz verdi. O geceyi düşünerek geçirdi. Şafak aydınlığıyla birlikte gönlüne de aydınlık doğdu. Resûlullah'ın huzuruna vararak, "Allah beni yaratırken Ebû Tâlib'e sormadı ki ben de Ona ibâdet etmek için gidip kendisine danışayım!" dedi ve Müslüman oldu. "İlk Müslüman çocuk" şerefini kazanan Hz. Ali, o sırada 10 yaşında bulunuyordu.200</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Tedbir, her zaman güzel bir harekettir; ama bir dâvanın yeni yeni yayılmaya başladığı sırada çok daha güzeldir. İşte, Allah Resulü, Hz. Ali'ye, gördüklerini ve işittiklerini şimdilik kimseye anlatmama ve duyurmama îkazında bulunmakla, kâinatta da carî olan tedbir, tedriç ve hikmet kanununa riâyet ederek, bizler için de bir ölçü veriyordu. Gerçekten, tedbire başvurma, zaman ve mekânın şartlarını göz önünde bulundurarak dâvasını yayma, Allah Resulünün tebliğ hayatında mühim bir yer işgal eder.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">îman safında yer almada, Hz. Hatice ve Hz. Ali'yi, Resûli Ekrem'in oğul edindiği Zeyd b. Harise (r.a.) takib etti.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Müslüman olduktan sonra Hz. Ali ile Hz. Zeyd'in Nebîyyi Ekrem Efendimize gönülden bağlılıkları yeniden tazelendi ve güç kazandı. Artık Efendimizden ayrılmıyor, namaz ve ibâdetlerini onunla birlikte îfa ediyorlardı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Hz. Ali, zaman zaman Resûlİ Ekrem'le birlikte Kabe'ye gider, orada namaz kılarlardı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Ashabtan Afıfi Kindî, alış veriş maksadıyla geldiği Mekke'de, henüz îman etmemişken, Peygamberimiz, Hz. Hatice ve Hz. Ali'yi namaz kılarken görmüştü. Müslüman olduktan sonra, o hâllerinden gıbtayla bahsederek şöyle demiştir:</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">"Ben, o zaman îman edip de onların dördüncüsü olmayı ne kadar isterdim!"201</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Peygamber Efendimiz, dâvasını henüz umuma açıklamamış olmasına rağmen, müşrikler onların Kabe'de namaz kılmalarından, yaptıkları ibâdetten farklı bir ibâdet yapılmasından pek hoşlanmıyorlardı. Bu sebeple bir müddet sonra, Peygamber Efendimiz, Hz. Ali'yle, namazlarını kırlarda, vadilerde eda etmeyi daha uygun buldular.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">Annesi ile Babası, Hz. Ali 'nin Peşinde!</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Resûli Ekrem'i bir gölge gibi takib edip yalnız bırakmayan Hz. Ali'nin bu hâli, anne ve babasının endişe ve telâşına sebep oldu. Bilhassa anne Fâtıma Hâtûn, fazlasıyla korkuya kapıldı. Kocasına, "Dikkat et, oğlun Muhammed'le çok dolaşıyormuş; sakın ona bir şeyler olmasın!" dedi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Ebû Tâlib, anlayışlı bir insandı. Durumu bizzat Peygamber Efendimizden öğrenmek istedi. Bunun için bir gün Resûli Ekrem Efendimizle Hz. Ali'nin arkalarından gitti. Onları Mekke'nin bir vadisinde namaz kılarken buldu. Fahri Kâinat'a, "Ey kardeşimin oğlu!.." dedi. "Bu din, ne dindir?"