Huseyni
Müdavim
"Yaş ve kuru ne varsa, hepsi Kitabı Mübinde vardır," ayetini Bediüzzaman; her şey Kur’an’da vardır, fakat bu bulunma durumu farklı şekillerde olduğu için herkes herşeyi göremez, diye tefsir eder. Ancak birileri bu yorumu eleştirmektedirler.
İtiraz edilen kısım:
Ey arkadaş! Herşeyin Kitab-ı Mübînde mevcud olduğunu tasrih eden "ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubînin" Âyet-i Kerîmesinin hükmüne göre; Kur'an-ı Kerim, zâhiren ve bâtınen, nassen ve delâleten, remzen ve işareten her zamanda vücuda gelmiş ve gelecek herşeyi ifade ediyor.
Kur'an’dan tereşşuh eden o Sözler ve risaleler, Kur'an-ı Hakîmin bir nevi’ müstakim tefsiri ve hakaik-i îmaniyenin istikametli ve kuvvetli delilleri olduğundan; o risaleler ve sözlere gelen şeref ve takdir ve tahsin, Kur'ana ve hakakik-i îmana aittir. Mâdem öyledir bilâ-perva derim ki:
"ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubînin" sırrıyla, Kur'anda elbette bu istikametli tefsirinin istikametine işaret var. Evet var. Kur'an o tefsirine hususî bakıyor.
İddia:
Konuya girmeden önce şunu belirtmek istiyoruz: Söz konusu ayeti, Kur'an’da her şeyin bilgisinin olduğu, dolayısıyla onun Said Nursî’den ve Nur Risaleleri’nden de haber verdiği şeklindeki anlayış esas alındığında; bu haberler çerçevesinde Said Nursî’nin diğer insanlardan, Nur Risaleleri’nin de diğer kitaplardan hiçbir ayrıcalığının olmaması gerekir. Madem Kur'an’da her şeyin bilgisi vardır, o Said Nursî’den haber vermiştir, o hâlde; A şahsından, B şahsından... da haber vermiştir. Madem Nur Risaleleri’ne işaret etmektedir; başka risalelere, başka kitaplara... da işaret etmektedir.
İddiaya cevap:
1. Muteriz efendinin; “Madem Kur’an Nur Risaleleri’ne işaret etmektedir; (o halde) başka risalelere, başka kitaplara... da işaret etmektedir” hükmü doğrudur. Çünkü, madem her şey Kur’an’da vardır, başka eserlere de işaret vardır.
- Bu hususu Bediüzzaman hazretleri çok açık olarak ifade etmiştir: "Ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubînin" Âyet-i Kerîmesinin hükmüne göre; Kur'an-ı Kerim, zâhiren ve bâtınen, nassen ve delâleten, remzen ve işareten her zamanda vücuda gelmiş ve gelecek herşeyi ifade ediyor.” demesi bunun açık delilidir.
2. “Bu anlayış esas alındığında… Said Nursî’nin diğer insanlardan, Nur Risaleleri’nin de diğer kitaplardan hiçbir ayrıcalığının olmaması gerekir.” hükmüne gelince, tam zihinsel konstipasyon/???? bir mantık fiyaskosudur. Çünkü, Kur’an’ın işaret ettikleri değil, açıkça ifade ettiği konular da birbirinin aynısı değildir. Eğer, bu kapalı devre skolastik mantık çarpığı baz alınsa, bu takdirde, Kur’an’ın açıkça bahsettiği, Ebu Leheb ile Hz. Muhammed’in ve “hammalete’l-hatab” ile Hz. Meryem’in Kur’an nazarında aynı değerde olduğuna hükmetmek gerekir.
3. Bununla beraber, Üstad’ın söz konusu ayetin manasıyla ilgili yaptığı tefsir anlayışından hareketle, -değil iyilerle kötülerin bir olması-, iyilik-güzellik kategorisinde değerlendirilen insanlar ve eserlerin de birbirinin aynısı olduğunu söylemek bile, ne din ne akıl ne de realite bakımından gerçeği yansıtır.
- Kur’an’da geçen peygamberlerin bazılarının bazılarından üstün olduklarını, yine bizzat Kur’an’dan öğreniyoruz. Demek ki, Kur’an’ın sarahat veya işaretinde dahil olan herkesin, her şeyin bir olduğunu söylemek için düzgün bir cahil olmak gerekir.
- Kaldı ki, Üstad, her şey Kur’an’da aynı seviyede yer almış, demiyor. “Kur'an-ı Kerim, zâhiren ve bâtınen, nassen ve delâleten, remzen ve işareten her zamanda vücuda gelmiş ve gelecek herşeyi ifade ediyor.” diyor. Bu ise, her şeyin ifade ettiği kıymet ve değer ölçüsüne göre Kur’an’da yer aldığının ifadesidir.
- Şunu da unutmamak gerekir ki, Kur’an’da meleklerle birlikte şeytanlar da yer almıştır!