Çok eşlilik KUR'AN'da neyi amaçlamaktadır ? ..
KUR'AN kadınları dövün diyor mu ? ..
Burada onları güncelleştirerek kısa bir özet sunacağız.
Görüyorsunuz, dönüyor dolaşıyor aynı şeyler yine gündeme geliyor. Her şeyden önce şunu söyleyelim Biz bu tür vak’alara '' mahalle duvarları '' arkasından bakmıyoruz.
İşin bizi ilgilendiren tarafı Türkiye toplumunun din ile yani İslam ile ilişkisinde bir sakatlığın olması… ALLAH, kitap, peygamber anlayışının cehalet ve hurafelerle ile dolu olması…
Sadece sevgi yetmiyor, akıl, idrak ve derin anlayışda lazım.
Bakıyorsunuz, adam kendisinden 50 yaş küçük bir kızla evleniyor, gerekçe hazır; '' Peygamberimiz de Hz. Aişe ile 9 yaşında evlenmişti '' Bakıyorsunuz, adam iki, üç, dört kadınla evleniyor, gerekçe sağlam: ''ALLAH’ın emri izni var, kime ne ? ''
Bakıyorsunuz, adam karısını dövüyor, gerekçe kaya gibi: '' KUR'AN kadınları dövün diyor '' Bu işin şu mahallesi bu mahallesi kalmadı. Toplum olarak her kesimde bunun benzerlerine rastlayabilirsiniz. Bugün bu mahallede yarın öbüründe pıtrak gibi bitiyor. Sorun, gerekçe olarak gösterilen eski dini kaynaklarla cesurca yüzleşmede, içeriden bir dini aydınlamada fakat ona da kimse yanaşmıyor.
Eh, bu durumda hariçten gazel okuyan birisine şöyle demek kalıyor: '' Kardeşim, sizin dininizde bir sorun var galiba '' Öyle ya iş sonunda gidip ALLAH, KİTAP, PEYGAMBERE dayanıyor.
Sokaktaki dindar ne yapsın, dinim bu diye biliyor.
Gerçekten öyle mi?
Acaba 9 yaşında kızla evlenmek, çokeşlilik, kadın dövme vs. olaylarının kaynağı, örfü, geleneği filan bıraktık direk ALLAH, KİTAP, PEYGAMBER mi ?
HAYIR ! ..
Kesinlikle hayır! Müslümanlar Kitaplarını uzun bir süredir terk ettiklerinden yani duvarlara astıklarından, cenaze ritüeli haline getirdiklerinden, tapınak ayinine çevirdiklerinden, ölülerin arkasına okuyup durduklarından, ezber ve hafızlık yarışına girdiklerinden, en güzel hatlarla yazmakla meşgül olduklarından ve abdestsiz dokunamadıklarından dolayı içinde neler yazdığı ile ilgilenmiyorlar...
Eh, hal böyle olunca, ağlamak vaktidir bu an; çekin ceremesini . Yukarıdaki üç konuda başı sıkışanın ALLAH, Kitap, Peygamber mazaretleri ileri sürüp onları gerekçe göstermeleri de işin cabası
Oysa ne Peygamberimiz Hz. Aişe ile 9 yaşında evlenmiştir. Ne ALLAH çokeşliliği emretmiş veya ruhsat vermiştir.
Ne de Kur’an kadınları dövün demektedir!
Bu konuda kanaatimizce ''İSLAM HUKUKUNDA BİRDEN FAZLA KADINLA EVLİLİĞE ŞARTLI İZİN VARDIR'' diyen DİYANET bile yanlış yoldadır.
Bu nedenle yazıyı iki konuyla sınırlı tutuyor ve bunların dine dayandırılamayacağını söylüyoruz:
küçük yaştaki kızla evlilik, çokeşlilik ...
1) SÜBYAN İLE EVLİLİK:
Peygamberimiz Hz. Aişe ile 18-19 yaşında evlenmiştir.
Daha sübyan (akil baliğ olmamış çocuk) bir kız ile evlenme diye bir şey asla söz konusu değil.
Çünkü Araplar kızları diri diri toprağa gömen bir toplum olduklarından, yeni doğan kızların yaşlarını tutmazlardı.
Kız ancak akil baliğ yaşına ulaşınca yani ay hali görmeye başlayınca İNSANDAN sayılır ve yaşı hesaplanmaya başlanırdı.
Bu durumda Hz. Aişe evlendiğinde 9 yaşındaydı demek `;
'' AKIL BALİĞ OLALI 9 YIL OLMUŞTU demektir , yani 9 YILDIR AY HALİ GÖRÜYORDU '' demektir.
O devirde ortalama bir kız 12-13 yaşında ay hali görmeye başladığına göre, bu hesaplama ile Hz. Aişe 18-19 yaşlarında olmuş olur..
Nitekim başka hesaplar da tamı tamına buna uyuyor.
Hz. Aişe Peygamberimizle 9 yıl evli kalmıştı ve Peygamberimiz öldüğünde 28 yaşındaydı.
