İlim-irfan
Well-known member
Cemal Nar
09/11/2009
Bir önceki yazımızda “din” ve “şeriat”a iki noktadan bakmak gereğinden bahsetmiştik. Birinci nokta, bir insan hakları meselesidir. Adam din ve şeriata inanmış ve gereğini yapmak istiyorsa, insan haklarına saygılı, çağdaş ve uygar bir insanın yapacağı tek bir şey vardır, kendisi inanmasa bile, inananların inançlarına saygılı olmasıdır.
İkinci nokta, İslam Dini, bir başka ifadeyle “fıkıh veya şeriat”, asıl kaynağı Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler olan İslam ilkelerdir, yasalarıdır, hukukudur. Yani “İslam” daha kapsamlı olmakla beraber “fıkıh” ve “şeriat” ile aynı şeylerdir ve Müslümanlar için kesinlikle bağlayıcıdırlar.
Biz bir önceki yazımızda olayı birinci bakış açısından incelemiş ve ikincisi için, “gelecek yazımızda” demiştik. Şimdi bu bakış açısını yeniden tespitten sonra bir önceki yazımıza devam edelim ve açıkça soralım:
Bir Müslüman, Kur’an-ı Kerim’de var olan bir ayete veya o ayetin içeriğine inanmazsa, orada söylenen emir veya yasağı beğenmezse, çirkin görürse, aşağılarsa, nefret ederse ve bu duygular içinde onları bile bile uygulamazsa, din açısından durumu ne olur?
Olay korkunçtur ama cevabı basittir; o kişi kesinlikle dinden çıkar ve mürted – dinden dönmüş - olur. İslam ve Müslümanlarla dini alakası kopmuş olur.
Öyleyse bilmeden böyle yapanlar, hemen şimdi ve derhal pişman olarak tövbe etmelidirler. Tövbe ederek tekrar Müslüman olmaz da öyle ölürlerse, çıkmamak üzere ebediyen cehennemde kalır ve sonsuza kadar orada can yakıcı bir ateş ve daha başka türlü türlü azap çeşitleri ile cezalandırılırlar.
Bunun dünyevi bazı hükümleri de vardır. Ama ülkede İslam Hukuku uygulanmadığı için o hükümlerin uygulanması söz konusu değildir. Bu yüzden burada yazmayalım şimdi. Merak edenler, ilgili kitaplarda, bu arada bizim yazdığımız “İnançta Arınma” kitabımızda bu önemli bilgileri bulabilirler.
İşte az da olsa okullarda din kültürü dersi okutulmasının bu gibi yararları vardır. Yoksa insan imanını kaybeder de haberi bile olmaz.
Bu arada hemen hatırlatalım, şu anda okullarda okutulan dersin adı, bir zamanlar olduğu gibi “din dersi” değil, “din kültürü dersi”dir. İlki iman etmesi ve uygulaması için İslam Dini hakkında bilgi verir. İkincisi ise bütün dinleri, bu arada İslam’ı da sadece tanıtır, o kadar. “Din Dersi” okutmak belki öyledir ama, “Din Kültürü” okutmak laikliğe aykırı değildir. Bir kaşık suda fırtına koparanlar, bu gerçeği bilerek görmek istemeyen “din düşmanı” kimselerdir.
Konuya dönersek benim burada söyleyeceğim son söz şu olsun:
Lütfen dinimizi en alt seviyede bile olsa öğrenelim. Unutmayalım ki bu sistem bizim beynimizi de az çok yıkadı ve farkında olsak da olmasak da kendi “resmî din ve ideolojisini” az çok bize de aşıladı.
Öyleyse İslam Dini ile ilgili bilmediğimiz bir meselede sorup öğrenmeden bir fikir beyan etmeyelim. Hele inkar cihetine hiç gitmeyelim.
Bütün bu gerçekler açık seçik ortada dururken, beyni yıkanmış bir zavallının, “siz bize inanç dayatamazsınız. Neye nasıl inanacağımıza biz karar veririz” demesi ne ifade eder?
Böyle düşünen ve söyleyenler için, eğer İslam’a inanarak Müslüman olmak ve öyle kalmak bir değer ifade ediyorsa ve önemliyse, şu uyarıya kulak vermelidirler:
Evet, dinde zorlama yoktur. İnsanların inanmama özgürlüğü de vardır. Ama eğer İslam’a inanılacaksa, o Allah Teâlâ’nın dinidir, çerçevesini o belirler. İnsanların ona ekleme, çıkarma veya değiştirme yapma, yeniden düzenleme ve reforma etme gibi bir yetkileri yoktur.
Asla yoktur. Zira bu yanlış işlem, İslam’ı “ilahî – semavî” olmaktan çıkarır, “beşerî” bir din yapar. Beşerî, yani batıl bir din.
Öyleyse bizim kafamızdaki din ona uymuyorsa, onun adı “İslam” değil, bir başka şeydir.
“Siz bize inanç dayatamazsınız. Neye nasıl inanacağımıza biz karar veririz” diyen din cahilleri, başkalarına göre en az iki kere düşünmeli ve dinleri hakkında az da olsa bir bilgi edinmelidirler.
