Bayramlar, küs olanların barışması, birbirini tanımayan komşuların tanışması için büyük fırsattır. Bu anlamda bayramları iyi değerlendirmek gerekir.
Bayram günleri sevinç günleridir. Bu günlerde sevinçli ve güler yüzlü olmak tavsiye edilmiştir. Aslında bu bir tavsiyeden öte bir emir olsa yeridir. Bayramlık ayakkabılarımız, bayramlık kıyafetlerimiz oluyor da hiç olmazsa “bayramlık bir yüz”ümüz de olmalı değil mi?
Bayramlar maddi manevi zenginliklerin insanların üzerine yağdığı zaman dilimleridir. Hem dini hayatımızda, hem de toplumsal hayatımızda çok ayrı bir yeri vardır. Bayramlar gelip geçiyor ve küskünler hâlâ barışamıyorsa bu çok ciddi bir zaaftır, her iki taraf için de. Büyük ya da haklı olan tarafın “şefkat” eksikliğini gösterdiği gibi, “küçük ya da haksız” olan tarafın da inatçı ve “saygısız” olduğunu gösterir.
Bayramlar barışmak için fırsattır. Kişi, birisine küstüğü, tartıştığı zaman zaten hemen barışma yolları aramalıdır. Ama bu yollar bulunamamış ve kırgınlık da çok derinse o zaman bayramları kollayıp, o günleri, o ânların bereketini fırsat bilip barışma çareleri bulmalıyız. Siz uğraşırsınız, yüzünüzü yıkıp barışmak için el uzatan taraf olursunuz da karşı taraf cevap vermezse o zaman Rabbiniz’e karşı mes’uliyetiniz kalkar. Çünkü bir mü’minin bir başka mü’minle üç günden fazla küs kalması caiz değildir.
Bayram günlerinde herkes kendi imkan ve kabiliyetleri ölçüsünde neşe içindeyken biz “ayrık otu” gibi bir kenarda kös kös oturamayız. Hasta olabiliriz, borçlu olabiliriz, derin anlaşmazlıklar içinde olabiliriz. Ama her derdin devası, her hastalığın ilacı, her borcun edası bayram günlerinin bereketlerinde saklanmıştır. Yıllardır haberleşemediğiniz, görüşemediğiniz akrabalarınız, dostlarınız ve arkadaşlarınızla görüşmek kimbilir sizin için ne gibi maddi ve manevi kapılar açacaktır.
Zilhicce ayının 10 günü içinde oruç tutan, işi, sağlığı müsaitse tamamını oruçlu geçiren bir mü’minin kendisi ve sevdikleri için edeceği dualar makbul olacaktır.
Rabb’imize gönül huzuruyla dua ve tevekkül edebiliriz. Tevekkülümüz hareketsiz bir bekleyiş değil, harekete geçip “neticeyi Allah’a bırakmayı emreden” gayret motorumuzdur.
AKRABALARIMIZI ZİYARET EDERİZ
Bu günlerde akraba ve komşularımızla olan ilişkilerimiz kuvvetlenir, birlik ve kardeşliğimiz güçlenir. Bayram sabahı camilerimizi dolduran kalabalıkların hep birlikte ve içtenlikle yüce Allah’a yönelmeleri, O’ndan af ve bağışlanma dilemeleri ayrı bir önem taşır. Çünkü böyle bir amaçla bir araya gelen, aynı iman ve heyecanı taşıyan toplulukları yüce Allah’ın rahmeti kuşatır ve onları affeder.
ANNE-BABALAR SEVİNİR Annemizin babamızın ellerini öpüp hayır dualarını almalıyız. Dinimizde Allah’a ibadetten sonra anne ve babaya saygı ve iyilik emredilmiş, onlara karşı “öf” demek dahi yasaklanmıştır. Akraba ve komşularla tebrikleşerek, karşılıklı sevgi ve saygı duyguları aktarılmalı, karşılaştığımız herkesle selâmlaşarak tebrikleşmeliyiz. Tanıdıklarımızı ziyaret ederek hatırlarını sormalı ve gönüllerini almalıyız. Hastahanelerde ve evlerde yatan hastaları görmeli, şifa dileklerimizi sunmalıyız. Yetimlerle ve kimsesiz çocuklarla ilgilenip onları okşamalı ve onlara anne ve babaları gibi davranmalıyız. Çevremizdeki yoksullara ve bakıma muhtaç çocuklara yardım ellerimizi uzatmalı, onların da bayram sevinci yaşamalarını sağlamalıyız.
