- Nur Suresi’nin, tevafuk açısından 8 sayısıyla önemli bir ilişkisi vardır:
a. Nur kelimesinin ebced değeri 256 = (4x8x8 )’dir.
b. Nur Suresi’nin Kur’an’daki tertip sırası24 = (3x8 )’dir.
c. Nur Suresi’nin Medenî Sureler sistemindeki sırası: 8’dir.
d. Nur Suresi’nin ayet sayısı 64 = (8x8 )’dir.
e. Nur Suresi’nin ilk ayetinin bulunduğu sayfa numarası 349 ile 8 sayısının çarpımı, bu ilk ayetin Kur’an’daki sırasını göstermektedir. Şöyle ki;
Surenin ilk ayetinin bulunduğu sayfa numarası 349’dur. Sayfa numarasını, sureyi her taraftan kuşatan 8 sayısıyla çarptığımızda (349x8 ) = 2792 sayısını elde ederiz. İşte Nur suresinin ilk ayetinin Kur’an’daki tertip sırası: 2792’dir.
f. “El-Kur’an” kelimesinin ebced değeri, 382’dir. Bu kelime; 382. sayfanın sonunda yer almıştır. Bu şekliyle bu kelimenin bütün Kur’an’daki tekrar sayısı; 52’dir. 600 Kur’an sayfası içerisinde bunlardan bir tanesinin ebced değerine uygun bir sayfada gelmiş olması, elbette tesadüfi olamaz.
g. 31 sayısının bazı tevafuklarıyla meşgul olduğum bir gün, Kur’an sayfalarında bunun bir yansımasını araştırdım ve şunu gördüm: 1’den 31’e kadarki sayıların toplamı; 496’dır. Kur’an’ın 496. sayfasına baktım, Duhan Suresi’nin 31. ayeti bu sayfadadır. Ve bu ayetin ilk kelimesi olan “min Firavn” sözcüğünün ebced değeri de 496’dır. Şimdi bu tevafukları kör tesadüfe havale etmenin imkân ve ihtimali var mıdır?
SONUÇ
Konuyu -bazı destekleyici bilgilerle- özetlemek gerekirse, şunu vurgulamakta fayda mülahaza etmekteyiz:
- Kur’an insanlık camiasına bir hidayet rehberi ve Hz. Muhammed (a.s.m)’in peygamberliğinin en büyük nişanelerinden biridir. Nitekim, Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle buyurmuştur: “Her peygamber,-insanların bir benzerini görmekle iman edeceği-bazı mucizeler göstermiştir. Bana verilen ise Allah’ın bana vahyettiği bir vahiydir/ Kur’an’dır. Bu sebeple, kıyamet günü tabileri en fazla olan peygamber olacağımı ümit ediyorum.”(Buharî, Fezailu’Kur’an,1; Müslim, İman, h. No: 239; Ahmed b. Hanbel, 2/341,451).
- Bu hadisten de anlaşılıyor ki, diğer peygamberler için hissi olan mucizeler ne kadar önemli ise, Hz. Peygamber (a.s.m) için de Kur’an’ın semavî kimliğini ispat eden onun i’caz zırhı da en az o kadar önemlidir.
- Bununla beraber, herkes tahkik ederek Kur’an’ın bütün meselelerini aklın süzgeçinden geçirmek suretiyle güzelliklerini anlayacak durumda değildir. O halde, her şeyden önce Kur’an’ın semavî/İlahî kimliğini tespit ve ispat etmek, bunu her vesileyle nazara vermek suretiyle muhataplarının güvenini sağlamak büyük önem arz etmektedir. Bu da akla, kalbe, vicdana, duygulara hitap eden i’caz parıltıları yanında, kulağa ve göze hitap eden i’caz parıltılarının varlığıyla mümkündür. Kur’an’ın nazm-ı manisi bu hususu desteklemektedir, Şöyle ki;
-Kur’an-ı hakim, Aziz ve Rahim olan Allah’ın indirdiği bir kitaptır.(Ya Sin, 36/5). Kur’an’ın bir i’caz zırhıyla korunması, Aziz isminin bir gereği olduğu gibi, bu i’caz parıltılarını farklı kabiliyette olan muhataplarının hepsine -kabiliyetlerine göre- göstermesi veya varlığını hissettirmesi Rahim isminin muktezasıdır.
Kur’an’ın bütün muhataplarının istidat ve kabiliyetlerini göz önünde bulundurması, onların o farklı arzularını tatmin etmesi, ilahî rahmetin bir tezahürü olacaktır. Tefsir literatüründe “mümaşat”, “tenezzülat-ı ilahiye” veya “tenezzülat-ı rahmaniye” denilen tabirler de bu gerçeğin altını çizmeye yönelik bir düsturun ifadeleridir. Buna göre, Kur’an’da, farklı istidat ve kabiliyetlerin ayrı ayrı lisanlarıyla da hitap söz konusudur. Denilebilir ki, Araplar, Kur’an’ın ilk nazil olduğu dönemde en çok etkilendiği şey -kulaklarına hitap eden- onun şiirsel âhengi, mûsikî nağmeleridir.(bk. Menahil, 2/331-32).
Şiir ve belagatın revaçta olduğu o devirde Kur’an’da böyle şiirsel ahengin terennüm edilmesi, mûsikî nağmelerin yer alamsı, Kur’an’ın bu eşsiz üslubuyla insanın kulaklarına da hitap ettiğinin göstergesidir.
Belagat, muktazayı hale mutabakattan ibaret, olduğuna göre, şiir ve hitabetin revaçta olduğu bir devirde, kulakların zevkini göz ardı etmeyen Kur’an’ın, aklı gözüne inmiş bu çağda da göze hitap eden ve onun zevkini göz önünde bulunduran bazı nakışları gözler önüne sermesi de belagatın bir gereğidir.
Bununla beraber, “Biz her peygamberi onun kavminin lisanıyla gönderdik ki, onlara -gerçekleri- açıklasın.”(İbrahim, 14/4) mealindeki ayetten, Kur’an’da insanların farklı kabiliyet lisanlarıyla da konuşulduğu, akıl, kalp, vicdan, duygu, göz, kulak gibi farklı muhataplara, farklı zevklere de hitap edildiği mesajını algılamakta bir sakıncanın olduğunu düşünemiyoruz. Kulağımıza hoş gelen nağmeler yanında, gözümüze hoş gelen nakışlar da vardır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, bizim kanaatimize göre, bugün bütün dünyada gittikçe yaygınlaşma istidadını gösteren Kur’an’ın -bazı kelimelerinin- farklı renklerde basılması, bundan sonra daha da yaygınlaşacaktır. Bir çok hayırlı işlerde ön ayak olan Diyanet İşleri Başkanlığımız, şimdiye kadar faydadan başka hiçbir zararı görülmemiş bu konuda da öncülük yapması, Rabbimizin rızasını celp, milletimizin gönlünü feth edecektir.
“İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın; günah işlemek ve başkasına saldırmak hususunda birbirinizi desteklemeyin…”(Maide, 5/2)
Yrd.Doç.Dr. Niyazi BEKİ
sorularlarisaleinur.com