Kelime Analizi 106: Kinaye

kenz-i mahfi

Sorumlu
KİNAYE (Arapça) (كنايه)
Dolayısı ile, dokunaklı söz, maksadı dolayısı ile anlatan söz, açıktan olmayıp hakiki manayı başka ifade ile dokunaklı konuşmak manalarına gelmektedir.
Kinaye kelimesi Arapça "keneve" كنو ve "keneye" كنى kelimelerinden türetilmiştir. Bu kelimeler "ima etmek" manasına gelmektedir. Dolayısıyla "kinaye" كنايه kelimesi "dolaylı ifade, imalı söz" demektir. Arapça'da manası açık olan ifadelere "sarîh" صريح denilmektedir. Kinaye كنايه ise "sarîh" صريح kelimesinin zıddıdır.

Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanma sanatıdır. Bir sözün, benzetme amacı güdülmeden, hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde kullanılmasını ifade eder. Kinayede asıl kastedilen şey mecaz manadır. Kinaye sanatından, karşıdakini incitmeden iğnelemede, hafif ve zarif biçimde alaya almada yararlanılır. Deyim ve atasözlerimizde kinayeye çok sık rastlanmaktadır. Bunlara misal verecek olursak;
- Mum dibine ışık vermez, hamama giren terler, taşıma su ile değirmen dönmez, yuvarlanan taş yosun tutmaz, ateş düştüğü yeri yakar. Kinaye, bir fikri, bir düşünceyi kapalı söylemektir. Mesela, cömert insan için “eli açık”, cimri için “eli sıkı”, israf eden bir insan için “eli delik”, kibirli insan için “burnu büyük”, kıt anlayışlı için “kalın kafalı” şeklindeki ifadeler hep birer kinayedir.
Kinayede, kelâmın ilk anlamı değil, ikinci anlamı kastedilir. Mesela, kibirli insan için kullanılan “burnu büyük” ifadesi, o kimsenin burnu gerçekte küçük olsa bile, doğru bir söz olur.
Bir hakikati doğrudan söylemenin uygun olmadığı durumlarda, kinayeli söylemek daha edebi olur. Mesela, “Abdest tazelemeye gidiyorum” sözü kinayedir ve nazikçe bir ifadedir.
Rivayetlere göre, Hz. Peygamber (asm), savaşa çıkarken nereye gideceğini söylemez, kinayeli ifadeler kullanırdı.
Kur’an-ı Kerîm’deki şu ayet, latif bir kinaye örneğidir:
“Ayetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmayı kibirlerine yediremeyenlere, gök kapıları açılmaz ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler” (A’raf 40).
Ayette geçen “deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler” ifadesi bir kinayedir. Türkçedeki “Balık kavağa çıkınca” ifadesi de bunun gibidir.
Bir de risalelerden şu ifadelere bakalım:
“Hem, Risale-i Nur’un has talebeleri, bâki elmaslar hükmünde olan hakaik-ı îmaniyenin vazifesi içinde iken zâlimlerin satranç oyunlarına bakmakla vazife-i kudsiyelerine fütur vermemek ve fikirlerini bulaştırmamak gerektir.”Üstte geçen “zalimlerin satranç oyunları” ifadesi kinayedir. 2. Dünya savaşı esnasında yazılan bu mektupta nazara verilen durum, kanaatimizce bazı büyük devletlerin kendi menfaatleri için dünyayı ateşe vermeleri olayıdır. Bunlar kendi piyonlarını kullanarak milyonların mahvına sebep olmuşlardır. Menfaat odaklı bütün siyasî, ideolojik ve ekonomik oyunlar da bu tabire uygundur.
Kinaye, kelimenin kendi manasına eşit bir başka manada kullanılmasıdır. Kur'an-ı Kerim'de kinaye, farklı şekillerde ve farklı maksatlar için yer almaktadır.
Maide Suresi'nin 75.ayetinde "ikisi de yemek yerlerdi" denilerek Hazret-i Meryem ve Hazret-i İsa'nın ilah olamayacaklarından kinaye olarak kullanılmıştır. Zira yemek yiyen başka şeylere muhtaç demektir. Muhtaç olan yani ihtiyaç sahibi ise kesinlikle ilah olamaz.
Her kelimenin belli bir manası vardır ki buna hakiki mana yani sarih mana denilir. Bir kelime, kendi hakiki yani sarih manasında kullanılmayıp da bir başka mana ile ilişkisi bulunmasına kinaye denilmektedir. Kinaye, bir şeyi başka anlama gelen kelimelerle anlatmak sanatıdır.
Risale-i Nur Külliyatı'nda "kinaye" sanatı şu şekilde tarif edilmiştir.
"Malûmdur ki: Fenn-i Belâgatta bir lafzın, bir kelâmın mana-yı hakikîsi, başka bir maksud manaya sırf bir âlet-i mülahaza olsa, ona "lafz-ı kinaî" denilir. Ve "kinaî" tabir edilen bir kelâmın mana-yı aslîsi, medar-ı sıdk ve kizb değildir. Belki kinaî manasıdır ki, medar-ı sıdk ve kizb olur. Eğer o kinaî mana doğru ise, o kelâm sadıktır. Mana-yı aslî, kâzib dahi olsa sıdkını bozmaz. Eğer mana-yı kinaî doğru değilse; mana-yı aslîsi doğru olsa, o kelâm kâzibdir. Meselâ: Kinaî misallerinden: (Filanün tavîl-ün necad) denilir. Yani: "Kılıncının kayışı, bendi uzundur." Şu kelâm, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir. Eğer o adam uzun ise, kılıncı ve kayışı ve bendi olmasa de, yine bu kelâm sadıktır, doğrudur. Eğer o adamın boyu uzun olmazsa; çendan uzun bir kılıncı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâzibdir. Çünki mana-yı aslîsi, maksud değil." (Sözler, 616.sayfa)

