Kefareti zor bir kul hakkı: Gıybet

bardak

Well-known member
“İnsanların kendi aralarında hakkınızı helâl edin demesi ve bu şekilde karşılıklı helalleşme geçerli midir? Şayet bu kişi onun arkasından ileri geri konuşmuş (dedikodusunu yapmış) ve bunu ona söylemeden helâllik istemişse gerçekten helâlleşmiş olur mu? Ahirette bu helâllikler nasıl alınacak? Hesabı nasıl verilecek? Çağımızın hastalığı olan bu konuyu geniş bir şekilde anlatırsanız sevinirim.”

Kul hakkını çiğnemenin maddî olanı da, mânevî olanı da kaçınmamız ve sakınmamız gereken büyük günahlardandır. Esasen maddî olup olmadığına bakılmaksızın, hepsi hak olarak değerlendirilmeli ve sakınmalıdır. Paraya ve maddeye bağlı alacak-verecek ilişkilerinde meydana gelen kul hakkı maddî; gıybet, iftira, dedi-kodu, yalancı şahitlik gibi “tahkir ve hakaret”i konu alan kul hakkı mânevîdir.

Başkasının size olan borcunda sizin iki türlü hakkınız söz konusu olabilir. Bir, paranızın maddî değeri; iki, paranızı geciktirmesi sebebiyle uğradığınız mağduriyetin mânevî boyutu. Başkasına olan hakkınızı helâl etmeniz, her ikisini kapsayabileceği gibi, yalnız birini de içine alabilir. Bu sizin niyetinize bağlıdır. Tasarruf ve inisiyatif sizin elinizdedir. Eğer her ikisi hususta da hakkınızı helâl etmişseniz, ALLAH için, ona karşı hakkınızdan tamamen vazgeçmiş olursunuz. Bu vazgeçiş ALLAH içindir ve artık ALLAH nezdinde o kişiyle sizin aranızda her hangi bir hak-hukuk meselesi, alacak-verecek dâvâsı kalmaz, çünkü sizin tarafınızdan iptal edilmiştir. Yani ALLAH katındaki senetler, hak sahibi olarak sizin tarafınızdan yırtılmıştır.

Bunun karşılığında, ALLAH’ın sırf fazl ve keremi ile size ikramı söz konusu olur. Ki, bunu da o kişiden talep etmenize lüzum kalmaz. Çünkü bunu Cenab-ı Hak merhametiyle lütfeder.

Eğer hakkınızdan vazgeçmemişseniz, hakkınızı helâl etmemişsiniz demektir. O kişinin size olan borcu devam eder. Bu durumda borcunu ödeyebilmesi için ona verdiğiniz ilâve süre de kolaylık sayılır. Yani her hâlükârda bu hadis-i şerifle müjdelenen kolaylığa ermek için, elinize hep fırsatlar geçer. Şüphesiz bunu, alacaklı olduğunuz kişilerin ihtiyaç durumu ile sizin onları taşıyabilme gücünüz ve inisiyatifiniz belirleyecektir. Sizin başkasına tanıdığınız kolaylık, dünyada, kabirde ve mahşerde ALLAH’ın rahmeti ve kolaylığı olarak size geri döner.

Başkasına hakkını helâl eden kimse, buna karşılık gerek dünyada, gerek kabirde, gerekse Mahşerde ALLAH’tan öyle bedel alır ki, helâl ettiği o hak, ALLAH’ın sınırsız lütfu karşısında devede kulak kalır. Peygamber Efendimiz’in (asm) şu müjdesi ne kadar latîftir: “Kim bir Müslüman’ın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderip ona rahat nefes aldırırsa, ALLAH da ondan kıyâmet gününün sıkıntılarından birini gidererek rahat nefes aldırır. Kim zorda kalmış muhtaca karşı kolaylık gösterirse, ALLAH da dünya ve âhirette ona kolaylık gösterir. Kul kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, ALLAH da kulun yardımındadır.”1

Gıybet ve dedikodunun kefareti, Bediüzzaman Hazretlerine göre gıybet edilen kimseden helâllik almak ve ALLAH’tan af ve bağışlanma dilemektir. ALLAH’tan af ve bağışlanma dilemek için şöyle denir: “ALLAHümme’ğfir lenâ ve limeniğtebnâhü” (ALLAH’ım bizi ve gıybet ettiğimiz kişiyi bağışla)2

Gıybet edilen kimseden helâllik almak kolay iş değildir şüphesiz. Düz bir söylemle, “Ben seni gıybet ettim. Fakat yanlış yaptığımı anladım, pişman oldum. Özür dilerim. Bana hakkını helâl et” denebilir. Fakat burada bir inceliği unutmamak lâzım: Kimin ya da kimlerin yanında gıybet etmişse, tekrar onların yanına dönüp gıybet ettiği kimseye itibarı iâde edilmelidir. Bu da gıybet edilen kimseye söylenirse, yani, “Seni falan kimselerin yanında gıybet ettim; ama sonradan yanlışımı anladım ve tekrar onların yanında yanlışımı düzelttim” gibi gıybet edilen kimsenin gönlünün hoş edileceği adımlar atılırsa, helâllik almak daha kolay olur.

