A'raf Suresi 4.ayette mealen: "Hâlbuki nice şehirler var ki onları helâk ettik de azâbımız kendilerine geceleyin veya onlar (o memleketin halkı) kaylûlede (gündüz uykusunda) olan kimseler iken gelivermiştir." Bu ayette gece veya gündüz uykusunda iken helak edilen kavimlerden bahsedilmektedir. Nuh (AS)'un kavmi gece helak edilirken, Hud (AS)'un kavmi gündüz uykusunda helak edilmiştir. Burada geçen "evhum kâilûn" tabiri Risale-i Nur'da uyku bahsinde 28.Lem'ada uykunun üç nevi anlatılırken izah edilmiştir.
Yine A'raf Suresi 82.ayette: "Hâlbuki kavminin cevâbı (alay ederek): “Onları memleketinizden çıkarın! Çünki onlar fazla temizlenen insanlarmış!” demelerinden başka bir şey olmadı." Neml Suresi 56.ayette geçen ifade de bu ayete çok yakındır. Hz. Lût, erkeğin erkeğe yaklaşması (homoseksüellik) şeklindeki bu fuhuş çeşidini, daha önce hiçbir millette görülmemesi veya hiçbir millette görülmemiş ölçüde yaygınlaştırmaları ve aleniyete çıkarmaları sebebiyle onları eleştirdi; kendisinin güvenilir bir peygamber olduğunu, Allah'tan korkup davetine icabet etmeleri, hallerini düzeltmeleri gerektiğini söyledi ve bu yaptıkları sebebiyle onları "müsrifler" şeklinde niteledi. “Mâkul ve meşru ölçüleri aşan" anlamına gelen müsrif kelimesinin burada cinsel sapıklığı ifade ettiği anlaşılmaktadır. Kitap ve Sünnet'te zinanın cezası belirlenmekle beraber, sapıklık ve çirkinlik sayılarak yasaklanan eşcinselliğin cezası tayin edilmemiş; bu yüzden Müslüman âlimler bu suçun cezası hakkında taşlama (recm), yakma, üstüne duvar yıkma, yüksek bir yerden atmak suretiyle öldürme gibi farklı idam usulleri önermişlerdir. İmam Ebû Hanîfe ve diğer bazı âlimler ise ta'zîri (hâkimin uygun göreceği öldürme dışındaki bir cezayı) yeterli bulmuşlardır.
Yine Araf Suresi 88. ayette: "Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dedi ki: “Ey Şuayb! (Ya) mutlaka seni ve berâberindeki îmân edenleri memleketimizden çıkaracağız veya kesinlikle dînimizedönersiniz!” (Şuayb) dedi ki: “(Biz bu teklîfinizi) çirkin bulan kimseler olsak da mı?” Medyen ve Eyke halkının peygamberi olan Şuayb (AS)'ı kavimleri dinlemedikleri için Eyke halkı, buluttan yağan ateş yağmurlarıyla; Medyen halkı ise korkunç bir azap gürültüsüyle, bir yer sarsıntısıyla helak olup gittiler.
A'raf Suresi 94.ayette mealen; "İşte (biz) hangi şehre bir peygamber gönderdiysek, mutlaka oranın halkını sıkıntılar ve hastalıklarla yakaladık; tâ ki yalvarsınlar (ve îmâna gelsinler." ve devamındaki ayette; "Sonra kötülüğün (o darlığın) yerini, iyilik (bolluk)la değiştirdik. Nihâyet (mal ve evlâd cihetiyle) çoğaldılar ve: “Doğrusu atalarımıza (da zaman zaman böyle) darlıklar ve bolluklar dokunmuştu. (Bunun tehdîd edildiğimiz azabla bir alâkası yok!)” dediler de, kendileri hiç farkında değillerken onları ansızın yakalayıverdik." mealiyle insanın hep bir imtihan içinde olduğu, sıkıntıları Rablerinden bilenlerin kazandığı, bilemeyenlerin kaybettiğini kısaca beyan etmiştir.
Araf Suresi 96-97-98.101. ayetlerde: "Hem gerçekten o şehirlerin halkı îmân edip (peygamberlerine karşı gelmekten)sakınsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden nice bereketler açardık; fakat (onlar, peygamberlerini) yalanladılar; bunun üzerine (biz de) onları, kazanmakta oldukları(günahlar) yüzünden (azâbımız ile) yakalayıverdik. Yoksa o şehirlerin halkı, kendileri uyuyan kimseler iken azâbımızın kendilerine geceleyin gelmesinden emin mi oldular? Veya o şehirlerin halkı, kendileri eğlenirlerken, azâbımızın kendilerine kuşluk vakti(güpegündüz) gelmesinden mi emîn oldular? İşte o şehirler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Ve Celâlim hakkı için, peygamberleri kendilerine apaçık mu'cizeler getirdiler! Fakat daha önce(mu'cizeler gelmeden evvel) yalanladıkları şeylere, îmân edecek olmadılar. İşte Allah, kâfirlerin kalblerini (küfürlerindeki inadları sebebiyle) böyle mühürler!" buyurulmaktadır.
Yine A'raf Suresi 161.ayette mealen; "Bir zaman onlara şöyle denilmişti: “Şu şehre (Kudüs'e) yerleşin; ondan dilediğiniz yerde yiyin; (Yâ Rab! Bizi affet!)' deyin ve kapıdan secde eden (hürmetle eğilen)kimseler olarak girin ki sizin hatâlarınızı bağışlayalım. (Bu bağışlamadan sonra) yakında iyilik edenlere (mükâfâtlarını) daha da artıracağız.” İsrailoğullarına inen bu ayete maalesef İsrailoğulları itaat etmediler.
Yine A'raf Suresi 163.ayette: "Bir de onlara, o deniz kıyısındaki şehrin başına gelenleri sor. O sırada onlar cumartesi yasağına riayet etmiyorlardı. Cumartesi günü balıklar akın akın geliyorlardı, yasak olmadığı gün gelmiyorlardı. Yoldan çıkıp sapıklık yaptıkları için biz de onları işte böyle sınıyorduk." Burada bahsedilen şehir Akabe Körfezi ile Sina arasında deniz kenarında yaşayan bir kavim olsa gerektir. Onlara Cumartesi günü avlanmak yasak idi. Halbuki balıklar Cumartesi günleri kesretli bir şekilde oradan geçmekte ve ondan sonraki günlerde balık bulunmamaktaydı. İsrailoğullarının samimi olup olmadıklarını, Cenab-ı Hak, bu şekilde imtihan ediyor.