Kelime Analizi 89: Kureyş

kenz-i mahfi

Sorumlu
KUREYŞ (Arapça) (قرىش)
İslam'ın gelişinden önce Mekke yönetimini elinde tutan ve Hz. Peygamberin (ASM) de mensubu olduğu kabile.
Hz. Muhammed (s.a.s)'in İslâmiyeti tebliğ ettiği sıralarda Mekke'deki topluluğun tek ceddi kabul edilen Kureyş'in asıl adının "Fihr", yahut "Nadr" olduğu söylenir.
Kureyş, Arap içinde Adnanîler'den, Adnanîler içinde Mudarîler'den, Mudarîler içinde Kinanîler'den, Kinanîler içinde Nadr b. Kinane evladından olan meşhur, büyük kabilenin ismidir.Alûsî'nin beyanına göre Kurtubî buna sözlerin en sahih ve en sabiti demiş ve bazıları fakihlerin de bunu kabul ettiklerini söylemiştir. Fakat Ebu'l-Fida ve diğerlerinin beyanına göre sahih olan Kureyş, Fihr b. Malik b. Nadr b. Kinane evladıdır. Fihr evladından olmayanlar Kureyş sayılmaz. Bunun, çoğunluğun fikri olduğu söylenmiş, hatta Zübeyr b. Bekkar, neseb ilmi bilginleri (nessâbûn)nin bunda ittifakları olduğunu söylemiştir.
"Kureyş" kelimesinin nereden geldiğine dair bir kaç görüş vardır. Bunlar:
1- "Kaf" harfinin fethi ile "karş" kelimesinden gelmiştir. "Karş" kelimesi "kesmek ve şuradan, buradan bir takım şeyler toplayıp birbirine katmak ve ihlak ederek karıştırmak ve harpte birbirine karışıp mızrakları birbirine karmakarışık tokuşturmak" manalarına masdar olup Türkçe'de "karışmak, karıştırmak" masdarına lafız ve mana olarak benzetilebilir. Nitekim savaşta mızraklar birbirine girip karıştığı zaman süngüler, mızraklar karıştı yani birbirine girdi denilir. Bu kelimeden türetilen "tekarruş" kelimesi de "tecemmu'" yani "toplanma" demektir.
2- "Kaf" harfinin esresiyle "kırş" kelimesinden gelmiştir. Bu kelime deniz canavarlarından birinin ismi olup denizdeki diğer hayvanları yer, kahreder fakat kendisi yenilmezmiş. Arapça'da küçültme (tasgir) babından "Kureyş" denilmiştir. Fihr bin Malik bin Nadr, şiddet ve kuvvetinden dolayı bu isim ile anılmış ve kabilesine de Kuraşi veya Kurayşi denilmiştir. Künyesi Ebu Galib'dr.
3- Bazıları da demişler ki bu kabileye Kureyş denilmesi Fihr zamanında değildir. Bunlar Huzailer'in Mekke'yi zabtı ve Kabe'nin anahtarlarını onlardan almaları üzerine dağılmışlardı. Sonra Resulullah'ın ecdadından ve Fihr'in sülalesinden Kusayy bin Kilab bin Mürre bin Ka'b bin Lüeyy bin Galib bin Fihr, bu dağılmış olan kabileyi derleyip toparlayarak Huzailer'den Kabe'nin anahtarlarını geri alarak şereflerini yeniden kurduğu zaman Fihr evladından olanların hepsine Kureyş ve nisbetinde Kuraşi yahut Kurayşi denilmiştir. Buna göre Kureyş, Fihr'in kendisi değil evladının ismi olmuştur. Bu şekilde Kureyş kelimesi "toplanma" manasında olan "tekarrüş"ten türemiş olar terhim (kısaltma) yoluyla küçültülmüş demektir. Zira tasgir (küçültme) sigası ancak kısaltma ile kabil olur.
4- Başka bir rivayette ticaretlerinden dolayı kazanma manasına tekarrüşten olduğu beyan edilmiştir. Dolayısıyla Kureyş'e Kureyş denilmesi tekarrüşten dolayıdır. Ru'be bin Accac şöyle demiştir. "Yağ ve hilesiz saf şeyler, onları ticaret ve kazancın döküntüleri olan kalitesiz buğdaya ve halhal başlarına muhtaç etmiyordu." Suğuş, bir çeşit buğday, haşl, halhal ve bilezik başları; kuruş da ticaret ve kazanmadır. Kazanç manasına gelen "kuruş" kelimesi dilimizde ticaret için değişim aracı olan para için bir birim olarak kullanılmaktadır. Buradan "tekarrüş" kelimesi "kuruşlanmak" yani "ticaret edip kazanmak" manasına gelmektedir.