Buradan da 18-19 yaşında olduğu ortaya çıkar.
Öte yandan zaten Hz. Aişe daha önce rivayetlere göre nişanlıydı, bu nişan bozulup Peygamberimizle evlenmişti. Yani Hz. Aişe’nin evliliğinde bir peygambere yakışmayacak, içinde yaşadığı toplum vicdanınca infialle karşılanacak bir durum yoktu.
İnsanlığın öteden beri tanıyıp bildiği (ma’ruf) adetlere göre bir evlilikti.
Dolayısıyla vatandaşın 14 yaşındaki kızının evlendirilmesine önce karşı çıkıp sonra “Peygamberimizin de Hz. Aişe ile 9 yaşında evlendiği söylenince ikna oldum” demesi, Peygamberimizin neyin gerekçesi haline getirildiğini görmek bakımından korkunç bir durumdur.
2) ÇOKEŞLİLİK:
Konuyla ilgili ayet şöyle:
'' Öksüzlere haksızlık yapmaktan korkuyorsanız hoşlandığınız kadınlardan dörder, üçer ikişer evlenin; eğer haksızlık yapmaktan korkuyorsanız tek, ya da sahibi olduğunuz esir kadınlardan birisi ile evlenin. Bu, ilâve yapıp durmamanız bakımından daha hayırlıdır.''
(Nisa suresi 3)
Ayette rakamlar bulunduğu için matematik mantığı açsından dizilişin Türkçe’ye aktarırken bu şekilde olması gerekir. GENELDE BÜTÜN MEAL ÇALIŞMALARINI İNCELEDİĞİMİZDE İKİŞER ÜÇER DÖRDER OLARAK SUNULAN SIRALAMA AZDAN ÇOĞULA BİR İZLENİM VERİRKEN ,
BURADAKİ DOĞRU MANTIK kanaatimizce ÇOĞULDAN AZA DOĞRU YANİ DÖRT ÜÇ İKİ BİR ŞEKLİNDE OLMALIDIR ! ..
Nitekim az sonra geleceği gibi ayetin iniş sebebi de bunu gerektirmektedir.
Sahabe bu ayeti şöyle anlamıştır:
'' Cenab-ı Hakk çok eşli olmamızın haksızlıklara yol açmasından rahatsız, azaltmamızı, hatta teke kadar indirmemizi istiyor .. ''
Bunun böyle olduğunu anlamak için “nuzül ortamına” yani arka plana gidelim ve ortamı biraz tasvir edelim:
KUR'AN'ın hitap çevresi, daha çok ekvator kuşağı ikliminde görüldüğü gibi “poligaminin” (çokeşlilik) yaygın olduğu bir toplumdu.
Kadınların durumu çok kötüydü.
Alınıp satılıyorlar, bırakın mirastan pay almayı kendilerine mirasçı olunuyordu.
Boşanmış bir kadının üzerine paltosunu (gömleğini, entarisini, şalvarını) atan erkek onu "kapatmış" sayıyordu. Bırakın şahitliği, evlenirken de boşanırken de onlara bir şey sormak zül addediliyordu.
Onlarla evlenmenin ve boşanmanın sınırı yoktu.
Mekkedeki 7-8 büyük tefeci bezirgan (Kâbe çetesi) şehrin kaderine el koymuştu.
Kâbe'nin arka sokaklarında lüks genelevleri işletiyorlardı.
Gariban Mekkelilere faizle borç veriyorlar, ödeyemeyenin karısına kızına el koyuyorlardı.
Onları açtıkları gayet lüks döşenmiş fuhuşhanelerde Yemen'den, Habeş'ten, Mısır'dan, İran'dan vs. gelen zengin tüccarlara sunuyorlardı.
Kimi Mekkeliler de ileride bunların eline düşmesin diye çocuğu kız olunca diri diri toprağa gömüyorlardı ve bu toprağa gömme işleminin bir sebebide bu oluyordu ..
Bu şekilde Mekke'de insanlık dışı, vahşi bir düzen,iktidar (Yeda Ebu Lehep) vardı ve büyük bir dram yaşanıyordu.
Mekke'nin sokaklarında “Ebu Lehep'in iki eli kurusun” (Kahrolsun Ebu Lehep iktidarı, kahrolsun!) sesleri yankılanmaya başlayınca, BU KIZ ÇOCUKLARI HANGİ SUÇUNDAN DOLAYI ÖLDÜRÜLDÜ ? diye bir soru ortaya atılınca, bu dramı yaşayanlar, bu düzenin mağdurları bir anda bu sese doğru koştular.
Bu sesi yükselten Hz. Muhammed'in (s. a.v) etrafını sardılar.
Kılıçlarını çekip arkasında saf bağladılar.
Etrafında toplananların daha çok gençler, kabilesizler, yolu kesilmişler (ibnu's-sebil), tefeci bezirgânlara borçlandırılmışlar, köleler, kadınlar, kızlar vs. olması bu nedenle gayet anlaşılabilirdir.
Aynı düzenin bir benzeri Medine'de de vardı. Münafıkların başı İbni Selül'ün bir cariye pazarı vardı. Buradan kazandıkları paralarla müşriklere malî destek sağlamaktaydı.
Medine'ye gelen yoksul muhacirler bir ara buna özenince şiddetle eleştirildiler. Öyle ki kadınları fuhşa zorlayanlar hem sert bir şekilde eleştirildi, hem de fuhuş mağdurlarına sahip çıkıldı.
Evet, yanlış duymadınız, KURAN istemediği halde zorla fuhşa zorlanan, Mekke ve Medine'nin bugünkü tabirle "fuhuş mafyasının" elinde kıvranan kadınlara bile sahip çıktı ..
"Dünya hayatının geçici zenginliğini kazanacaksınız diye, sakın namusuyla yaşamak istediği halde elinize düşmüş esir kadınları fuhuş yapmaya zorlamayın. Her kim onları fuhuş yapmaya zorlarsa Allah, kendilerine zorla yaptırılan bu işten dolayı onları bağışlayacak, sevgi ve merhametine alacaktır; bundan hiç şüpheniz olmasın" (Nur suresi 33).
Rivayete göre bu ayet, eline düşen esir kadınları fuhuş sektöründe çalıştırarak para kazanan İbni Selül'ün "köle ve cariye" pazarını kapattırmak için nazil olmuştu. (Razi, İbni Kesir, Kurtubi)
Kadınların son derece kötü durumlarını düzeltmek için işe buralardan giren KURAN, evlenme, boşanma, miras vs. konularında da büyük reformlar yaptı.
Doğrusu Kur’an ayetlerinin inişi sona erdiğinde, yani yirmi üç yılın sonunda bu işten tabiri caizse en kârlı çıkan kadınlardan başkası değildi.
Çünkü Kuran'daki bütün kadınla ilgili ayetler onlara ya bir hak veriyor, ya da koruma ve kollama amaçlı hükümler ihtiva ediyordu.
İşte çokeşlilik ayetini de bu arka plan ışığında düşünmek lâzımdır.
Olayı iyi anlamak için ilk muhataplarının bu ayetten sonra ne yaptıklarına bakalım;
Bütün rivayetler bu ayetten sonra sahabe arasında evlenme olaylarının ikişer, üçer, dörder ''ARTTIĞINI'' değil tam tersi ''AZALDIĞINI'' göstermektedir. (Kurtubi, İbn Kesir, Razi)
Bu ayetten sonra neden çokeşlilik olaylarında değil de, giderek dörder, üçer, ikişer, boşanmalarda artış olmuştur?
Çünkü sahabe bunu çokeşliliğe teşvik olarak anlamamıştır.
Bilakis az önce geçtiği gibi zaten çoğu çokeşliydi.
YANİ ÇOK EŞLİ OLMAKTAN ÇEKİNEN YOKTU Kİ, ÜSTÜNE ÜSTLÜK BUNU TEŞVİK EDEN AYET GELSİN!
Zaten öyleydi çoğu.. Tam tersi “Cenab-ı Hak bu kadar çokeşli olmamızı istemiyor, az eşli olmamızı, hatta teke kadar indirmemizi; bizim için hayırlı olanın bu olduğunu söylüyor” diye anlamışlar ve dörder, üçer, ikişer, bire kadar… azaltmak suretiyle evliklerini sürdürmüşlerdir.
Bunu “dörde kadar” izin olarak anlayan da olmuştur.
Kanaatimizce burada ruhsat (izin) verilmiyor, bire kadar indirin deniyor.
Emir veya ruhsat yok bire kadar indirme tavsiyesi var.
Demek ki ayetin sevk yönü, çokeşliliği teşvik değil; çokeşlilikten sakındırma, en azından dörde, üçe, ikiye hatta sonuçta “teke” indirme yönündedir.
Yani genellikle tekeşli evliliklerin olduğu bir toplumda giderek ikiye, üçe, dörde kadar çoğalma değil; zaten çokeşliliğin yaygın olduğu bir toplumda giderek dörde, üçe, ikiye hatta bire kadar azaltma amaçlanmaktadır…
Ayetin sonundaki [zalike edna taulu] ifadesinin çoğu meallerde geçtiği gibi "Arzularınızın çoğalıp taşmaması (azmamanız) için bu daha uygundur" değil; "Eşlerinizi çoğaltıp artırarak haksızlıklara yol açmamanız için bu daha uygundur" şeklinde okumak bu nedenle bağlama uygun düşmektedir.
Öyle anlaşılıyor ki ayetin sonunda geçen [taulu] ifadesi taşmak, azmak (u'luv) anlamında değil; ek, katkı, ilâve, artma, çoğalma (ı'lave) anlamımda kullanılmaktadır (Şafi).
Yani yeni eş ekleme, ilâve yapma, bu konudaki çoğalma kastedilmektedir.
