_vatan_
Well-known member
Sohbet ve arkadaşlık için her insan elverişli değildir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
“Kişi dostunun dini üzerindedir. Bu bakımdan sizden her hangi biriniz kimle dostluk yaptığını iyice düşünüp tedkik etsin.”(1)
Arkadaşının malından veya makamından istifade etmek veyahut da sadece onun yüzünü görme ve arkadaşı olmakla yakınlık kurmak gibi faydalardır. Bu ise, bizim gayelerimizden değildir. Dinî faydalara gelince, o faydalarda da çeşitli gayeler bir araya gelir. Zira ilminden ve amelinden istifade etmek o faydalardandır. Kalbi teşviş eden ve şüpheye sürükleyen bir kimsenin eziyetinden korunmak için onun mertebesinden istifade etmek o faydalardandır. Vakitlerini zaruri rızık yolunda harcamaktan kurtulmak için malından istifade etmek o faydalardandır. Önemli meselelerde yardım görmek de o faydalardandır. Bu bakımdan böyle bir arkadaş musibetlerde arkadaşı için bir destek ve çeşitli durumlarda da bir kuvvettir. O faydalardan biri de sadece onun duasıyla bereketlenmektir. Onların birisi de ahirette onun şefaatini talep etmektir. Çünkü seleften biri şöyle demiştir: ‘Fazla ahiret kardeşi edininiz. Zira her mü’min için bir şefaat vardır. Umulur ki sen de kardeşinin şefaatine nail olursun.’
Garib’ut-Tefsîr’de ‘Allah, iman edip de sâlih amel işleyenleri bağışlar. Fazlından onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince.... Onlara şiddetli bir azab vardır’ (Şûra/36) ayetinin yorumunda, ‘Fazlından onlara fazlasını verir’ cümlesi, ‘Onlar ahiret kardeşleri için şefaat ederler. Dolayısıyla Allah da o kardeşlerini onlarla beraber cennete gönderir’ denilmiştir.
Deniliyor ki: ‘Allah Teâlâ kulunu affettiği zaman, onu din kardeşleri hakkında şefaatçi kılar.’ İşte bu sırra binaen seleften bir grup sohbet, ülfet, arkadaşlık ve kardeşliği teşvik etmişler, uzlete ve köşeye çekilmeyi kerih görmüşlerdir. İşte bunlar kardeşliğin faydalarıdır. Bu faydalardan her biri birtakım şartları gerektirirler ki, o fayda ancak o şartlarla elde edilir. Biz o şartların izahını yapalım. Kısaca o şartlar şunlardır. Sohbet ve arkadaşlığını tercih ettiğin bir kimsede beş haslet bulunmalıdır.
1. Akıllı Olmak
Akıllı olmaya gelince, o sermayedir, asıldır. Ahmak bir kimsenin arkadaşlığında hayır yoktur. Ahmak bir kimsenin arkadaşlığı, ne kadar uzun olursa olsun, neticesi küskünlük ve vahşete gider. Hz. Ali (r.a) ne güzel söylemiş: ‘Cahil ile arkadaşlık yapma! Sen ondan uzak ol ve onu da kendinden uzak tut. Zira nice cahiller vardır ki, halim bir kimsenin arkadaşı olduğu zaman onu felâkete sürüklemiştir! Kişi arkadaşıyla kıyas edilir. Zira bir şey için diğer bir şeyde kıyas ve ölçü vardır. Rastladığı zaman kalbin kalp üze rinde delili vardır.’
2. Güzel Ahlâk
Güzel ahlâk ise, elbette dost edinilen bir kimsede aranan bir vasıftır. Zira nice akıllı kimseler vardır ki, şeyleri olduğu gibi idrâk etmektedir. Fakat gazab ve şehvet kendisine galebe çaldığı, cimrilik ve korkaklık kendisine galip geldiği zaman hevâsına tabi olur, ona itaat eder. Bildiği bir şeye bile bile aykırı hareket eder. Çünkü sıfatlarını yenmekten ve ahlâkını düzeltmekten acizdir. Bu bakımdan böyle bir kimsenin sohbetinde hiçbir hayır yoktur.
