Konuya cevap cer

Muhakkak ki Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. (Tîn Sûresi: 4.)


33.Söz'den


Muhakkak ki Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. (Tîn Sûresi: 4.)

Kesin olarak imân edenler için yeryüzünde nice deliller vardır. • Kendi nefislerinizde de böyle deliller vardır. Hâlâ görmez misiniz? (Zâriyât Sûresi: 20-21.)

Şu pencere insan penceresidir ve enfüsîdir. Ve enfüsî cihetinde şu pencerenin tafsilâtını binler muhakkikîn-i evliyanın mufassal kitablarına havale ederek yalnız feyz-i Kur'andan aldığımız birkaç esasa işaret ederiz. Şöyle ki:

Enfüsî: İnsanın manevi yapısıyla ilgili.

Tafsilât: Açıklamalar, geniş bilgiler.

Muhakkikîn-i evliya: Velillerin araştırmacıları, ermişlik derecesine ulaşmış ve derinlemesine inceleyerek gerçekleri ortaya koymuş büyük alimler.

Mufassal: Geniş bilgili, ayrıntılı.

Feyz-i Kur'an: Kur'anın manevi bereket ve ilhamı.

Esas: Temel, şart.


Onbirinci Söz'de beyan edildiği gibi: "İnsan, öyle bir nüsha-i câmiadır ki: Cenab-ı Hak bütün esmasını, insanın nefsi ile insana ihsas ediyor." Tafsilâtını başka Sözlere havale edip yalnız üç noktayı göstereceğiz.

Beyan: İzah, açıklama, anlatma.

Nüsha-i câmia: Birçok şeyleri kendinde toplamış örnek.

Esma: İsimler.

İhsas: Hissettirme.


BİRİNCİ NOKTA: 

İnsan, üç cihetle esma-i İlahiyeye bir âyinedir.

Cihet: Yön, taraf.

Esma-i İlahiye: Allah'a(cc) ait isimler.

Âyine: Ayna.


Birinci Vecih: 

Gecede zulümat, nasıl nuru gösterir. Öyle de: İnsan, za'f u acziyle, fakr u hacatıyla, naks u kusuruyla, bir Kadîr-i Zülcelal'in kudretini, kuvvetini, gınasını, rahmetini bildiriyor ve hâkeza pek çok evsaf-ı İlahiyeye bu suretle âyinedarlık ediyor. Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz za'fında, hadsiz a'dasına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan daima Vâcib-ül Vücud'a bakar. Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hacatı içinde, nihayetsiz maksadlara karşı bir nokta-i istimdad aramağa mecbur olduğundan, vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahîm'in dergâhına dayanır, dua ile el açar. Demek her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdad cihetinde iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîm'in bârigâh-ı rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir.

Vecih: Yön, taraf, yüz.

Zulümat: Karanlıklar.

Za'f u acz: Zayıflık ve güçsüzlük.

Fakr u hacat: Yoksulluk ve ihtiyaçlar.

Naks: Eksiklik, noksan, kusur.

Kadîr-i Zülcelal: Sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi ve her şeye kudreti(gücü) yeten Allah(cc).

Gına: Zenginlik.

Rahmet: Merhamet, acıma.

Hâkeza: Bunlar gibi, bunun gibi.

Evsaf-ı İlahiye: Allah'ın(cc) sıfatları.

Suret: Biçim, görünüş, şekil, tarz.

Acz: Güçsüzlük, kuvvetsizlik.

Nihayetsiz: Sonsuz.

A'da: Düşmanlar.

Nokta-i istinad: Dayanma noktası.

Vâcib-ül Vücud: Varlığı zorunlu olup olmaması imkansız olan Allah(cc).

Hacat: İhtiyaçlar.

Nokta-i istimdad: Yardım isteme noktası(yeri), yardım istenecek yer.

Ganiyy-i Rahîm: Çok merhametli ve şefkatli olan ve sonsuz zenginliklerin sahibi bulunan Allah(cc).

Dergâh: Huzur.

Kadîr-i Rahîm: Çok merhametli ve sonsuz kudret(güç) sahibi Allah(cc).


İkinci Vecih 

âyinedarlık ise: İnsana verilen nümuneler nev'inden cüz'î ilim, kudret, basar, sem', mâlikiyet, hâkimiyet gibi cüz'iyat ile kâinat Mâlikinin ilmine ve kudretine, basarına, sem'ine, hâkimiyet-i rububiyetine âyinedarlık eder. Onları anlar, bildirir. Meselâ: Ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum ve görüyorum ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum. Öyle de şu koca kâinat sarayının bir ustası var. O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder ve hâkeza...

Âyinedarlık: Ayna görevi yapan.

Nev': Tür, çeşit.

Cüz'î: Küçük, sınırlı.

Kudret: Güç.

Basar: görme, göz.

Sem': İşitme, işitme duygusu, duyma, dinleme.

Mâlikiyet: Sahiplik.

Hâkimiyet: Hükmedicilik, herşeyi emri altına alıp tek başına idare etmeklik.

Cüz'iyat: Küçük şeyler.

Hâkimiyet-i rububiyet: Herşeyin sahibi ve terbiyecisi olarak bütün varlıkları emir ve idaresi altına almaklık.


Üçüncü Vecih 

âyinedarlık ise: İnsan, üstünde nakışları görünen esma-i İlahiyeye âyinedarlık eder. Otuzikinci Söz'ün Üçüncü Mevkıfının başında bir nebze izah edilen insanın mahiyet-i câmiasında nakışları zahir olan yetmişten ziyade esma vardır. Meselâ: Yaradılışından Sâni', Hâlık ismini ve hüsn-ü takviminden Rahman ve Rahîm isimlerini ve hüsn-ü terbiyesinden Kerim, Latif isimlerini ve hâkeza... Bütün a'zâ ve âlâtıyla, cihazat ve cevarihiyle, letaif ve maneviyatıyla, havâs ve hissiyatıyla ayrı ayrı esmanın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor. Demek nasıl esmada bir ism-i a'zam var, öyle de o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı a'zam var ki, o da insandır.

Esma-i İlahiye: Allah'a(cc) ait isimler.

Mevkıf: Bölüm, durak.

Nebze: Az, azıcık, az miktar.

Mahiyet-i câmia: Birçok özellikleri çeşitli dereceleriyle kendinde toplayan temel yapı.

Zahir: Açık, görünür, görünen, belli. *Dış yüz, görünüş.

Sâni': Sanatkar yaratıcı, sanatlı şekilde yaratan.

Hâlık: Yaratıcı Allah(cc), yoktan en güzel şekilde yaratan Allah.

Hüsn-ü takvim: Güzel bir şekilde yaratılış.

Rahman: Sayısız nimetlerin sahibi ve bütün varlıkların her türlü ihtiyaçlarının karşılayıcısı olan Allah(cc).

Rahim: Çok merhametli, çok acıyan.

Hüsn-ü terbiye: Terbiye güzelliği, güzel şekilde terbiye.

Kerim: Kerem sahibi, bağış, iyilik, lütuf ve cömertlik sahibi.

Cevahir: Vücud azaları.

Hissiyat: Hisler, duygular.

Esma: İsimler.

İsm-i a'zam: Allah'ın(cc) en büyük ismi.

Nakş-ı a'zam: En büyük nakış.


Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku... Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var!