Razi'nin naklettiği İkrime'den gelen rivayete göre bu ayetin iniş sebebinin şuydu;
Çokeşliler (ki sahabenin çoğu), eşlerini geçindirmek için yanındaki yetimin malını harcayabileceğini düşünmeye başlamıştı.
Çokeşli olunca bu kadar kadını geçindirebilmek sorun olmaya başlamıştı. Eşlerini geçindirebilmek için yanlarındaki yetimlerin mallarına el uzatmaya başladılar.
Bir taraftan da acaba haksızlık mı yapıyoruz diye endişeleniyorlardı. Bunun üzerine
"Eğer yetimin hakkını yemekten korkmak diye bir endişeniz varsa, eşlerinize harcamak için yetimin malına el uzatmayı bırakın, hoşlanarak evlendiğiniz kadınların sayısını azaltın, hatta bire indirin, evlilikleri böyle yapın" denmek istendi.
Ayetin “Yetimlerin malına el uzatmayın” diye başlaması bundandır… (Razi; Nisa;3 tefsirinde)
Görüldüğü gibi Kuran'ın bu ayetini “çokeşliliğe ruhsat” hatta “teşvik” olarak anlayanlar yanılıyorlar.
Burada ruhsat verildiği filan yoktur.
Çünkü konu erkeklerin tekeşle yetinememe sorununu çözmeye yönelik değildir.
Zaten böyle bir sorun da yoktur.
Ayetin ilk muhatapları zaten bol bol evlenmişlerdi.
Bu ayet indiğinde zaten sahabelerin çoğu çokeşliydi.
Yani ortada dullar ve yetimler kalmış da, bunları ne yapacağız diye sahabe kara kara düşünmüş de, ayet imdatlarına yetişerek onlara çokeşlilik yolunu açmış değildir.
Bunlar zaten yapılmıştır. Ortada kalan dullar ve yetimlerle zaten evlenilmiştir.
''Arap'' bunu zaten yapmaktadır.
Ayet bunlar yapıldıktan sonra geliyor ve bunların yarattığı sorunları çözmeye yöneliyor.
Demek ki üzerinde titrenen, erkeklerin “tekeşle nasıl yetinecekleri” sorunu değil; kadınların, öksüzlerin, yetimlerin, kimsesizlerin, ezilenlerin, mağdurların sorunlarının nasıl çözüleceğidir.
Yani hak ve adalet sorunudur.
Kur’an bunu gördüğü an âdeta otomatikman harekete geçen virüs programı gibi çalışıyor ve her şeyde ısrarla bunu arıyor.
Kuran'ın bu ruhunu anlamayanlar, tabiî ki ellerini sıvazlayarak çokeşliliğe “ruhsat” yorumları yapacaklardır.
Şu halde çokeşlilik ne ALLAH'ın bir emri, ne de verdiği bir ruhsattır.
Ruhsat sıkışana verilir.
Buradaki sıkışma tekeşle yetinemiyor olmalarından kaynaklanan bir ''ERKEK SIKIŞMASI'' değildi.
Bilakis mallarının çokeşli olanlarca yenmesinden kaynaklanan bir ''YETİM SIKIŞMASI'' idi.
ALLAH erkeklerin “uçkuru” için ayet indirmedi, yetimlerin “hakkı” için ayet indirdi!
''Siz ne söylerseniz söyleyin, sizin Peygamberiniz 11 karılı değil mi kardeşim ''
Sokaktaki adam buna bakar...
Bunun bire indirilmesi kıyamete kadar sağlanamaz, boşuna nefes tüketiyorsunuz!” diyenlere söyleyeceğimiz ise şudur: Peygamberimizin 11 eşli olması sosyal yapının bir gereği neticesinde oluşan bir durum olmakla beraber dinsel bir kural değildir !
Nitekim onun evliliklerine de sınır getirilmiş, onları boşamak, değiştirmek, yenileri ile evlenmek yasaklanmıştır ...
'' Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz. Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile - helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri müstesna. Allah her şey üzerinde bir Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir.
(Ahzap suresi 52)
Yani sınırlandırma, aza indirme, burada da var.
Hatta onda daha fazlası var; boşayamıyor, değiştiremiyor, ölünceye kadar onlarla yetinmek zorunda…
Sınırlandırma ve teke varıncaya kadar azaltarak evlenme Kur’an ayetleri ile sabit olduğu için, bize örnek olacak olan Kur’an’ın o dönemdeki muhataplarının çokeşlilik yapmış olmaları değil; bugün çokeşli isek teke varıncaya kadar azaltmadır;
Dinden olan budur.
Yani çokeşlilik ayetinin
muhatabı bugün tekeşliler değil; hala varsa çokeşlilerdir…
'' Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlardan DÖRDÜ , ÜÇÜ , İKİSİ ile nikahlanın. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yahut yeminlerinizin/sağ ellerinizin sahip olduklarıyla yetinin. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur. (Nİsa 3)
alıntı..
KUR'AN kadınları dövün diyor mu ? ..
Burada onları güncelleştirerek kısa bir özet sunacağız.
Görüyorsunuz, dönüyor dolaşıyor aynı şeyler yine gündeme geliyor. Her şeyden önce şunu söyleyelim Biz bu tür vak’alara '' mahalle duvarları '' arkasından bakmıyoruz.
İşin bizi ilgilendiren tarafı Türkiye toplumunun din ile yani İslam ile ilişkisinde bir sakatlığın olması… ALLAH, kitap, peygamber anlayışının cehalet ve hurafelerle ile dolu olması…
Sadece sevgi yetmiyor, akıl, idrak ve derin anlayışda lazım.
Bakıyorsunuz, adam kendisinden 50 yaş küçük bir kızla evleniyor, gerekçe hazır; '' Peygamberimiz de Hz. Aişe ile 9 yaşında evlenmişti '' Bakıyorsunuz, adam iki, üç, dört kadınla evleniyor, gerekçe sağlam: ''ALLAH’ın emri izni var, kime ne ? ''
Bakıyorsunuz, adam karısını dövüyor, gerekçe kaya gibi: '' KUR'AN kadınları dövün diyor '' Bu işin şu mahallesi bu mahallesi kalmadı. Toplum olarak her kesimde bunun benzerlerine rastlayabilirsiniz. Bugün bu mahallede yarın öbüründe pıtrak gibi bitiyor. Sorun, gerekçe olarak gösterilen eski dini kaynaklarla cesurca yüzleşmede, içeriden bir dini aydınlamada fakat ona da kimse yanaşmıyor.
Eh, bu durumda hariçten gazel okuyan birisine şöyle demek kalıyor: '' Kardeşim, sizin dininizde bir sorun var galiba '' Öyle ya iş sonunda gidip ALLAH, KİTAP, PEYGAMBERE dayanıyor.
Sokaktaki dindar ne yapsın, dinim bu diye biliyor.
Gerçekten öyle mi?
Acaba 9 yaşında kızla evlenmek, çokeşlilik, kadın dövme vs. olaylarının kaynağı, örfü, geleneği filan bıraktık direk ALLAH, KİTAP, PEYGAMBER mi ?
HAYIR ! ..
Kesinlikle hayır! Müslümanlar Kitaplarını uzun bir süredir terk ettiklerinden yani duvarlara astıklarından, cenaze ritüeli haline getirdiklerinden, tapınak ayinine çevirdiklerinden, ölülerin arkasına okuyup durduklarından, ezber ve hafızlık yarışına girdiklerinden, en güzel hatlarla yazmakla meşgül olduklarından ve abdestsiz dokunamadıklarından dolayı içinde neler yazdığı ile ilgilenmiyorlar...
Eh, hal böyle olunca, ağlamak vaktidir bu an; çekin ceremesini . Yukarıdaki üç konuda başı sıkışanın ALLAH, Kitap, Peygamber mazaretleri ileri sürüp onları gerekçe göstermeleri de işin cabası
Oysa ne Peygamberimiz Hz. Aişe ile 9 yaşında evlenmiştir. Ne ALLAH çokeşliliği emretmiş veya ruhsat vermiştir.
Ne de Kur’an kadınları dövün demektedir!
Bu konuda kanaatimizce ''İSLAM HUKUKUNDA BİRDEN FAZLA KADINLA EVLİLİĞE ŞARTLI İZİN VARDIR'' diyen DİYANET bile yanlış yoldadır.
Bu nedenle yazıyı iki konuyla sınırlı tutuyor ve bunların dine dayandırılamayacağını söylüyoruz:
küçük yaştaki kızla evlilik, çokeşlilik ...
1) SÜBYAN İLE EVLİLİK:
Peygamberimiz Hz. Aişe ile 18-19 yaşında evlenmiştir.
Daha sübyan (akil baliğ olmamış çocuk) bir kız ile evlenme diye bir şey asla söz konusu değil.
Çünkü Araplar kızları diri diri toprağa gömen bir toplum olduklarından, yeni doğan kızların yaşlarını tutmazlardı.
Kız ancak akil baliğ yaşına ulaşınca yani ay hali görmeye başlayınca İNSANDAN sayılır ve yaşı hesaplanmaya başlanırdı.
Bu durumda Hz. Aişe evlendiğinde 9 yaşındaydı demek `;
'' AKIL BALİĞ OLALI 9 YIL OLMUŞTU demektir , yani 9 YILDIR AY HALİ GÖRÜYORDU '' demektir.
O devirde ortalama bir kız 12-13 yaşında ay hali görmeye başladığına göre, bu hesaplama ile Hz. Aişe 18-19 yaşlarında olmuş olur..
Nitekim başka hesaplar da tamı tamına buna uyuyor.
Hz. Aişe Peygamberimizle 9 yıl evli kalmıştı ve Peygamberimiz öldüğünde 28 yaşındaydı.
Buradan da 18-19 yaşında olduğu ortaya çıkar.
Öte yandan zaten Hz. Aişe daha önce rivayetlere göre nişanlıydı, bu nişan bozulup Peygamberimizle evlenmişti. Yani Hz. Aişe’nin evliliğinde bir peygambere yakışmayacak, içinde yaşadığı toplum vicdanınca infialle karşılanacak bir durum yoktu.
İnsanlığın öteden beri tanıyıp bildiği (ma’ruf) adetlere göre bir evlilikti.
Dolayısıyla vatandaşın 14 yaşındaki kızının evlendirilmesine önce karşı çıkıp sonra “Peygamberimizin de Hz. Aişe ile 9 yaşında evlendiği söylenince ikna oldum” demesi, Peygamberimizin neyin gerekçesi haline getirildiğini görmek bakımından korkunç bir durumdur.
2) ÇOKEŞLİLİK:
Konuyla ilgili ayet şöyle:
'' Öksüzlere haksızlık yapmaktan korkuyorsanız hoşlandığınız kadınlardan dörder, üçer ikişer evlenin; eğer haksızlık yapmaktan korkuyorsanız tek, ya da sahibi olduğunuz esir kadınlardan birisi ile evlenin. Bu, ilâve yapıp durmamanız bakımından daha hayırlıdır.''
(Nisa suresi 3)
Ayette rakamlar bulunduğu için matematik mantığı açsından dizilişin Türkçe’ye aktarırken bu şekilde olması gerekir. GENELDE BÜTÜN MEAL ÇALIŞMALARINI İNCELEDİĞİMİZDE İKİŞER ÜÇER DÖRDER OLARAK SUNULAN SIRALAMA AZDAN ÇOĞULA BİR İZLENİM VERİRKEN ,
BURADAKİ DOĞRU MANTIK kanaatimizce ÇOĞULDAN AZA DOĞRU YANİ DÖRT ÜÇ İKİ BİR ŞEKLİNDE OLMALIDIR ! ..
Nitekim az sonra geleceği gibi ayetin iniş sebebi de bunu gerektirmektedir.
Sahabe bu ayeti şöyle anlamıştır:
'' Cenab-ı Hakk çok eşli olmamızın haksızlıklara yol açmasından rahatsız, azaltmamızı, hatta teke kadar indirmemizi istiyor .. ''
Bunun böyle olduğunu anlamak için “nuzül ortamına” yani arka plana gidelim ve ortamı biraz tasvir edelim:
KUR'AN'ın hitap çevresi, daha çok ekvator kuşağı ikliminde görüldüğü gibi “poligaminin” (çokeşlilik) yaygın olduğu bir toplumdu.
Kadınların durumu çok kötüydü.
Alınıp satılıyorlar, bırakın mirastan pay almayı kendilerine mirasçı olunuyordu.
Boşanmış bir kadının üzerine paltosunu (gömleğini, entarisini, şalvarını) atan erkek onu "kapatmış" sayıyordu. Bırakın şahitliği, evlenirken de boşanırken de onlara bir şey sormak zül addediliyordu.
Onlarla evlenmenin ve boşanmanın sınırı yoktu.
Mekkedeki 7-8 büyük tefeci bezirgan (Kâbe çetesi) şehrin kaderine el koymuştu.
Kâbe'nin arka sokaklarında lüks genelevleri işletiyorlardı.
Gariban Mekkelilere faizle borç veriyorlar, ödeyemeyenin karısına kızına el koyuyorlardı.
Onları açtıkları gayet lüks döşenmiş fuhuşhanelerde Yemen'den, Habeş'ten, Mısır'dan, İran'dan vs. gelen zengin tüccarlara sunuyorlardı.
Kimi Mekkeliler de ileride bunların eline düşmesin diye çocuğu kız olunca diri diri toprağa gömüyorlardı ve bu toprağa gömme işleminin bir sebebide bu oluyordu ..
Bu şekilde Mekke'de insanlık dışı, vahşi bir düzen,iktidar (Yeda Ebu Lehep) vardı ve büyük bir dram yaşanıyordu.
Mekke'nin sokaklarında “Ebu Lehep'in iki eli kurusun” (Kahrolsun Ebu Lehep iktidarı, kahrolsun!) sesleri yankılanmaya başlayınca, BU KIZ ÇOCUKLARI HANGİ SUÇUNDAN DOLAYI ÖLDÜRÜLDÜ ? diye bir soru ortaya atılınca, bu dramı yaşayanlar, bu düzenin mağdurları bir anda bu sese doğru koştular.
Bu sesi yükselten Hz. Muhammed'in (s. a.v) etrafını sardılar.
Kılıçlarını çekip arkasında saf bağladılar.
Etrafında toplananların daha çok gençler, kabilesizler, yolu kesilmişler (ibnu's-sebil), tefeci bezirgânlara borçlandırılmışlar, köleler, kadınlar, kızlar vs. olması bu nedenle gayet anlaşılabilirdir.