</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Peygamber Efendimiz, "Ey amca!.. Bu din, Allah'ın dinidir. Meleklerin, peygamberlerin ve ceddimiz İbrahim'in dinidir. Allah, beni onunla bütün kullarına gönderdi." dedi; sonra da, "Ey amca!.. Doğru yola davet edeceklerimin ve bu davete koşması gerekenlerin başında sen varsın ve sen buna herkesten daha lâyıksın! Putlara tapmaktan vazgeç ve bir Allah'a îman et." diye teklifte bulundu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bir an düşünceye dalan Ebû Tâlib, sonunda, "Ben, eski dinimden ayrılamam! Fakat, sen üzerinde bulunduğun dinde devam et! Allah'a yemin ederim ki, ben sağ kaldıkça, yapmak istediğini tamamlayıncaya kadar kimse sana el uzatamaz, hoşlanmadığın bir şeyi sana eriştiremez!" diye konuştu; sonra da oğlu Ali'ye döndü ve, "Oğulcağızım!.. Senin üzerinde bulunduğun bu din nedir?" diye sordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Hz. Ali, "Babacığım!.." dedi, "Ben, Allah'a ve O'nun Resulüne îman, onun Allah'tan getirdiklerini de tasdik ettim. Ona uydum ve onunla birlikte namaz kıldım!"</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bunun üzerine Ebû Tâlib, "Ey oğlum!.. Amcan oğlunun dinine sana da isteyerek girmek yaraşır. O, seni ancak hayra davet eder. Ona itaat et!"202 diyerek hem Resûli Ekrem Efendimizi, hem de Hz. Ali'yi sevindirdi; sonra da oradan uzaklaştı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Eve dönen Ebû Tâlib'e, zevcesi Fâtıma Hâtûn, telâş ve şiddetle, "Nerede oğlun?.. Hizmetçim, Ciyad mevkiinde onu Muhammed'le birlikte namaz kılarken görmüş. Oğlunun dinini değiştirmesini uygun görüyor musun?" diye sordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Ebû Tâlib, "Sus! Vallahi, amcası oğluna arka çıkmak ve yardımcı olmak, elbette herkesten çok ona düşer!" diyerek telâş ve endişeye mahal olmadığını ifade etti; sonra da, "Eğer nefsim, Abdûlmuttâlib'in dinini bırakmak hususunda bana itaat etmiş olsaydı, ben de Muhammed'e tâbi olurdum. Çünkü, O halimdir, emindir, tâhirdir."203 diye konuştu.</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="müdavim, post: 176406, member: 5987"] [SIZE="4"][COLOR="DarkSlateGray"][COLOR="Red"]Hz.Hatice, Hz. Ebubekir ve Hz.Ali'nin Müslüman Oluşu İLK MÜSLÜMAN: HZ. HATİCE[/COLOR] Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v.), Hira'daki ulvî mazhariyetle İlâhî memuriyetini idrak etmiş ve kutsî risâlet vazifesini yüklenmişti. Ancak, bu ağır ve büyük vazifenin icabları vardı, onları yerine getirmek lâzım geliyordu. Bunun ise, içinde bulunduğu cemiyette pek kolay olmayacağı da, kendisince muhakkak bilinen bir husustu. O anda Efendimiz tek başına bir tarafta, bütün dünya bir tarafta yer alıyordu. Ve o, umum dünyaya Allah'tan aldığı emirleri tebliğ edecekti. Elbette bu, basit bir hâdise olarak görülemezdi. Allah Resulü, dünyalar durdukça insanlığa nur ve şeref olan vazifesine nereden ve nasıl başlaması gerektiğini de çok iyi hesaplıyordu. Durumu, evvelâ, en yakını bulunan zevcesi Hz. Hatice'ye anlattı. Hz. Hatice, ona tereddütsüz sadâkat elini uzattı ve "ilk Müslüman" olma şerefine kavuştu. Resûli Ekrem Efendimiz, bundan sonra, Hz. Hatice'ye, Cebrail'den (a.s.) öğrendiği şekilde abdest aldırdı ve yine Cebrail'den öğrendiği surette imam olarak şerefli zevcesine iki rekât namaz kıldırdı. Efendimizin kıldırdığı bu iki rekât namaz,* imam