İslam da Kadının Çalışması..

Lebbeyk

Well-known member
İslam Hukuku'nda Kadının Çalışması
Salı, 11/11/2008 - 18:17 — yusa ırmak

Gerçek İslam düzeninde, kadının çalışması kendi evindedir. Çünkü bir kadının asli görevi, çocuklarının ve dolayısıyla da, toplumun terbiyecisi olmaktır. Böyle olduğunu belirten hadisleri şöylece sıralamakta oldukça isabet vardır:
"İbni Ömer, Allah Resulünün şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürülerinizden sorumlusunuz! Yönetici çobandır. Erkek ailesinin çobanıdır. Hepiniz çobansınız ve idareniz altında bulunanlardan sorumlusunuz!"
Bu hadis, kadının kocasının ev işlerini idare etmekten ve çocuklarının terbiyesinden sorumlu olduğunu açıkça işaret etmektedir. Zaten kıyamet gününde, yüce Allah, her tür çobandan (Yani her türlü idari mekanizmadan) güttüklerinin, irade ettiklerinin hesabını soracaktır.
Kadının çalışmasının, kocasının evinde olması gerektiğine delalet eden bir hadis de Buhari'de bulunmaktadır : "Kadının çalışması kocasının evindedir. " Bu hadis Hz. Ali'den rivayet edilmiştir. Yine Hz. Ali 'den rivayet edilen bir hadiste şöyle söylenmektedir: " Hz. Fatma, un değirmeni çalıştırmaktan elleri patlayıp acıdığı için, halini arz etmek amacıyla Allah'ın Resulünün yanına geldi. Duymuştu ki, savaşta esirler edinilmişti. Bunlardan birini, ev işlerinde kendisine yardımcı olmak üzere, babası olan Sevgili Peygamberimizden istemek niyetindeydi. Ama esirlere rastlayamadı. Bu durumu Hz. Aişe'ye anlattı. Hz. Aişe, annemiz peygamber efendimize Hz. Fatma annemizin söylediklerini söyleyince, Efendimiz yanlarına gelip aralarında oturdu. Hz. Fatma diyor ki "Öyle ki, Allah Resulünün ayaklarının soğukluğunu vücudumda hissettim." Ve dedi ki: "İstemiş olduğunuz kölelerden daha hayırlı bir şeyi size haber vereyim mi? Yatağınıza girdiğinizde, otuz üçer kere Sübhanallah, elhamdülillah ve otuz dört kere de Allah-hu Ekber deyin." Bu sizin için hizmetçiden daha hayırlıdır." (Fethü'l-Bari, C. 9, S. 506)
Rivayet olunur ki, Allah'ın Resulü, Hz. Ali ile Hz. Fatma arasında iş bölümü yaparak, dışarıyla ilgili işleri Hz. Ali'nin üzerine, evin içiyle ilgili işleri de, Hz. Fatma'ya yüklemişti. (Haşiyetü'r-Reddi'l-Muhtar, C.3, C. 579)
Bu ve buna benzer hadisler, kadının görevinin kendi evinde olduğuna işaret etmektedir. İslam dini, kadının görevini evine inhisar ettirmiş olmakla, kadın varlığını küçümsemek ve değersizleştirmek yolunu seçmemiştir. Tam aksine, kocayı kadının geçimini sağlamak amacıyla ev dışında hatta icap ederse dünyanın dört bir yanında çalışmakla yükümlü kılmıştır. İslam bilginleri, kendini kocasının rahatını sağlamaya vakfettiği için, kadının nafakasını kocaya görev olarak yüklemişlerdir. Hatta kadının nafakasını temin etmek, diğer yakın akrabaların nafakalarını temin etmekten önde bir görevdir. (Neylü'l-Evtar, C. 6, S. 360)
Görüldüğü gibi, adaletli bir iş bölümüdür bahsini ettiğimiz konu. Aslolan, kadının evinin iç işlerini yürütmek ve çocuklarını terbiye etmek amacıyla evde çalışması olduğuna göre, kocanın da onun her türlü ihtiyacını temin etmesi zorunlu olmaktadır. Böylesi bir durum, hak ve adaletin ta kendisidir. Çocukları, iyi bir insan olarak terbiye edip yetiştirmeleri ne büyük bir şereftir. Ve öyle pek de kolay olmayan bir iştir bu zira: "analar Hacer olmadıkça oğullar asla İsmail olmayacaktır!" Onun için şerefli olduğu kadar, zor ve müşkül bir faaliyettir ve büyük bir bilgi birikimi istemektedir…
Erkeklerin eğiticisi ve mürebbisi olmak, şeref için kadına yeter de artar bile. Kadını korumak, kadına ikramda bulunmak, onun için emek harcamak, onun rahatını temin etmek için alın teri dökmek, kendi yuvası içinde çocuklarını uygun bir terbiye ile terbiye tedip yetiştirmek için kadına fırsat vermek erkeğin başta gelen görevleri arasındadır. Çocukları terbiye etmesi maslahatı uğruna gerekli gördüğü şeyleri kadına vermek, her akıllı kocanın görevidir. Bunlar yapabilmesi için de, kocanın emek ve çaba harcaması gerekmektedir. Ancak bu sayede kadın evinin sultanı olabilir.
Kadının evinden dışarıda çalışmasını isteyenler ona büyük zulmetmiş ve en büyük hakkını elinden almış demektir. Onun topluma sunmuş olduğu güzellikleri tanıyıp anlamamış, erkekleri terbiye etmesine engel olmuş ve kadını mutsuzluğa sürüklemişlerdir. İşte selim düşüncenin verdiği karar budur. Nasıl olur da, İslam dini kadının evinin dışında çalışmasına izin vermez: "Kim İslamdan başka bir din ararsa, o kendisi için istediği din asla din olarak kabul edilmez." (A'li İmran:85)
Peki, evli kadınlar için bu tür meseleler dile getirilmişte bekâr hanımlar için ne söylenir derseniz onun da cevabını yine kuran ve sünnet perspektifinden şöyle izah edebiliriz: Zaruret hali olmaksızın, kadının kendi evi dışında çalışmasına İslam dini izin vermemiştir. Zaruret sebebiyle dışarıda çalışan kadının, erkeklerle bir arada çalışan kadının, erkeklerde bir arada çalışmaması, evden çıkarken, diğer erkeklerin dikkatini çekecek şekilde süslenip, açılıp saçılmamasını şart koşmaktadır. Zaruret halinde, kadının iki kızının kullandığı şu söz şuna delalet etmektedir ki o da şudur: "Babamız artık çok yaşlanmış bir ihtiyardır. Biz de onun için ona hizmet için çıkıyoruz!" (Kasas: 23)
Yukarıda zikrettiğim ayet, Hz. Şuayb'ın iki kızının, babaları çok yaşlı olduğu için davar gütme işiyle meşgul olduklarında işaret etmektedir. İslam'dan önceki şeriatların hükümleri, neshedildiklerine dair bir hüküm bulunmadıkça (Ki, Kur'ân'da eğer yeniden zikredilmişse eski nebi ve Resullere indirilmiş ayetler, onlar artık Kur'an'dandır ve neshedilmiş olmaları bahis konusu bile edilemez. Ancak, tafdil-tehir olayı bahis konusudur.) " Bunun üzerine Musa, onlara su verdi." Âyeti kerimesiyle de, toplumun mümkün olan en yakın fırsatı değerlendirerek, kadının dışarıda çalışma zaruretlerini gidermesi gerektiğine işaret edilmektedir. İki kadından biri dedi ki: "Babacığım, davarları gütmesi için onu para ile tut" ayetiyle de, genç kızların iş alanı olarak kendi evlerini seçmeye tutkun olmaları gerektiğine işaret edilmektedir.
Zaruret halinde veya kız çocuklarını eğitmek isteyen insanlar için toplumun ihtiyacı olan işleri yapmak veya kadın tabiatına uygun bir iş olan, kadınlara hasta bakıcılık gibi işleri yapmak üzere, kadının kendi evi dışında çalışması caiz olur. Ancak dışarıda çalışırken, dikkatleri üzerine çekmeyecek şekilde tesettürlü olmalı ve erkeklerle bir arada çalışmamalıdır. Aksi takdirde dışarıda çalışması haramdır. Çünkü böyle filer, zararın faydaya üstün gelmesine yol açacaktır. İslam hukuku usulcülerinin de söyledikleri gibi zararların bertaraf edilmesi, faydaların temin edilmesinden önde gelir.
Gerek çalışma ve gerekse eğitim yerlerinde, kadınların yabancı oldukları ereklerle bir arada çalışmalarının yasak olduğuna delalet eden nassları şöyle sıralayabiliriz.
1. İbni Abbas, Allah'ın Resulünün şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. " Hiçbir erkek, mahremi olmayan bir kadınla baş başa kalmasın!" Bunu duyanlardan biri ayağa kalkarak sordu: "Ey Allah'ın resulü! Karım, tek başına haccetmeye gitti. Şu şu gazvelere katıldı." Bu sözün üzerine efendimiz şöyle dedi. " Sen git ve hanımınla birlikte haccet!" (Fethü'l-Bari, C. 9, S. 330)
2. Ebu Said el Hudri'den rivayet edilir ki "Kadınlardan bir bölüm Allah Resulüne geldiler ve dediler ki: Ey Allah'ın Resulü! Erkekler bize galip geldiler. Sen, kendinden taraf bizlere bir gün tayin et de, biz de gelip sizin sohbetinize katılalım!.. (Fethü'l-Bari) C.1, S.196)
Bu hadislerde ve buna benzer birçok hadislerde, kadınların erkeklerle bir arada bulunmalarının caiz olmadığına işaret etmektedir. Yoksa Allah'ın Resulünden kendileri için bir vaaz ve sohbet zamanı istemezlerdi. Demek oluyor ki, ihtiyaç içinde olduğundan çalışmak zorunda kalan kadın, tesettürüne, iffet ve vakarına halel gelmeyen ciddi iş yerinde çalışabilir. Çevredeki yabancı erkeklere bu tesettür ve vakar içinde ciddi şekilde muhatap olabilir. Bu şartların yok olduğu yerde kadının çalışma şartı da yok demektir. Zaten çalışıp kazanma mecburiyeti erkek içindir. Kadın evinde oturur, çoluk çocuğuna bakar. Erkek ise dışarıda çalışıp çabalayarak kadının ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalır. Bizim sözünü ettiğimiz şartlar, herhalde böyle hâmisi olmayan ihtiyaç içinde çırpınan kadınlar içindir. Kocası izin vermeyen kadın zaten çalışma hakkına da sahip sayılmaz. Kocasının kazancıyla idare etmesi şart olur yahut beyinin izni gerekir. Bir kadının yabancı bir erkeğin evinde veya iş yerinde çalışması İslâm'ın emrettiği şekilde olursa, yani birkaç kadın ile birlikte veya açık bir yerde çalışırsa beis yoktur. Ama, kapalı bir yerde yalnız yabancı bir kimse ile birlikte kalacak olursa halvet olduğundan haramdır. (el-Fıkıh 'ala'l-Mezahip el-Arbaa, c.3 s.125).
Evet, amacım cin fikirlilik yaparak herkesin bildiği bir konuyu gündeme getirip kalem kavgası yapmak değil, hele hele tasvip etmediğim böylesi bir tarzla bir yerlere gönderme yapmak hiç değil. Lakin günümüzün modern Türkiye'sinde kadının analık hakkını elinden alan kaç tane erkek var bunun sorgulanması niyetindeyim. Allah ne olduğu belli olmayan ciddiyetsiz herhangi bir kurumda çalışmak istediğini söyleyen ve çalışan kadının kocasına, eli ayağı tutup, taşı sıksa taşın suyunu çıkartacak yapıda olmasına rağmen çalışmayan ve eşinin geçimini sağlamayan erkeklerin kadınına sabır versin! (Amin…)



Kaynak
İslâmda İş İşçi ve Ücret Hukuku
Dr. Şeref Bin Ali Eş-Şerif
İhya Yayınları
 

elfaz

Well-known member
Meşru dairede neyi yasaklıyor ki islam, kadının çalışmasını nehyetsin...

Kadının yeri evidir tarzı bi beyan söyleme göre doğru-yanlış ayrımına girdirir insanı..

Meşru sınır, alan ihlali yapılmadan çizildiği takdirde herşey olması gerektiği eksende, sorun arz etmeden devam eder biiznillah..

Antiparantez; çalışma derken öncelik sırası maddi çıkar temin etmekse, işin başında zaten kayıp gerçekleşmiş oluyor demektir..
 
Üst