Kelime Analizi 189: Balkan

kenz-i mahfi

Sorumlu
BALKAN (Türkçe)

Balkanlar, kelime manası olarak Avrupa kıtasının güneydoğusuna verilen isimdir.

Balkanlar, adını, Bulgaristan'ı ikiye bölen dağ silsilesinden almıştır. Balkan Yarımadası yaklaşık olarak 1 milyon kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Tarihi Balkan toprakları maalesef bugün bize unutturulmaya çalışılmaktadır. Zira bu bölgeye Avrupalılar artık güneydoğu Avrupa demektedirler ve bize bunu yerleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu topraklar yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti'nin hakimiyetinde kalmıştır.

Balkan kelimesinin kökeni Kaşgarlı Mahmut'a göre "çamur" manasına gelen "balık" kelimesidir. Bu kelimenin sonuna "an" eklenmesiyle "balkan" kelimesi türetilmiştir.

"Balık" kelimesinden türetilen "balkan" kelimesi başlangıçta "bataklık" manasına gelmektedir. Yerel ağızlarda "balkan" kelimesi "su birikintisi" olarak kullanılmaktadır. Ovalık alçak yerlere "balkan" denilmektedir. Yerel ağızlarda "balkan" kelimesi "sazlık" olarak kullanıldığı gibi "ormanlık, sık ağaçlık yer" şeklinde de kullanılmıştır. Macarca'da "balkany" kelimesi "su birikintisi, bataklık" demektir. Bulgarca'da "balkan" kelimesi "dağ" manasına gelmekte olup, Türkçe'den Bulgarca'ya geçmiş bir kelimedir.

"Balık" kelimesinden türetilen "Balkan" kelimesi "sarf ve ormanlık dağ" manasına gelmektedir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Tarihe Balkan Savaşları olarak geçen ve Osmanlı Devleti ile Balkan Devletleri arasında yapılan 2 savaş mevcuttur. Bunlar 8 Ekim 1912-29 Eylül 1913 tarihleri arasında yapılmıştır. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan ve tarihte 93 harbi olarak bilinen meşhur harpten sonra Balkan topraklarının büyük bir bölümü kaybedilmiştir. 1878 Berlin Anlaşmasıyla Rumeli topraklarının büyük bir kısmı Osmanlı Devleti'nden koparılmıştır. Bu topraklar üzerindeki devletlerin birbiriyle olan ittifakını bozmak için Sultan II. Abdülhamit Han büyük çaba sarfetmiştir. Bunda da başarılı olmuştur. Zira bu devletlerin ittifak etmesi demek, Osmanlı Devleti için büyük toprak kaybı demekti. Sultan II. Abdülhamit Han, padişahlığı süresince Balkan Devletlerinin birbiriyle olan sorunlarını körükleyerek onların ittifak etmesini engellemiştir. Fakat II. Meşrutiyetin (24 Temmuz 1908) ilanı neticesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti Sırp, Bulgar ve Yunan komiteleriyle işbirliği yaparak ittifaklarına sebep olmuştur. Balkan Devletleri arasında en büyük anşalmazlık olan kiliseler meselesi, 3 Temmuz 1911 tarihli bir kanunla çözüldüğü için İttihat Terakki Cemiyetinin büyük bir hatasıyla, Balkan Devletleri arasındaki ihtilaf da büyük ölçüde ortadan kaldırılmış oldu. Sultan II. Abdülhamit Han'ın büyük çabaları da böylelikle boşa çıkarılmış oldu. Osmanlı Devleti zaten İttihat Terakki Cemiyeti döneminde bozuk para gibi topraklarını kaybetti.
Bunun neticesinde 4 Ekim 1908 tarihinde Avusturya, Bosna-Hersek'i ilhak etmiştir. Bunun peşine muhtar bir Prenslik olan Bulgaristan, bağımsızlığını ilan etmiştir. Ertesi gün Girit, Yunanistan'a katıldığını ilan etmiştir.
O zaman Osmanlı Devletine ait olan Makedonya toprakları üzerinde anlaş Sırp, Bulgar ve Yunan devletlerinin bir anlaşmazlıkları bulunduğundan, Rusya'nın desteklemesiyle bu anlaşmazlık büyük oranda halledilmiş ve bu devletler arasında 1912 senesinde ittifak anlaşmaları imzalanmıştır. Böylece II. Abdülhamit Han'ın önlemeye çalıştığı Balkan ittifakı maalesef gerçekleşmiş oldu. 1911 senesi Eylül ayında başlayan Trablusgarp Savaşı nedeniyle Osmanlı Devleti buhranlı bir dönemi yaşıyordu. Osmanlı Devleti o zaman Balkan Devletlerinin birbiriyle anlaştığının farkında bile değildi. Rusya Devleti de Balkan ittifakını el altından destekliyordu. Osmanlı Devletinin zor durumu ve Balkan devletlerinin ittifakını farketmemesi üzerine Rumeli'de bulunan 120 tabur asker terhis edilmiştir.

8 Ekim 1912 tarihinde Karadağ'ın Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmesiyle Balkan Savaşları başlamış oldu. Balkan Savaşı, doğu (Trakya) ve batı (Makedonya ve Arnavutluk) olarak iki cephede cereyan etmiştir. Doğuda Bulgarlarla, batına ise diğer devletlerle savaşılmıştır. Denizde ise Yunan donanmasıyla savaşılmıştır. 23 Ekim 1912 tarihinde doğu ordusu, Bulgarlara yenilerek Çatalca'ya çekilmiştir. Batı ordusu ise 23-24 Ekim 1912 tarihinde Sırplara yenilerek 35 bin kişilik ordu ile Selanik'te Yunanlılara teslim olmuştur.

