NuruAhsen
Sonsuz Temâþâ
Ezan; çocuklar için ninni, hastalar için şifa, yaşlılar için bir tembih, gençler için iradelerini hatırlatma, insanlık için kurtuluş, gaflet halinde olanlar için hatırlatıcı, uyarıcı ve kulluk bilinci anlamını taşır. Kim olduğumuzu ve nasıl bir konumda bulunduğumuzu hatırlatıp, derli toplu bir şekilde yeni ufuklara yönelten bu kutlu ifadenin çağrıştırdığı mesajlar oldukça fazladır.
Ezan; İslam’ın sembol sözlerinden biridir. Kelime-i Tevhid, Kelime-i Şehadet nasıl ki İslam’a girişin belirtisi ise, ezan da bireyin, ailenin, ülkenin, ümmetin İslam ile olan bağını haykıran kutlu nidadır. İslam inancı ve uygulamalarının bütününü, az sözle özetleyen ifadelerdir.
Günde beş defa okunan mesaj yüklü bu daveti değerlendiren insan, ezan sesini işittiği zaman, Allah’ın (c.c.) varlığını, birliğini, büyüklüğünü, Efendimizin (a.s.m.) risaletini, önder kimliğini, kıyamet günündeki davetin dehşetini düşünür. Ezanın verdiği mesajı çabucak kavrayarak bedensel, zihinsel ve ruhsal bir hazırlık yaşayarak sorumluluklarını bilir. Bu hazırlanış onu görünen görünmeyen pek çok kötülüklerden koruduğu gibi güzelliklere ulaştırır.
Ezan, asırlardır gönüllerimize konuşan sihirli bir beyan olmuştur. Bizler bu seslerin birer çağlayan olarak üzerimize dökülen bir dünyada yaşadık. Hep aynı ses ve güzellikle söylense de, sadece bir duyuru olmamakla beraber, değişik kesimlerce çok farklı bir şekilde algılanan ezan; çocuklar için ninni, hastalar için şifa, yaşlılar için bir tembih, gençler için iradelerini hatırlatma, insanlık için kurtuluş, gaflet halinde olanlar için hatırlatıcı, uyarıcı ve kulluk bilinci anlamını taşır. Kim olduğumuzu ve nasıl bir konumda bulunduğumuzu hatırlatıp, derli toplu bir şekilde yeni ufuklara yönelten bu kutlu ifadenin çağrıştırdığı mesajlar oldukça fazladır.
Bu nedenle ezan; duadır, fazilettir, ibadettir, zikirdir, nurdur, namazdır, diriliştir, direniştir, şehadettir, fetihtir, düşüncedir, uyanıştır, kurtuluştur, güvendir, huzurdur, özgürlüktür, haberdir, vakittir, müjdedir, tekbirdir, vahdete, tevhide yapılan yükseliş ve yüceliş çağrısıdır.
Ezanın tarihçesi
Ezan’ın başlangıcı Medine-i Münevvere’dir. Kutlu Hicret’in ilk ve bir rivayete göre de ikinci senesinde ezan okunmaya başlanmıştır. Ondan önce yollarda, “namaza, namaza” veya “cemaatle namaza” anlamındaki “es-salah, es-salah” veya “es-salah cemiatün” ifadeleriyle çağrılırdı. Sonra ezan emrolundu.
Efendimiz (a.s.m.) Medine’ye teşrif ettiklerinden sonra namazı bazen erken, bazen de geç kılıyorlardı. Bundan dolayı mescide yakın ve uzak olanlardan bazıları, namazı cemaatle kılmak üzere camiye erken geliyor ve uzun süre beklemek zorunda kalıyorlardı. İşte bu durumdan dolayı, namaz vakitlerinin duyurulması konusunda bir vasıta belirlemek üzere istişare edildi. Bazıları “çan” çalınmasını teklif ettiler. Efendimiz (a.s.m.) “O, Hıristiyanlarındır” buyurdu. Bazıları da “boru” çalınmasını söylediler. Allah’ın Resulü, “O da Yahudilerindir” buyurdular. Diğer bazıları da “ateş yakalım” dediler. Efendimiz (a.s.m.), “Mecusilere ait bir özelliktir, onların şiarıdır” buyurdular ve kabul etmediler. İstişare esnasında “Bayrak dikiniz, görenler birbirlerine haber verirler” diyen olduysa da Efendimiz (a.s.m.) onu da beğenmedi. Görüşler henüz bir fikir üzerinde birleşmeden toplantı dağılmıştı. Bunun üzerine Kainatın Efendisi’nin (a.s.m.) mübarek yüzlerinde görülen üzüntü tavrı, iştirak edenleri kedere boğdu.
Ezan olayını nakleden sahabe Hz. Abdullah b. Zeyd’dir. Hazrec Kabilesi’nden olan Abdullah b. Zeyd el-Ensarî, Akabe’de Efendimiz’e (a.s.m.) biat etmiştir. Bedir Savaşı’na katılmış, Mekke’nin fethinde Beni Haris’in sancaklarını taşımıştır. Efendimiz’le birlikte bütün savaşlara katılmış olan bu sahabe Hicri 32 senesinde 64 yaşında Medine’de vefat etmiş, cenazesini de Hz. Osman (r.a.) kıldırmıştır.
Abdullah b. Zeyd el-Ensarî (r.a.) der ki: “Ben de kederli olarak yatmıştım. Uykuyla uyanıklık arası bir durumdaydım. Üzerinde iki kat yeşil elbise bulunan biri yanıma geldi. Bir duvarın üzerinde ayakta durdu. Elinde bir de çan vardı. ’Bunu bana satar mısın?’ dedim. ’Ne yapacaksın?’ dedi. ’Namaz vakitlerinde çalarız‘ dedim. ’Ben sana daha hayırlısını bildirsem olmaz mı?’ dedi. ’Olur‘ dedim. Bunun üzerine kıbleye döndü ve ’Allahu ekber‘ diye başlayarak ezanı bütünüyle okudu. Sonra biraz durdu, ezan cümlelerini bir daha okuyup sonuna yakın iki defa ’Kad kâmeti’s-salah‘ dedi.”
Abdullah b. Zeyd (r.a.) der ki: “Ben hemen kalkıp Resulullah’a giderek durumu arz ettim. ’Hak, gerçek bir rüyadır, onu Bilal’e öğret, onun sesi seninkinden daha gürdür‘ buyurdular. Ben de Bilal’e öğrettim. Bilal, Medine içinde en yüksek bir yere çıkıp ezanı okudu.
Hz. Ömer, ezanı işittiği vakit evinde ridasını giymeye fırsat bulamadan hızlı bir şekilde Efendimiz’in (a.s.m.) yanına geldiler. ‘Ey Allah’ın Resülü! Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah için, onun gördüğünün aynısını ben de gördüm. Ama bu benden önce geldi‘ dedi. Efendimiz (a.s.m.) ’Allah’a hamd olsun, hakkı bildirdi‘ buyurdular.”
O gece sahabeden yedi zatın o rüyayı aynen görmüş oldukları da rivayet edilir. Rüya sebep oldu. Ezan, yine Peygamberimiz’in (a.s.m.) emriyle sabit oldu. Rüyalardan sonra vahiy yoluyla da Efendimiz’e (a.s.m.) bildirildiği anlaşılmaktadır.
Hz. Cebrail gökyüzünde, Hz. Bilal yeryüzünde okudu ilk ezanları. Peygamber Efendimiz’in (a.s.m.) müezzin tayin ettiği diğer sahabelerden bugüne dek, dünyanın her köşesinde yükseldi bu ses: “Allahu ekber! Allahu ekber!” Bugün koşturmaca arasında sesini duyduğumuzda şöyle bir nefes alabiliyorsak, müziği susturup dinlemeye koyuluyorsak, bu ayet ve hadislerin müjdelerindendir:
“Onlar, siz birbirinizi namaza çağırdığınızda onu alay ve oyun (konusu) edinirler. Bu gerçekten onların akıl erdiremeyen bir topluluk olmalarındandır.” (Maide, 58
“Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma, 9)
Sehl bin Sa’d’dan (r.a.) rivayetle Efendimiz (a.s.m.) buyurmuşlardır ki: “İki şey vardır ki reddolunmaz; ezan okunurken yapılan dua ve savaşta insanların birbirlerini kırarken yapılan dua.”
Ebu Said el Hudri’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu: “Müezzinin nidasını işittiğiniz zaman siz de onun dediği gibi deyiniz.”
Müslümanları bir araya getiren ve pek çok mesajları içeren Ezan-ı Muhammedî’nin Asr-ı Saadet’ten günümüze gelişinde yaşadığı süreçleri okudukça, öğrendikçe her Müslüman daha fazla heyecanlanır, daha fazla duygulanır...
Ezan; İslam’ın sembol sözlerinden biridir. Kelime-i Tevhid, Kelime-i Şehadet nasıl ki İslam’a girişin belirtisi ise, ezan da bireyin, ailenin, ülkenin, ümmetin İslam ile olan bağını haykıran kutlu nidadır. İslam inancı ve uygulamalarının bütününü, az sözle özetleyen ifadelerdir.
Günde beş defa okunan mesaj yüklü bu daveti değerlendiren insan, ezan sesini işittiği zaman, Allah’ın (c.c.) varlığını, birliğini, büyüklüğünü, Efendimizin (a.s.m.) risaletini, önder kimliğini, kıyamet günündeki davetin dehşetini düşünür. Ezanın verdiği mesajı çabucak kavrayarak bedensel, zihinsel ve ruhsal bir hazırlık yaşayarak sorumluluklarını bilir. Bu hazırlanış onu görünen görünmeyen pek çok kötülüklerden koruduğu gibi güzelliklere ulaştırır.
Ezan, asırlardır gönüllerimize konuşan sihirli bir beyan olmuştur. Bizler bu seslerin birer çağlayan olarak üzerimize dökülen bir dünyada yaşadık. Hep aynı ses ve güzellikle söylense de, sadece bir duyuru olmamakla beraber, değişik kesimlerce çok farklı bir şekilde algılanan ezan; çocuklar için ninni, hastalar için şifa, yaşlılar için bir tembih, gençler için iradelerini hatırlatma, insanlık için kurtuluş, gaflet halinde olanlar için hatırlatıcı, uyarıcı ve kulluk bilinci anlamını taşır. Kim olduğumuzu ve nasıl bir konumda bulunduğumuzu hatırlatıp, derli toplu bir şekilde yeni ufuklara yönelten bu kutlu ifadenin çağrıştırdığı mesajlar oldukça fazladır.
Bu nedenle ezan; duadır, fazilettir, ibadettir, zikirdir, nurdur, namazdır, diriliştir, direniştir, şehadettir, fetihtir, düşüncedir, uyanıştır, kurtuluştur, güvendir, huzurdur, özgürlüktür, haberdir, vakittir, müjdedir, tekbirdir, vahdete, tevhide yapılan yükseliş ve yüceliş çağrısıdır.
Ezanın tarihçesi
Ezan’ın başlangıcı Medine-i Münevvere’dir. Kutlu Hicret’in ilk ve bir rivayete göre de ikinci senesinde ezan okunmaya başlanmıştır. Ondan önce yollarda, “namaza, namaza” veya “cemaatle namaza” anlamındaki “es-salah, es-salah” veya “es-salah cemiatün” ifadeleriyle çağrılırdı. Sonra ezan emrolundu.
Efendimiz (a.s.m.) Medine’ye teşrif ettiklerinden sonra namazı bazen erken, bazen de geç kılıyorlardı. Bundan dolayı mescide yakın ve uzak olanlardan bazıları, namazı cemaatle kılmak üzere camiye erken geliyor ve uzun süre beklemek zorunda kalıyorlardı. İşte bu durumdan dolayı, namaz vakitlerinin duyurulması konusunda bir vasıta belirlemek üzere istişare edildi. Bazıları “çan” çalınmasını teklif ettiler. Efendimiz (a.s.m.) “O, Hıristiyanlarındır” buyurdu. Bazıları da “boru” çalınmasını söylediler. Allah’ın Resulü, “O da Yahudilerindir” buyurdular. Diğer bazıları da “ateş yakalım” dediler. Efendimiz (a.s.m.), “Mecusilere ait bir özelliktir, onların şiarıdır” buyurdular ve kabul etmediler. İstişare esnasında “Bayrak dikiniz, görenler birbirlerine haber verirler” diyen olduysa da Efendimiz (a.s.m.) onu da beğenmedi. Görüşler henüz bir fikir üzerinde birleşmeden toplantı dağılmıştı. Bunun üzerine Kainatın Efendisi’nin (a.s.m.) mübarek yüzlerinde görülen üzüntü tavrı, iştirak edenleri kedere boğdu.
Ezan olayını nakleden sahabe Hz. Abdullah b. Zeyd’dir. Hazrec Kabilesi’nden olan Abdullah b. Zeyd el-Ensarî, Akabe’de Efendimiz’e (a.s.m.) biat etmiştir. Bedir Savaşı’na katılmış, Mekke’nin fethinde Beni Haris’in sancaklarını taşımıştır. Efendimiz’le birlikte bütün savaşlara katılmış olan bu sahabe Hicri 32 senesinde 64 yaşında Medine’de vefat etmiş, cenazesini de Hz. Osman (r.a.) kıldırmıştır.
Abdullah b. Zeyd el-Ensarî (r.a.) der ki: “Ben de kederli olarak yatmıştım. Uykuyla uyanıklık arası bir durumdaydım. Üzerinde iki kat yeşil elbise bulunan biri yanıma geldi. Bir duvarın üzerinde ayakta durdu. Elinde bir de çan vardı. ’Bunu bana satar mısın?’ dedim. ’Ne yapacaksın?’ dedi. ’Namaz vakitlerinde çalarız‘ dedim. ’Ben sana daha hayırlısını bildirsem olmaz mı?’ dedi. ’Olur‘ dedim. Bunun üzerine kıbleye döndü ve ’Allahu ekber‘ diye başlayarak ezanı bütünüyle okudu. Sonra biraz durdu, ezan cümlelerini bir daha okuyup sonuna yakın iki defa ’Kad kâmeti’s-salah‘ dedi.”
Abdullah b. Zeyd (r.a.) der ki: “Ben hemen kalkıp Resulullah’a giderek durumu arz ettim. ’Hak, gerçek bir rüyadır, onu Bilal’e öğret, onun sesi seninkinden daha gürdür‘ buyurdular. Ben de Bilal’e öğrettim. Bilal, Medine içinde en yüksek bir yere çıkıp ezanı okudu.
Hz. Ömer, ezanı işittiği vakit evinde ridasını giymeye fırsat bulamadan hızlı bir şekilde Efendimiz’in (a.s.m.) yanına geldiler. ‘Ey Allah’ın Resülü! Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah için, onun gördüğünün aynısını ben de gördüm. Ama bu benden önce geldi‘ dedi. Efendimiz (a.s.m.) ’Allah’a hamd olsun, hakkı bildirdi‘ buyurdular.”
O gece sahabeden yedi zatın o rüyayı aynen görmüş oldukları da rivayet edilir. Rüya sebep oldu. Ezan, yine Peygamberimiz’in (a.s.m.) emriyle sabit oldu. Rüyalardan sonra vahiy yoluyla da Efendimiz’e (a.s.m.) bildirildiği anlaşılmaktadır.
Hz. Cebrail gökyüzünde, Hz. Bilal yeryüzünde okudu ilk ezanları. Peygamber Efendimiz’in (a.s.m.) müezzin tayin ettiği diğer sahabelerden bugüne dek, dünyanın her köşesinde yükseldi bu ses: “Allahu ekber! Allahu ekber!” Bugün koşturmaca arasında sesini duyduğumuzda şöyle bir nefes alabiliyorsak, müziği susturup dinlemeye koyuluyorsak, bu ayet ve hadislerin müjdelerindendir:
“Onlar, siz birbirinizi namaza çağırdığınızda onu alay ve oyun (konusu) edinirler. Bu gerçekten onların akıl erdiremeyen bir topluluk olmalarındandır.” (Maide, 58
“Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma, 9)
Sehl bin Sa’d’dan (r.a.) rivayetle Efendimiz (a.s.m.) buyurmuşlardır ki: “İki şey vardır ki reddolunmaz; ezan okunurken yapılan dua ve savaşta insanların birbirlerini kırarken yapılan dua.”
Ebu Said el Hudri’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu: “Müezzinin nidasını işittiğiniz zaman siz de onun dediği gibi deyiniz.”
Müslümanları bir araya getiren ve pek çok mesajları içeren Ezan-ı Muhammedî’nin Asr-ı Saadet’ten günümüze gelişinde yaşadığı süreçleri okudukça, öğrendikçe her Müslüman daha fazla heyecanlanır, daha fazla duygulanır...