olarak kıldığı ilk namazdır ve bir Pazartesi gününün sonuna doğru kılınmıştır.198 Önceleri namaz ikişer rekâttan iki vakit (bizim, sabah ve akşam namazlarına yakın bir vakitte) olarak farz kılınmıştı. Daha sonra buna gece namazı da (teheccüd) ilâve olundu. Mîrac'ta vaktin beş olarak tâyin edilmesinden sonra, gece namazı farzı ümmet için nafileye çevrildi, ancak Resûli Ekrem Efendimize farz olmakta devam etti (Bkz.: İbni Hişam, Sîre, c. 1, s. 260261; Tâhirû'lMevlevî, Müslümanlıkta İbâdet Tarihi, s. 24). Tâhirû'lMevlevi, Müslümanlıkta İbâdet Tarihi, s. 25. [COLOR="Red"]HZ. ALİ'NİN MÜSLÜMAN OLUŞU[/COLOR] Hz. Hatice'nin tereddütsüz îman edip Müslüman olması, Resûli Ekrem Efendimizi son derece memnun ettiği gibi, şevkini de artırdı. Artık, yeryüzünde dâvasını tasdik ve kabul eden biri vardı. Peygamber Efendimizin İslâm'a davet ettiği ikinci insan, yine en yakınlarından biri olan Hz. Ali idi. O, dört beş yaşından beri Efendimizin terbiyesi altında bulunuyordu ve o, eşsiz terbiyenin eseri olarak, akranlarına göre feraset ve ahlâk bakımından üstün bir seviyedeydi. Bir gün, Resûli Ekrem Efendimizi, Hz. Hatice'yle namaz kılarken gördü. Hayran hayran seyredip namaz bitince, "Nedir bu?.." diye sordu. Resûli Ekrem, "Ey Ali!.. Bu, Allah'ın seçtiği, beğendiği dindir. Ben, seni, bir olan Allah'a îman etmeye davet eder, insana ne faydası ne de zararı dokunmayan Lat ve Uzza'ya tapmaktan sakındırırım." dedi. Hz. Ali, bu teklif karşısında tatlı çocuk bakışlarını yere dikerek bir an durakladı. Sonra, "Benim, şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim bir şey bu!.. Babam Ebû Tâlib'e danışmadan bir şey diyemem." diye konuştu. Fakat, Resûli Kibriya Efendimiz, henüz dâvasını açıkça ilân etmek emrini almış değildi. Bu sebeple Hz. Ali'yi îkaz etti. "Ey Ali!.." dedi, "Eğer söylediklerimi yaparsan yap; yok, eğer yapmayacak olursan, gördüğünü ve işittiğini gizli tut, kimseye bir şey söyleme!"199 Hz. Ali, bu îkaz üzerine, sırrını muhafaza edeceğine söz verdi. O geceyi düşünerek geçirdi. Şafak aydınlığıyla birlikte gönlüne de aydınlık doğdu. Resûlullah'ın huzuruna vararak, "Allah beni yaratırken Ebû Tâlib'e sormadı ki ben de Ona ibâdet etmek için gidip kendisine danışayım!" dedi ve Müslüman oldu. "İlk Müslüman çocuk" şerefini kazanan Hz. Ali, o sırada 10 yaşında bulunuyordu.200 Tedbir, her zaman güzel bir harekettir; ama bir dâvanın yeni yeni yayılmaya başladığı sırada çok daha güzeldir. İşte, Allah Resulü, Hz. Ali'ye, gördüklerini ve işittiklerini şimdilik kimseye anlatmama ve duyurmama îkazında bulunmakla, kâinatta da carî olan tedbir, tedriç ve hikmet kanununa riâyet ederek, bizler için de bir ölçü veriyordu. Gerçekten, tedbire başvurma, zaman ve mekânın şartlarını göz önünde bulundurarak dâvasını yayma, Allah Resulünün tebliğ hayatında mühim bir yer işgal eder. îman safında yer almada, Hz. Hatice ve Hz. Ali'yi, Resûli Ekrem'in oğul edindiği Zeyd b. Harise (r.a.) takib etti. Müslüman olduktan sonra Hz. Ali ile Hz. Zeyd'in Nebîyyi Ekrem Efendimize gönülden bağlılıkları yeniden tazelendi ve güç kazandı. Artık Efendimizden ayrılmıyor, namaz ve ibâdetlerini onunla birlikte îfa ediyorlardı. Hz. Ali, zaman zaman Resûlİ Ekrem'le birlikte