Konuya cevap cer

Cevap: Katre - Sayfa: 98



olur.  Binaenaleyh, vasıtayı müessir bilerek Müessir-i Hakikîden yaptığı  gaflete ceza olarak necis hükmünü almıştır ki tâhir olsun. Çünkü  hükümler, hadler, günahları affeder. Ve beynennâs tahkir darbesini,  gaflete kefaret olarak yemiştir.


Öteki  hayvanlar ise, vesaiti bilmiyorlar ve esbaba o kadar kıymet  vermiyorlar. Meselâ, kedi seni sever, tazarru eder—senden ihsanı  alıncaya kadar. İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki, sanki  aranızda muârefe yokmuş ve kendilerinde sana karşı şükran hissi de  yoktur. Ancak Mün’im-i Hakikîye şükran hisleri vardır. Çünkü, fıtratları  Sânii bilir ve lisan-ı halleriyle ibadetini yaparlar—şuur olsun,  olmasın. Evet, kedinin mırmırları “Yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm”dir.




Nükte



Yine  gördüm ki: Eğer herşey Cenâb-ı Hakka isnad edilmezse, bir ân-ı vahidde,  gayr-ı mütenahî ilâhların ispatı lâzım gelir. Ve bütün zerrat-ı  kâinattan daha çok olan şu ilâhların herbirisi, bütün ilâhlara hem zıd,  hem misil olması lâzım geliyor. Ve aynı zamanda, herbirisi, bütün  kâinata elini uzatmış, tasarrufatta bulunuyor gibi bir vaziyet alması  lâzım gelir. Meselâ, balarısının bir ferdini yaratan bir kudretin hükmü,  bütün kâinata cari ve nâfiz olması lâzımdır. Zîra, o balarısı kâinatın  unsurlarına nümunedir, eczâsını kâinattan alıyor. Halbuki, vücut  sahasında mahal ve makam, yalnız ve yalnız Vâcib-i Ehade mahsustur. Eğer  eşya kendi nefislerine isnad edilirse, herbir zerreye bir ulûhiyet  lâzımdır. Meselâ, Ayasofya’nın bânisi inkâr edildiği takdirde, herbir  taşı bir Mimar Sinan olması lâzım geliyor. Öyleyse, kâinatın Sânie olan  delâleti, kendi nefsine olan delâletinden daha vâzıh, daha zâhir, daha  evlâdır. Öyleyse, kâinatın inkârı mümkün olsa bile, Sâniin inkârı mümkün  değildir.






Ayasofya: (bk. bilgiler)Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
Mimar Sinan: (bk. bilgiler)Müessir-i Hakikî: gerçek tesir sahibi olan, bütün sebepleri harekete geçiren Allah
Mün'im-i Hakikî: gerçek nimet verici olan AllahSâni: her şeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Vâcib-i Ehad: varlığı zorunlu olan ve her bir varlık üzerinde birliğinin izleri görünen Allahbeynennâs: insanlar arasında
binaenaleyh: bundan dolayıbâni: bina eden; mimar
cari: geçerlidarbe: vuruş; ceza
delâlet: delil olma, işaret etmeeczâ: parçalar, bölümler
esbab: sebeplerevlâ: daha iyi
fıtrat: yaratılış, mizaçgaflet: duyarsızlık, manevî sorumluluklarından habersiz davranma hâli
gayr-ı mütenahî: sınırsız, sonsuzhad: dinin emrettiği bir işi terk eden kişiye verilecek cezâ
ihsan: bağış, ikramilâh: tanrı
isnad etmek: dayandırmakkefaret: günahın bağışlanmasına vesile olan şey
kudret: güç ve kuvvetlisan-ı hal: hal ve beden dili
mahal: yermahsus: özel, has
makam: konum, yermisil: benzer, eş değer
muârefe: karşılıklı tanışma, birbirini bilip tanımamüessir: tesir eden; tesir sahibi
necis: pis; dinî ibadetlere engel sayılan pisliknefis: bir kimsenin kendisi
nâfiz: etkili, hükmü geçennükte: ince anlamlı söz
nümune: örnek, misaltahkir: aşağılanma, hakarete uğrama
tasarrufat: dilediği gibi kullanma ve idare etmetazarru: dua, yakarış
tâhir: temiz, pak; dinen temiz sayılanulûhiyet: ibadete ve itaat edilmeye layık olma, İlâhlık
unsur: madde, parçavasıta: aracı ve vesile olan
vaziyet almak: belli bir konumda bulunmakvesait: araçlar, vasıtalar
vâzıh: açıkvücut sahası: varlık alanı
yâ Rahîm: ey sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan ve özel ihsanları bulunan Allahzerrat-ı kâinat: kâinattaki, evrendeki atomlar
zerre: atomzâhir: açık, görünür
zîra: çünküân-ı vahid: bir an, pek kısa bir süre
şuur: bilinç, idrakşükran: minnettarlık, teşekkür





Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst