Sahabe arasında itaat öylesine gelişmişti ki, Hz. Ebû Bekir (ra), halîfe olmasına rağmen, Hz. Ömer (ra)’i vezir olarak yanına almak için, genç serdar Üsame’nin yanına sokularak ona şöyle demişti: “Ey Allah (cc)’ın Peygamberinin tayin ettiği kumandan, Serdar-ı A’zâm, müsaade edersen Ömer’i yanıma alıp devlet işlerinde çalıştırmak istiyorum.”139 Halîfe izin alıyordu. Niçin? Çünkü Allah Rasûlü onu kumandan tayin etmişti.. artık ona itaat edilirdi.. hem de ölesiye, Allah Rasûlü, hayatı boyunca itaat üzerinde durdu.. ve söz dinlememeyi, kargaşaya, anarşiye açılan bir kapı kabul etti. Ve, hiç kimseye nasip olmayacak şekilde bunda muvaffak da oldu.. öyle ki bir gün, Abdullah b. Hüzâfetü’s-Sehmî’nin ordusunda, komutanın: “Kendinizi ateşe atın” direktifi duyulunca, kendini ateşe atmaya teşebbüs edenler oldu. Oysa ki bu bir intihardı. Neyse ki bunlardan bazıları: “Allah Rasûlü bize böyle bir emirde bulunmadı. Çünkü bu intihardır, dolayısıyla cehenneme girmektir. Oysa ki, biz ateşten kurtulmak için yani cehenneme girmeyelim diye dine girdik. Bunu bir Resulullah’a soralım.. soralım ki, emre bu hususta da itaat edecek miyiz?” 140 Evet itaat bu denli derinleşti. Üsten emir geleceği âna kadar, kılıç darbeleri başına inip kalkıyor ve sen kütükte doğranan et gibi doğranıyorsun ama, gözünü kırpmıyorsun; zira komutandan henüz geriye çekilme emri gelmemiştir. Aksi halde herkes kendi kafasına göre hareket ederse birlik ve beraberlik bozulur; baş ayak, ayak da baş olur, diyor Kur’ân-ı Kerîm meâlen: “Nizaa düşmeyiniz, cedelleşmeyiniz; yoksa işiniz fiyasko ile neticelenir, kuvvetiniz dağılır gider, siz de ayaklar altında pâyimal olursunuz.” (Enfal, 8/46).
el emr-ü fevkal edeb.....