Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ‘Karabekir Açılımı’nda söyledikleri önemliydi önemli olmasına ama resmi tarihimizde İstiklal Savaşının Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü yere göğe sığdırılamazken, Şark Cephesinin efsane komutanı Karabekir Paşa’nın önce unutturulup aradan bu kadar uzun bir süre geçtikten sonra hatırlanmasının garipliğine de bir şekilde değinmek gerekir.
Soru şudur:
Şimdiye kadar kimler engelledi ki, Genelkurmay Başkanlığı ancak ölümünün 62. yıldönümünde onu anma cesaretini gösterebildi?
Yıllar yılı İstiklal Savaşı tek cepheli bir savaş gibi gösterildi, durdu.
Varsa yoksa Batı Cephesi… Varsa yoksa şanlı komutan İsmet Paşa’nın Birinci ve İkinci İnönü “zaferleri”.
Oysa gariptir, İsmet Paşa’nın herhangi bir zafer kazandığını kimse söyleyemiyor bize.
Nerede savaşa girdiyse yenildiği biliniyor.
1917 Ekim’inde yapılan Üçüncü Gazze Muharebesi’nde İngilizler cephemizi onun komuta ettiği kanattan yarmışlardı. Bildiğiniz gibi Cephe Komutanı Von Kress ağır suçlamalarda bulundu, o da kendisini savunmak zorunda kaldı. Yenilgiye bahaneler ileri sürdü.
O savaş gümbürtüsü arasında unutuldu gitti her şey. Ne de olsa beterin beteri vardı.
Öte yandan Birinci İnönü Muharebesine zafer demek için bin şahit lazım.
İsmet Paşa hiç savaş kazandı mı?
Hatta bir seferinde Refet Bele ve diğer İstiklal Savaşı komutanları kendi aralarında konuşurlarken bir gazeteci gelmiş, onlara “İnönü zaferi”ni sormuş, paşalar hep birlikte gülüşmüşler.
Gazeteci bir pot mu kırdım acaba deyip gülüşmelerinin sebebini sorunca “Canım” demişler, “onu bize anlatma, İnönü kaçarken adamları gelip Yunanlıların da geri çekildiklerini haber veriyorlar, bunun üzerine düşmanın üzerine hücum ediliyor, Yunanlılar zaten kaçıyor, hepsi bu!”
Bunun üzerine gazeteci merakla sormuş:
“Peki Atatürk’ün İnönü’yü tebrik ettiği, “Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz” dediği telgraf neyin nesi o zaman?”
Refet Bele gülerek cevap vermiş:
“Mustafa Kemal Paşa İsmet’in morali bozulmasın diye ‘Söyleyin Hamdullah Suphi Beye, benim ağzımdan şuna bir telgraf döşensin’ demiş. İşte bu telgraf o telgraftır.”
İkinci İnönü Muharebesi ise Fevzi Çakmak’ın son andaki müdahalesi sayesinde hezimete dönüşmekten kurtulmuştur. Meclis zabıtlarını okuduğunuz zaman görürsünüz ki, istisnasız herkes bu zaferin Fevzi Çakmak’a ait olduğuna inanmaktadır. Aksini düşünen dahi yoktur. (İyi ama kimse Fevzi Çakmak’ın bir zafer kazandığını okuyamaz kitaplarımızda.) Nitekim İsmet Paşa da telgrafında İnönü savaşını gerçek kazanan komutanın Genelkurmay Başkanı Çakmak olduğunu beyan etmiştir:
Askerlerimizin, zabitlerimizin ve kumandanlarımızın tarihî şecâat ve kabiliyetlerini yüksek sevk ve idaresiyle düşmana faik ve muzaffer kılan zat-ı devletlerine, âcizleri ile beraber bütün ordunun samimi ve mutlak olan itaat ve tazimatını te’yid eder ve takdirat ve tebrikatınız ile cümlemizin iftihar ettiğimizi arz ve temin eylerim.
Bugünkü dille ifade edersek mana şudur:
“Asker, subay ve komutanlarımızın tarihî kahramanlık ve yeteneklerini yüksek sevk ve yönetimiyle düşmana üstün ve muzaffer kılan yüce zatınıza, aciz olan benimle beraber bütün ordunun içten ve mutlak olan itaat ve saygılarını vurgular, takdir ve tebriklerinizle hepimizin övündüğümüzü arz ve temin ederim.”
Demek ki, İkinci İnönü Muharebesi’nde ordumuzu kim sevk ve idare ediyormuş? Fevzi Çakmak.
Ordu düşmana kim sayesinde galebe çalmış? Fevzi Çakmak.
Fevzi Paşa İsmet’i ne için tebrik ediyormuş? Görevlerini iyi yaptı diye.
Onun tebrikleriyle kim övünüyormuş? İsmet ve arkadaşları…
Gördüğünüz gibi İnönü muharebelerinde İnönü’nün sevk ve idare yetkisi yok, sadece uygulayıcı konumunda. Onu da becerebilse bari.
Geliyoruz Sakarya’ya
Kütahya cephesine doğru hücuma geçen Yunanlılara saldırarak tam bir felakete sebebiyet veren İsmet Paşa’nın hatasının bedelini ağır ödemiştik. Kanatlara saldıran düşman, tıpkı Gazze’de olduğu gibi cephemizi delip ordumuzu bozmuştur. Ağır kayıplara sebep olan bu yenilgi, mecliste ve kamuoyunda derin üzüntü ve heyecana yol açmış, İsmet Paşa aleyhine bir cereyan başlamıştır. İlginç olan, bu kampanyayı önleyenin Fevzi Çakmak olmasıdır. Meclis kürsüsüne çıkıp ‘İsmet Paşa’nın bu tarzda hareketini ben de uygun bulmuştum’ şeklinde açıklama yapan Fevzi Çakmak bu hareketiyle İsmet’i kurtardığı gibi kendi kariyerini de riske atmıştır.
Böylece İsmet Paşa bir kere daha yırtmıştır.
Onun yüzünden meydana gelen Beylikköprü faciası ise bambaşka bir konudur.
Karabekir’in silinen yüzü
Sözü şöyle toparlayalım:
Hayatında hiç yenilgisi olmayan, bütün savaşlarını galibiyetle sonuçlandıran Kazım Karabekir ile İstiklal Savaşımızın stratejisini ve bütün savaşların planlarını çizen Fevzi Çakmak ders kitaplarımızda gözükmezken, gözüktüğü zaman da birer kukla halinde sunulurken, İsmet Paşa gibi girdiği her savaşta yenilmiş olan bir komutan yıllarca “eşsiz asker” filan diye kakalanmıştır millete.
İşte bir lise ders kitabından “Şark Fatihi” Kâzım Karabekir’in Cumhuriyet neslinin hafızasından nasıl silinmek istendiğine çarpıcı bir örnek:
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (o zamanki adıyla Maarif Vekaleti’nin) 1931 tarihinde çıkardığı Tarih IV adlı lise ders kitabında Mustafa Kemal Paşa'nın İzmir'de annesinin mezarı başında çekilen fotoğrafından Kâzım Karabekir Paşa'nın bulunduğu kısım, üstelik sayfada boş yer olduğu halde kasıtlı olarak kesilmiştir.
Halbuki eğer ille de kesilmesi gerekiyor idiyse, sol taraftaki çoluk çocuğun kesilip sağ taraftaki Kazım Karabekir ve Fevzi Çakmak gibi iki tarihî kişiliğin gençlere sunulması gerekmez miydi? Hem söyler misiniz, bir tarih ders kitabı tarihteki önemli şahsiyetleri öğretmeyecek de neyi öğretecektir gençlere?
Nitekim büyük boy 350 sayfa tutan bu kitapta Karabekir'in ismi sadece 2 yerde geçmekte olup onlarca İsmet Paşa ve o zamanlar Meclis Başkanı olan Kâzım (Özalp) Paşa fotoğrafı bulunduğu halde bir tane olsun Karabekir fotoğrafına yer verilmemiştir. Olduğu zaman da örneğimizde gördüğümüz gibi resimden kesilmiş, çıkarılmıştır, böylece kasıtlı olarak unutturulmak istenmiştir.
Mesaj gayet açık değil mi?
Böylece hem Şark Cephesi diye bir 'cephe' yok denilmiş oluyor, sadece İsmet Paşa'nın komutanı olduğu 'Garp Cephesi'nin başarısı vurgulanıyor, hem de tasfiye edilen muzaffer komutanın görüntüsü hafızalardan temizleniyor.
Oysa biliyoruz ki, İstiklal Savaşı önce Doğu'da başlamış, sonra Batı'ya yayılmıştı. Burada Doğu'nun ‘Kürt kimliği’ de tehlikeli bulunuyor olmalı. İstiklal Savaşı'nın öncülüğü eğer Doğu'ya verilirse bu savaşın Kürtler arasında başladığı zannedilir kaygısının egemen olduğunu düşünüyorum bu kesip biçme operasyonunda.
O zaman da doğal olarak 1930'larda inşa edilmekte olan “Türk kimliği” bundan zarar görecek veya en azından tasarlanan mükemmeliyetine halel gelecektir.
Fotoğrafın aslına ve kesilmiş haline baktığınızda bir tarihin nasıl doğrandığını açıkca görebiliyorsunuz. O zaman Genelkurmay’ın da Karabekir’in farkına bu kadar geç varmasına şaşmamak gerekiyor.
(Haber 7) Mustafa ARMAĞAN
Soru şudur:
Şimdiye kadar kimler engelledi ki, Genelkurmay Başkanlığı ancak ölümünün 62. yıldönümünde onu anma cesaretini gösterebildi?
Yıllar yılı İstiklal Savaşı tek cepheli bir savaş gibi gösterildi, durdu.
Varsa yoksa Batı Cephesi… Varsa yoksa şanlı komutan İsmet Paşa’nın Birinci ve İkinci İnönü “zaferleri”.
Oysa gariptir, İsmet Paşa’nın herhangi bir zafer kazandığını kimse söyleyemiyor bize.
Nerede savaşa girdiyse yenildiği biliniyor.
1917 Ekim’inde yapılan Üçüncü Gazze Muharebesi’nde İngilizler cephemizi onun komuta ettiği kanattan yarmışlardı. Bildiğiniz gibi Cephe Komutanı Von Kress ağır suçlamalarda bulundu, o da kendisini savunmak zorunda kaldı. Yenilgiye bahaneler ileri sürdü.
O savaş gümbürtüsü arasında unutuldu gitti her şey. Ne de olsa beterin beteri vardı.
Öte yandan Birinci İnönü Muharebesine zafer demek için bin şahit lazım.
İsmet Paşa hiç savaş kazandı mı?
Hatta bir seferinde Refet Bele ve diğer İstiklal Savaşı komutanları kendi aralarında konuşurlarken bir gazeteci gelmiş, onlara “İnönü zaferi”ni sormuş, paşalar hep birlikte gülüşmüşler.
Gazeteci bir pot mu kırdım acaba deyip gülüşmelerinin sebebini sorunca “Canım” demişler, “onu bize anlatma, İnönü kaçarken adamları gelip Yunanlıların da geri çekildiklerini haber veriyorlar, bunun üzerine düşmanın üzerine hücum ediliyor, Yunanlılar zaten kaçıyor, hepsi bu!”
Bunun üzerine gazeteci merakla sormuş:
“Peki Atatürk’ün İnönü’yü tebrik ettiği, “Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz” dediği telgraf neyin nesi o zaman?”
Refet Bele gülerek cevap vermiş:
“Mustafa Kemal Paşa İsmet’in morali bozulmasın diye ‘Söyleyin Hamdullah Suphi Beye, benim ağzımdan şuna bir telgraf döşensin’ demiş. İşte bu telgraf o telgraftır.”
İkinci İnönü Muharebesi ise Fevzi Çakmak’ın son andaki müdahalesi sayesinde hezimete dönüşmekten kurtulmuştur. Meclis zabıtlarını okuduğunuz zaman görürsünüz ki, istisnasız herkes bu zaferin Fevzi Çakmak’a ait olduğuna inanmaktadır. Aksini düşünen dahi yoktur. (İyi ama kimse Fevzi Çakmak’ın bir zafer kazandığını okuyamaz kitaplarımızda.) Nitekim İsmet Paşa da telgrafında İnönü savaşını gerçek kazanan komutanın Genelkurmay Başkanı Çakmak olduğunu beyan etmiştir:
Askerlerimizin, zabitlerimizin ve kumandanlarımızın tarihî şecâat ve kabiliyetlerini yüksek sevk ve idaresiyle düşmana faik ve muzaffer kılan zat-ı devletlerine, âcizleri ile beraber bütün ordunun samimi ve mutlak olan itaat ve tazimatını te’yid eder ve takdirat ve tebrikatınız ile cümlemizin iftihar ettiğimizi arz ve temin eylerim.
Bugünkü dille ifade edersek mana şudur:
“Asker, subay ve komutanlarımızın tarihî kahramanlık ve yeteneklerini yüksek sevk ve yönetimiyle düşmana üstün ve muzaffer kılan yüce zatınıza, aciz olan benimle beraber bütün ordunun içten ve mutlak olan itaat ve saygılarını vurgular, takdir ve tebriklerinizle hepimizin övündüğümüzü arz ve temin ederim.”
Demek ki, İkinci İnönü Muharebesi’nde ordumuzu kim sevk ve idare ediyormuş? Fevzi Çakmak.
Ordu düşmana kim sayesinde galebe çalmış? Fevzi Çakmak.
Fevzi Paşa İsmet’i ne için tebrik ediyormuş? Görevlerini iyi yaptı diye.
Onun tebrikleriyle kim övünüyormuş? İsmet ve arkadaşları…
Gördüğünüz gibi İnönü muharebelerinde İnönü’nün sevk ve idare yetkisi yok, sadece uygulayıcı konumunda. Onu da becerebilse bari.
