Kur'an da Tefekkür Gezileri

Muvahhid1

Well-known member
c_320_240_0_00___files_images_content_resized-4959-1303768901.jpg


Allah’ın mahlûkatı önce nasıl yaratıp sonra tekrar dirilttiğini onlar görmedi mi? Bu Allah için pek kolaydır.

De ki: Yeryüzünde gezin de Allah’ın mahlûkatı ilk önce nasıl yarattığını görün. Sonra Allah ikinci bir inşa ile onları tekrar yaratır. Çünkü Allah’ın herşeye gücü yeter.
Ankebût Sûresi, 29:19-20

SEYAHATİ mü’minlerin övülen bir özelliği haline getiren birçok neden vardır. Bir önceki yazıda sözünü ettiğimiz gibi, geçmiş kavimlerin âkıbetlerinden ibret almak için yeryüzünü dolaşmak, Kur’ân’ın birçok tekrarla vurguladığı bir emirdir. Bundan başka, ilim tahsil etmek, Allah yolunda cihad etmek, farklı kültürlere açılmak gibi daha başka hikmetler de seyahat emrinin hikmetleri arasındadır ki, bu hikmetlerden bazılarına İslâm tarihinin çeşitli dönemlerinde Müslümanlar büyük önem vermiştir.

Ankebut Sûresindeki bu âyet-i kerimenin bizi yönlendirdiği tefekkür seyahatleri ise, ne yazık ki, epey zamandır gündemimizden çıkmış bulunuyor.

Oysa, insanın yapısına dikkat eden bir kimsenin şu sonuca varması hiç zor değildir:

Bu varlık, taş gibi yerinde oturmak için yaratılmamıştır. Onun maddî ve manevî duyu ve yetenekleri, bu dünyanın dar bir yerinde, dört duvar arasında geçecek bir ömür için düzenlenmemiştir.

Eğer bu kâinat her köşesinde rengârenk sanat eserlerini barındıran bir muhteşem galeri olarak yaratılmışsa, insan da bu galerinin her tarafını dolaşacak ve bütün eserlerini inceleyecek bir seyirci olarak gönderilmiştir. Bu apaçık görünen bir hakikattir; çünkü kâinatta hangi güzellik varsa, insanda da onu algılayacak bir yetenek vardır. Bunlar, anahtar ve kilit gibi birbirinin varlığını açıklar.

O halde bu insan yerinde durmayacak; içindeki merak ve güzellik aşkı onu göklerde ve yerde sergilenen sanat eserlerinin peşine düşürecektir. Gündoğumu, günbatımı, gece semâsı, baharlar, kışlar, kırlar, ormanlar, denizler, dağlar, gökler, göller, çöller, hergün değişen dekorlarıyla ve yenilenen eserleriyle onun için sürekli birer macera mekânıdır. Adımını nereye atsa, kendisini Rabbinin eserleriyle kuşatılmış bulur. Gördüğü her güzellik, onu daha başka güzelliklerin ardına düşürür.

Daha da önemlisi, insan, Rabbinin mülkünde gezip dolaştıkça, kendisinin çok büyük bir âleme ait olduğunu anlar. Sonsuzluk kavramı onun dünyasına yerleşir, ruhuna genişlik verir, imanına güç katar. Kur’ân âyetleri kâinattaki İlâhî icraattan, dünyanın âkıbetinden, âhiretin hadiselerinden söz ettiği zaman, o insanın ruhunda daha bir zenginlikle yankılanır. Rabbinin buyrukları daha bir huşu içinde dinlenir, öğütlerine daha bir şevkle kulak verilir. Kur’ân ve kâinat, sık sık vurguladığımız gibi, birbirini açıklayan iki İlâhî kitaptır; onlardan birinin sayfalarını dolaşan insan, diğerinin âyetlerinde de yakınlık peyda eder.

Bunun tersi de doğrudur. Bu iki kitabın birinden uzaklaşma, diğerine karşı da bir duyarsızlaşmaya yol açar. Kâinattan uzak düşen insan, Kur’ân âyetlerinin etkisini eski canlılığıyla hissedemez hale gelir. Dünyası küçülür, zamanı daralır. Küçük dünyanın gelip geçici sıkıntıları insanı fazlaca bunaltmaya başlar. Âlemlerin Rabbine olan imanı, git gide gücünü kaybeder, insan için dünyanın hadiselerine karşı bir dayanak olamaz hale gelir.

İşte, bugün bir iman zaafı olarak ödemekte olduğumuz fatura, kâinattan kopmanın sonucudur. Yaşadığımız sarsıntılar, içine düştüğümüz ümitsizlikler, yakamızı bırakmayan çaresizlikler, gerçekte, küçük bir dünyanın ve dar bir zaman aralığının gelip geçici hadiseleridir. Fakat oturduğumuz yerde, bizi çevreleyen duvarların arasında bu gerçeği göremiyoruz. Bizi dünya hadiselerinin etkisinden kurtarıp Rabbimize yaklaştıracak bir iman gücüne erişmek istiyorsak, Onun geniş mülkü ile daha yakın temas halinde bulunmalıyız. Özetle:

Kur’ân’ın seyahat konusundaki teşviklerine ve seyahat edenler hakkındaki müjdelerine kulaklarımızı ve bütün yeteneklerimizi açık tutmalıyız.

Unutmamak gerekir ki, bu Kur’ân, yerinde sabit dağlara, taşlara değil, Rabbinin mülkünde dolaşan insanlara inmiştir.

Ümit Şimşek
 
Üst