Balkan topraklarının önemli bir kısmının Bulgaristan'ın eline geçmesi, diğer Balkan Devletlerini rahatsız etmiştir. Bunun üzerine Balkan müttefikleri arasında II. Balkan Savaşı başlamıştır. Fırsattan istifade eden Osmanlı Devleti yönetimi Edirneyi kurtarmıştır. Balkan Savaşları neticesinde Osmanlı Devleti'nin yüzyıllarca kaldığı kadim Balkan toprakları, birkaç ay içerisinde Osmanlı Devletinin elinden çıkmıştır.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
"Balkan" kelimesi Risale-i Nur'da toplam 9 defa geçmektedir. 8 yerde Balkan Savaşları için istimal edilmiştir. 1 yerde Balkanları istila eden Komünizm için istimal edilmiştir.

1."Hem mesela "enneffâsâti fil ukad" cümlesi -şeddeler sayılmaz- bin üçyüz yirmisekiz (1328); eğer şeddedeki (lâm) sayılsa, bin üçyüz ellisekiz (1358) adediyle bu umumî harbleri yapan ecnebi gaddarların, hırs ve hased ile bizdeki Hürriyet İnkılabı'nın Kur'an lehindeki neticelerini bozmak fikriyle tebeddül-ü saltanat ve Balkan ve İtalyan Harbleri ve Birinci ve İkinci Harb-i Umumi'nin patlamasıyla maddi ve manevi şerlerini, siyasî diplomatların radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli planlarını telkin etmeleriyle bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşiyane mahveden şerlerin vücuda gelmeye hazırlanmaları tarihine tevafuk ederek...." (Asa-yı Musa, sayfa 86) ---> Aynı bahis Şualar kitabında da geçmektedir.

Yukarıdaki bahiste Felak Suresi'nde geçen ayetin ebced değeri olan 1328 (Rumi: 1912, Hicri: 1910) ve 1358 (Rumi:1942, Hicri:1939) senelerine denk gelmesiyle bu tarihlerde vuku bulan tebeddül-ü saltanat yani II. Abdülhamit Han'ın tahttan indirilmesi ve diğer harplere işaret ettiği bahsedilmiştir. 1328 senesi (Rumi 1912) Balkan Savaşlarının başladığı tarihtir. 1358 senesi ise (Hicri 1939) edip, II. Dünya Savaşının başlangıcı tarihidir.

2...."İnnel insane lefî husr" (şedde ve tenvin sayılır) makam-ı cifrîsi bin üçyüz yirmidört (1324) edip, hürriyet inkılâbıyla başlayan tebeddül-ü saltanat ve Balkan ve İtalyan Harbleri ve Birinci Harb-i Umumî mağlubiyetleri ve dehşetli muahedeleri ve şeair-i İslamiyenin sarsılmaları ve bu memleketin zelzeleleri ve yangınları ve İkinci Harb-i Umumi'nin zemin yüzünde fırtınaları gibi, semavi ve arzî musibetlerle hasaret-i insaniye ile "İnnel insâne lefî husr" ayetinin bu asra dahi bir hakikati, maddeten aynı tarihiyle gösterip, bir lem'a-i i'cazını gösteriyor. (Kastamonu Lahikası, sayfa) 204) ---> Aynı bahis Tarihçe-i Hayatı ile Sikke-i Tasdik-i Gaybi kitabında da geçmektedir.

Yukarıdaki bahiste Asr Suresi'nde geçen ayetin ebced değeri 1324 (Rumi:1908, Hicri:1906) etmektedir. Aynen Felak Suresi'nin ayeti gibi tebeddül-ü saltanat, Balkan Savaşları, İtalya Savaşı, Birinci Harb-i mağlubiyetleri gibi İslam aleminin en buhranlı zamanına yani hasaretine işaret etmiştir. Yine bu ayette Birinci Harb-i Umumi neticesinde imzalanan dehşetli anlaşmalar neticesinde şeair-i İslamiye'nin tahribiyle memleketin zelzelelerine işaret edildiği gibi, zemin yüzünün gördüğü en dehşetli savaş olan II. Dünya Savaşı'nın fırtınalarına da işaret etmiştir.

Üstad Bediüzzaman'ın hayali olan Medreset-üz Zehra'nın kurulması için büyük çaba sarfetmekteydi. O zaman Balkanlardaki Kosova'da büyük bir darülfünun kurulma teşebbüsü vardı. Bu teşebbüs, Balkan Savaşları neticesinde akîm kalmıştır. Buna dair Tarihçe-i Hayatı kitabında şöyle bahsedilmektedir.

3."O vakit Kosova'da büyük bir İslâm dârülfünununun tesisine teşebbüs edilmişti. Orada hem İttihadcılara, hem Sultan Reşad'a der ki: "Şark, böyle bir dârülfünuna daha ziyade muhtaç ve âlem-i İslâmın merkezi hükmündedir." Bunun üzerine şarkta bir dârülfünunun açılacağını va'dederler. Bilâhare Balkan Harbi çıkmasıyla, o medrese yeri, yani Kosova istila edilir. Bunun üzerine müracaatla Kosova'daki dârülfünun için tahsis edilen ondokuzbin altın liranın şark dârülfünunu için verilmesini taleb eder, bu talebi kabul edilir. (Tarihçe-i Hayatı, sayfa 106) ---> Bu ibareye yakın bir ibare Emirdağ Lahikası II, sayfa 183'de geçmektedir.

4.Evet, Çin'i, hem yarı Avrupa'yı ve Balkanları istila eden bu cereyana karşı bizi muhafaza eden Kur'an-ı Hakîm'in bu dersidir ki: o hücuma karşı sed çekmiş, bu suretle o tehlikeye karşı çare bulmuştur. (Emirdağ Lahikası, sayfa 244)
 
Üst