5- Bazıları "teftiş" manasana gelen "takriş" kelimesinden türetildiğini söylemiştir. Çünkü bunların atalarından beri ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını teftiş ederek arayıp sormak ve hacıların eksiklerini gediklerini gözetip çaresini araştırmak adetleri bulunduğu rivayet edilmektedir. Gerek ziyadeden olsun, gerekse aslı üzere sülasi (üç harfli) olsun Kureyş kelimesinden tasgir (küçültme)'in tazim (yüceltme) için olduğunda ittifak vardır. Malumdur ki Rasul-i Ekrem (s.a.v.) hazretleri "Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib b. Haşim b. Abd-i Menaf b. Kusayy b. Kilab b. Mürre b. Ka'b b. Lüey b. Galib b. Fihr b. Malik b. Nadr b. Kinane b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mudar b. Nizar b. Mead b. Adnan"dır. Adnan da daha hayli batın ötede İsmail b. İbrahim Aleyhisselam zürriyeti olması hasebiyle Peygamberimizin nesebi de İbrahimî, İsmailî, Adnânî, Mudarî, Kinanî, Kureyşî, Haşimî'dir.
Kureyş kabilesi, câhiliye devrinde Ka'be'nin içinde bulunan bir kuyunun yanı başına dikilmiş bir puta taparlardı. Bu putun adı Hübel idi. Bu put, Ka'be ve Hicaz başkanlığı Huzâalılara geçtikten sonra, başkanları olan Amr b. Luhay tarafından Suriye topraklarından getirilmiştir. Rivâyete göre Amr, daha puta tapıcılığın Hicaz'a girmediği bir sırada Suriye'ye gittiğinde, oradaki halkın birtakım putlara taptığını görmüştür. Bu putlara niçin taptıklarını sorunca onlar: "Biz bunlara taparız, ne zaman yağmur istesek yağdırırlar; bir konuda yardım dilesek yardım ederler" demişlerdi. Amr, böyle her derde devâ putlardan bir tane de kabilesine götürmek üzere kendisine vermelerini ricâ etmiş, onlar da bu Hübel putunu vermişler. Amr da onu getirip Ka'be'ye yakın ve zemzem kuyusunun üst tarafına yerleştirmiş ve herkesi buna tapmaya teşvik etmişti. Yine rivâyete göre bu put, kırmızı akikten yapılmış ve insan şeklinde olup sağ eli kırık imiş. Ona, altından bir el takmışlar ve tapmaya başlamışlar ki ona gösterdikleri saygı, Hacer-i Esved'e gösterdikleri saygı derecesine varmış. Sonra bu Hübel putunu Ka'be'nin içine almışlardır. Ayrıca Kureyş kabilesi zemzem kuyusunun yanında bulunan İsaf ve Naile adlarındaki iki puta taparlar ve bunların önünde kurbanlar keserlerdi. Rivâyete göre İsaf, Bağy oğlu Yusuf adında bir adam; Naile de Dîk kızı Naile adında bir kadın olup Ka'be içinde zinâ ettiklerinden dolayı Allah onları taş etmiştir. Bu büyük putlardan başka her aile, bir put edinip kendi evinde ona karşı değişik hareketlerle tapıyordu. Meselâ, bir adam yola çıkmak istediği zaman, hayvanına binmeden önce, evindeki bu puta elini ve yüzünü sürerdi. Bu hareket, onun yola çıkmadan önce yaptığı en son iş olurdu. Yolculuktan döndüğü zaman da yine o puta elini yüzünü sürerdi. Bu hareket de o adamın yolculuktan döndükten sonra ailesini görmeden yaptığı ilk iş olurdu.