Kabe'ye gider, orada namaz kılarlardı. Ashabtan Afıfi Kindî, alış veriş maksadıyla geldiği Mekke'de, henüz îman etmemişken, Peygamberimiz, Hz. Hatice ve Hz. Ali'yi namaz kılarken görmüştü. Müslüman olduktan sonra, o hâllerinden gıbtayla bahsederek şöyle demiştir: "Ben, o zaman îman edip de onların dördüncüsü olmayı ne kadar isterdim!"201 Peygamber Efendimiz, dâvasını henüz umuma açıklamamış olmasına rağmen, müşrikler onların Kabe'de namaz kılmalarından, yaptıkları ibâdetten farklı bir ibâdet yapılmasından pek hoşlanmıyorlardı. Bu sebeple bir müddet sonra, Peygamber Efendimiz, Hz. Ali'yle, namazlarını kırlarda, vadilerde eda etmeyi daha uygun buldular. [COLOR="Red"]Annesi ile Babası, Hz. Ali 'nin Peşinde![/COLOR] Resûli Ekrem'i bir gölge gibi takib edip yalnız bırakmayan Hz. Ali'nin bu hâli, anne ve babasının endişe ve telâşına sebep oldu. Bilhassa anne Fâtıma Hâtûn, fazlasıyla korkuya kapıldı. Kocasına, "Dikkat et, oğlun Muhammed'le çok dolaşıyormuş; sakın ona bir şeyler olmasın!" dedi. Ebû Tâlib, anlayışlı bir insandı. Durumu bizzat Peygamber Efendimizden öğrenmek istedi. Bunun için bir gün Resûli Ekrem Efendimizle Hz. Ali'nin arkalarından gitti. Onları Mekke'nin bir vadisinde namaz kılarken buldu. Fahri Kâinat'a, "Ey kardeşimin oğlu!.." dedi. "Bu din, ne dindir?" Peygamber Efendimiz, "Ey amca!.. Bu din, Allah'ın dinidir. Meleklerin, peygamberlerin ve ceddimiz İbrahim'in dinidir. Allah, beni onunla bütün kullarına gönderdi." dedi; sonra da, "Ey amca!.. Doğru yola davet edeceklerimin ve bu davete koşması gerekenlerin başında sen varsın ve sen buna herkesten daha lâyıksın! Putlara tapmaktan vazgeç ve bir Allah'a îman et." diye teklifte bulundu. Bir an düşünceye dalan Ebû Tâlib, sonunda, "Ben, eski dinimden ayrılamam! Fakat, sen üzerinde bulunduğun dinde devam et! Allah'a yemin ederim ki, ben sağ kaldıkça, yapmak istediğini tamamlayıncaya kadar kimse sana el uzatamaz, hoşlanmadığın bir şeyi sana eriştiremez!" diye konuştu; sonra da oğlu Ali'ye döndü ve, "Oğulcağızım!.. Senin üzerinde bulunduğun bu din nedir?" diye sordu. Hz. Ali, "Babacığım!.." dedi, "Ben, Allah'a ve O'nun Resulüne îman, onun Allah'tan getirdiklerini de tasdik ettim. Ona uydum ve onunla birlikte namaz kıldım!" Bunun üzerine Ebû Tâlib, "Ey oğlum!.. Amcan oğlunun dinine sana da isteyerek girmek yaraşır. O, seni ancak hayra davet eder. Ona itaat et!"202 diyerek hem Resûli Ekrem Efendimizi, hem de Hz. Ali'yi sevindirdi; sonra da oradan uzaklaştı. Eve dönen Ebû Tâlib'e, zevcesi Fâtıma Hâtûn, telâş ve şiddetle, "Nerede oğlun?.. Hizmetçim, Ciyad mevkiinde onu Muhammed'le birlikte namaz kılarken görmüş. Oğlunun dinini değiştirmesini uygun görüyor musun?" diye sordu. Ebû Tâlib, "Sus! Vallahi, amcası oğluna arka çıkmak ve yardımcı olmak, elbette herkesten çok ona düşer!" diyerek telâş ve endişeye mahal olmadığını ifade etti; sonra da, "Eğer nefsim, Abdûlmuttâlib'in dinini bırakmak hususunda bana itaat etmiş olsaydı, ben de Muhammed'e tâbi olurdum. Çünkü, O halimdir, emindir, tâhirdir."203 diye konuştu.[/COLOR][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
İlk Müslümanlar ve Maruz Kaldıkları İşkenceler
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst