İslami Çocuk Terbiyesi
İslâm, güzel ahlâktır. Müslüman ise, güzel ahlaklı olandır. Fertlerdeki ahlâkın en büyük mimarı ise, anne-babalardır. İnsanoğlu, doğduğunda pek bencil olarak doğar, süt ister, şefkat ister, korunmak ister. Büyüdükçe diğergâmlığa uzanan ahlâkî bir yolculuk ile kemâle ulaşır.
Toplumun ve âilelerinin beklentileri doğrultusunda, çocukların yeni davranışlar kazanıp bu davranışları alışkanlık edinmeleri için gereken sürece “terbiye” denir. Düzgün terbiye edilmemiş bir çocuk, davranışlarından mes’ûl olduğu çağa erdiğinde, nefsinin isteklerine gem vurmakta hayli zorlanır. Sürekli isteklerinin peşinde koşar, nefsine ağır gelenden kaçar. Bu da kişinin hem birlikte yaşadığı insanları, hem içinde bulunduğu toplumu, hem de kişinin âhiret hayatını tehdit eder.
Küçük bir çocuk, her gördüğü şekeri yemek ister, her yeni oyuncağı almak ister, kendini dünyanın merkezinde gibi hisseder, başkalarının duygu ve ihtiyaçlarını önemsemez. Çocuklarının isteklerini yerine getirmek ise, anne-babaları ölçülemeyecek kadar mutlu eder. Fakat onların isteklerini yerine getirirken unutulmaması gereken bir husus vardır ki, sorumluluk sahibi bir yetişkin, her istediğini yapmamalıdır. Çünkü böyle bir hâl, mutluluktan çok felâket getirir. Kişi, isteklerini mevcut ölçüler çerçevesinde muhâkeme ederek, bu isteklerin maddî-mânevî zararlı olanlarından vazgeçmekle gerçek huzura ulaşır. Gem vurulmayan zararlı istekler ise, kişiyi sadece mutsuzluk ve hüsrana sürükler.
Çocuklarımızı, gerçek bir İslâmî şuur, ruh ve vicdan üzerine yetiştirmek istiyorsak İslâm dininin belli başlı düsturlarını çocuk terbiyesinde de uygulayarak bunu başarabiliriz. Çünkü İslâm, başlı başına bir disiplindir; çocuk terbiyesi de doğru disiplinle sağlanır.
İslâm dini, adâlet üzerine kurulmuş bir dindir:
“Her kim zerre kadar bir iyilik işlerse, karşılığını görecektir. Her kim de zerre kadar bir kötülük, şer işlerse karşılığını görecektir.” (el-Zilzal, 6-7)
Eğer bizler, her davranışımızın ödülünü ve cezasını alacağımız âdil bir dünyaya hazırlanıyorsak, çocuklarımızı disiplin ederken bu dengeyi onlara aşılamalıyız. Yapılan doğru davranışların olumlu sonuçları ve yanlış davranışların olumsuz sonuçları, çocuklara anlayacakları şekilde izah edilmelidir. Sadece ödüllendirerek verilen bir terbiye ya da sadece cezalandırıp korkutularak verilen bir terbiye, sorumluluk sahibi, olgun, ahlâklı fertler yetiştirmek için yeterli değildir. Anne-baba, ödül ve cezayı dengeli kullanmalı, ödüller ile çocuğu şımartmamaya, cezalar ile çocuğu sindirip bezdirmemeye dikkat etmelidir.
İslâm dini, doğruluk üzerine kurulmuş bir dindir. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm, nâzil olduğu günden bugüne kadar doğruları insanlara öğretmekte ve Müslümanlara kılavuzluk etmektedir. Doğrular ve yanlışlar; ne kişilere, ne zamana, ne cinsiyete, ne kavimlere, ne de yaşa göre değişirler. İnsanların mes’ul oldukları ve sakınmaları gereken şeyler, yüzyıllardır dünyanın her yerinde aynı şekilde uygulanır.
Çocuklara verilen terbiyede, doğruluk ve tutarlılığın da aynı nezâketle uygulanması gerekir. Çocuktan beklediğiniz doğru davranış da çocuktan çocuğa, mekândan mekâna ve çocuğun cinsiyetine göre değişmemelidir. Yalan söylemek hem yetişkinler, hem çocuklar için, hem evde, hem okulda, her zaman yanlıştır.
