Dış görüntüyle fazla meşgul olan gençlerden gelen bir soru: “İnsan fiziki görüntüsüyle mi, yoksa kendi şahsi gayretiyle kazandığı vasıflarıyla mı kıymet kazanır? Yani insanın fıtri güzellik ve çirkinliğinin etkisinde kalması doğru bir duygu ve değerlendirme sayılır mı?“
Gerçek olan odur ki, insan kendi iradesinin eseri olanla değerlendirilir. Kendi emeğinin eseri olamayan fıtri görüntülerinden ne itibar kazanır, ne de itibar kaybeder. Çünkü Yaratan öyle münasip görmüş, öyle takdir etmiştir onun durumunu. Kendinin hissesi yoktur fiziki yapısından, fıtri görünüşünden. İnsanı değerli kılan, kendi iradesi ve emeğiyle elde ettiği vasıflarıdır. Kendi özel emeği ve gayretiyle ne gibi bilgi beceri kazanmışsa odur onu yücelten, itibarlı kılan.. Nitekim meşhur Lokman Hekim’in fiziki yapısını gören biri bakar ki, siyah renkli, kalın dudaklı bir görüntü var. Küçümser Lokman Hekim’i. Adamın yanlış değerlendirmesini anlayan Lokman Hekim ise şöyle uyarıda bulunur:
-Ne yüzümün boyasını ben sürdüm, ne de dudaklarımın modelini ben çizdim. Ben ancak benim emeğimle kazandığımın adamıyım. Bulduğum ilaçlar; söylediğim sözlerle bakın bana. Benim eserim olmayan fiziki görüntümle değil. O Yaratan’ın uygun bulduğu takdiridir. Ben O’nun takdirinden asla küçüklük duygusuna girmem.
Nitekim fıtri ve fiziki güzelliğiyle çevresine kuşbakışı bakan bir hanıma İmam-ı Ali efendimiz şöyle hatırlatmada bulunur:
-Ey Allah’ın kulu! der, bu görüntü senin eserin değildir ki kendine pay çıkarıp da başkalarına kuşbakışı bakarak yürüyesin yolda. Sen kendi iradenle elde ettiğin vasıflarınla değer kazanırsın. İlimde, irfanda, salih amellerinde ne derinliktesin, neler kazanmışsın, sen ona bak!.
Büyük sahabi İbn-i Mesud Hazretleri bir ağaca tırmanırken aşağıdan çöp gibi ince bacaklarını görenlerin gülüşmeleri üzerine Efendimiz şöyle uyarıda bulunur:
-Ne gülüşüyorsunuz mahşerde sevabı Uhud’dan da ağır gelecek kardeşinize?.. Evet, bacakları ince, bedeni sıska, ama bunlar kendi eseri değildir ki?. Yaratan’ın takdiridir. Onun eseri kendi amelidir. Kendi ameli ise mahşerde Uhud Dağı’ndan da ağır gelecek durumdadır. Öyle ise ince bacak, sıska bedenine rağmen İbn-i Mesud imrenilecek zatlardandır! Meşhur Arap şairi Cahız da patlak gözlü, çukur yüzlü biriydi. Çiçek hastalığından sonra yüzü sürülmüş tarla gibi yara izleriyle dolmuştu. Ama Cahız bu görüntüsüne saplanıp kalmadan çalışıp çabalayarak kendi emeğiyle edebiyatta pir haline geldi. Onu fiziki görüntüsüyle görenler basite alırlar, ama bir iki dakikalık sohbetinden sonra bir türlü yanından ayrılamazlardı. Tekrar ettiği sözlerinden biri şöyleydi:
-Ben benim eserim olmayan dış görüntümden komplekse girmem. Ama benim eserim olan cahilliğimden, beceriksizliğimden, vasıfsızlığımdan utanmam gerektiğine inanırım! İsmini büyük bir sevgiyle andığımız Bilal-i Habeşi’yi müşrikler ‘Kara karga’ diye küçük görürlerdi. Allah Resulü Efendimiz ise, ‘Bilal benim müezzinimdir!‘ diye sevgisini ifade eder, değerlendirmesini şöyle yapardı:
- Allah sizin beden yapınıza ve dış görünüşünüze bakmaz. Kalbinizdeki niyetinize ve amellerinizdeki tercihlerinize bakar. Çünkü bunlar sizin kendi kazancınızdır!
Sözün özü: gençler fiziki ve fıtri yapısıyla değil, kendi idrak ve iradeleriyle kazandığı vasıflarıyla, bilgi ve becerileriyle değerlenir, itibar kazanırlar. Var mı kendimizi vasıflı insan haline getiren bilgi, beceri ve emek mahsulü vasıflarımız, azim ve gayretlerimiz? Yoksa kendi eserimiz olmayan fıtri yapımızla mı kendimizi yüceltiyor, ya da aşağılıyoruz?
Ahmed Şahin / Zaman Gazetesi