Ukbaa
Well-known member
İşte size o eski Ramazan fıkralarından bir demet!
Efendim bizim yaştakilerin: ‘Nerde o eski Ramazanlar!’ feryadı artık atasözü haline geldi.
Hemen her yaşlının sızlanışı aynı oluyor: -Nerde o eski Ramazanlar?.. Bana kalırsa tümüyle de haksız değiller. Gerçekten de eski Ramazan sohbetlerinde tebessüm ettiren tefekkür nükteleri oldukça fazla yer alırdı. Şimdilerde ise birçok değerimizde olduğu gibi, bu nüktelerden de eser kalmadı diyebiliriz.
Bu sebeple bugün sizlere, (gaflete sebep olan kahkaha fıkraları değil de, tefekküre sebep olan tebessüm nükteleri) arz etmeye çalışacağım. Göreceksiniz ki, geçmişin bazı nükteleri, bir kitap kadar düşündürmekte, bir mürşit kadar da yol göstermektedir. İşte o eski Ramazan sohbetlerini süsleyen nükte ve fıkralardan bir demet sizlere...
***
Bir adam Ramazan sohbetlerinde diliyle hep cömertlikten söz ediyor; ama eliyle hiç de cömertlik yapmıyordu. İşte bu adam bir gün İbrahim Edhem’e rica etti:
- Herkese nasihat ediyorsun, bana da nasihat et.. İbrahim tek cümlelik nasihatini şöyle yaptı:
- Sen açığı kapa, kapalıyı da aç sana yeter!. Adam bir şey anlamamıştı. Mecburen sordu:
- Açık nedir ki onu kapayayım, kapalı nedir ki onu da açayım? İbrahim de kısaca anlattı: - Açık olan hep cömertlikten söz eden ağzındır. Onu kapa. Kapalı olan da yoksula hiç açmadığın kesendir. Onu aç. Bu sana yeter!
Düşünmeye başlayan hakperest adam, tebessüm ederek söylendi: -Vallahi bir doğru ancak bu kadar veciz söylenebilir!. Bu söz gerçeğin ta kendisidir! Bu güzel ikazdan sonra ben de ağzımı kapıyor, artık kesemi yoksula açıyorum..
Ne dersiniz, bu sözün bize de şümulü olabilir mi? Biz de Ramazan boyunca hep cömertlikten, yardımdan söz ediyor; ama elimiz cüzdanımıza bir türlü varmıyor, bir yoksulun yüzünü güldüren yardımda bulunamıyor muyuz? Bizim de açığı kapayıp kapalıyı açmaya ihtiyacımız var mı yoksa? Bir düşünsek mi acaba?.
***
İbrahim Edhem’e, “Piyasa çok pahalandı. Biz kendimize yetiştiremiyoruz, çevremize nasıl yardım yapacağız?.” diye söylenirler.. “Öyle ise yine ben kazandım.” diye cevap verir İbrahim. Sorarlar: “Sen nasıl kazanıyorsun, piyasa pahalanınca?” Şöyle açıklar kazancını: - Pahalanan malı bir müddet almaz, beklerim. Böylece ucuzken verdiğim para da bana kalır. Bu sebeple her pahalılıkta ben kazanırım.
Var mısınız İbrahim Edhem gibi her pahalılıkta kazanmaya?. Hiç denediniz mi böyle kazanmayı? Bence yabana atılacak fikir değil, bir deneyin, siz de kazandığınızı göreceksiniz.
***
![show_image.php](/proxy.php?image=http%3A%2F%2Fwww.hanimlar.com%2Fshow_image.php%3Ffilename%3Dimages%2Ficerik%2F1940.jpg%26width%3D250%26height%3D250&hash=2c9ba3c154d379d8f390ca2eac7bb554)
Hemen her yaşlının sızlanışı aynı oluyor: -Nerde o eski Ramazanlar?.. Bana kalırsa tümüyle de haksız değiller. Gerçekten de eski Ramazan sohbetlerinde tebessüm ettiren tefekkür nükteleri oldukça fazla yer alırdı. Şimdilerde ise birçok değerimizde olduğu gibi, bu nüktelerden de eser kalmadı diyebiliriz.
Bu sebeple bugün sizlere, (gaflete sebep olan kahkaha fıkraları değil de, tefekküre sebep olan tebessüm nükteleri) arz etmeye çalışacağım. Göreceksiniz ki, geçmişin bazı nükteleri, bir kitap kadar düşündürmekte, bir mürşit kadar da yol göstermektedir. İşte o eski Ramazan sohbetlerini süsleyen nükte ve fıkralardan bir demet sizlere...
***
Bir adam Ramazan sohbetlerinde diliyle hep cömertlikten söz ediyor; ama eliyle hiç de cömertlik yapmıyordu. İşte bu adam bir gün İbrahim Edhem’e rica etti:
- Herkese nasihat ediyorsun, bana da nasihat et.. İbrahim tek cümlelik nasihatini şöyle yaptı:
- Sen açığı kapa, kapalıyı da aç sana yeter!. Adam bir şey anlamamıştı. Mecburen sordu:
- Açık nedir ki onu kapayayım, kapalı nedir ki onu da açayım? İbrahim de kısaca anlattı: - Açık olan hep cömertlikten söz eden ağzındır. Onu kapa. Kapalı olan da yoksula hiç açmadığın kesendir. Onu aç. Bu sana yeter!
Düşünmeye başlayan hakperest adam, tebessüm ederek söylendi: -Vallahi bir doğru ancak bu kadar veciz söylenebilir!. Bu söz gerçeğin ta kendisidir! Bu güzel ikazdan sonra ben de ağzımı kapıyor, artık kesemi yoksula açıyorum..
Ne dersiniz, bu sözün bize de şümulü olabilir mi? Biz de Ramazan boyunca hep cömertlikten, yardımdan söz ediyor; ama elimiz cüzdanımıza bir türlü varmıyor, bir yoksulun yüzünü güldüren yardımda bulunamıyor muyuz? Bizim de açığı kapayıp kapalıyı açmaya ihtiyacımız var mı yoksa? Bir düşünsek mi acaba?.
***
İbrahim Edhem’e, “Piyasa çok pahalandı. Biz kendimize yetiştiremiyoruz, çevremize nasıl yardım yapacağız?.” diye söylenirler.. “Öyle ise yine ben kazandım.” diye cevap verir İbrahim. Sorarlar: “Sen nasıl kazanıyorsun, piyasa pahalanınca?” Şöyle açıklar kazancını: - Pahalanan malı bir müddet almaz, beklerim. Böylece ucuzken verdiğim para da bana kalır. Bu sebeple her pahalılıkta ben kazanırım.
Var mısınız İbrahim Edhem gibi her pahalılıkta kazanmaya?. Hiç denediniz mi böyle kazanmayı? Bence yabana atılacak fikir değil, bir deneyin, siz de kazandığınızı göreceksiniz.
***