FaKiR
Meþveret Bþk.
Bismillahirrahmanirrahim
Bu Kuddûs-ü Âzam ism-i şerifinin tecellî-i âzamından küçük bir cilvesini şâşaalı bir sûrette gösteren ve şu kışın bârid ve haşin çehresi altından çıkan bahar mevsimine bak.
Nasıl çiçekler açmış, hûri misâli libaslar giymiş, güzelleşmiş, ter temiz olmuş bütün ağaçlar ve zümrüt gibi yeşillenmiş zemin yüzü, bütün heyetleriyle, kendilerini bütün enzâra arz ediyorlar.
Câmid ve şuursuz maddeler, az bir zaman içinde, istihâle görmüş, zeminden yükselmiş, nûr-u hayatla süslenmiş, sündüs-misâl güzelliklerle kendilerini Sâni'lerinin nazarına takdim ediyorlar. Bu vaziyet karşısında, değil yalnız ins ve cin, rûhânîler ve melâikeler de hayran oluyorlar.
"Mâşâallah! Bârekallah! Bu ne hayret verici güzellik ve temizlik!" deyip, Sâni-i Zülcelâllerini takdis, tahmid ve temcid edip, râki' ve sâcid oluyorlar. İşte bu fiil-i tanzif, diğer ef'âl-i İlâhiye gibi, vahdâniyet ve mevcudiyet-i İlâhiyeyi bedâhet derecesinde ispat edip göstermektedir. (Lemalar Sh. 411)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
KUDDUS :Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz.
ÂZAM : En büyük.
İSM-İ ŞERİF : Şerefli isim.
TECELLÎ-İ ÂZAM : En büyük görüntü.
BARID: Soğuk
HAŞİN : Sert, katı, kaba.
ŞÂŞAALI : Parlak. Gösterişli.
ÇEHRE : Yüz, surat.
HURİ MİSAL: Hurilere benzer.
LİBAS : Elbise
ENZARA: Nazarlara, bakışlara
ARZ: Sunmak
İSTİHÂLE : Birşeyin birleşiminin ve asıl şeklinin değişmesi, başkalaşmak; imkânsızlık.
ŞUURSUZ : Anlayışsız, idrâksiz, bilmemek, farkına varmama.
CÂMİD : Cansız, durgun, donmuş.
NÛR-U HAYAT : Hayatın nûru, aydınlığı.
SÜNDÜSMİSAL : İpekli kumaş gibi.
SANİ' : (Sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana getiren. İşleyen, yapan. (Allah)
TAKDÎS : Mukaddes bilme. Allah`ı noksan ve kusurlardan pâk ve yüce kabul etmek.
TAHMÎD : Allah`a hamd etme, övme.
TEMCÎD : Cenâb-ı Hakk`ın büyüklüğünü îlân etmek, senâ etmek.
RAKİ' : Rüku' eden. Huzur-u İlâhîde eğilen.
SÂCİD : Secde eden
FİİL-İ TANZİF : Temizleme ve temiz tutma işleri.
EF`ÂL-İ İLÂHİYE : İlâhî fiiller, işleyişler.
VAHDÂNİYET : Allah`ın tek ve benzersiz olup, kusur ve noksanlardan uzak olması.
MEVCUDİYET-İ İLÂHİYE : Cenâb-ı Hakk`ın varlığının bilinmesi.
BEDÂHET : Açıklık. Belli, apaçık.
Bu Kuddûs-ü Âzam ism-i şerifinin tecellî-i âzamından küçük bir cilvesini şâşaalı bir sûrette gösteren ve şu kışın bârid ve haşin çehresi altından çıkan bahar mevsimine bak.
Nasıl çiçekler açmış, hûri misâli libaslar giymiş, güzelleşmiş, ter temiz olmuş bütün ağaçlar ve zümrüt gibi yeşillenmiş zemin yüzü, bütün heyetleriyle, kendilerini bütün enzâra arz ediyorlar.
Câmid ve şuursuz maddeler, az bir zaman içinde, istihâle görmüş, zeminden yükselmiş, nûr-u hayatla süslenmiş, sündüs-misâl güzelliklerle kendilerini Sâni'lerinin nazarına takdim ediyorlar. Bu vaziyet karşısında, değil yalnız ins ve cin, rûhânîler ve melâikeler de hayran oluyorlar.
"Mâşâallah! Bârekallah! Bu ne hayret verici güzellik ve temizlik!" deyip, Sâni-i Zülcelâllerini takdis, tahmid ve temcid edip, râki' ve sâcid oluyorlar. İşte bu fiil-i tanzif, diğer ef'âl-i İlâhiye gibi, vahdâniyet ve mevcudiyet-i İlâhiyeyi bedâhet derecesinde ispat edip göstermektedir. (Lemalar Sh. 411)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
KUDDUS :Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz.
ÂZAM : En büyük.
İSM-İ ŞERİF : Şerefli isim.
TECELLÎ-İ ÂZAM : En büyük görüntü.
BARID: Soğuk
HAŞİN : Sert, katı, kaba.
ŞÂŞAALI : Parlak. Gösterişli.
ÇEHRE : Yüz, surat.
HURİ MİSAL: Hurilere benzer.
LİBAS : Elbise
ENZARA: Nazarlara, bakışlara
ARZ: Sunmak
İSTİHÂLE : Birşeyin birleşiminin ve asıl şeklinin değişmesi, başkalaşmak; imkânsızlık.
ŞUURSUZ : Anlayışsız, idrâksiz, bilmemek, farkına varmama.
CÂMİD : Cansız, durgun, donmuş.
NÛR-U HAYAT : Hayatın nûru, aydınlığı.
SÜNDÜSMİSAL : İpekli kumaş gibi.
SANİ' : (Sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana getiren. İşleyen, yapan. (Allah)
TAKDÎS : Mukaddes bilme. Allah`ı noksan ve kusurlardan pâk ve yüce kabul etmek.
TAHMÎD : Allah`a hamd etme, övme.
TEMCÎD : Cenâb-ı Hakk`ın büyüklüğünü îlân etmek, senâ etmek.
RAKİ' : Rüku' eden. Huzur-u İlâhîde eğilen.
SÂCİD : Secde eden
FİİL-İ TANZİF : Temizleme ve temiz tutma işleri.
EF`ÂL-İ İLÂHİYE : İlâhî fiiller, işleyişler.
VAHDÂNİYET : Allah`ın tek ve benzersiz olup, kusur ve noksanlardan uzak olması.
MEVCUDİYET-İ İLÂHİYE : Cenâb-ı Hakk`ın varlığının bilinmesi.
BEDÂHET : Açıklık. Belli, apaçık.