Kelime Analizi 59: Kıskançlık-Hased-Gayur

kenz-i mahfi

Sorumlu
KISKANÇ (Türkçe)

Kıskanmak kelimesinin dilimizde kullanıldığı şekiller şunlardır:

1- Sevgide veya kendisiyle alakalı olan şeylerde bir başkasının ortaklığına, üstün durumda görünmesine dayanamamak.
2- Herhangi bir bakımdan kendisinden üstün gördüğü birinin bu üstünlüğünden acı duymak, hasetlenmek,
3- Esirgemek, çok görmek.
4- Herhangi bir şeye en küçük bir saygısızlık gösterilmesine dahi dayanamamak.
5- Yerinde olmayı istemek, imrenmek.manalarında kullanılmaktadır.

Eski Türkçe’de “kıskınç” kelimesi “cimri, pinti” manasına gelmektedir. Yine “kız” veya “kıs” kelimesi “eli sıkı, hasis” manasına gelmektedir. “Kıskanmak” kelimesi bu bakımdan “Cimrilik etmek, esirgemek, sakınmak” manalarına gelmektedir.

“Cimri” kelimesi Farsça olup “soysuz, sefil, dilenci” manasında kullanılmaktadır. Dilimizde “kimseye bir şey vermeyen, cömert olmayan” manalarında kullanılmaktadır.

“Cömert” kelimesi yine Farsça olup “eli açık, cimri olmayan” manalarına gelir. Farsça’da “cevmerd” olarak okunur.

“Kıskanmak” kelimesinin Arapça’daki karşılığı “gayret” kelimesidir. Arapça’da “gayret” kelimesi nâm ve namusa zarar verecek hallerden hamiyet etmek manasındadır ki, kıskanmak tabir olunur . Pek gayretli, hamiyetli ve kıskanç kişiye “gayrân” veya “gayûr” denilir.

Kıskanmak duygusu insanın fıtratında vardır. Onu fıtratından söküp atamaz. Kıskançlığın en geniş sahası eşler arasında olanıdır. Kıskanmak duygusu, yaratılış olarak insanlarda var olan gayret duygusunu ifade eder. Hazret-i Sad bin Ubade bir konuşma esnasında: “Eğer bir adamı eşimle birlikte görürsem, onu kılıcımla paralarım” demiştir. Hazret-i Sad’ın bu sözünden haberdar olan Hazret-i Peygamber (ASM) ashabına hitaben şöyle buyurdu: “Siz Sad’ın şu gayretine mi şaşırıyorsunuz? Vallahi ben ondan daha gayretliyim, Allah ise benden daha gayretlidir. Allah, bu gayreti yüzündendir ki, gizli, açık, her türlü hayasızlığı haram kılmıştır. Allah’tan daha fazla tövbeden/delilden hoşlanan kimse yoktur. Bu sebepledir ki, müjdeleyici ve uyarıcıları göndermiştir. Yine Allah’tan daha fazla övgüden hoşlanan kimse yoktur. Cenneti vaad etmesinin nedeni budur. (Buhari)

Arapça’daki “gayret” kelimesinin Türkçe’deki karşılığı “daha ziyade çabalama, olağanüstü çalışma, yılmadan, usanmadan faaliyet içinde olma gibi manalara gelmekle birlikte kutsal değerlere karşı yapılan saldırılara karşı hasıl olan koruma, esirgeme ve kayırma duygusunu da ifade eder. Dilimizde çok çalışkan kişilere “gayretli” denilir.

Cenab-ı Hakk, insanın annesi, bacısı, eşi, kızı gibi kadınlar hakkında duyduğu kıskançlık duygularının bir kısmını sevdiği halde, bazı kıskançlıklardan hoşlanmaz ve bu kıskançlıkların sahibine buğzeder.

İnsan, akrabalarından herhangi birinde haram bir davranış gördüğü zaman kıskançlığa düşüyorsa bu güzel bir huydur. Cenab-ı Hakk, bu çeşit kıskançlığı sevmektedir. Zaten insanın fıtratında yerleştirilen kıskanmak duygusu bu tür hayasızlıklara ve haram şeylere girmeye mani olmak için vardır. Bilhassa Cenab-ı Hakk, kadınların kendilerine nikah düşen kimselerle şakalaşıp karşılıklı gülüşmelere kadar varan samimiyet kurmaları karşısında duyulan kıskançlıktan hoşlanmaktadır. Bu çeşit kıskançlıklar İslamiyette methedilmiştir. Yabancı bir kadınla erkek arasında kurulan ve karşıdan bakan insanların kalbinde haklı olarak bir şüphe uyandıran bu çeşit samimiyetler ve senli benli olmaları karşısında duyulan kıskançlıklar Allah’ın hoşuna giden huylardır. Yüce Allah yabancı erkek ve kadınlar arasında kurulan bu gibi ahbaplıklar için “Allah’tan daha kıskanç kim olabilir? İşte Allah zinayı, her türlü fuhşu ve kötülüğü de bu kıskançlığından dolayı haram kılmıştır” buyurulmuştur. (Buhari)

Cenab-ı Hakkın hoşlanmadığı ve sahibine buğzettiği kıskançlıklar ise, Allah’ın caiz kıldığı meşru davranışlar ve muameleler karşısında duyulan kıskançlıklardır. Bir kimsenin, annesinin, kız kardeşinin veya yakın olan diğer kadınların evlenmeleri karşısında duyduğu kıskançlık gibi. Yakınlarını, helallerine karşı kıskanmak caiz değildir. Cenab-ı Hakk, böyle huylardan memnun olmaz.

Arapça’da “kıskançlık” için kullanılan bir diğer ve mühim kelime “hased”dir. “Hased” kelimesi “kıskanmak” fiilini ifade etmek için kullanılır. Kelime manası olarak “Başkasının iyi hallerini veyazenginliğini istemeyip kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek, çekememezlik, kıskançlık, kıskanmak” demektir. “Hased” kıskanmak, çekememezlik, başkasında olan sağlık, zenginlik ve benzeri nimetlerden dolayı rahatsız olarak o kişiden o nimetin gitmesini istemektir. Hased duygusu kalpte bulunan ve insanı zehirlendiren en kötü ahlaklardan birisidir. Onun için “hased öyle bir ruh hastalığıdır ki, ona hiçbir doktor çare bulamaz. Yeter ki Allah (CC)’ın yardımı tahakkuk etsin” denilmiştir. Hased eden kişiye “hâsid”, hased edilen kişiye de “mahsud” denilir. Hased eden kişi mutlak surette bu hasedinden zarar görür. Hased edilen mahsud hakkında ise zararı ya yoktur, ya da çok azdır. Hased, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, amel-i salihi yiyip bitiren çirkin bir ahlaktır. Beşerin bütün fertleri hasedcidir. Lakin bazıları bu hasedi müspet yönde kullanır ki buna gıpta denilir.

Hased eden kimse, başkasının iyiliğine ve elindeki nimetlere üzülür, hatta bu nimetlerin onun elinden gitmesini ister. Gitmediğinde üzüntüsü artar. Yahudiler ve Hristiyanlar, müminlere karşı sürekli hased ederler. Kendilerin iman edip Allah (CC)’ın fazlından faydalanamadıkları için müminlerin Rab’lerinden gördükleri ihsanlar ve nimetler karşısında hasetlerinden çıldırırlar. Öyle ki Müslümanlar aleyhine her türlü çirkin entrika ve desiseleri çevirirler ve akla gelmedik işleri yapabilirler. Halbuki Müslümanlar onların tam tersini yaparak onların da hidayete gelmeleri için insaf düsturuyla hareket ederler. Hasid, hased ettiği zaman tamamıyla bir zulümdür. Onun için “hasedçinin, hasedinden sakının” buyurulmuştur.

Hasid olan kimse, Cenab-ı Hakk’ın kullarına vermiş olduğu nimeti kıskandığından verilen o nimetin ondan çıkmasını istediğinden hiçbir zaman rahat ve huzur içinde değildir. Hased, kalbte bulunan çirkin bir ahlaktır. Dolayısıyla her kalbte bulunur. Bir kimsenin kalbinde hased bulunur ve kendisi buna üzülür ve bunu istemezse, günah olmaz. Çünkü kalpte bulunan hatıra, düşünce günah olmaz. Eğer kalbinde hased bulunmasından üzülmezse veya arzusu ile hased ederse günah olur. Eğer hasedini sözleri ve fiilleri ile de belli ederse daha büyük günahtır.

Hadis-i şerifte: “İnsan, üç şeyden kurtulamaz, su-i zan, tayere (uğursuzluk) ve hased. Su-i zan edince, buna uygun harekette bulunmayınız. Uğursuz zan (tayere) ettiğiniz şeyi, Allah’a tevekkül ederek yapınız. Hased ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyiniz” buyurulmuştur.

Hased duygusu insanlık tarihiyle beraber gelmiştir ve kıyamete kadar devam edecektir. Kur’an-ı Kerim’de hasedden bahsedilmektedir. “Hased” kelimesi Kur’an’da 5 defa zikredilmiştir.

Hazret-i Adem (AS)’in oğulları arasındaki cinayet ile Hazret-i Yusuf (AS)’un kardeşleri tarafından kuyuya atılması hasettendir.

Hased duygusu öyle bir şeydir ki kardeşi kardeşe öldürtebilir, namusları pay-i mal edebilir.

Kıskançlık kinin, kin ise öfkenin neticesidir. Bundan dolayı öfkelenmeyi azaltacak davranışlar içinde bulunmak kini, dolayısıyla kıskançlığı azaltır. Hased, İlahi takdire razı olmamaktır. Yani Cenab-ı Hakk’ın kulları arasında taksim ettiği nimetlerine bir kulun kendi hevesi uyarınca razı olmamasıdır. İnsanlar arasındaki kavgalar, çekişmeler çoğunlukla hasetin neticesidir. Hased, insandaki aşırı bencilliğin bir neticesidir. “Bende yok onda da olmasın” düşüncesinin tezahürüdür.

Hased etmek, Allah (CC)’ın verdiği nimetleri uygun bulmamak manasına gelir. Her kim Allah (CC)’ın verdiği nimeti uygun bulmaz ve bunu bilinçli olarak düşünürse bu durum insanı küfre kadar götürebilir. Hased eden aslında Rabb’i ile çekişmektedir. Bu çekişme merhaleleri şunlardır:
1- Başkalarında gördüğü bu nimetten ötürü öfkelenir.
2- Allah (CC)’ın başkalarına vermişolduğu nimetleri kıskanan kimse, sanki Rabbine şöyle demektedir: “Bu nimetleri niçin bu şekilde taksim ettin?” Cenab-ı Rakk, dilediğine lütfundan dilediği şekilde verdiği halde, o ise bu nimetlerde cimrilik yapmak istemektedir.
3- Cenab-ı Hakk’ın nimetler verdiği kullarını, rezil-rüsvâ etmek istemektedir.
4- Hased etmekle, hem Cenab-ı Hakk’ın hem de kendisinin düşmanı olan şeytana yardım etmiş olur.

Hasedden kaçınmak, başkasının malı, mülkü, mevkii vs. dünya varlıklarında çekememezliğe düşmemek demektir. Başkasında bulunan bir nimetin ondan sakıt olmasını istememek ile beraber o nimete kendisinin de sahip olmasını temenni etmeye gıpta denilir. Her ne kadar uhrevi şeylerde gıpta caiz ise de dünyevi şeylerde gıpta caiz değildir.

Hased hastalığının yıkıcı bir silahı daha vardır. O ise kendisini en çok “gıybet” silahını kullandığı zaman gösterir. Zaten “gıybet” silahı, hasedçinin kullandığı en alçak ve en tesirli silahtır. Onun ile hasmını yani hased ettiği kişiyi avlamaya uğraşır.

Hased eden kişi her halükarda zarar ve ziyandadır. Hased edilen kişi ise bilakis hasedçinin bu tavrından dolayı nimetlere daha fazla mazhar olmakla beraber sevapları da artar. Hasedçi için “Dünyayı da ahireti de kaybeder…” denilmiştir.

Bir hadis-i şerifte: “Size eski milletlerin hastalığı bulaştı. Bu, hased ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal’e yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi: Aranızda selamı yaygınlaştırın” buyurulmuştur.

Hased etmek, Cenab-ı Hakk’ın takdirini değiştirmez. Bundan dolayı, hased eden kişi boşuna çabalamış ve üzülmüş olur. Kazandığı günahlar ise yanına kar kalır.

Hased duygusu genellikle bir müminin bir nimete mazhar olmasıyla başlar. Hasedden kurtulmanın en güzel ve kolay yolu takdir-i İlahi’ye rıza göstermektir. Çünkü her şey kader ile takdir edilmiştir. “İçinde hased olmayan insan yoktur. Kim bu hissi aşıp, peşine düşmez ve zulme yer vermezse, hased yapmamış olur.”

İnsan, nimet hususunda bilhassa dünyevi nimetler hususunda başkasında kendinden daha fazla nimetleri gördüğü zaman içinde hased duygusu başlar. Onun için bu İlahi takdire boyun eğmek lazımdır. Yoksa bu hased duygusu insanı içten içe yer bitirir.

Dünyevi işlerde hased daha fazladır. Hasedin bir çaresi: “Hasit adan haset ettiği şeylerin akıbetini düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevi hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet; fânidir, muvakkattır” buyurulmuştur.

Hased hastalığının temelinde, haset edilen kimseyi ve onun elindeki dünya nimetlerini ebedi zannetme gafleti yatar. Akıl, durumun böyle olmadığını bildiği halde, hissiyat ise bu durumda mukayese edemez.

Şöyle bir mukayese yapacak olursa, bir asır zaman sonra hased ettiğimiz kişiler de hased ettiğimiz şeyler de, hased edilen mevkiler de hepsi başka insanların eline geçecek, bir süre de onlar oyalanacaklar ve onların da elinden yine başka başka insanların eline geçecek.

Hasedin bir diğer yönü ise kadere itirazdır. “Kaderi tenkit eden başını örse vurur kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır” (Mektubat), Kısmetine razı olmamak da hasede girer.

“müminde gıpta, münafıkta hased vardır” Bir insan, başka bir insanın nail olduğu maddi veya manevi bir ihsana kendisinin de erişmesini arzu edebilir. Buna gıpta denilir. Haset ise, haset edilen o şahıstan o nimet ve ihsanın mutlaka geri alınmasını arzu etmektir. Zengin olan bir insandan bu zenginliğin gitmesini arzu etmek olduğu gibi, o zengin kişinin kendisi gibi fakir olmasını da istemek hasedin göstergesidir. Hased, yakın akraba, eş, dost arasında daha fazladır.

Hased sıfatı münafıklara yakışan bir sıfat olduğundan, ondan sakınmak için çok çaba sarfetmek lazımdır.