3. Fasık Olmamak
Fıskına ısrar ile devam eden fâsık ise, onun sohbet ve arkadaşlığında hiçbir fayda yoktur. Zira Allah’tan korkan bir kimse, büyük bir günaha ısrarla devam etmez. Allah’tan korkmayan bir kimsenin tehlikesinden hiçbir zaman emin olunmaz. Dostluğuna güvenilmez. Bil ki, o gayelerine göre değişir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Bizi anmak hususunda kalbine gaflet verdiğimiz bir kimseye itaat etme ki, o keyfinin ardına düşmüş ve işi haddini aşmak olmuştur.” (Kehf/28)
“Onun için sen bizim Kur’an’ımızdan yüz çevirip de yalnız dünya hayatını isteyen kimselere bakma!” (Tâhâ/16)
“Anan ve baban bilmediğin bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu takdirde kendilerine itaat etme. Onlara dünyada iyi bir şekilde sahiplik et!” (Necm/29)
“Ve bana yönelenin yolunu tut!” (Lokman/15)
Bu âyetin mefhumunda fâsık bir kimseden kaçmanın gerekli olduğu hususu vardır.
4. Bid’at Sahibi Olmamak
Bid’atçıya gelince, onun sohbetinde ihdas ettiği bid’atının başkalarına sirayet etmesi, o bid’atın kötülüğünün başkasına geçmesi tehlikesi verdir. Bu bakımdan bid’atçı bir kimse terk edilmeyi hak etmiştir. Nerede kaldı ki onunla arkadaş olmayı tercih edip seçmek...
Hz. Ömer (r.a) arkadaşta dindarlığın aranmasına teşvik ederek Said b. Müseyyeb’in rivayet ettiği bir eserde şöyle demiştir:
Doğruluk arkadaşlarını arkadaş edin! Böyle yaptığın tak dirde onların himayesinde yaşarsın. Çünkü onlar genişlik zamanında süstürler. Belâlar zamanında hazırlık ve zahiredirler. Kardeşinin işini, en iyi mana üzerine hamlet. Seni ondan soğutucu bir iş görünceye kadar buna devam et. Düşmanından (uzak dur). Emin kimse ancak Allah’tan korkan kimsedir. Sakın fâcir ve fâsık bir kimse ile arkadaş olma ki, ondan sadece fısk ve fücur öğrenirsin. Onu sırrına muttali kılma. İşlerinde ancak Allah’tan korkanlarla istişare et!
Câfer-i Sâdık (r.a) demiştir ki: Şu beş grupla arkadaşlık yapma:
1. Yalancı ile arkadaşlık yapma! Çünkü sen daima aldana bilirsin. O serap gibidir. Uzağı sana yaklaştırır. Yakını da senden uzaklaştırır.
2. Ahmakla arkadaşlık yapma! Çünkü ahmakla hiçbir yere varamazsın. O sana fayda vermeyi istediği halde zarar verir.
3. Cimri ile arkadaşlık yapma! Çünkü o, senin en fazla muhtaç olduğun şeyi senden esirger.
4. Korkak ile arkadaşlık yapma! Çünkü o, seni ele verir ve şiddet anında kaçar.
5. Fâsıkla arkadaşlık yapma! Zira o seni bir çiğnem yemek veya daha azma feda edebilir!
Bunun üzerine Câfer-i Sâdık’a şöyle soruldu:
‘Bir lokma ekmekten daha azından neyi kastediyorsun?’ Şöyle cevap verdi: ‘Yemeğe tamah edip arkadaşını feda eder. Sonra onu da elde etmez!’
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“(Hak dinden çıkan) insan, zararı faydasından daha yakın olana tapar. Taptığı şey ne fena dosttur, ne kötü arkadaştır!” (Hac/13)
Bir de fâsıklığı ve fâsıkları görmek günahı kalbe kolaylaştırır. Kalbin günahtan duyduğu nefreti dumura uğratır. Nitekim Said b. Müseyyeb şöyle demiştir:
‘Bu tür kimselerin arkadaşlığında selâmet yoktur.’ Selâmet ancak bunlardan uzak yaşamaktadır.
Lokman Hekim, oğluna şöyle bir tavsiyede bulunmuştur:
‘Ey oğul! Âlimlerle beraber otur. Dizlerini onların dizlerine daya; zira kalpler hikmetle ölü arazinin yağmur damlalarıyla dirilmesi gibi dirilirler.’