Kureyş kabilesi ve fazileti hakkında pek çok hadis-i şerif vardır:

1- İbn Abbas (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle dua ettiğini nakleder: "Allahım! Kureyş'in öncekilerine azabı tattırdın, sonrakilerine nimet ve ihsanını tattır" (Tirmizi, Menakıb, 66).

2- Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "(Câhiliye devrinde) Arap kabileleri şu emâret hususunda en şerefli olan Kureyş'e uyardı: Arapların mü'minleri (hanifler), Kureyş'in mü'minlerine, müşrikleri de Kureyş'in müşriklerine uyarlardı. İnsanlar madenler gibidir. Onların cahiliyette hayırlı olanları, İslâm devrinde de hayırlı kimselerdir" (Tecrid-i Sarih, IX, 220).

3- Hz. Peygamber (s.a.s): "Hilâfet Kureyş'in uhdesinde bulunacaktır. Onlar dini vecibeleri yerine getirdikçe ve adâleti icrâ ettikçe, onlara hiçbir kimse düşmanlık etmeyecektir. Eğer onlar dinden, adâletten uzaklaşırsa Allah, Kureyş'i yüz üstü sürçtürür, rezil eder." (Tecrid-i Sarih, IX, 220) buyurmuştur.

4- Başka bir hadiste şöyle bir olay anlatılır: Hz. Peygamber (s.a.s.) Ensârdan bazı kişileri topladı ve "geliniz; sizden olmayan kimse içinizde var mı?" buyurdu. Onlar da "hayır; yalnız bir hemşirezâdemiz var" dediler. Rasûl-i Ekrem (s.a.s); "bir cemaatin hemşirezâdesi kendilerinden sayılır" buyurdu. Sonra Rasûlüllah (s.a.s) şöyle konuştu: "Kureyş, câhiliye devrinden ve bir fâciadan henüz çıkmıştır. Ben (Hevâzin ganimetlerinden bol bol vererek) onların gönlünü almak ve kendilerini İslâm'a ısındırmak istedim. Herkes dünya ile dönerken, sizin Allah'ın peygamberi ile evlerinize dönmeniz sizi memnun etmez mi?" Bunun üzerine Ensâr, "evet, memnun eder" diye cevap verdiler. Rasûlüllah (s.a.s.) buyurdu ki: "Herkes bir vadiye veya geçide girmiş, Ensâr da başka bir vâdiye veya geçide girmiş olsalar, ben mutlaka Ensâr'ın vadisine ve geçidine girerim " (Tirmizi, Menakıb, 66).

e) Ebû Hureyre (r.a) Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)in şöyle buyurduğunu rivâyet eder: "Kureyş, Evs ile Hazrec, Cüheyne, Müzeyne, Eslem, Esca', Gıfâr (kabile fertleri) benim hâlis yardımcılarımdır. Onların da Allah'tan ve Rasûlullah'tan başka koruyucuları yoktur." (Tecrid-i Sarih, IX, 222).

Kureyş Kabilesi, Harem-i Şerif'in sakinleri idiler. Etraflarında halk vurulup çarpılırken onlar erzaklarının temininde ve yazın, kışın seferlerinde emniyetle gidip geliyorlardı. Bir arızaya uğradıkları zaman, "Biz Allah'ın hareminin ehliyiz." diyorlar ve bundan dolayı kendilerine kimse dokunmuyordu. Haşim, Şam ile anlaşıyordu; Abdişems, Habeş'le; Muttalib, Yemen'le; Nevfel, Faris'le, diğer Kureyş tacirleri de bu kardeşlerin tutamaklarıyla bu şehirlere gidip geliyorlar ve o sayede onlara da dokunulmuyordu. Bu dört kardeşten her biri kendi sefer nahiyesinin melikinden bir ahd ve eman vesikası almıştı. Kureyş halkı ötedenberi ticaret ehli ise de ticaretleri -hemen- hemen Mekke ve etrafına münhasır gibiydi. Başlangıçta Haşim b. Abdi Menaf, Şam melikinden ahd ve eman almıştı. Bir defa Haşim Şam tarafına azmedip vasıl olduğunda şeref ve şanı, Şam'da hükümran olan Kayser tarafından duyulup huzuruna davet ve riayet eylemişti. Haşim bu vesile ile münasebet getirip Kureyş tacirlerinin bazı Yemen ve Hicaz mallarıyla Şam ülkesine emanet ve selametle gidip gelmeleri için ahd ve emanı içeren bir ruhsatname istemiş, o da isteği üzere resmi bir vesika vermiş olmakla ondan sonra Kureyş tacirleri Şam tarafına ülfet ettirilir olmuştu. Bunu gören kardeşleri de anlatıldığı üzere Habeş'ten, Yemen'den, İran'dan böyle birer ruhsat almışlardı ki, bunlar birer "kapitülasyon" demek olur. Bu şekilde Kureyş kabilesi yaz kış seferlerinde bu dört kardeşin hufaret denilen delalet ve himayesi adı altında emniyet ile gidip geliyorlardı.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
KUREYŞ KABİLESİNİN FAZİLETİ
Kureyş Kabilesi 7 meziyetle diğer kabilelerden üstün kılınmıştır.
1- Hazret-i Muhammed (ASM)'in onlardan olmasıyla üstün kılınmıştır.
2- Peygamberliğin onlar arasından çıkmasıyla üstün kılınmıştır.
3- Kabeye hizmetçiliğin onlardan olmasıyla üstün kılınmıştır.
4- Dünyanın her tarafından gelen hacılara su vermeleriyle üstün kılınmıştır.
5- Kabeyi yıkmak için Yemen'den gelen fil ordusuna Cenab-ı Hakk'ın bu kabileyi galip kılması.
6- Hiç bir kimsenin Allah'a (CC) kulluk yapmadığı bir zamanda Kureyş Kabilesi'nin Allah'a kulluk yapmaları.
7- Kur'an-ı Kerim'de bir surenin bu kabilenin ismiyle indirilmiş olmasıdır. Bu hususiyet sahip hiçbir kabile yoktur.
 

teblið

Vefasýz
Resulullahın dedeleri, anne ve babası mü’min idiler. Hiçbiri kafir olmadılar. Peygamber efendimiz de; “Allahü teala, İsmail (aleyhisselam) evladından, Kinane ismindeki kimseyi ve onun sülalesinden, Kureyş ismindeki zatı beğendi, seçti. Kureyş evladından da Haşimoğullarını sevdi. Ondan da beni süzüp seçti.” buyurdular
 
Üst