İKİNCİ NOKTA: 

Mühim bir sırr-ı ehadiyete işaret eder. Şöyle ki:

İnsanın nasıl ruhu bütün cesedine öyle bir münasebeti var ki: Bütün a'zâsını ve eczasını birbirine yardım ettirir. Yani, irade-i İlahiye cilvesi olan evamir-i tekviniye ve o emirden vücud-u haricî giydirilmiş bir kanun-u emrî ve latife-i Rabbaniye olan ruh, onların idaresinde onların manevî seslerini hissetmesinde ve hacetlerini görmesinde birbirine mani olmaz, ruhu şaşırtmaz. Ruha nisbeten uzak-yakın bir hükmünde. Birbirine perde olmaz. İsterse, çoğunu birinin imdadına yetiştirir. İsterse bedenin her cüz'ü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir. Hattâ çok nuraniyet kesbetmiş ise, herbir cüz'ü ile görebilir ve işitebilir. Öyle de:

En yüce sıfatlar Allah’ındır. (Nahl Sûresi: 60.)

Cenab-ı Hakk'ın madem onun bir kanun-u emri olan ruh, küçük bir âlem olan insan cisminde ve a'zâsında bu vaziyeti gösteriyor. Elbette âlem-i ekber olan kâinatta o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un irade-i külliyesine ve kudret-i mutlakasına hadsiz fiiller, hadsiz sadâlar, hadsiz dualar, hadsiz işler, hiçbir cihette ona ağır gelmez, birbirine mani olmaz. O Hâlık-ı Zülcelal'i meşgul etmez, şaşırtmaz. Bütününü birden görür, bütün sesleri birden işitir. Yakın uzak birdir. İsterse, bütününü birinin imdadına gönderir. Herşey ile her şeyi görebilir, seslerini işitebilir ve her şey ile herşeyi bilir ve hâkeza...

Sırr-ı ehadiyet: Allah'ın(cc) çoğu isim ve sıfatlarıyla her varlıkta birliğini göstermesinin ince ve derin manası.

Ecza: Kısımlar, parçalar.

İrade-i İlahiye: Allah'ın(cc) sonsuz iradesi.

Evamir-i tekviniye: Kainattaki varlıkların yaratılış ve hareketleriyle ilgili emirler(kanunlar).

Vücud-u haricî: Haricî vücud, yaratılmış varlık.

Kanun-u emrî: Emre ait kanun, Allah'ın(cc) emri olan kanun.

Hacet: İhtiyaç.

İmdad: Yardım.

Nuraniyet: Nuranilik, nurluluk, parlaklık, ışıklık.

Kesb: Kazanma, edinme.

Âlem-i ekber: En büyük âlem.

Zât-ı Vâcib-ül Vücud: Varlığı zorunlu olup olmaması imkansız olan Allah(cc).

İrade-i külliye: Herşeyi kuşatan Allah'ın(cc) sonsuz iradesi.

Kudret-i mutlaka: Sınırsız ve sonsuz kudret(güç).

Hadsiz: Sınırsız, sayısız.

Sadâ: Ses.

İmdadıda: Yardımına.

Hâkeza: Bunlar gibi, bunun gibi.


ÜÇÜNCÜ NOKTA: 

Hayatın pek mühim bir mahiyeti ve ehemmiyetli bir vazifesi var. Fakat o bahis, Hayat Penceresinde ve Yirminci Mektub'un Sekizinci Kelimesinde tafsili geçtiğinden ona havale edip yalnız bunu ihtar ederiz ki:

Mühim: Önemli.

Mahiyet: İç yüz, temel özellik.

Tafsili: Ayrıntılı açıklaması.


Hayatta hissiyat suretinde kaynayan memzuç nakışlar; pekçok esma ve şuunat-ı zâtiyeye işaret eder. Gayet parlak bir surette Hayy-u Kayyum'un şuunat-ı zâtiyesine âyinedarlık eder. Şu sırrın izahı, Allah'ı tanımayanlara ve daha tam tasdik etmeyenlere karşı zamanı olmadığından kapıyı kapıyoruz...

Hayat: Hisler, duygular.

Memzuç: Karışık, karşmış, iç içe girmiş.

Şuunat-ı zâtiye: Kendine ait kabiliyetler, kendindeki yetenekler.



Said Nursi



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst