hikmet.net
21.07.2009
Bir önceki makalemizde karı-kocanın karşılıklı hakları üzerinde genel manada durmuş, sadece hukukun gözetilmesiyle aile huzurunun sağlanmayacağını, elden geldiğince hukuka riayetle beraber karşılıklı anlayışın da olması gerektiğini vurgulamıştık. Bu manada, başta erkeğe vazife düştüğünü ve onun merhamet, şefkat ve himaye duygularıyla ailesine eğilmesi gerektiğini, buna karşılık kadının da hürmet, vefa ve sevgi ile mukabelede bulunması icab ettiğini belirtmiştik. Bu makalemizde ise, sadece erkeğin kadın üzerindeki haklarını irdelemeye çalışacağız.
Dinimizde ve örfümüzde erkek, evin reisidir. Nitekim modern kanunda da erkek reis olarak tanımlanır. Bu reislik ona bizzat Allah tarafından verilmiştir. Verilirken de mesele erkeğin farklı yaratılmasına ve onun evin maddî geçiminden mesul olmasına bağlanmıştır. Ayette şöyle buyrulur:
Kocalar eşleri üzerinde yönetici ve koruyucudurlar. Bunun sebebi, Allah’ın bazı insanlara bazılarından daha fazla nimet vermesi ve bir de kocalarının mehir verme, evin masraflarını yüklenmeleri gibi malî yükümlülükleridir. (Nisa Suresi, 4/34)
Reislik yetkisi, kocaya mutlak bir hâkimiyet hakkı vermez. Bilakis, bu yetki ona bazı mesuliyetleri yüklemenin yanında bazı konularda da onu kayıt altına alır ve yetki sınırlarını belirler. Evet, reislik erkeğin mesuliyetini arttırır. Buna karşılık kadının da kocasına, yani evin reisine karşı dikkat etmesi, yerine getirmesi gereken vazifeleri, sorumlulukları vardır. Bu vazifeleri iki başlık altında toplayabiliriz:
1- Kocasına hürmet ve itaat etmek.
2- Kocasının emaneti olan evine ve çocuklarına sahip çıkmak.
Bu vazifeler hadisi şeriflerde bizzat hak olarak beyan edilmiş ve kadınlar Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tarafından hassasiyete davet edilmişlerdir. Birkaç misal verelim:
“Şuna çok dikkat edin ki, sizin kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır: Sizin onlar üzerindeki haklarınız, aile mahremiyetinizi –tanıdık olsun olmasın– istemediğiniz herkesten korumaları ve hatta evinizde görmek istemediğiniz kimseleri evinize dahi almamalarıdır.” (Tirmizî, Radâ’ 11; İbni Mâce, Nikâh 3)
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mesulsünüz.. Kadın da, evinin ve çocuklarının çobanıdır. Hâsılı her biriniz kendi çapında birer çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur.” (Buhârî, Cum’a 11; Müslim, İmâre 20)
“Eğer ben insanlardan birinin diğer birine secde etmesini emredecek olsaydım kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim. Çünkü Allah kadınlar üzerine kocalar için bir hak koymuştur.” (Tirmizî, Rada' 10; İbn Mace, Nikâh 4)
Verdiğimiz misaller, kadınların vazifelerine dair Peygamber Efendimiz’in buyurduğu genel beyanlardır. Bu kudsî beyanların detayları ise, diğer hadis-i şeriflerde ve Efendimiz’in bizzat hayât-ı seniyyelerinde bulunmaktadır. Evet, Efendimiz bir anda dokuz tane annemizi nikâhı altında bulundurmuş fakat bu annelerimiz tarafından herhangi bir sıkıntıya maruz bırakılmamıştır. Bu güzide validelerimiz, hep ahiret merkezli yaşamış, dünyaya karşı müstağni davranmış, kadınların fıtratından kaynaklanan bazı istenmeyen durumlarda da Efendimizin irşad ve ikazlarıyla irkilmiş ve hep müstakim olarak hayatlarını devam ettirmişlerdir. Bir aralık Efendimiz’den herkes gibi dünyalık şeyler istemişler fakat Efendimiz’in dünyaya karşı tavrını gördükten sonra da bir daha dünyalık istemeyi düşünmemişlerdir. Vakıa Efendimiz onları kendisi gibi yedirip içiriyor, giydiriyor ve mutlu ediyordu ama onlar da imkânsızlıklar içindeyken bile Efendimize karşı son derece saygılı davranıyor ve O’nun hoşlanmadığı şeyleri yapmıyor ve istemiyorlardı. Demek ki, erkeğin evin nafakasını temin etme vazifesiyle beraber kadının da bu konuda kocasına karşı anlayışlı olması ve onu zor durumda bırakıcı isteklerde bulunmaması gerekmektedir.
Kadın, kötülüğü emretmediği sürece kocasına itaatle mesuldür. Zira reise itaat şarttır. İtaatteki inceliği anlatma sadedinde Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, şöyle buyururlar: "Bir erkek, haceti için karısını çağırdığında, tandırın başında bile olsa (bırakıp) kocasına gelsin." (Tirmizî, Radâ 10)
Güzel bir şekilde kocasına itaat eden ve kocası kendisinden memnun olarak ölen kadına ise Efendimiz’in müjdesi çok büyüktür. Ümmü Seleme validemiz rivayet ediyor: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer. (Tirmizî, Radâ 10)
Husayn b. Mihsan'ın halası bir ihtiyacından dolayı Rasul-i Ekrem'in yanına gitmişti. Efendimiz aleyhissalatü vesselam ona “evli misin” diye sordu. Kadın evet dedi. Efendimiz bu defa "ona karşı hizmetin nasıldır?" dedi. Kadın "Gücüm yettiği kadar ona hizmette kusur etmiyorum" deyince, Rasûl-i Ekrem Efendimiz "Sen ona karşı hizmetine dikkat et. Çünkü senin cennete girmen de cehenneme girmen de ona yapacağın hizmete bağlıdır" buyurdu. (Müsned, 4/341; Müstedrek, 2/189)
İtaat ve hürmet meselesi, müşterek bir hayat olan aile müessesesinin bütün alanlarını kapsar. Yani kadının, aileyle alakalı bütün hususlarda kocasına itaat etmesi gerekir. Ancak, hukukî olarak ortaya konan bu çizginin mutlaka aile içinde oluşturulacak manevi atmosferle ve karşılıklı anlayışlarla uygulanması gerekir. Aksi halde aile, bir ordu gibi emir-komuta zincirine bağlı olarak devam ettirilmeye çalışılmış olur ki, bu da ailenin kısa zamanda dağılması demektir. Zaten dinimiz, bu hususları bir katı yönetim tarzı olarak değil, inançla ve karşılıklı anlayışlarla halledilecek bir mesele olarak ortaya koyar. Nitekim aileyle alakalı pek çok ayet ve hadiste takva ve iyilik vurgulanmakta ve adeta, hislerin kontrolünün çok zor olduğu aile içi münasebetlerde, Allah’a karşı saygılı olunması, O’nun koyduğu hakların yerine getirilmesi ve karşılıklı olarak iyilikte bulunulması istenmektedir. Aile içi huzuru sağlamaya çalışırken istenmeyerek içine girilen günahlar olursa onların Allah tarafından affedileceği müjdesi de, yine bu ayetlerin sonunda Gafur, Rahim gibi ism-i şeriflerden anlaşılmaktadır. (Bkz: Bakara Suresi, 2/223, 226, 231, 233, 234, 235, Nisa Suresi, 4/5, 9, 128; Lokman Suresi, 31/15; Ahzab Suresi, 33/49, 55, 59; Tegâbun Suresi, 64/14; Talak Suresi, 65/1, 2, 6
Evet, aile hassas bir müessesedir ve bu hassasiyetine binaen ayet ve hadislerde çok tahşidat yapılmıştır. Öyleyse biz de olabildiğince hassas olmalı ve Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem tarafından cennet bahçesine benzetilen yuvamızla ebedi yuvamızı kazanmaya çalışmalıyız. Unutmamalıyız ki, evliliğimizin ve evimizin bizim için bir cennet köşesi olması bize bağlıdır. Biz iyi olursak evimiz de evliliğimiz de iyi olur ve bu, dünya ahiret saadeti olarak bize geri döner.
