PEYGAMBERİMİZİN DİLİNDEN İSRÂ VE MÎRAC MUCİZESİ
İsrâ ve Mîrac mucizesi, zaman ve zemin kayıtlarının dışında mülk ve melekuta dair sırlarla dolu Resûli Kibriya Efendimizin muazzam bir mucizesi olduğundan, müteaddit tariklerle güzide sahabîler tarafından Peygamberimizden nakledilmiştir. Bu güzide sahabîlerin rivayetlerine göre, Resûli Kibriya Efendimiz, bir gece Kâbeİ Muazzama' nın Hatim kısmında yatarken, Hz. Cebrail gelip göğsünü yardı ve kalbini Zemzem suyuyla yıkadıktan sonra içine hikmet doldurup eski hâline koydu. Sonra beyaz bir binit (Burak) getirildi. Habibi Kibriya Efendimiz, ona bindirildi. Cibril'in (a.s.) refakatinde yol aldılar. Burak, adımını, gözünün erişebileceği yerin ilerisine atıyordu! Resûli Ekrem Efendimiz, Cibril'le (a.s.) birlikte Beyti Makdis'e vardı. Orada, bütün peygamberlerin toplanmış olduğunu gördü. Orada, onlara imam oldu ve birlikte namaz kıldı.
Resûli Ekrem Efendimizin, Mescidi Aksâ'da bütün peygamberlere imam olarak onlara namaz kıldırması demek, onların şeriatlarının asıllarına vârisi mutlak olduğunu göstermesi demekti.354
Sunulan Üç Bardak
Peygamber Efendimize, orada birinde süt, birinde şerbet ve diğerinde ise su bulunan üç bardak takdim edildi. Takdim esnasında, "Eğer suyu alırsa, kendisi de ümmeti de ihtiyaçsız ve kanaatkar olur. Şerbeti alırsa, kendisi de ümmeti de mahrumiyete duçar olur. Şayet sütü alırsa, kendisi de ümmeti de doğruyu bulur!" diye bir ses işitti.
Resûli Ekrem, süt bardağını alıp içti. Bunun üzerine Cebrail, "Yâ Muhammedi.." dedi, "Sen, fıtrî ve tabiî olanı seçtin. Sen de, ümmetin de doğru yola iletildiniz."355
Semâvâta Yükseline ve Peygamberlerle Görüşme
Beytû'lMakdis'te yüksek makamlara çıkmak için mîrac merdiveni kuruldu. Peygamber Efendimiz, bu merdivene Cebrail'le (a.s.) birlikte bindirildi ve birlikte yükseldiler. Nihayet dünya semâsına vardılar. Hz. Cebrail, gök kapısını çaldı:
"Kim o?.." denildi.
"Cibril'im!"
"Yanındaki kim?" diye soruldu.
"Muhammed.." dedi.
"Ona gelsin diye haber gönderildi mi?" denildi.
Cebrail (a.s.), "Evet, gönderildi." dedi.
Bundan sonra gök kapısı açıldı ve dünya semâsının üstüne çıktılar.
Resûli Ekrem Efendimiz, orada oturan bir zât gördü. Sağ ve sol yanında birtakım karaltılar vardı. Sağına bakınca gülüyor, soluna bakınca ağlıyordu. Resûli Ekrem Efendimize, "Hoş geldin, safa geldin, sâlih peygamber, sâlih oğul!.." dedi.
Peygamber Efendimiz, Cebrail'e, "Bu kim?" diye sordu.
Hz. Cebrail, "Bu, senin baban Adem'dir. Şu sağındaki solundaki karaltılar da çocuklarının ruhlarıdır. Sağındakiler Cennetlik, solundakiler Cehennemlik olanlardır. Sağına bakınca güler, soluna bakınca da ağlar!"356 cevabını verdi.
Buradan ikinci semâya yükseldiler. Gök kapısı açıldı ve Resûli Kibriya Efendimiz, orada Hz. Yahya ve Hz. İsa ile (a.s.) karşılaştı.
Hz. Cebrail, "Bu gördüklerin, Yahya ile İsa'dır. Onlara selâm ver." dedi.
Selâmlaştılar ve onlar Peygamber Efendimize, "Hoş geldin, safa geldin sâlih peygamber, sâlih kardeş." dediler.
Bundan sonra Resûli Kibriya Efendimiz, Cebrail'le birlikte aynı minval üzere üçüncü katta Hz. Yusuf, dördüncü katta Hz. İdris, beşinci katta Hz. Harun, altıncı katta Hz. Musa ve yedinci katta da Hz. İbrahim'le (a.s.) görüştü. Onların hepsi de kendisine "hoş geldin"de bulundular ve miracını tebrik ettiler.
Sidrei Münteha 'da
Cebrail (a.s.), yedinci kat semâdan Resûli Ekrem Efendimizi alıp yüseklere çıkardı. Daha sonra Habibi Kibriya'nın karşısına Sidrei Münteha sahası açıldı.
Cebrail, "İşte, bu, Sidrei Münteha'dır. Ben, buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım." dedi ve oradan ileriye tek adım atmadı.
Resûli Ekrem Efendimiz, Sidrei Münteha'dan dört nehrin aktığını gördü.
Ayrıca Peygamber Efendimiz, burada Cebrail'i (a.s.) bir kere daha aslî şekil ve suretinde gördü. Daha önce de, kendilerine risâlet vazifesi verildiği sırada onu Mekke'nin Ciyad mevkiinde ufku kaplayan haşmetli kanatlarıyla görmüştü.
Resüli Kibriya Efendimiz, daha sonra, yanında Cebrail olmadığı hâlde, "imkân ve vücub ortasında Kabı Kavseyn'le işaret olunan" makama vardı. Bundan sonra mekândan münezzeh Zâtı Zülcelâl'in sohbeti ve cemâliyle müşerref oldu.
Mevlid yazarı merhum Süleyman Çelebi Hazretleri, gayet nezih bir tarzda o ânı şöyle tasvir eder:
Söyleşirken Cebrail ile kelâm Geldi Refref önüne virdi selâm.
Aldı ol şahı cihanı ol zaman Sidre 'den götürdü vü gitdi heman
Bir feza oldu o demde runüma Ne mekân var anda, ne arzü sema
Kim ne hâlidir ne mâlî ol mahal Aklüfikr etmez o hâlifehmü hâl
Ref olup ol şaha yetmiş bin hicab Nurı tevhid açdı vechinde nikab
Her birisinden geçerken ilerü
Emr olurdı "Yâ Muhammed gel berü'
Çün kamusını görüp geçti öte Vardı irişdi ol ulu Hazrete
Şeş cihetten ol münezzeh Zülcelâl Bîkemü keyfana gösterdi cemâl
Zâten ol sultanı ma zağa 'lbasar Eylemişti Hakk 'a tahsîsi nazar
"Sultanı ma zağa'lbasar," "gözü gördüğünden şaşmayan sultan" demek. Peygamber Efendimiz kastediliyor. Çünkü, Kur'ânı Kerîm aynı hakikati ifade ediyor: "Peygamber'in gözü gördüğünden şaşmadı ve onu aşmadı." (Necm, 17).
Aşikâre gördü Rabbû 'lizzeti Âhirette öyle görür ümmeti
Bîhurufü lâfü savt ol padişah Mustafa 'ya söyledi bîiştibah.