Konuya cevap cer

Soru 5: Bir hadisi şerifte "Sizin her birinizin annesinin karnındaki yaratılışının toplanması/spermin yumurtayla birleşip döllenmesi kırk günde olur.



Sonraki kırk gün içerisinde alaka/yapışkan-döllenmiş hücre haline gelir. Sonra yine kırk gün içerisinde mudga/çiğnemlik et parçası görünümündeki şeklini alır. Sonra Allah dört kelimeyi/dört hususu yazmakla görevlendirilen bir melek gönderir ve kendisine: 'Onun amelini, rızkını, ecelini bir de şakî veya saîd olduğunu yaz' diye emredilir. Sonra kendisine ruh üflenir." (Buharî, Bedu'l-halk, 6) buyurulmaktadır. Burada insanın şakî veya saîd olacağının anne karnında Allah tarafından belirlenmesi, insanın elinden iradenin alındığına delalet etmez mi?

Cevap 5: Bir önceki hafta iki ayete izah sadedinde yaptığımız açıklamalar burada da aynen geçerlidir. Allah'ın küllî iradesiyle, ezeli ilmiyle insanın şakî veya saîd olacağını bilmesi, Allah'ın ilim sıfatının tecellisidir. İlah olmasının lazımıdır. Yoksa insanın elinden cüzî iradenin alındığını göstermez. Literatürdeki ifadesiyle kudretinin tecellisi değildir. Daha açık bir izah tarzıyla kul, Allah'ın onun şakî veya saîd olacağını bilmesiyle şakî veya saîd olmaz. Kaldı ki sadece şakî veya saîd değil, hadisi sair unsurları ile bir bütün halinde düşünecek olduğumuzda; ortada ilim, hikmet ve adalet ölçülerine göre yapılan bir düzenlemeden söz edildiği görülür. Tekvinî ve teşriî sahada böyle bir düzenleme olmasa, her şey İlahî bir plan dahilinde kendi mecrasında yürümese, şu an kainatta müşahede ettiğimiz nizam ve intizamın olması düşünülemez.

Özetle şöyle söyleyebiliriz; kaderin bir İlahî ilme, kudret ve halka yani yaratmaya, bir de insanın irade, ihtiyar ve kesbine bakan veçheleri vardır. Bu hadis, İlahi ilme bakan veçhe itibariyle okunmalı ve anlaşılmalıdır.

Ayrıca bu hadisin devamı da var. Hadisin devamı aynen şöyle: "Kendisinden başka İlah olmayan Allah (c.c.)'a yemin ederim ki, sizden biriniz cennet ehlinin ameli ile amel etmekte devam eder, nihayet kendisi ile cennet arasında bir arşından başka mesafe kalmaz. Bu sırada yazısı (yazgısı, kaderi) o kişinin önüne geçer de cehennem ehlinin ameli ile amel etmeğe devam eder ve cehenneme girer. Ve yine sizden biriniz cehennem ehlinin ameli ile amel eder, nihayet kendisi ile cehennem arasında ancak bir arşın mesafe kalır. Bu sırada yazısı (yazgısı, kaderi) önüne geçer de cennet ehlinin ameli ile amel eder ve cennete girer." (Buhari, Kader, 1) 

Hadiste dikkat edeceğimiz husus "kitap kendisine sebkat eder, yazısı/hakkında yapılan İlahî takdir öne geçer" cümlesi ki bu İlahi ilme bakan yanıdır. Bir başka rivayette ise bunun yerine "fima yebdu" denilmektedir ki buna "zahirî hale göre" manası verilebilir. Demek bir insan zahiri hale göre cennet ehlinin amelini işliyor ama Allah muhafaza ömrünün sonlarında yaptığı yanlışlıkla cehennem ehlinin amelini işliyor ve cehenneme gidebiliyor. Veya tam tersi. Burada meseleyi izah etme alabildiğine kolay; demek ki zahiri hale göre namaz kılan, oruç tutan vs. bir insan ne namazını ne de orucunu Allah'ın kabul edeceği şartlarda eda ediyor. Belki abdestsiz kılıyor, riya ve gösteriş için kılıyor. Ya da nifak içinde. Samimi ve içten değil. Belki de hiç inanmıyor. Veya bir insan zahirde cehennem ehlinin amellerini işliyor ama işlememek için nefsi ile mücadele ediyor. Nihayet gün geliyor öyle samimi, öyle içten tevbe ediyor ki samimi bir mümin olarak hayatını noktalıyor. Nitekim içtimai hayatımızdan çift taraflı olarak bu meselenin nice örneklerini göstermemiz mümkündür.

İşte hadiste anlatılan insanın saîd ve şakî, bir başka dille cennetlik veya cehennemlik olması bu çerçeve içinde anlaşılmalı ve şöyle düşünülmelidir: Allah kimsenin müsbet ve menfi hiçbir amelini zayi etmeyeceğine göre, bir insanın cennet veya cehenneme mi gideceği yeri, son durumuna göre belli oluyor. Hasılı, Allah muhît ilmiyle her şeyi bilendir. Adildir. Kullarına zulmetmez. İnsan ise kendi amelinde muhtar ve müriddir. Elinden irade ve ihtiyarı alınmış değildir. (ahmet kurucan-zaman)


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst