NuruAhsen
Sonsuz Temâþâ
Ünlü yazar Yavuz Bahadıroğlu, bugün kadınlara yönelik bir yazı kaleme aldı ve onlara alışılmış tavsiyelerin dışında ilginç öğütlerde bulundu.
Bir: Ey yurdum kadınları! Bilin ki, hiçbir kadın kendini erkeklere “beğendirmek” zorunda değildir!..
Kadın olsun erkek olsun, bütün yaratılmışlar kendilerini Allah’a beğendirmek zorundadırlar. Ve Allah kadının makyajına, elbisesine, yüksek topuğuna, çantasının markasına bakmaz; sadece yüreğine, yüreğinde imanına bakar.
Öyleyse kendinizi erkeklere “beğendirme” saplantısından hemen kurtulun.
Kul kula endekslenemez. Kul Allah’a endekslidir. Unutmayın: Kendinizi erkeklere endekslemediğiniz ölçüde özgürleşeceksiniz… Ve ancak özgürleştiğiniz ölçüde benliğinizi bulacaksınız.
İki: Ey yurdum kadınları! Hareketlerinizi kısıtlayan yüksek topuklu ayakkabılarınızı atarak özgürleşmeye başlayın!
Sorun kendinize: Giydiğiniz yüksek topuklu ayakkabılar huzurunuz, rahatınız için gerçekten gerekli midir? Görmüyor musunuz, sırf yüksek topuk sevdası yüzünden genç yaşta ayak-bacak ağrıları çekiyorsunuz. Dahası, ayaklarınızın şekli bozuluyor, eciş-bücüş hale geliyor..
On, onbeş santimetre yükseklikte incecik topuklar üstünde dengeniz bozulmadan yürüyebilmek için, öyle büyük bir çaba harcıyorsunuz ki, birkaç adımda yoruluveriyorsunuz. O ayakkabılar yüzünden yalnızca enerjiniz tükenmiyor, zamanla vücudunuzun da şekli bozuluyor. Yüksek topukların üstünde dik yürüme çabanız, yıllar sonra tuhaf bir yürüyüş stiline dönüşüyor: Kazık yutmuşa dönüyorsunuz!
Sanırım sol şeritte düşük hızla otomobil sürüp erkeklerin hışmını çekmeniz de hep şu yüksek topuklu ayakkabı merakınız yüzündendir! Tam freni pompalarken topuk takılıyor, vites değiştirme niyetiyle basmaya çalıştığınız debriyaj sanki ayaklarınızın altından kayıyor. Bu durumda ya arabayı geri kaçırıyorsunuz, ya da vitesi gacırt-gucurt sesler eşliğinde değiştiriyorsunuz.
Bu da erkekleri çıldırtıyor, sırf bu yüzden eşiniz size otomobil almıyor!
Gerçekten de yüksek topuklu ayakkabılarla otoyolda otomobil kullanmaya kalkışmanız, “taammüden cinayet” sayılabilecek seviyede bir tehdit oluşturabilir. Aman dikkatli olun!
Üç: Size tarih boyunca “İstenmeyen tüyler” olarak lânse edilen tüylere bütünüyle boş verin!
Roma despotlarına diz çöktüren Cleopatra ile Kanuni’yi kendine sırılsıklam âşık eden Hürrem Sultan’ın “lazer epilasyon” yaptırdığını mı sanıyorsunuz?
Envai çeşit sakal ve bıyıklarından asla taviz vermeyen, hatta santimetrekareye düşen kıl sayısıyla övünen erkeklerin dünyasında, kadınların kendilerini “epilasyon” denen Çin işkencesine teslim etmelerini, bu acının üstüne bir de zaman ve para harcamalarını anlayamıyorum.
Böyle bir şey “iyi” ve “güzel” ise, erkekler de aynı kurallara tabi olmalı, aynı acılara katlanmalıdırlar!
Erkeklerin “kıllı”, kadınların ise “epilasyonlu” olacakları yolunda İlahi bir hüküm bulunmadığına göre, durum salt alışkanlıklarımızla ilgilidir. Alışkanlıklar değişebilir. Hem insan bedenen güzelleşmeye değil, ruhen özgürleşmeye ve olgunlaşmaya önem vermelidir.
Dört: Ey yurdum kadınları! Makyaja boykot ilan edin! Hem “Her kadın güzeldir” diyorsunuz, hem de güzelleşmek için suratınıza sürmediğiniz nevale bırakmıyorsunuz.
Amaç yine beğenilmek… Bu “beğenilme” arzusu sizde bir çeşit saplantı mı? Erkekler de tam bu zayıf noktanızdan sizi yakalayıp kullanıyorlar işte! Siz hiçbir sağlıklı erkekte böyle bir kaygı gözlemlediniz mi? Yoktur. Hiçbir sağlıklı erkek makyaj yapmaz. Makyaj yapmadığı için de, makyaj malzemesiyle dolu el çantaları taşımak zorunda kalmaz. Bu anlamda kadından çok daha özgürdür.
Ayrıca sırf makyajınızı kıyafetinize uydurmak için eşinizi saatlerce kapı önünde bekletip sinir etmenin anlamı var mı?.
Hiçbir kadın makyaj yapmazsa erkekler de makyajsız kadın görmeye alışacaklar ve sorun etmeyeceklerdir. Zaten makyaj, kocaya güzel görünmek için değil, (çünkü kocalar kadınlarının her hallerini görmektedirler) başkalarına güzel görünmek içindir. Başkaları bunca emeğe değer mi?
Makyaj tazeleme zorunluluğu da büyük bir derttir! Bu yüzden ikide bir lavaboya taşınmak mecburiyetinde kalıyor, sohbeti kaçırıyorsunuz. Yine bu yüzden çantanızda bir sürü ıvır zıvır taşıyorsunuz. En iyisi makyajdan vazgeçin, doğallaşın, rahatlayın!
Beş: Göbeğini kaşıyıp yürüyen erkeklerin çoğunluğu teşkil ettiği Türkiye’de kafanızı kilolarınıza takmayın, her önünüze gelene de “mucize diyet listesi” sormayın. İnanın böyle bir diyet listesi yoktur. Hiç kimse yiyerek zayıflayamaz. Zayıflamak için hayatı kendinize zindan etmeye de değmez! Kilolarınıza boşverin. Nasılsanız öyle kalın. Eskiden ne güzeldi: “Bir gram et bin eksiği kapatır” derlerdi.
Artık anlayın ki, zayıflayıp incelme, “sıfır beden” olma uğruna sağlığınızı kaybediyorsunuz. Dünya fani: Kilolu ölü ile zayıf ölü arasında, yalnızca tabutu taşıyanlar açısından bir “ağırlık” farkı olsa da, Allah nezdinde hiçbir fark yoktur.
Farkında değilsiniz belki, ama yüksek topuklu ayakkabı giymeden de kadın “güzel”, “özel” ve “alımlı” olabilir. Zaten kadının “alımlı” olma dışında da yaşama gerekçeleri olmalıdır. Kadın, önce insan olarak dilediği şekilde var olma hakkına sahiptir.
ybahadiroğlu@vakit.com.tr
(Vakit)
Bir: Ey yurdum kadınları! Bilin ki, hiçbir kadın kendini erkeklere “beğendirmek” zorunda değildir!..
Kadın olsun erkek olsun, bütün yaratılmışlar kendilerini Allah’a beğendirmek zorundadırlar. Ve Allah kadının makyajına, elbisesine, yüksek topuğuna, çantasının markasına bakmaz; sadece yüreğine, yüreğinde imanına bakar.
Öyleyse kendinizi erkeklere “beğendirme” saplantısından hemen kurtulun.
Kul kula endekslenemez. Kul Allah’a endekslidir. Unutmayın: Kendinizi erkeklere endekslemediğiniz ölçüde özgürleşeceksiniz… Ve ancak özgürleştiğiniz ölçüde benliğinizi bulacaksınız.
İki: Ey yurdum kadınları! Hareketlerinizi kısıtlayan yüksek topuklu ayakkabılarınızı atarak özgürleşmeye başlayın!
Sorun kendinize: Giydiğiniz yüksek topuklu ayakkabılar huzurunuz, rahatınız için gerçekten gerekli midir? Görmüyor musunuz, sırf yüksek topuk sevdası yüzünden genç yaşta ayak-bacak ağrıları çekiyorsunuz. Dahası, ayaklarınızın şekli bozuluyor, eciş-bücüş hale geliyor..
On, onbeş santimetre yükseklikte incecik topuklar üstünde dengeniz bozulmadan yürüyebilmek için, öyle büyük bir çaba harcıyorsunuz ki, birkaç adımda yoruluveriyorsunuz. O ayakkabılar yüzünden yalnızca enerjiniz tükenmiyor, zamanla vücudunuzun da şekli bozuluyor. Yüksek topukların üstünde dik yürüme çabanız, yıllar sonra tuhaf bir yürüyüş stiline dönüşüyor: Kazık yutmuşa dönüyorsunuz!
Sanırım sol şeritte düşük hızla otomobil sürüp erkeklerin hışmını çekmeniz de hep şu yüksek topuklu ayakkabı merakınız yüzündendir! Tam freni pompalarken topuk takılıyor, vites değiştirme niyetiyle basmaya çalıştığınız debriyaj sanki ayaklarınızın altından kayıyor. Bu durumda ya arabayı geri kaçırıyorsunuz, ya da vitesi gacırt-gucurt sesler eşliğinde değiştiriyorsunuz.
Bu da erkekleri çıldırtıyor, sırf bu yüzden eşiniz size otomobil almıyor!
Gerçekten de yüksek topuklu ayakkabılarla otoyolda otomobil kullanmaya kalkışmanız, “taammüden cinayet” sayılabilecek seviyede bir tehdit oluşturabilir. Aman dikkatli olun!
Üç: Size tarih boyunca “İstenmeyen tüyler” olarak lânse edilen tüylere bütünüyle boş verin!
Roma despotlarına diz çöktüren Cleopatra ile Kanuni’yi kendine sırılsıklam âşık eden Hürrem Sultan’ın “lazer epilasyon” yaptırdığını mı sanıyorsunuz?
Envai çeşit sakal ve bıyıklarından asla taviz vermeyen, hatta santimetrekareye düşen kıl sayısıyla övünen erkeklerin dünyasında, kadınların kendilerini “epilasyon” denen Çin işkencesine teslim etmelerini, bu acının üstüne bir de zaman ve para harcamalarını anlayamıyorum.
Böyle bir şey “iyi” ve “güzel” ise, erkekler de aynı kurallara tabi olmalı, aynı acılara katlanmalıdırlar!
Erkeklerin “kıllı”, kadınların ise “epilasyonlu” olacakları yolunda İlahi bir hüküm bulunmadığına göre, durum salt alışkanlıklarımızla ilgilidir. Alışkanlıklar değişebilir. Hem insan bedenen güzelleşmeye değil, ruhen özgürleşmeye ve olgunlaşmaya önem vermelidir.
Dört: Ey yurdum kadınları! Makyaja boykot ilan edin! Hem “Her kadın güzeldir” diyorsunuz, hem de güzelleşmek için suratınıza sürmediğiniz nevale bırakmıyorsunuz.
Amaç yine beğenilmek… Bu “beğenilme” arzusu sizde bir çeşit saplantı mı? Erkekler de tam bu zayıf noktanızdan sizi yakalayıp kullanıyorlar işte! Siz hiçbir sağlıklı erkekte böyle bir kaygı gözlemlediniz mi? Yoktur. Hiçbir sağlıklı erkek makyaj yapmaz. Makyaj yapmadığı için de, makyaj malzemesiyle dolu el çantaları taşımak zorunda kalmaz. Bu anlamda kadından çok daha özgürdür.
Ayrıca sırf makyajınızı kıyafetinize uydurmak için eşinizi saatlerce kapı önünde bekletip sinir etmenin anlamı var mı?.
Hiçbir kadın makyaj yapmazsa erkekler de makyajsız kadın görmeye alışacaklar ve sorun etmeyeceklerdir. Zaten makyaj, kocaya güzel görünmek için değil, (çünkü kocalar kadınlarının her hallerini görmektedirler) başkalarına güzel görünmek içindir. Başkaları bunca emeğe değer mi?
Makyaj tazeleme zorunluluğu da büyük bir derttir! Bu yüzden ikide bir lavaboya taşınmak mecburiyetinde kalıyor, sohbeti kaçırıyorsunuz. Yine bu yüzden çantanızda bir sürü ıvır zıvır taşıyorsunuz. En iyisi makyajdan vazgeçin, doğallaşın, rahatlayın!
Beş: Göbeğini kaşıyıp yürüyen erkeklerin çoğunluğu teşkil ettiği Türkiye’de kafanızı kilolarınıza takmayın, her önünüze gelene de “mucize diyet listesi” sormayın. İnanın böyle bir diyet listesi yoktur. Hiç kimse yiyerek zayıflayamaz. Zayıflamak için hayatı kendinize zindan etmeye de değmez! Kilolarınıza boşverin. Nasılsanız öyle kalın. Eskiden ne güzeldi: “Bir gram et bin eksiği kapatır” derlerdi.
Artık anlayın ki, zayıflayıp incelme, “sıfır beden” olma uğruna sağlığınızı kaybediyorsunuz. Dünya fani: Kilolu ölü ile zayıf ölü arasında, yalnızca tabutu taşıyanlar açısından bir “ağırlık” farkı olsa da, Allah nezdinde hiçbir fark yoktur.
Farkında değilsiniz belki, ama yüksek topuklu ayakkabı giymeden de kadın “güzel”, “özel” ve “alımlı” olabilir. Zaten kadının “alımlı” olma dışında da yaşama gerekçeleri olmalıdır. Kadın, önce insan olarak dilediği şekilde var olma hakkına sahiptir.
ybahadiroğlu@vakit.com.tr
(Vakit)