Bekarlık mı, yoksa evlilik mi daha hayırlıdır?
1- "Allah bir kula hayır dilediği zaman, onu çoluk-çocuk ve mal ile meşgul etmez”(İhya, /25) sözü, hadis değil, Hasan-ı Basrî'nin sözüdür.
2- “İki yüz senesinden sonra insanların en hayırlısı, zevcesi ve evladı olmamakla yükü hafif olanıdır"(ihya, 2/24) hadisi alimler tarafından zayıf sayılmıştır(bk. Zeynul-Irakî, Tahricu Ahadisi'l-İhya, -ihya ile birlikte-a.g.y).
3- "Ahir zamanda sizin en iyiniz, çoluk çocuğu olmayandır" anlamında bir Hadis vardır. "Hafifü'l-haz" kelimesi ahir zamandan bahseden hadis-i şeriflerde geçmektedir. Kıyamet günü hesabı kolay olacak olanlar için kullanılan bir tabirdir. Ancak bu rivayetin zayıf bir hadis olduğu ifade edilir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V. 252; Tirmizi, Zühd, 35; İbn Mace, Zühd, 4)
Hadiste geçen Hafifü'l-haz kelimesinin anlamı mal ve çoluk - çocuk yükü az olan kimse demektir. (İbnü'l- Esir, en Nihaye fi Garibi'l-Hadis)
Başka rivayetlerde ümmetin çoğluğu övülmüş ve çok çocuklu olmak teşvik edilmiştir. Bu açıdan neslin azalmasına neden olmak doğru olmaz. Ancak ahirzamanda çocuk yetiştimenin zorluğunu anlatmak için o zamanın fitnelerine dikkat çekilmiştir.
Diğer taraftan evlenmeyen ya da evlendiğ halde çocukları olmayan aileler bu ve buna benzer Hadislere bakarak hesaplarının daha kolay olacağını ümit edebilirler.
Ancak çocuklarına gerekli olan dini ve dünyevi eğitimi verip iyi yetiştiren aileler de bunların karşılığını alacaktır. Öyleyse her rivayeti kendi bağlamında değerlendirmek ve ona göre hüküm vermek gerekir. Her müslüman dumuna ve konumuna göre iki taraftan birini tercih edebilir. Niyetine göre de sevabını alır.
4- Evlenmeyi teşvik eden ayetlerin aynında bir çok sahih hadis de vardır. Bu sebeple, aksini ifade eden rivayet ve sözleri daha hususî bir anlamda değerlendirmek gerekir. Örneğin Hasan-ı Basrî'nin sözleri, inzivayı teşvik sadedinde söylenmiştir. İmam Gazalî de bu konuyu evlenmenin faydaları ve zararları başlığı altında işlemiştir. Her bir kötülükte bile bir iyilik olabildiği gibi, her bir iyilikte de bir kötü tarafı olabilir. Hükümler ekseriyete göre verilir. Bıçakla adam öldürebilir, kibrit ev yakabilir diye kimse bunları yasaklamıyor. Evliliğin yüzde doksan güzelliği yanında yüzde on yan etkisinin olması onun kötü olduğu anlamına gelmez.
Hadis zayıf olmakla beraber, bunun da saadet asrından iki yüz sene sonra bazı yan etkilerinin ortaya çıkacağı anlamına algılamak gerekir. Takvanın gittikçe azalacağı ve -başka hadislerde ifade edildiği üzere- takvadan yoksun bazı çoluk-çocuk ve anne-babanın sabırsız, kanaatsiz ve aşırı istekleri karşısında kişinin harama girme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağına işaret edilmiş ve bir uyarı yapılmıştır.
Ayrıca, bu tür rivayetlerin bazı hususî zatlara bir ders de olabilir. Nitekim, İmam Nevevî, İmam Suyutî gibi çok önemli bir kısım alimler bu gibi hadis riayetlerinin desteğini de alarak ilim ve ibadetle meşgul olmayı evlenmeye tercih etmişlerdir. Eğer Suyutî evli olsaydı, bu kadar telifat yazabilir miydi? Eğer Bediüzzaman evli olsaydı bu kadar zor şartlar altında iman ve Kur'an hizmetini böyle yapabilir miydi?
5- Bekârlık mes’elesi tarih boyunca sohbetlere mevzû teşkil etmiş, kimileri bekârlığı bir vezirlik, kimileri de bir rezillik saymış, böylece lehte ve aleyhte söyleyip yazanlar olmuştur.
Bize göre ne bekârlık bir vezirlik, yahut rezillik; ne de evlilik bir sultanlık, yahut şâhlık...
Her ikisi de şahısla, şahsın düşünce yapısıyla alâkalı bir şey. Öyle kafalar, öyle düşünce sahipleri vardır ki, dünyanın imkânını yanına yığsanız huzur bulamaz, tatmin olamaz. Böyle biriyle yapılan evlilik ne sultanlıktır, ne de vezirlik... Tam mânasiyle bir rezilliktir.
Ama öyle kanaat ve fazilet sâhipleri de vardır ki, onlar bütün gayret ve takatlarıyla çalışıp çabalarlar; buna rağmen ellerine geçen mütevazi imkânlarıyla kurdukları vasatî hayatlarından zevk alır, huzur duyarlar. İşte böyleleriyle yapılan evlilik bir vezirlik mâhiyetini de taşır, sultanlık hüviyetini de iktisap eder.
Evlenmek, yahut bekâr kalmak mes’elesi, dışarıdan telkinle tahakkuk edecek bir mes’ele değildir. Bu, şahsın hissî yapısıyla alâkalı bir husustur.
Bunun içindir ki, fıkıh kitaplarında şu mealde hüküm verilmiştir: Kendini haramlardan koruyan kimse için evlenmek sâdece sünnettir. Koruyamayanlar için de evlenmek farzdır! Demek oluyor ki, şahıs kendini bilir, durumunu muhasebe eder. Kendisi için farz mı, yahut sâdece sünnet mi, vicdanı bir değerlendirme ile hükmünü verir.
Şüphesiz ki, evlenme kararı, mânevî değerlere sâhip olmanın yanında bâzı maddî şartları da hazırlamış olmayı gerektirmektedir. Bu şartların hiç olmazsa asgarîsini hazırlamadan gözü kara bir şekilde evlenme teşebbüsüne geçmek, biraz cesaretlice başlangıç olur.
Ne yazık ki, bâzan kız tarafı, yavrularını gönderecekleri evin maddi zorluklarını düşünmeden bir sürü gösterişli masraflar ihdas etmekte, böylece evlâtlarını borç harç içinde bıraktıkları bir yuvaya göndermekte, hayata daha ilk gününde borçlu olarak başlatmaktalar. Çevrenin gösteriş te’sirinden kurtulamayan bu ebeveynler keşke, daha gerçekçi düşünebilse, daha az bir masrafa râzı olup yavrularını huzur duyabilecekleri borçsuz bir hayata başlatsalar...
Ne var ki, çevrenin kötü örnekliği, bunu tatbiki zor bir fedakârlık gibi göstermektedir.