Çocuk terbiyesinde yapılan en yaygın yanlışlardan birisi de anne ve babanın tutarlı olmamasından kaynaklanmaktadır. Anne belli bir değeri vurgulamaya çalışırken, baba bu değeri önemsemiyor ya da eleştiriyorsa, çocuğun bu değeri benimsemesi mümkün olamaz. Tutarsız davranan anne-babanın, çocuğunu hiçbir şekilde terbiye edebilmesi mümkün değildir. Anne ile baba verilen kararların, aşılamaya çalıştıkları değerlerin savunuculuğunu birlikte yapmalı, aynı zamanda yanlış olan uygulamaların karşısında da yine birlikte durmalıdırlar.
İslâm dininde, Yaratıcımız bizden öncelikle indirilmiş olan dînî esaslara riâyet etmeyi, aklımızı kullanmayı ve gerektiğinde akıl ve ilim sahibi insanlarla istişâre etmeyi emreder. Bütün bunların gâyesi, dünya ve âhiret hayatı için en doğru yaşayış şeklinin tesbitidir. Anne babalar da çocuklarını yetiştirirken onlara akıllarını kullanmayı öğretmek durumundadırlar. Doğru davranışların olumlu sonuçları, yanlış davranışların olumsuz sonuçları hakkında onları konuşturmak, onların akıllarını kullanmaya başlamasına yardımcı olur ve muhâkeme becerilerini arttırır. Değer yargıları gelişen bir çocuk, anne-baba yanında olmadığı zaman dahî kendi aklı ile doğru ve yanlışı ayırt edebilecektir.
İslâm dininde Rabbimiz, afv edici ve merhametlidir. Afv edilme ümidi olmasaydı, insanlar yaptıkları hataları işlemeye devam ederlerdi. İnsanları faziletli ve doğru olmaya en çok motive eden güç, Yaratıcının afv ediciliğidir. Çocukların da yaptıkları hataların afv edileceğine inancı olmalıdır. Yapılan bir hatanın üzerinde fazlaca durulması, aynı yanlışın devam etmesine, doğru zamanda çekilen süngerin ise, davranışın sönmesine sebep olacağı unutulmamalıdır.
İslâm dini, insanlara Kur’ân-ı Kerîm aracılığıyla izah edilmiştir, fakat tüm detaylar bir rehber aracılığıyla pratik hayata tatbik edilmiştir. Eğer doğrular ve yanlışlar, bize sadece kitâbî olarak bildirilmiş bulunsaydı ve Peygamberimizin rehberliği olmasaydı, doğruyu nasıl uygulayacağımızı bilemez ve karmaşa içine düşerdik. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- doğruları tebliğ etmiş ve Yaratıcımızın bizden beklentilerini uygulayarak ümmetine canlı bir mîras bırakmıştır. Buradan da anlayabiliriz ki, en iyi öğrenme şekli, örnek almadır. Her anne-babanın kendine ait öncelikleri, doğruları ve beklentileri vardır. Bu beklentileri çocuklarında davranışa dönüştürmek için uygulayacakları en etkili metot, rehberliktir. Bunun için öncelikle doğru davranışlarla çocuğa örnek olmalı, yanlışlardan uzak durmalı ve her ihtiyaç duyduğunda çocuğa hem fizikî, hem de mânevi destek verilmelidir. Anne-baba, çocuğun gelişim sürecinde bir polis edâsıyla davranışları sürekli iyi ve kötü olarak etiketlememeli; sertlik ve yumuşaklık arasında kurulan dengeyi şartsız sevgi ile beslemelidir.
Âile içinde sevildiğine inanan çocuk, kendisini güvende hisseder, çevresindekilere de güvenebilir. Doğru terbiye metotlarının uygulandığı evlerde sükûnet, uyum, denge ve güzel davranışlar dikkat çeker. Terbiye metotlarında uygulanan hatalar ise, âile içinde davranış bozukluklarına, uyumsuzluğa, geçimsizliğe ve krizlere zemin hazırlar. Düzgün disiplinle terbiye edilmiş çocuklar, büyüdüklerinde sorumluluk sahibi, başarılı, disiplinli fertler olarak hem kendilerine, hem de toplumumuza fayda sağlarlar
İslâm, güzel ahlâktır. Müslüman ise, güzel ahlaklı olandır. Fertlerdeki ahlâkın en büyük mimarı ise, anne-babalardır. İnsanoğlu, doğduğunda pek bencil olarak doğar, süt ister, şefkat ister, korunmak ister. Büyüdükçe diğergâmlığa uzanan ahlâkî bir yolculuk ile kemâle ulaşır.