21.07.2009
Bir önceki makalemizde karı-kocanın karşılıklı hakları üzerinde genel manada durmuş, sadece hukukun gözetilmesiyle aile huzurunun sağlanmayacağını, elden geldiğince hukuka riayetle beraber karşılıklı anlayışın da olması gerektiğini vurgulamıştık. Bu manada, başta erkeğe vazife düştüğünü ve onun merhamet, şefkat ve himaye duygularıyla ailesine eğilmesi gerektiğini, buna karşılık kadının da hürmet, vefa ve sevgi ile mukabelede bulunması icab ettiğini belirtmiştik. Bu makalemizde ise, sadece erkeğin kadın üzerindeki haklarını irdelemeye çalışacağız.
Dinimizde ve örfümüzde erkek, evin reisidir. Nitekim modern kanunda da erkek reis olarak tanımlanır. Bu reislik ona bizzat Allah tarafından verilmiştir. Verilirken de mesele erkeğin farklı yaratılmasına ve onun evin maddî geçiminden mesul olmasına bağlanmıştır. Ayette şöyle buyrulur:
Kocalar eşleri üzerinde yönetici ve koruyucudurlar. Bunun sebebi, Allah’ın bazı insanlara bazılarından daha fazla nimet vermesi ve bir de kocalarının mehir verme, evin masraflarını yüklenmeleri gibi malî yükümlülükleridir. (Nisa Suresi, 4/34)
Reislik yetkisi, kocaya mutlak bir hâkimiyet hakkı vermez. Bilakis, bu yetki ona bazı mesuliyetleri yüklemenin yanında bazı konularda da onu kayıt altına alır ve yetki sınırlarını belirler. Evet, reislik erkeğin mesuliyetini arttırır. Buna karşılık kadının da kocasına, yani evin reisine karşı dikkat etmesi, yerine getirmesi gereken vazifeleri, sorumlulukları vardır. Bu vazifeleri iki başlık altında toplayabiliriz:
1- Kocasına hürmet ve itaat etmek.
2- Kocasının emaneti olan evine ve çocuklarına sahip çıkmak.
Bu vazifeler hadisi şeriflerde bizzat hak olarak beyan edilmiş ve kadınlar Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tarafından hassasiyete davet edilmişlerdir. Birkaç misal verelim:
“Şuna çok dikkat edin ki, sizin kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır: Sizin onlar üzerindeki haklarınız, aile mahremiyetinizi –tanıdık olsun olmasın– istemediğiniz herkesten korumaları ve hatta evinizde görmek istemediğiniz kimseleri evinize dahi almamalarıdır.” (Tirmizî, Radâ’ 11; İbni Mâce, Nikâh 3)
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mesulsünüz.. Kadın da, evinin ve çocuklarının çobanıdır. Hâsılı her biriniz kendi çapında birer çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur.” (Buhârî, Cum’a 11; Müslim, İmâre 20)
“Eğer ben insanlardan birinin diğer birine secde etmesini emredecek olsaydım kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim. Çünkü Allah kadınlar üzerine kocalar için bir hak koymuştur.” (Tirmizî, Rada' 10; İbn Mace, Nikâh 4)
Verdiğimiz misaller, kadınların vazifelerine dair Peygamber Efendimiz’in buyurduğu genel beyanlardır. Bu kudsî beyanların detayları ise, diğer hadis-i şeriflerde ve Efendimiz’in bizzat hayât-ı seniyyelerinde bulunmaktadır. Evet, Efendimiz bir anda dokuz tane annemizi nikâhı altında bulundurmuş fakat bu annelerimiz tarafından herhangi bir sıkıntıya maruz bırakılmamıştır. Bu güzide validelerimiz, hep ahiret merkezli yaşamış, dünyaya karşı müstağni davranmış, kadınların fıtratından kaynaklanan bazı istenmeyen durumlarda da Efendimizin irşad ve ikazlarıyla irkilmiş ve hep müstakim olarak hayatlarını devam ettirmişlerdir. Bir aralık Efendimiz’den herkes gibi dünyalık şeyler istemişler fakat Efendimiz’in dünyaya karşı tavrını gördükten sonra da bir daha dünyalık istemeyi düşünmemişlerdir. Vakıa Efendimiz onları kendisi gibi yedirip içiriyor, giydiriyor ve mutlu ediyordu ama onlar da imkânsızlıklar içindeyken bile Efendimize karşı son derece saygılı davranıyor ve O’nun hoşlanmadığı şeyleri yapmıyor ve istemiyorlardı. Demek ki, erkeğin evin nafakasını temin etme vazifesiyle beraber kadının da bu konuda kocasına karşı anlayışlı olması ve onu zor durumda bırakıcı isteklerde bulunmaması gerekmektedir.
Kadın, kötülüğü emretmediği sürece kocasına itaatle mesuldür. Zira reise itaat şarttır. İtaatteki inceliği anlatma sadedinde Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, şöyle buyururlar: "Bir erkek, haceti için karısını çağırdığında, tandırın başında bile olsa (bırakıp) kocasına gelsin." (Tirmizî, Radâ 10)
Güzel bir şekilde kocasına itaat eden ve kocası kendisinden memnun olarak ölen kadına ise Efendimiz’in müjdesi çok büyüktür. Ümmü Seleme validemiz rivayet ediyor: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer. (Tirmizî, Radâ 10)
Husayn b. Mihsan'ın halası bir ihtiyacından dolayı Rasul-i Ekrem'in yanına gitmişti. Efendimiz aleyhissalatü vesselam ona “evli misin” diye sordu. Kadın evet dedi. Efendimiz bu defa "ona karşı hizmetin nasıldır?" dedi. Kadın "Gücüm yettiği kadar ona hizmette kusur etmiyorum" deyince, Rasûl-i Ekrem Efendimiz "Sen ona karşı hizmetine dikkat et. Çünkü senin cennete girmen de cehenneme girmen de ona yapacağın hizmete bağlıdır" buyurdu. (Müsned, 4/341; Müstedrek, 2/189)
İtaat ve hürmet meselesi, müşterek bir hayat olan aile müessesesinin bütün alanlarını kapsar. Yani kadının, aileyle alakalı bütün hususlarda kocasına itaat etmesi gerekir. Ancak, hukukî olarak ortaya konan bu çizginin mutlaka aile içinde oluşturulacak manevi atmosferle ve karşılıklı anlayışlarla uygulanması gerekir. Aksi halde aile, bir ordu gibi emir-komuta zincirine bağlı olarak devam ettirilmeye çalışılmış olur ki, bu da ailenin kısa zamanda dağılması demektir. Zaten dinimiz, bu hususları bir katı yönetim tarzı olarak değil, inançla ve karşılıklı anlayışlarla halledilecek bir mesele olarak ortaya koyar. Nitekim aileyle alakalı pek çok ayet ve hadiste takva ve iyilik vurgulanmakta ve adeta, hislerin kontrolünün çok zor olduğu aile içi münasebetlerde, Allah’a karşı saygılı olunması, O’nun koyduğu hakların yerine getirilmesi ve karşılıklı olarak iyilikte bulunulması istenmektedir. Aile içi huzuru sağlamaya çalışırken istenmeyerek içine girilen günahlar olursa onların Allah tarafından affedileceği müjdesi de, yine bu ayetlerin sonunda Gafur, Rahim gibi ism-i şeriflerden anlaşılmaktadır. (Bkz: Bakara Suresi, 2/223, 226, 231, 233, 234, 235, Nisa Suresi, 4/5, 9, 128; Lokman Suresi, 31/15; Ahzab Suresi, 33/49, 55, 59; Tegâbun Suresi, 64/14; Talak Suresi, 65/1, 2, 6
Evet, aile hassas bir müessesedir ve bu hassasiyetine binaen ayet ve hadislerde çok tahşidat yapılmıştır. Öyleyse biz de olabildiğince hassas olmalı ve Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem tarafından cennet bahçesine benzetilen yuvamızla ebedi yuvamızı kazanmaya çalışmalıyız. Unutmamalıyız ki, evliliğimizin ve evimizin bizim için bir cennet köşesi olması bize bağlıdır. Biz iyi olursak evimiz de evliliğimiz de iyi olur ve bu, dünya ahiret saadeti olarak bize geri döner.