Aynı düzenin bir benzeri Medine'de de vardı. Münafıkların başı İbni Selül'ün bir cariye pazarı vardı. Buradan kazandıkları paralarla müşriklere malî destek sağlamaktaydı.
Medine'ye gelen yoksul muhacirler bir ara buna özenince şiddetle eleştirildiler. Öyle ki kadınları fuhşa zorlayanlar hem sert bir şekilde eleştirildi, hem de fuhuş mağdurlarına sahip çıkıldı.
Evet, yanlış duymadınız, KURAN istemediği halde zorla fuhşa zorlanan, Mekke ve Medine'nin bugünkü tabirle "fuhuş mafyasının" elinde kıvranan kadınlara bile sahip çıktı ..
"Dünya hayatının geçici zenginliğini kazanacaksınız diye, sakın namusuyla yaşamak istediği halde elinize düşmüş esir kadınları fuhuş yapmaya zorlamayın. Her kim onları fuhuş yapmaya zorlarsa Allah, kendilerine zorla yaptırılan bu işten dolayı onları bağışlayacak, sevgi ve merhametine alacaktır; bundan hiç şüpheniz olmasın" (Nur suresi 33).
Rivayete göre bu ayet, eline düşen esir kadınları fuhuş sektöründe çalıştırarak para kazanan İbni Selül'ün "köle ve cariye" pazarını kapattırmak için nazil olmuştu. (Razi, İbni Kesir, Kurtubi)
Kadınların son derece kötü durumlarını düzeltmek için işe buralardan giren KURAN, evlenme, boşanma, miras vs. konularında da büyük reformlar yaptı.
Doğrusu Kur’an ayetlerinin inişi sona erdiğinde, yani yirmi üç yılın sonunda bu işten tabiri caizse en kârlı çıkan kadınlardan başkası değildi.
Çünkü Kuran'daki bütün kadınla ilgili ayetler onlara ya bir hak veriyor, ya da koruma ve kollama amaçlı hükümler ihtiva ediyordu.
İşte çokeşlilik ayetini de bu arka plan ışığında düşünmek lâzımdır.
Olayı iyi anlamak için ilk muhataplarının bu ayetten sonra ne yaptıklarına bakalım;
Bütün rivayetler bu ayetten sonra sahabe arasında evlenme olaylarının ikişer, üçer, dörder ''ARTTIĞINI'' değil tam tersi ''AZALDIĞINI'' göstermektedir. (Kurtubi, İbn Kesir, Razi)
Bu ayetten sonra neden çokeşlilik olaylarında değil de, giderek dörder, üçer, ikişer, boşanmalarda artış olmuştur?
Çünkü sahabe bunu çokeşliliğe teşvik olarak anlamamıştır.
Bilakis az önce geçtiği gibi zaten çoğu çokeşliydi.
YANİ ÇOK EŞLİ OLMAKTAN ÇEKİNEN YOKTU Kİ, ÜSTÜNE ÜSTLÜK BUNU TEŞVİK EDEN AYET GELSİN!
Zaten öyleydi çoğu.. Tam tersi “Cenab-ı Hak bu kadar çokeşli olmamızı istemiyor, az eşli olmamızı, hatta teke kadar indirmemizi; bizim için hayırlı olanın bu olduğunu söylüyor” diye anlamışlar ve dörder, üçer, ikişer, bire kadar… azaltmak suretiyle evliklerini sürdürmüşlerdir.
Bunu “dörde kadar” izin olarak anlayan da olmuştur.
Kanaatimizce burada ruhsat (izin) verilmiyor, bire kadar indirin deniyor.
Emir veya ruhsat yok bire kadar indirme tavsiyesi var.
Demek ki ayetin sevk yönü, çokeşliliği teşvik değil; çokeşlilikten sakındırma, en azından dörde, üçe, ikiye hatta sonuçta “teke” indirme yönündedir.
Yani genellikle tekeşli evliliklerin olduğu bir toplumda giderek ikiye, üçe, dörde kadar çoğalma değil; zaten çokeşliliğin yaygın olduğu bir toplumda giderek dörde, üçe, ikiye hatta bire kadar azaltma amaçlanmaktadır…
Ayetin sonundaki [zalike edna taulu] ifadesinin çoğu meallerde geçtiği gibi "Arzularınızın çoğalıp taşmaması (azmamanız) için bu daha uygundur" değil; "Eşlerinizi çoğaltıp artırarak haksızlıklara yol açmamanız için bu daha uygundur" şeklinde okumak bu nedenle bağlama uygun düşmektedir.
Öyle anlaşılıyor ki ayetin sonunda geçen [taulu] ifadesi taşmak, azmak (u'luv) anlamında değil; ek, katkı, ilâve, artma, çoğalma (ı'lave) anlamımda kullanılmaktadır (Şafi).
Yani yeni eş ekleme, ilâve yapma, bu konudaki çoğalma kastedilmektedir.
Razi'nin naklettiği İkrime'den gelen rivayete göre bu ayetin iniş sebebinin şuydu;
Çokeşliler (ki sahabenin çoğu), eşlerini geçindirmek için yanındaki yetimin malını harcayabileceğini düşünmeye başlamıştı.
Çokeşli olunca bu kadar kadını geçindirebilmek sorun olmaya başlamıştı. Eşlerini geçindirebilmek için yanlarındaki yetimlerin mallarına el uzatmaya başladılar.
Bir taraftan da acaba haksızlık mı yapıyoruz diye endişeleniyorlardı. Bunun üzerine
"Eğer yetimin hakkını yemekten korkmak diye bir endişeniz varsa, eşlerinize harcamak için yetimin malına el uzatmayı bırakın, hoşlanarak evlendiğiniz kadınların sayısını azaltın, hatta bire indirin, evlilikleri böyle yapın" denmek istendi.
Ayetin “Yetimlerin malına el uzatmayın” diye başlaması bundandır… (Razi; Nisa;3 tefsirinde)
Görüldüğü gibi Kuran'ın bu ayetini “çokeşliliğe ruhsat” hatta “teşvik” olarak anlayanlar yanılıyorlar.
Burada ruhsat verildiği filan yoktur.
Çünkü konu erkeklerin tekeşle yetinememe sorununu çözmeye yönelik değildir.
Zaten böyle bir sorun da yoktur.
Ayetin ilk muhatapları zaten bol bol evlenmişlerdi.
Bu ayet indiğinde zaten sahabelerin çoğu çokeşliydi.
Yani ortada dullar ve yetimler kalmış da, bunları ne yapacağız diye sahabe kara kara düşünmüş de, ayet imdatlarına yetişerek onlara çokeşlilik yolunu açmış değildir.
Bunlar zaten yapılmıştır. Ortada kalan dullar ve yetimlerle zaten evlenilmiştir.
''Arap'' bunu zaten yapmaktadır.
Ayet bunlar yapıldıktan sonra geliyor ve bunların yarattığı sorunları çözmeye yöneliyor.
Demek ki üzerinde titrenen, erkeklerin “tekeşle nasıl yetinecekleri” sorunu değil; kadınların, öksüzlerin, yetimlerin, kimsesizlerin, ezilenlerin, mağdurların sorunlarının nasıl çözüleceğidir.
Yani hak ve adalet sorunudur.
Kur’an bunu gördüğü an âdeta otomatikman harekete geçen virüs programı gibi çalışıyor ve her şeyde ısrarla bunu arıyor.
Kuran'ın bu ruhunu anlamayanlar, tabiî ki ellerini sıvazlayarak çokeşliliğe “ruhsat” yorumları yapacaklardır.
Şu halde çokeşlilik ne ALLAH'ın bir emri, ne de verdiği bir ruhsattır.
Ruhsat sıkışana verilir.
Buradaki sıkışma tekeşle yetinemiyor olmalarından kaynaklanan bir ''ERKEK SIKIŞMASI'' değildi.
Bilakis mallarının çokeşli olanlarca yenmesinden kaynaklanan bir ''YETİM SIKIŞMASI'' idi.
ALLAH erkeklerin “uçkuru” için ayet indirmedi, yetimlerin “hakkı” için ayet indirdi!
''Siz ne söylerseniz söyleyin, sizin Peygamberiniz 11 karılı değil mi kardeşim ''
Sokaktaki adam buna bakar...
Bunun bire indirilmesi kıyamete kadar sağlanamaz, boşuna nefes tüketiyorsunuz!” diyenlere söyleyeceğimiz ise şudur: Peygamberimizin 11 eşli olması sosyal yapının bir gereği neticesinde oluşan bir durum olmakla beraber dinsel bir kural değildir !
Nitekim onun evliliklerine de sınır getirilmiş, onları boşamak, değiştirmek, yenileri ile evlenmek yasaklanmıştır ...
'' Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz. Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile - helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri müstesna. Allah her şey üzerinde bir Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir.
(Ahzap suresi 52)
Yani sınırlandırma, aza indirme, burada da var.
Hatta onda daha fazlası var; boşayamıyor, değiştiremiyor, ölünceye kadar onlarla yetinmek zorunda…
Sınırlandırma ve teke varıncaya kadar azaltarak evlenme Kur’an ayetleri ile sabit olduğu için, bize örnek olacak olan Kur’an’ın o dönemdeki muhataplarının çokeşlilik yapmış olmaları değil; bugün çokeşli isek teke varıncaya kadar azaltmadır;
Dinden olan budur.
Yani çokeşlilik ayetinin
muhatabı bugün tekeşliler değil; hala varsa çokeşlilerdir…
'' Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlardan DÖRDÜ , ÜÇÜ , İKİSİ ile nikahlanın. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yahut yeminlerinizin/sağ ellerinizin sahip olduklarıyla yetinin. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur. (Nİsa 3)
alıntı..