Kinaye, bir sözü tek kullanımda hem gerçek, hem de mecaz manasıyla kullanma sanatıdır. Manaya kazandırdığı imkanlar nedeniyle özellikle şiirde çok kullanılan bir sanattır. Kur'an-ı Kerim'de oldukça sık rastlanılan edebi sanatlardandır.
Kinaye, birden çok manayı düşündürtmek amacıyla kullanılan bir sanat olmakla birlikte, sözün açıkça söylenmesinin uygun olmadığı durumlarda da kendisine başvurulan bir sanattır. Alay, şaka ve sitem de çoğunlukla kinaye yoluyla dile getirilir. Bu kullanımda sözün gerçek manasından bir sonuç çıksa da geçerli olan mecaz manadır. Gerçek mananın tam zıddını dile getirmek için kullanılan kinayeler de vardır. Bu şekildeki kinayelere ta'riz denilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'deki kinayelere misal verecek olursak;
* "Elbiseni temizle, pislikten kaçın" (Müddessir, 4-5.ayetler) Bu ayetler maddi pisliklerden temizlenmeyi ve kaçınmayı anlattığı gibi şirk gibi manevi pisliklerden temizlenmeyi ve kaçınmayı da anlatmaktadır.
* "Elini boynuna bağlanmış yapma, tamamen de açma" (İsra Suresi, 29.ayet) Bu ayetin açık manasının yanı sıra cimrilik ve savurganlığın da yasaklığını dile getirmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de geçen kelimelerin hakiki manalarında kullanıldığına dair ittifak vardır. Fakat kelimelerin mecaz manalarda kullanıldığına dair görüş ayrılığı vardır. Zahiriyyun Mezhebi ile bir kısım Mutezile imamları Kur'an-ı Kerim'de mecazın olamayacağını dolayısıyla kinayenin de olamayacağını iddia etmelerine rağmen bunların haricindeki bütün İslam alimleri mecazın ve dolayısıyla kinayenin Kur'an-ı Kerim'de mevcut olduğunu kabul etmişlerdir.
Mecaz ve kinaye edebî sanatlardandır. Bir edebî şaheser olduğundan dost ve düşmanın ittifakıyla Kur'an-ı Kerim'in ifadelerinde pek çok edebi sanatların bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunların içinde mecaz ve kinayenin olmadığını düşünmek doğru değildir. Zira İslam ulemasının büyük çoğunluğu mecaz ve kinayenin varlığını kabul etmiştir.
 
Üst