Kader âdildir

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
kirkinci.jpg



Muhterem Mehmet Kırkıncı Hocaefendi hayat tecrübelerini ve mâcera-i hayatını “Hayatım-Hatıratım” isimli kitabında anlatmış. Bizler için çok değerli bir hazine bırakmış.

Bilgi, ibret ve tecrübe ile dopdolu bu kitaptan bazı bölümleri sizlere aktarmak isterim. Kendisi 1928 yılında doğmuş. 1947’de Bediüzzaman Hazretlerini tanımak ve eserlerini okumak hususunda içinde bir merak uyanmış. Bir mektup yazarak kitaplarını istemiş. Hüsrev Altınbaşak vasıtası ile, kendisine elle ve Kur’an hattı ile yazılan Risale-i Nurlar gönderilmiş... 1950’den sonraki yıllarda Elazığ’a gitmiş ve Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerinden emekli Albay İbrahim Hulusi Yahyagil’i ziyaret etmiş. Hulusi Bey, “Sen 1928 doğumlusun değil mi? İşte senin doğduğun sene ben Üstad’a intisap ettim.” demiş. Mehmet Kırkıncı Hocaefendi 1942-1943 yıllarında bir rüya görür: “Bir gün bir rüyada gördüm ki, bizim köye sınır olan Toprakkale köyünün kenarında bulunuyorum. Köyün dışında büyük bir kalabalık birikmiş; büyük bir zâtın gökten inmesini bekleyerek göğe bakıyorlardı. Birden beyaz bulutlar yarıldı. İçinden çok muhteşem, mücessem bir çehre çıktı. Nur gibi parlıyordu. Yere inince oradakiler ‘Bediüzzaman! Bediüzzaman!’ dediler. Heyecanımdan uyandım.” Enteresandır bu tarihlerle, validemin ve benim doğum tarihlerim ve ilkokulda gördüğüm rüya tevafuk etmektedir. Hatıralarda çok ibretli noktalar var. Ben sadece bir örnek vermek istiyorum. Kırkıncı Hocamız diyor ki: Bir gece Kader Risalesi’ni okuyorduk. Necati Kurşunoğlu okuyor, ben de izah ediyordum. Risalenin bir yerinde şu cümleler geçiyordu: “Meselâ: Hâkim seni hırsızlıkla mahkûm edip hapsetti. Halbuki sen hırsız değilsin. Fakat kimse bilmez gizli bir katlin var. İşte kader-i İlahî dahi seni o hapisle mahkûm etmiş. Fakat kader, o gizli katlin için mahkûm edip adâlet etmiş. Hâkim ise, sen ondan masum olduğun hırsızlığa binaen mahkûm ettiği için zulmetmiştir.” Bu kısım okunurken orada bulunan Horasan’ın köylerinden Abdulgafur adındaki bir adam ayağa kalktı. “Hocam benim içimde bir Allah’ın bir de benim bildiğim bir sır var. Bu dersin hatırı için o sırrı açıklayacağım.” dedi. Biz “Nedir?” diye sorduk. Şunları anlattı: “Ben Trabzon’da askerdim. Bir bölük komutanımız vardı. Beni çok seviyordu. Ben de onun sevgisinden istifade ederek: “Komutanım, bana izin ver, köyüme gidip geleyim.” dedim. “Peki git. Ama yakalanırsan firarî sayarım. Yakalanmazsan hiç kimse duymaz.” dedi. Ben de gece yola çıktım. Niyetim köydeki bir düşmanımı öldürmekti. Nitekim düşmanımı öldürdüm. Tekrar bölüğüme döndüm. Hiç kimse o adamı benim öldürdüğümü bilemedi. Ben terhis oldum ve köyüme döndüm. Aradan uzun seneler geçmişti. Horasan’dan bir gece köyüme gittim. Ben köye vardıktan sonra köyün civarında bir araba soymuşlar. Kimin soyduğunu araştırırken, benim o gece köye girdiğimi öğrenmişler. Şâhitler tutuldu ve bana on dört yıl hapis verildi. Fakat benim ne arabadan, ne de hırsızlıktan hiç haberim yok.” Bu olay o kadar enteresan oldu ki, herkes şaşırdı.

Mehmet Kırkıncı Hocaefendi’nin bu kitabında daha pek çok güzel hatıra bulacaksınız...


Abdullah AYMAZ
Zaman
 
Üst