Toplumun ve âilelerinin beklentileri doğrultusunda, çocukların yeni davranışlar kazanıp bu davranışları alışkanlık edinmeleri için gereken sürece “terbiye” denir. Düzgün terbiye edilmemiş bir çocuk, davranışlarından mes’ûl olduğu çağa erdiğinde, nefsinin isteklerine gem vurmakta hayli zorlanır. Sürekli isteklerinin peşinde koşar, nefsine ağır gelenden kaçar. Bu da kişinin hem birlikte yaşadığı insanları, hem içinde bulunduğu toplumu, hem de kişinin âhiret hayatını tehdit eder.
Küçük bir çocuk, her gördüğü şekeri yemek ister, her yeni oyuncağı almak ister, kendini dünyanın merkezinde gibi hisseder, başkalarının duygu ve ihtiyaçlarını önemsemez. Çocuklarının isteklerini yerine getirmek ise, anne-babaları ölçülemeyecek kadar mutlu eder. Fakat onların isteklerini yerine getirirken unutulmaması gereken bir husus vardır ki, sorumluluk sahibi bir yetişkin, her istediğini yapmamalıdır. Çünkü böyle bir hâl, mutluluktan çok felâket getirir. Kişi, isteklerini mevcut ölçüler çerçevesinde muhâkeme ederek, bu isteklerin maddî-mânevî zararlı olanlarından vazgeçmekle gerçek huzura ulaşır. Gem vurulmayan zararlı istekler ise, kişiyi sadece mutsuzluk ve hüsrana sürükler.
Çocuklarımızı, gerçek bir İslâmî şuur, ruh ve vicdan üzerine yetiştirmek istiyorsak İslâm dininin belli başlı düsturlarını çocuk terbiyesinde de uygulayarak bunu başarabiliriz. Çünkü İslâm, başlı başına bir disiplindir; çocuk terbiyesi de doğru disiplinle sağlanır.
İslâm dini, adâlet üzerine kurulmuş bir dindir:
“Her kim zerre kadar bir iyilik işlerse, karşılığını görecektir. Her kim de zerre kadar bir kötülük, şer işlerse karşılığını görecektir.” (el-Zilzal, 6-7)
Eğer bizler, her davranışımızın ödülünü ve cezasını alacağımız âdil bir dünyaya hazırlanıyorsak, çocuklarımızı disiplin ederken bu dengeyi onlara aşılamalıyız. Yapılan doğru davranışların olumlu sonuçları ve yanlış davranışların olumsuz sonuçları, çocuklara anlayacakları şekilde izah edilmelidir. Sadece ödüllendirerek verilen bir terbiye ya da sadece cezalandırıp korkutularak verilen bir terbiye, sorumluluk sahibi, olgun, ahlâklı fertler yetiştirmek için yeterli değildir. Anne-baba, ödül ve cezayı dengeli kullanmalı, ödüller ile çocuğu şımartmamaya, cezalar ile çocuğu sindirip bezdirmemeye dikkat etmelidir.
İslâm dini, doğruluk üzerine kurulmuş bir dindir. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm, nâzil olduğu günden bugüne kadar doğruları insanlara öğretmekte ve Müslümanlara kılavuzluk etmektedir. Doğrular ve yanlışlar; ne kişilere, ne zamana, ne cinsiyete, ne kavimlere, ne de yaşa göre değişirler. İnsanların mes’ul oldukları ve sakınmaları gereken şeyler, yüzyıllardır dünyanın her yerinde aynı şekilde uygulanır.
Çocuklara verilen terbiyede, doğruluk ve tutarlılığın da aynı nezâketle uygulanması gerekir. Çocuktan beklediğiniz doğru davranış da çocuktan çocuğa, mekândan mekâna ve çocuğun cinsiyetine göre değişmemelidir. Yalan söylemek hem yetişkinler, hem çocuklar için, hem evde, hem okulda, her zaman yanlıştır.