Gıybet edilen kimse neyi helâl ettiğini bilmeden hakkını helâl ettiğini söylerse, ona, hakkında gıybet ettiğini söylemek mümkün de olmamışsa; bu yanlışı, gıybeti dinleyen kimselerle düzeltmek ve bir daha asla gıybet etmemek şartıyla helâlleştiği umulabilir. Fakat bu, tehlikeli bir oyundur. Risklidir. Tam bir helâlleşme olmaması ihtimali vardır.

İyisi mi, hiç gıybet etmemeye dili alıştırmak ve gıybet yoluyla kişilerin hakkını ve hukukunu çiğnememeye azami dikkat etmektir.




Dipnotlar:
1- Riyâzu’s-Sâlihîn, 245
2- Mektubat, s 467
 

bizar

Well-known member
En önemli ve dikkat etmemiz gereken hususların başında bu konu geliyor sanırım çoğu insanın günah diye nitelemediği bir husus arkasından çekiştirmek ,konuşmak ben çevremde çok görüyorum aynı işyerinde çalışan arkadaşlarım birbirinin arkasından şöyle bir insan, böyle bir insan diye çekiştiriyorlar birbirlerini .Buna ortak olduğumuz anlar bile oluyor .Şöyle düşünüyorumda geçmişime baktığımda o kadar eksiklerle ve hatalarla ve haklarla doluki Allahım affetsin bu gibi ciddi konularda gaflet içinde olmaktanda o kadar utanıyorumki Allah(CC) af ve mağfiretini eksik etmesin ...
 

bizar

Well-known member
Ebü Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem:
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Müflis kimdir, biliyor musunuz?" diye sordu. Ashab:[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]- Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem:[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekat sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir" buyurdular.[1][/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Açıklamalar[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]İnsanlar arasında müflis, parası ve malı bulunmayan veya pek az olan kimse diye bilinirse de, Peygamber Efendimiz, hakiki müflisin bunlar olmadığını açıklamıştır. Çünkü bu durum, daha sonra zengin olmakla ortadan kalkabilir veya ölümle sona erebilir. Gerçek müflis ise hadiste bildirilendir. Böyle kimseler tamamen mahvolmuş, helak olmuş, ahirete götürdüğü hayır ve hasenattan elinde hiç bir şeyi kalmamıştır. Bunların bütün iyilik ve sevapları, üzerlerinde hakları olanlara ve alacaklılarına verileceği gibi, günahları da onların üzerlerine yüklenecek, sonra da cehen­neme atılacaklardır. Gerçek zarar ve ziyan, hakiki iflas işte budur. Böyleleri ahiret yoksulu sayılırlar.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hz. Peygamber'in "müflis kimdir?" tarzındaki sorusu, toplum tarafından onun kelime olarak bilinen manasını açıklamak değil, onları irşad etmek, aydınlatmak gayesi taşımaktadır. Nitekim, Allah Resülü'nün müflisin ahiret hayatıyla ilgili olan gerçek anlamını onlara açıklamasından bunu anlamak mümkün olmaktadır.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Kişinin namazı, orucu, zekatı ve benzeri ibadet ve taatları onun iyilik kazanmasını ve sevap elde etmesini sağlar. Ancak, cennete girmek için bunlar yeterli olmaz. Emredilen ibadet ve taatlarla birlikte, hatta bunlardan daha önemli olarak dinin haram kıldığı, nehyettiği şeylerden sakınılması icab etmektedir. Özellikle maddî ve manevî yönü itibariyle, kulların haklarına tecavüz, amme mallarına hıyanet, Allah'ın affetmeyeceğini bildirdiği büyük günahlar arasındadır. Bu nevi günahları işleyenler, dünyada hak sahipleriyle helalleşip tevbe etmedikleri takdirde, ahirette hak sahipleri onlardan haklarını alacak ve Allah'ın huzurunda hesaplaşacaklardır.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Başkasına sövmek, hakaret etmek, kötü söz söylemek, iftira etmek, namuslu insanların namusuna dil uzatmak, haksız yere birinin malını yemek, kanını dökmek, insanları dövmek, her nevi zulüm ve haksızlık, iyilikleri ve onlardan elde edilen sevabı ortadan kaldırır, sahibini cehenneme sürükler.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Kıyamet gününde ödenecek bir mal ve mülk yoktur. Dolayısıyla haksızlıkların karşılığı haksızlık yapanın iyi amellerinin sevaplarının alınması, üzerinde hakkı olanların günahlarının haksızlık yapanların üzerine yükletilmesi şeklinde olacaktır. Orada hiçbir hak zayi olmayacak, kimseye en küçük bir zulüm ve haksızlık yapılmayacaktır.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hadisten Öğrendiklerimiz[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1. Kul hakları başta olmak üzere, her türlü haramdan sakınmak gerekir.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]2. Kul hakları, maddî ya da manevî olabilir.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]3. Kişinin ibadet ve taatleri, üzerinde bulunan kul haklarını affettirmez.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]4. Kul hakları, ibadet ve taatin ve her çeşit iyiliğin sevabını ortadan kaldırabilir.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]5. Gerçek müflis, ibadet ve taatı olduğu halde, üzerinde bulunan haklar sebebiyle, bu amellerin sevabı hak sahiplerine verilince, kıyamet gününde cehenneme girmeyi hak edenlerdir[/FONT]​
 

anarkh

Well-known member
sadece iki kişinin konuşması değil içimizden yaptığımız suizan bile aslında kendi kendimize iç dünyamızda yaptığımız gıybettir aslında. Rabbim gıybet ve suizan yangın ve bulanıklığından korusun inşallah.
 
Üst