Kur’an Üslubu ve Valideyn ....

GuLSerbeti

Well-known member



Kur’an Üslubu ve Valideyn

Genelde, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i seniyyede, insanın, tabiatı ve cibilliyeti itibarıyla arzu duyduğu, bir zorlama olmadan yaptığı ve yapmaktan lezzet aldığı hususlar fazlaca nazara verilmemekte; onlarla alakalı fıkhî hükümlerin ve hukukî disiplinlerin tesbitiyle iktifa edilmektedir. Fakat, şayet nefsin hoşuna gitmeyen ve insanın yapmakta zorlanacağı bir husus ele alınıyorsa, o zaman o meselenin ehemmiyeti daha genişçe anlatılmakta ve herkes o işe teşvik edilmektedir.

Mesela; izdivaç, hem fert hem de toplum hayatı açısından çok önemli bir meseledir; ailenin teşkili, milletin bekâ ve devamı, ferdin duygu ve düşüncelerinin dağınıklıktan kurtarılması ve cismânî hazlarının zapturapt altına alınması ancak evlilik ile mümkündür. Bununla beraber, dini kaynaklarımızda “Aman hemen izdivaca yönelin, sakın hiç durmayın en kısa zamanda evlenin; evlenmezseniz şöyle derbeder olursunuz!” türünden tehditler ve evliliğe teşvikler yoktur. Teşvik ve tergîb adına sadece onun fıtrî bir ihtiyaç olduğu ve meşruluğu ifade edilmiştir. Çünkü, izdivaca karşı insanların tabiatlarından kaynaklanan bir istek zaten vardır; bir teşvik olmasa da insanlar evliliği arzulayacaklardır. Dolayısıyla, hem Kur’an-ı Kerim hem de Sünnet-i seniyye insanları izdivaca heveslendirmekten ziyade, evliliğin sağlıklı yürümesi ve huzur vaadetmesi için gerekli olan kuralları ortaya koymayı esas almış; nikahın şer’i çerçevesini belirlemiş ve eşlerin haklarını, biribirine karşı vazife ve sorumluluklarını detaylıca anlatmıştır.

Bu espriye bağlı olarak, ayet ve hadislerde anne-baba hukuku üzerinde ısrarla durulmuş ve onların haklarının gözetilmesi ve valideyne zulüm etmekten kaçınılması hususunda tergîb (teşvik etme, isteklendirme) ve terhîblerde (sakındırma, uzaklaştırma) bulunulmuştur. Zira, insan tabiatında başkalarıyla alâkadar olma ve onların ihtiyaçlarını görme isteği sınırlıdır; cibilli olarak onda kendisini anne-babasına adama iştiyakı yoktur. Her insan mutlaka anne-babasına karşı belli ölçüde bir alâka duyar; ama valideynin şefkati evladı için kurban olmayı dahi sıradan bir iş haline getirse bile, çocuğun anne-babayı görüp gözetmesi biraz iradesini zorlamasına bağlıdır. Oysa, çocuk kendisini onların hoşnutluğunu kazanmaya vakfetse, valideynin memnuniyetini Hakk’ın rızasına vesile bilerek hizmette hiç kusur etmese, sürekli onların gözlerinin içine baksa ve onları asla incitmese, hatta bir manolya gibi buruşup solmalarından korkarak onlara dokunurken bile dikkatli davransa... anne ve babanın bütün bu güzel muamelelere hakkı vardır. Bundan dolayı da, Kur’an ve Sünnet, iradenin hakkının verilmesi icap eden böyle önemli bir mesele üzerinde ısrarla durmakta ve tergîb ü terhîbler sıralamaktadır.

Bu tergîb ü terhîblerde ortaya konan nükte de çok latif ve ibretâmizdir: Allah Teâlâ, ana-babayı “valideyn” diye isimlendirerek ikisini bir varlık gibi göstermekte, Kendi haklarını zikrettikten hemen sonra anne-babanın hukukunu nazara vermektedir; öyle ki, mevzu ile ilgili ayetlerde Peygamber hakkı bile araya girmemektedir. Mesela, Cenâb-ı Hak, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamelede bulunun.” (İsra, 17/23) buyurmakta ve Kendi hakkıyla valideynin hukukunu yanyana, beraberce vurgulamaktadır. Sonra da, şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak evladın yanında bulunursa, onlara hizmetten yüksünmemek, hatta “öff!” bile dememek, onları azarlamamak, tatlı ve gönül alıcı sözler söylemek gerektiğini belirtmekte; şefkat ve tevazu ile onlara kol kanat gerilmesini emretmektedir. Evet, Allah Tebâreke ve Teâlâ, anne-babanın evlat üzerindeki haklarını anlatırken, onlara öf demeyi bile yasaklamakta ve onları azarlamayı, küçük görmeyi, yalnızlığa terketmeyi haram kılmaktadır. Özellikle bebek sütten kesilene kadar annenin çektiği sıkıntıları ve anne-babanın çocuklarına karşı ortaya koyduğu fedakarlıkları hatırlatmakta ve “Hem Bana, hem de annene babana şükret! Unutma ki sonunda Bana döneceksiniz.” (Lokman, 31/14) mealindeki ilahî beyanıyla valideynin haklarını Kendi hakkından ayırmayarak hem o valideyni nasip eden Zât’ına şükrü hem de anne-babaya teşekkürü evladın borcu ve vazifesi saymaktadır. Onların dinî esaslara ters olmayan isteklerinin yerine getirilmesini, -müslüman olmasalar bile- gönüllerinin hoş tutulmasını, dünyevî ihtiyaçlarının giderilmesini ve kat’iyen aradaki irtibatın kesilmemesini emir buyurmaktadır
.



[Kırık Testiden]

 
Üst