Geliyoruz Sakarya’ya
Kütahya cephesine doğru hücuma geçen Yunanlılara saldırarak tam bir felakete sebebiyet veren İsmet Paşa’nın hatasının bedelini ağır ödemiştik. Kanatlara saldıran düşman, tıpkı Gazze’de olduğu gibi cephemizi delip ordumuzu bozmuştur. Ağır kayıplara sebep olan bu yenilgi, mecliste ve kamuoyunda derin üzüntü ve heyecana yol açmış, İsmet Paşa aleyhine bir cereyan başlamıştır. İlginç olan, bu kampanyayı önleyenin Fevzi Çakmak olmasıdır. Meclis kürsüsüne çıkıp ‘İsmet Paşa’nın bu tarzda hareketini ben de uygun bulmuştum’ şeklinde açıklama yapan Fevzi Çakmak bu hareketiyle İsmet’i kurtardığı gibi kendi kariyerini de riske atmıştır.
Böylece İsmet Paşa bir kere daha yırtmıştır.
Onun yüzünden meydana gelen Beylikköprü faciası ise bambaşka bir konudur.
Karabekir’in silinen yüzü
Sözü şöyle toparlayalım:
Hayatında hiç yenilgisi olmayan, bütün savaşlarını galibiyetle sonuçlandıran Kazım Karabekir ile İstiklal Savaşımızın stratejisini ve bütün savaşların planlarını çizen Fevzi Çakmak ders kitaplarımızda gözükmezken, gözüktüğü zaman da birer kukla halinde sunulurken, İsmet Paşa gibi girdiği her savaşta yenilmiş olan bir komutan yıllarca “eşsiz asker” filan diye kakalanmıştır millete.
İşte bir lise ders kitabından “Şark Fatihi” Kâzım Karabekir’in Cumhuriyet neslinin hafızasından nasıl silinmek istendiğine çarpıcı bir örnek:
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (o zamanki adıyla Maarif Vekaleti’nin) 1931 tarihinde çıkardığı Tarih IV adlı lise ders kitabında Mustafa Kemal Paşa'nın İzmir'de annesinin mezarı başında çekilen fotoğrafından Kâzım Karabekir Paşa'nın bulunduğu kısım, üstelik sayfada boş yer olduğu halde kasıtlı olarak kesilmiştir.
Halbuki eğer ille de kesilmesi gerekiyor idiyse, sol taraftaki çoluk çocuğun kesilip sağ taraftaki Kazım Karabekir ve Fevzi Çakmak gibi iki tarihî kişiliğin gençlere sunulması gerekmez miydi? Hem söyler misiniz, bir tarih ders kitabı tarihteki önemli şahsiyetleri öğretmeyecek de neyi öğretecektir gençlere?
Nitekim büyük boy 350 sayfa tutan bu kitapta Karabekir'in ismi sadece 2 yerde geçmekte olup onlarca İsmet Paşa ve o zamanlar Meclis Başkanı olan Kâzım (Özalp) Paşa fotoğrafı bulunduğu halde bir tane olsun Karabekir fotoğrafına yer verilmemiştir. Olduğu zaman da örneğimizde gördüğümüz gibi resimden kesilmiş, çıkarılmıştır, böylece kasıtlı olarak unutturulmak istenmiştir.
Mesaj gayet açık değil mi?
Böylece hem Şark Cephesi diye bir 'cephe' yok denilmiş oluyor, sadece İsmet Paşa'nın komutanı olduğu 'Garp Cephesi'nin başarısı vurgulanıyor, hem de tasfiye edilen muzaffer komutanın görüntüsü hafızalardan temizleniyor.
Oysa biliyoruz ki, İstiklal Savaşı önce Doğu'da başlamış, sonra Batı'ya yayılmıştı. Burada Doğu'nun ‘Kürt kimliği’ de tehlikeli bulunuyor olmalı. İstiklal Savaşı'nın öncülüğü eğer Doğu'ya verilirse bu savaşın Kürtler arasında başladığı zannedilir kaygısının egemen olduğunu düşünüyorum bu kesip biçme operasyonunda.
O zaman da doğal olarak 1930'larda inşa edilmekte olan “Türk kimliği” bundan zarar görecek veya en azından tasarlanan mükemmeliyetine halel gelecektir.
Fotoğrafın aslına ve kesilmiş haline baktığınızda bir tarihin nasıl doğrandığını açıkca görebiliyorsunuz. O zaman Genelkurmay’ın da Karabekir’in farkına bu kadar geç varmasına şaşmamak gerekiyor.
(Haber 7) Mustafa ARMAĞAN