Hülasa edece olursak, bir insanın mazhar olduğu nimetlerin yok olmasını temenni etmeden aynı nimetlerin bilhassa manevi değerlerin kendisinde de olmasını arzu etmeye gıbta denilir.
Bir kimsenin, başkalarının mazhariyetlerini çekemeyip, onlara nasip olan nimet ve fazilerler karşısında hazımsızlık göstermesi,diğer insanlardaki nimetlerin ve iyi hallerin yok olmasını ve hepsinin kendisine verilmesini arzu etmeye ise hased denilir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Kıskançlık kelimesinin en çok geçtiği yer 21. Lem’a olan İhlas Lem’asının Yedinci Sebebi’dir. Burada 10 defa zikredilmiştir.

21. Lem’anın Yedinci Sebebi’ndeki kıskanç kelimesinin geçtiği cümleler şunlardır:

“Ehl-i hak ve hakikatin ihtilâf ve rekabetleri, kıskançlıktan ve hırs-ı dünyadan gelmediği gibi; ehl-i dünyanın ve ehl-i gafletin ittifakları dahi civanmerdlikten ve uluvv-ü cenabtan değildir.”

“Umur-u diniye ve uhreviyede; rekabet, gıbta, hased ve kıskançlık olmamalı. Ve hakikat nokta-i nazarında olamaz. Çünkü kıskançlık ve hasedin sebebi: bir tek şeye çok eller uzanmasından ve bir tek makama çok gözler dikilmesinden ve bir tek ekmeği çok mideler istemesinden müzahame, münakaşa, müsabaka sebebiyle gıbtaya sonra kıskançlığa düşerler.”

Yukarıdaki cümlelerde 3 defa “kıskançlık” ve 2 defa “hased” kelimesi kullanılmıştır. Her ne kadar “hased” kelimesinin tam karşılığı “kıskançlık” olmasa da yine de birbirine yakın kelimelerdir. Risaleler anlaşılmıyor diyenler birbirinin yerine kullanılabilen bu kelimelerin buradaki gibi peş peşe kullandıklarına ne diyecekler acaba?

“Ahirete ait olan a’mâl-i salihada dahi rekabet olamaz; kıskançlık yeri değildir. Kıskançlık eden ya riyakardır, a’mâl-i saliha suretiyle dünyevi neticeleri arıyor.”

“O adam kıskanmadı, sıkılmadı.”

“Baktık ki o adamda şiddetli bir kıskançlık ve bir rekabet damarı uyandı.”

“Sen buna bu cihette kıskanmadın.”

“Onun için kıskandım.”

“Kıskanmak şöyle dursun, gayet samimi bir muhabbetle o gelenlerin kendilerinde daha ziyade olan kuvvetlerini ve daha ziyade tesirlerini ve yardımlarını müftehirane alkışlamak lazım gelirken…”






Lem’alarda 3 yerde hased ve kıskançlık kelimeleri aynı cümlede beraber kullanılmıştır.

“Hased” kelimesinin en çok geçtiği yer 22. Mektub olan Uhuvvet Risalesi’dir. Burada 9 defa zikredilmiştir. Risale-i Nur’da zikredilen “hased” kelimesinin yaklaşık yarısı bu risalede zikredilmiştir.

22. Mektub’da “Hased” kelimesinin geçtiği yerler:

“Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inad ve hased…”

“Eğer adavet hasedden gelse, o bütün bütün azabdır. Çünkü hased evvela hâsidi ezer, mahveder yandırır. Mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur. Hasedin çaresi: Hâsid adam, hased ettiği şeylerin akibetini düşünsün….Eğer uhrevi meziyetler ise, zaten onlarda hased olamaz. Eğer onlarda dahi hased yapsa; ya kendisi riyakârdır, ahiret malını dünyada mahvetmek ister veyahut mahsudu riyakâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.”

“ta bize fukaraların dualarını kazandırsın ve kin ve hasedlerini men’etsin.”

“Gıybet, ehl-i adavet ve hased ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silahtır.”

Risale-i Nur Külliyatı’nda;
Kıskançlık = 43
Hased = 17
Hasid = 4
Mahsud = 2
Hasud = 7 defa zikredilmiştir.
Bunların toplamı = 73 etmektedir.
 
Üst