Alıntıdır
“Kişi dostunun dini üzerindedir. Bu bakımdan sizden her hangi biriniz kimle dostluk yaptığını iyice düşünüp tedkik etsin.”(1)
Arkadaşının malından veya makamından istifade etmek veyahut da sadece onun yüzünü görme ve arkadaşı olmakla yakınlık kurmak gibi faydalardır. Bu ise, bizim gayelerimizden değildir. Dinî faydalara gelince, o faydalarda da çeşitli gayeler bir araya gelir. Zira ilminden ve amelinden istifade etmek o faydalardandır. Kalbi teşviş eden ve şüpheye sürükleyen bir kimsenin eziyetinden korunmak için onun mertebesinden istifade etmek o faydalardandır. Vakitlerini zaruri rızık yolunda harcamaktan kurtulmak için malından istifade etmek o faydalardandır. Önemli meselelerde yardım görmek de o faydalardandır. Bu bakımdan böyle bir arkadaş musibetlerde arkadaşı için bir destek ve çeşitli durumlarda da bir kuvvettir. O faydalardan biri de sadece onun duasıyla bereketlenmektir. Onların birisi de ahirette onun şefaatini talep etmektir. Çünkü seleften biri şöyle demiştir: ‘Fazla ahiret kardeşi edininiz. Zira her mü’min için bir şefaat vardır. Umulur ki sen de kardeşinin şefaatine nail olursun.’
Garib’ut-Tefsîr’de ‘Allah, iman edip de sâlih amel işleyenleri bağışlar. Fazlından onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince.... Onlara şiddetli bir azab vardır’ (Şûra/36) ayetinin yorumunda, ‘Fazlından onlara fazlasını verir’ cümlesi, ‘Onlar ahiret kardeşleri için şefaat ederler. Dolayısıyla Allah da o kardeşlerini onlarla beraber cennete gönderir’ denilmiştir.
Deniliyor ki: ‘Allah Teâlâ kulunu affettiği zaman, onu din kardeşleri hakkında şefaatçi kılar.’ İşte bu sırra binaen seleften bir grup sohbet, ülfet, arkadaşlık ve kardeşliği teşvik etmişler, uzlete ve köşeye çekilmeyi kerih görmüşlerdir. İşte bunlar kardeşliğin faydalarıdır. Bu faydalardan her biri birtakım şartları gerektirirler ki, o fayda ancak o şartlarla elde edilir. Biz o şartların izahını yapalım. Kısaca o şartlar şunlardır. Sohbet ve arkadaşlığını tercih ettiğin bir kimsede beş haslet bulunmalıdır.
1. Akıllı Olmak
Akıllı olmaya gelince, o sermayedir, asıldır. Ahmak bir kimsenin arkadaşlığında hayır yoktur. Ahmak bir kimsenin arkadaşlığı, ne kadar uzun olursa olsun, neticesi küskünlük ve vahşete gider. Hz. Ali (r.a) ne güzel söylemiş: ‘Cahil ile arkadaşlık yapma! Sen ondan uzak ol ve onu da kendinden uzak tut. Zira nice cahiller vardır ki, halim bir kimsenin arkadaşı olduğu zaman onu felâkete sürüklemiştir! Kişi arkadaşıyla kıyas edilir. Zira bir şey için diğer bir şeyde kıyas ve ölçü vardır. Rastladığı zaman kalbin kalp üze rinde delili vardır.’
2. Güzel Ahlâk
Güzel ahlâk ise, elbette dost edinilen bir kimsede aranan bir vasıftır. Zira nice akıllı kimseler vardır ki, şeyleri olduğu gibi idrâk etmektedir. Fakat gazab ve şehvet kendisine galebe çaldığı, cimrilik ve korkaklık kendisine galip geldiği zaman hevâsına tabi olur, ona itaat eder. Bildiği bir şeye bile bile aykırı hareket eder. Çünkü sıfatlarını yenmekten ve ahlâkını düzeltmekten acizdir. Bu bakımdan böyle bir kimsenin sohbetinde hiçbir hayır yoktur.
3. Fasık Olmamak
Fıskına ısrar ile devam eden fâsık ise, onun sohbet ve arkadaşlığında hiçbir fayda yoktur. Zira Allah’tan korkan bir kimse, büyük bir günaha ısrarla devam etmez. Allah’tan korkmayan bir kimsenin tehlikesinden hiçbir zaman emin olunmaz. Dostluğuna güvenilmez. Bil ki, o gayelerine göre değişir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Bizi anmak hususunda kalbine gaflet verdiğimiz bir kimseye itaat etme ki, o keyfinin ardına düşmüş ve işi haddini aşmak olmuştur.” (Kehf/28)
“Onun için sen bizim Kur’an’ımızdan yüz çevirip de yalnız dünya hayatını isteyen kimselere bakma!” (Tâhâ/16)
“Anan ve baban bilmediğin bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu takdirde kendilerine itaat etme. Onlara dünyada iyi bir şekilde sahiplik et!” (Necm/29)
“Ve bana yönelenin yolunu tut!” (Lokman/15)
Bu âyetin mefhumunda fâsık bir kimseden kaçmanın gerekli olduğu hususu vardır.
4. Bid’at Sahibi Olmamak
Bid’atçıya gelince, onun sohbetinde ihdas ettiği bid’atının başkalarına sirayet etmesi, o bid’atın kötülüğünün başkasına geçmesi tehlikesi verdir. Bu bakımdan bid’atçı bir kimse terk edilmeyi hak etmiştir. Nerede kaldı ki onunla arkadaş olmayı tercih edip seçmek...
Hz. Ömer (r.a) arkadaşta dindarlığın aranmasına teşvik ederek Said b. Müseyyeb’in rivayet ettiği bir eserde şöyle demiştir:
Doğruluk arkadaşlarını arkadaş edin! Böyle yaptığın tak dirde onların himayesinde yaşarsın. Çünkü onlar genişlik zamanında süstürler. Belâlar zamanında hazırlık ve zahiredirler. Kardeşinin işini, en iyi mana üzerine hamlet. Seni ondan soğutucu bir iş görünceye kadar buna devam et. Düşmanından (uzak dur). Emin kimse ancak Allah’tan korkan kimsedir. Sakın fâcir ve fâsık bir kimse ile arkadaş olma ki, ondan sadece fısk ve fücur öğrenirsin. Onu sırrına muttali kılma. İşlerinde ancak Allah’tan korkanlarla istişare et!
Câfer-i Sâdık (r.a) demiştir ki: Şu beş grupla arkadaşlık yapma:
1. Yalancı ile arkadaşlık yapma! Çünkü sen daima aldana bilirsin. O serap gibidir. Uzağı sana yaklaştırır. Yakını da senden uzaklaştırır.
2. Ahmakla arkadaşlık yapma! Çünkü ahmakla hiçbir yere varamazsın. O sana fayda vermeyi istediği halde zarar verir.
3. Cimri ile arkadaşlık yapma! Çünkü o, senin en fazla muhtaç olduğun şeyi senden esirger.
4. Korkak ile arkadaşlık yapma! Çünkü o, seni ele verir ve şiddet anında kaçar.
5. Fâsıkla arkadaşlık yapma! Zira o seni bir çiğnem yemek veya daha azma feda edebilir!
Bunun üzerine Câfer-i Sâdık’a şöyle soruldu:
‘Bir lokma ekmekten daha azından neyi kastediyorsun?’ Şöyle cevap verdi: ‘Yemeğe tamah edip arkadaşını feda eder. Sonra onu da elde etmez!’
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“(Hak dinden çıkan) insan, zararı faydasından daha yakın olana tapar. Taptığı şey ne fena dosttur, ne kötü arkadaştır!” (Hac/13)
Bir de fâsıklığı ve fâsıkları görmek günahı kalbe kolaylaştırır. Kalbin günahtan duyduğu nefreti dumura uğratır. Nitekim Said b. Müseyyeb şöyle demiştir:
‘Bu tür kimselerin arkadaşlığında selâmet yoktur.’ Selâmet ancak bunlardan uzak yaşamaktadır.
Lokman Hekim, oğluna şöyle bir tavsiyede bulunmuştur:
‘Ey oğul! Âlimlerle beraber otur. Dizlerini onların dizlerine daya; zira kalpler hikmetle ölü arazinin yağmur damlalarıyla dirilmesi gibi dirilirler.’
Alıntıdır