İddia:
İbn Abbas der ki: "(...) Size ilimden pek az bir şey verilmiştir." (İsrâ, 17/85) ayet-i kerimesi Mekke’de nazil olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye hicret edince, Yahudi âlimleri onun huzuruna gelerek:
- Bize "size çok az ilim verilmiştir" dediğin ulaştı. Bununla bizi mi, yoksa kavmini mi kastediyorsun? diye sordular. Hz. Peygamber:
- Hepinizi kastettim, buyurdu. O zaman Yahudiler:
- İyi ama sen, sana gelen Kitapta bizlere Tevrat verildiğini, onda ise her şeyin açıklandığını okumuyor musun? dediler. Hz. Peygamber:
- Tevrat’taki ilim Allah’ın ilmine nispetle çok azdır, buyurdu. Bunun üzerine Allah Tealâ şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu:
"Yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz daha katılıp (mürekkep) olsaydı, yine de Allah’ın sözleri bitmezdi. Doğrusu Allah güçlüdür, halimdir." (Lukmân, 31/27)
"De ki: Rabbimin sözleri(ni yazmak) için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve etsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce o denizler tükenir."
Sözün özü şudur: Denizleri ne kadar geniş ve büyük görürsen gör, bil ki bunlar sınırlıdır. Ama Allah’ın ilmi sonsuzdur. Sınırlı olan şey, kesinlikle sınırsız olana yetmez.
Elbette, Kur'an da Tevrat gibi Allah’ın bütün ilmini kapsamamaktadır.
İddiaya cevap:
Asıl sözün özü şudur: (Mu’teriz efendi! Allah’ını seversen bizi güldürme!
- Ortada Allah’ın ilmi ile kendi ilminin eşit olduğunu iddia eden mi var?
- Allah’ın sonsuz ilmini sınırsız ilmiyle kuşattığını iddia eden mi var?
- Allah’ın bütün ilmi Kur’an veya Tevrat’la sınırlı olduğunu iddia eden mi var?
- Bir yandan, Bediüzzaman hazretlerinin, kendi ilminin bir hiç olduğunu, bütün bildiklerinin Allah’ın bir lütfü olduğunu belirtmek için “Kalbime ihtar edildi” şeklindeki tevazu dolu ifadesini yanlış yöne çekerek itiraz ediyorsun, diğer yandan, “Kendi ilmini Allah’ın ilmiyle eşit tutmuş” imajını oluşturmaya çalışıyorsun, sen ne yapmak istiyorsun?
- Allah’ı, peygamberlerini, kitaplarını alay konusu yapan bu kadar dinsiz ortada dolaşırken, onları değil de, bütün hayatını Allah’ın dinine hizmet etmekle geçiren büyük allameleri ve evliyaları hedef tahtası yapmanızın gerekçesi nedir? Yoksa dinini dünyasına, ilmini mağrur nefs-i emaresine, aklını doymak bilmez hırsına/midesine, gönlünü heva ve hevesine, vicdanını iblisine teslim eden kimselere canlı bir örnek mi olmak istiyorsunuz? Allah aşkına sen ne yapmak istiyorsun?
İddia:
Mukatil ve Süddî; "(...) Kalplerinde eğrilik bulunan kimseler, fitne çıkarmak ve (heveslerine uygun) tevilini yapmak için müteşabih ayetlere tâbi olurlar. (...)" (Âl-i İmrân, 3/7) ayetinde belirtilen kişiler hakkında şöyle derler:
Onlar, olacak şeyleri ve eşyanın akıbeti ni Kur'an’dan öğrenmek isterler.
Reşid Rıza da, kendilerini Sufiyeden addeden ve Kur'an ayetlerini yanlış tefsir eden bazı mudillerin ve hecâ (ebced) harflerinin adetlerinden manalar çıkaranların deccallardan, muharriflerden olduklarını söylemektedir.
İddiaya cevap:
- Bu zatların söylediklerinde bizce garipsenecek bir durum yoktur. Her kesimden ehl-i dalalet çıkmış ve çıkmaktadır. Sadece sufilerden mi, sadece eski zamanlarda mı? Şu anda bile sufilik kisvesine giren ve ebced hesabıyla dalalete düşen ve düşürenler olduğu gibi, fakihlik kisvesine bürünmüş ve ebced hesabını kullanmadan, sadece haricilik bozuntusu pozunu veren bazı kimselerin de dalalet ve cehalet vadisinde at oynattıkları meşhudumuzdur. Rabbimiz, insanlığı bu gibi şerir heriflerin şerrinden korusun, yalan ve iftiralarından muhafaza buyursun.(Amin)
Yrd. Doç. Dr. Niyazi BEKİ