molla_zehra
Well-known member
El Kaide “Yeni sürprizlerimizi bekleyin” demiş… Bu vesile ile, geçen sene yazdığım -fakat bugüne kadar hiçbir yerde yayınlatmadığım- İntihar Komandosu adlı kısa hikâyemi sizinle paylaşmak istiyorum.
* * *
Telefon çaldı. İşaret. Şehit olma zamanı. Bombanın pimini yokladı. Kalbini de yokladı. “Niye böyle kirli hissediyorum kendimi yâ Rabbî?” diye mırıldandı. Hiç şehit olacağa benzemiyordu. Telefon çalmaya devam ediyordu. İşaret. Bomba zamanı. Frankfurt'un orta yeri havaya uçacak, vücutlar parçalanacak, çığlık sesleri siren seslerine karışacak, CNN ve BBC ekranları “breaking news”la sarsılacak ve küfre karşı küresel mücadelede yeni bir mevzi kazanılacaktı. Öyle düşünüyordu. Düşünmeye çalışıyordu. Tam da düşünemiyordu. “Sana yakışıyor mu?” diye bir ses duydu. Döndü baktı ki beyaz sarıklı, beyaz sakallı, beyaz cübbeli bir pîr-i fâni.
- Anlamadım amca.
- Sana yakışıyor mu dedim.
- Ne yakışıyor mu?
- Masum insanları havaya uçurmak.
- Kitle iletişim araçlarının bu kadar yaygın olduğu bir dünyada Amazon ormanlarındaki keşfedilmemiş kabileler filan hariç hiç kimse 'haberim yoktu' diyemez. Herkes biliyor nelerin olduğunu. Herkes biliyor kimin yaptığını. Seyrediyorlar, susuyorlar, müdahale etmiyorlar. Herkes suçlu.
- Baban nerede?
- Amman'da. Evde.
- Filistin, Afganistan veya Irak cephesinde zalimlere karşı savaşmıyor yani. Öyleyse onu da öldür. Önce onu öldür.
Telefon çalmaya devam ediyordu. 'Haydi, yap artık! Oyalanma! Patlat şu bombayı!' diyordu adeta. Sözleşmeyi çiğneyerek telefonu açtı.
- Alo, Hasan?
- Bunu beklemiyordum.
- Biliyorum.
- Ama açman iyi oldu. Ben de açasın diye çaldırıyordum zaten.
- Niye?
- Beyaz sarıklı, beyaz sakallı, beyaz cübbeli bir pîr-i fani geldi yanıma. 'Sana yakışıyor mu' dedi. 'Önce babanı öldür' dedi. Benim babam zaten öldü. Senin baban yaşıyor mu?
- Yaşıyor.
- Ahmed'in babası da yaşıyor. Hem de Frankfurt'ta. Şimdi belki çarşıda geziyordur. 'Niye benim babamı öldürdün? Kendi babanı öldürseydi ya!' derse diye aradım. Bunu bir düşün.
- Düşünüyorum. Burada da bir pîr-i fani var. Dur, bir şey söylüyor. Buyur amca.
- İkindi vakti geçiyor. Namazı kıldın mı?
- Kılmadım.
- Efendimiz sallalahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: İkindi namazını kaçırmak insanın babasının ölmesi gibidir.
- Bir dakika amca… Hasan, sen de duydun mu orada?
- Duydum. Buradaki pîr-i fani de okudu aynı hadisi. Namaza durmadan seni arayayım dedim.
- Allah razı olsun. Operasyon iptal. Hayye ale's salâ.
Namazdan sonra Güney Lübnan'a gidip Mukavemet'e katıldılar ve önlerine gelen İsrail askerini vurdular. Pîr-i fanilerin buna bir itirazı olmadı. Cephe cephedir.
HAKAN ALBAYRAK - Yenişafak
* * *
Telefon çaldı. İşaret. Şehit olma zamanı. Bombanın pimini yokladı. Kalbini de yokladı. “Niye böyle kirli hissediyorum kendimi yâ Rabbî?” diye mırıldandı. Hiç şehit olacağa benzemiyordu. Telefon çalmaya devam ediyordu. İşaret. Bomba zamanı. Frankfurt'un orta yeri havaya uçacak, vücutlar parçalanacak, çığlık sesleri siren seslerine karışacak, CNN ve BBC ekranları “breaking news”la sarsılacak ve küfre karşı küresel mücadelede yeni bir mevzi kazanılacaktı. Öyle düşünüyordu. Düşünmeye çalışıyordu. Tam da düşünemiyordu. “Sana yakışıyor mu?” diye bir ses duydu. Döndü baktı ki beyaz sarıklı, beyaz sakallı, beyaz cübbeli bir pîr-i fâni.
- Anlamadım amca.
- Sana yakışıyor mu dedim.
- Ne yakışıyor mu?
- Masum insanları havaya uçurmak.
- Kitle iletişim araçlarının bu kadar yaygın olduğu bir dünyada Amazon ormanlarındaki keşfedilmemiş kabileler filan hariç hiç kimse 'haberim yoktu' diyemez. Herkes biliyor nelerin olduğunu. Herkes biliyor kimin yaptığını. Seyrediyorlar, susuyorlar, müdahale etmiyorlar. Herkes suçlu.
- Baban nerede?
- Amman'da. Evde.
- Filistin, Afganistan veya Irak cephesinde zalimlere karşı savaşmıyor yani. Öyleyse onu da öldür. Önce onu öldür.
Telefon çalmaya devam ediyordu. 'Haydi, yap artık! Oyalanma! Patlat şu bombayı!' diyordu adeta. Sözleşmeyi çiğneyerek telefonu açtı.
- Alo, Hasan?
- Bunu beklemiyordum.
- Biliyorum.
- Ama açman iyi oldu. Ben de açasın diye çaldırıyordum zaten.
- Niye?
- Beyaz sarıklı, beyaz sakallı, beyaz cübbeli bir pîr-i fani geldi yanıma. 'Sana yakışıyor mu' dedi. 'Önce babanı öldür' dedi. Benim babam zaten öldü. Senin baban yaşıyor mu?
- Yaşıyor.
- Ahmed'in babası da yaşıyor. Hem de Frankfurt'ta. Şimdi belki çarşıda geziyordur. 'Niye benim babamı öldürdün? Kendi babanı öldürseydi ya!' derse diye aradım. Bunu bir düşün.
- Düşünüyorum. Burada da bir pîr-i fani var. Dur, bir şey söylüyor. Buyur amca.
- İkindi vakti geçiyor. Namazı kıldın mı?
- Kılmadım.
- Efendimiz sallalahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: İkindi namazını kaçırmak insanın babasının ölmesi gibidir.
- Bir dakika amca… Hasan, sen de duydun mu orada?
- Duydum. Buradaki pîr-i fani de okudu aynı hadisi. Namaza durmadan seni arayayım dedim.
- Allah razı olsun. Operasyon iptal. Hayye ale's salâ.
Namazdan sonra Güney Lübnan'a gidip Mukavemet'e katıldılar ve önlerine gelen İsrail askerini vurdular. Pîr-i fanilerin buna bir itirazı olmadı. Cephe cephedir.
HAKAN ALBAYRAK - Yenişafak