Çocuk terbiyesinde yapılan en yaygın yanlışlardan birisi de anne ve babanın tutarlı olmamasından kaynaklanmaktadır. Anne belli bir değeri vurgulamaya çalışırken, baba bu değeri önemsemiyor ya da eleştiriyorsa, çocuğun bu değeri benimsemesi mümkün olamaz. Tutarsız davranan anne-babanın, çocuğunu hiçbir şekilde terbiye edebilmesi mümkün değildir. Anne ile baba verilen kararların, aşılamaya çalıştıkları değerlerin savunuculuğunu birlikte yapmalı, aynı zamanda yanlış olan uygulamaların karşısında da yine birlikte durmalıdırlar.
İslâm dininde, Yaratıcımız bizden öncelikle indirilmiş olan dînî esaslara riâyet etmeyi, aklımızı kullanmayı ve gerektiğinde akıl ve ilim sahibi insanlarla istişâre etmeyi emreder. Bütün bunların gâyesi, dünya ve âhiret hayatı için en doğru yaşayış şeklinin tesbitidir. Anne babalar da çocuklarını yetiştirirken onlara akıllarını kullanmayı öğretmek durumundadırlar. Doğru davranışların olumlu sonuçları, yanlış davranışların olumsuz sonuçları hakkında onları konuşturmak, onların akıllarını kullanmaya başlamasına yardımcı olur ve muhâkeme becerilerini arttırır. Değer yargıları gelişen bir çocuk, anne-baba yanında olmadığı zaman dahî kendi aklı ile doğru ve yanlışı ayırt edebilecektir.
İslâm dininde Rabbimiz, afv edici ve merhametlidir. Afv edilme ümidi olmasaydı, insanlar yaptıkları hataları işlemeye devam ederlerdi. İnsanları faziletli ve doğru olmaya en çok motive eden güç, Yaratıcının afv ediciliğidir. Çocukların da yaptıkları hataların afv edileceğine inancı olmalıdır. Yapılan bir hatanın üzerinde fazlaca durulması, aynı yanlışın devam etmesine, doğru zamanda çekilen süngerin ise, davranışın sönmesine sebep olacağı unutulmamalıdır.
İslâm dini, insanlara Kur’ân-ı Kerîm aracılığıyla izah edilmiştir, fakat tüm detaylar bir rehber aracılığıyla pratik hayata tatbik edilmiştir. Eğer doğrular ve yanlışlar, bize sadece kitâbî olarak bildirilmiş bulunsaydı ve Peygamberimizin rehberliği olmasaydı, doğruyu nasıl uygulayacağımızı bilemez ve karmaşa içine düşerdik. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- doğruları tebliğ etmiş ve Yaratıcımızın bizden beklentilerini uygulayarak ümmetine canlı bir mîras bırakmıştır. Buradan da anlayabiliriz ki, en iyi öğrenme şekli, örnek almadır. Her anne-babanın kendine ait öncelikleri, doğruları ve beklentileri vardır. Bu beklentileri çocuklarında davranışa dönüştürmek için uygulayacakları en etkili metot, rehberliktir. Bunun için öncelikle doğru davranışlarla çocuğa örnek olmalı, yanlışlardan uzak durmalı ve her ihtiyaç duyduğunda çocuğa hem fizikî, hem de mânevi destek verilmelidir. Anne-baba, çocuğun gelişim sürecinde bir polis edâsıyla davranışları sürekli iyi ve kötü olarak etiketlememeli; sertlik ve yumuşaklık arasında kurulan dengeyi şartsız sevgi ile beslemelidir.
Âile içinde sevildiğine inanan çocuk, kendisini güvende hisseder, çevresindekilere de güvenebilir. Doğru terbiye metotlarının uygulandığı evlerde sükûnet, uyum, denge ve güzel davranışlar dikkat çeker. Terbiye metotlarında uygulanan hatalar ise, âile içinde davranış bozukluklarına, uyumsuzluğa, geçimsizliğe ve krizlere zemin hazırlar. Düzgün disiplinle terbiye edilmiş çocuklar, büyüdüklerinde sorumluluk sahibi, başarılı, disiplinli fertler olarak hem kendilerine, hem de toplumumuza fayda sağlarlar