09/11/2009
Bir önceki yazımızda “din” ve “şeriat”a iki noktadan bakmak gereğinden bahsetmiştik. Birinci nokta, bir insan hakları meselesidir. Adam din ve şeriata inanmış ve gereğini yapmak istiyorsa, insan haklarına saygılı, çağdaş ve uygar bir insanın yapacağı tek bir şey vardır, kendisi inanmasa bile, inananların inançlarına saygılı olmasıdır.
İkinci nokta, İslam Dini, bir başka ifadeyle “fıkıh veya şeriat”, asıl kaynağı Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler olan İslam ilkelerdir, yasalarıdır, hukukudur. Yani “İslam” daha kapsamlı olmakla beraber “fıkıh” ve “şeriat” ile aynı şeylerdir ve Müslümanlar için kesinlikle bağlayıcıdırlar.
Biz bir önceki yazımızda olayı birinci bakış açısından incelemiş ve ikincisi için, “gelecek yazımızda” demiştik. Şimdi bu bakış açısını yeniden tespitten sonra bir önceki yazımıza devam edelim ve açıkça soralım:
Bir Müslüman, Kur’an-ı Kerim’de var olan bir ayete veya o ayetin içeriğine inanmazsa, orada söylenen emir veya yasağı beğenmezse, çirkin görürse, aşağılarsa, nefret ederse ve bu duygular içinde onları bile bile uygulamazsa, din açısından durumu ne olur?
Olay korkunçtur ama cevabı basittir; o kişi kesinlikle dinden çıkar ve mürted – dinden dönmüş - olur. İslam ve Müslümanlarla dini alakası kopmuş olur.
Öyleyse bilmeden böyle yapanlar, hemen şimdi ve derhal pişman olarak tövbe etmelidirler. Tövbe ederek tekrar Müslüman olmaz da öyle ölürlerse, çıkmamak üzere ebediyen cehennemde kalır ve sonsuza kadar orada can yakıcı bir ateş ve daha başka türlü türlü azap çeşitleri ile cezalandırılırlar.
Bunun dünyevi bazı hükümleri de vardır. Ama ülkede İslam Hukuku uygulanmadığı için o hükümlerin uygulanması söz konusu değildir. Bu yüzden burada yazmayalım şimdi. Merak edenler, ilgili kitaplarda, bu arada bizim yazdığımız “İnançta Arınma” kitabımızda bu önemli bilgileri bulabilirler.
İşte az da olsa okullarda din kültürü dersi okutulmasının bu gibi yararları vardır. Yoksa insan imanını kaybeder de haberi bile olmaz.
Bu arada hemen hatırlatalım, şu anda okullarda okutulan dersin adı, bir zamanlar olduğu gibi “din dersi” değil, “din kültürü dersi”dir. İlki iman etmesi ve uygulaması için İslam Dini hakkında bilgi verir. İkincisi ise bütün dinleri, bu arada İslam’ı da sadece tanıtır, o kadar. “Din Dersi” okutmak belki öyledir ama, “Din Kültürü” okutmak laikliğe aykırı değildir. Bir kaşık suda fırtına koparanlar, bu gerçeği bilerek görmek istemeyen “din düşmanı” kimselerdir.
Konuya dönersek benim burada söyleyeceğim son söz şu olsun:
Lütfen dinimizi en alt seviyede bile olsa öğrenelim. Unutmayalım ki bu sistem bizim beynimizi de az çok yıkadı ve farkında olsak da olmasak da kendi “resmî din ve ideolojisini” az çok bize de aşıladı.
Öyleyse İslam Dini ile ilgili bilmediğimiz bir meselede sorup öğrenmeden bir fikir beyan etmeyelim. Hele inkar cihetine hiç gitmeyelim.
Bütün bu gerçekler açık seçik ortada dururken, beyni yıkanmış bir zavallının, “siz bize inanç dayatamazsınız. Neye nasıl inanacağımıza biz karar veririz” demesi ne ifade eder?
Böyle düşünen ve söyleyenler için, eğer İslam’a inanarak Müslüman olmak ve öyle kalmak bir değer ifade ediyorsa ve önemliyse, şu uyarıya kulak vermelidirler:
Evet, dinde zorlama yoktur. İnsanların inanmama özgürlüğü de vardır. Ama eğer İslam’a inanılacaksa, o Allah Teâlâ’nın dinidir, çerçevesini o belirler. İnsanların ona ekleme, çıkarma veya değiştirme yapma, yeniden düzenleme ve reforma etme gibi bir yetkileri yoktur.
Asla yoktur. Zira bu yanlış işlem, İslam’ı “ilahî – semavî” olmaktan çıkarır, “beşerî” bir din yapar. Beşerî, yani batıl bir din.
Öyleyse bizim kafamızdaki din ona uymuyorsa, onun adı “İslam” değil, bir başka şeydir.
“Siz bize inanç dayatamazsınız. Neye nasıl inanacağımıza biz karar veririz” diyen din cahilleri, başkalarına göre en az iki kere düşünmeli ve dinleri hakkında az da olsa bir bilgi edinmelidirler.