Bayram günleri sevinç günleridir. Bu günlerde sevinçli ve güler yüzlü olmak tavsiye edilmiştir. Aslında bu bir tavsiyeden öte bir emir olsa yeridir. Bayramlık ayakkabılarımız, bayramlık kıyafetlerimiz oluyor da hiç olmazsa “bayramlık bir yüz”ümüz de olmalı değil mi?
Bayramlar maddi manevi zenginliklerin insanların üzerine yağdığı zaman dilimleridir. Hem dini hayatımızda, hem de toplumsal hayatımızda çok ayrı bir yeri vardır. Bayramlar gelip geçiyor ve küskünler hâlâ barışamıyorsa bu çok ciddi bir zaaftır, her iki taraf için de. Büyük ya da haklı olan tarafın “şefkat” eksikliğini gösterdiği gibi, “küçük ya da haksız” olan tarafın da inatçı ve “saygısız” olduğunu gösterir.
Bayramlar barışmak için fırsattır. Kişi, birisine küstüğü, tartıştığı zaman zaten hemen barışma yolları aramalıdır. Ama bu yollar bulunamamış ve kırgınlık da çok derinse o zaman bayramları kollayıp, o günleri, o ânların bereketini fırsat bilip barışma çareleri bulmalıyız. Siz uğraşırsınız, yüzünüzü yıkıp barışmak için el uzatan taraf olursunuz da karşı taraf cevap vermezse o zaman Rabbiniz’e karşı mes’uliyetiniz kalkar. Çünkü bir mü’minin bir başka mü’minle üç günden fazla küs kalması caiz değildir.
Bayram günlerinde herkes kendi imkan ve kabiliyetleri ölçüsünde neşe içindeyken biz “ayrık otu” gibi bir kenarda kös kös oturamayız. Hasta olabiliriz, borçlu olabiliriz, derin anlaşmazlıklar içinde olabiliriz. Ama her derdin devası, her hastalığın ilacı, her borcun edası bayram günlerinin bereketlerinde saklanmıştır. Yıllardır haberleşemediğiniz, görüşemediğiniz akrabalarınız, dostlarınız ve arkadaşlarınızla görüşmek kimbilir sizin için ne gibi maddi ve manevi kapılar açacaktır.
Zilhicce ayının 10 günü içinde oruç tutan, işi, sağlığı müsaitse tamamını oruçlu geçiren bir mü’minin kendisi ve sevdikleri için edeceği dualar makbul olacaktır.
Rabb’imize gönül huzuruyla dua ve tevekkül edebiliriz. Tevekkülümüz hareketsiz bir bekleyiş değil, harekete geçip “neticeyi Allah’a bırakmayı emreden” gayret motorumuzdur.
AKRABALARIMIZI ZİYARET EDERİZ
Bu günlerde akraba ve komşularımızla olan ilişkilerimiz kuvvetlenir, birlik ve kardeşliğimiz güçlenir. Bayram sabahı camilerimizi dolduran kalabalıkların hep birlikte ve içtenlikle yüce Allah’a yönelmeleri, O’ndan af ve bağışlanma dilemeleri ayrı bir önem taşır. Çünkü böyle bir amaçla bir araya gelen, aynı iman ve heyecanı taşıyan toplulukları yüce Allah’ın rahmeti kuşatır ve onları affeder.
ANNE-BABALAR SEVİNİR Annemizin babamızın ellerini öpüp hayır dualarını almalıyız. Dinimizde Allah’a ibadetten sonra anne ve babaya saygı ve iyilik emredilmiş, onlara karşı “öf” demek dahi yasaklanmıştır. Akraba ve komşularla tebrikleşerek, karşılıklı sevgi ve saygı duyguları aktarılmalı, karşılaştığımız herkesle selâmlaşarak tebrikleşmeliyiz. Tanıdıklarımızı ziyaret ederek hatırlarını sormalı ve gönüllerini almalıyız. Hastahanelerde ve evlerde yatan hastaları görmeli, şifa dileklerimizi sunmalıyız. Yetimlerle ve kimsesiz çocuklarla ilgilenip onları okşamalı ve onlara anne ve babaları gibi davranmalıyız. Çevremizdeki yoksullara ve bakıma muhtaç çocuklara yardım ellerimizi uzatmalı, onların da bayram sevinci yaşamalarını sağlamalıyız.